• Sonuç bulunamadı

Akın terimi, Kırgız dilinde “akın”, “ahın”, “akın”, “ahun” şekilleriyle kullanılmaktadır. Bu şekiller mana yönleriyle çeşitli farklılıklar göstermektedirler. İfadenin aslı hakkında farklı görüşler bildirilmiş olsa da bazı görüşler ortak kabul görmüştür. Terimin Uygurca kökenli olduğu ve eski zamanlarda yeni doğmuş çocuklara verilen adlarla alakalı olduğu bildirilmiştir. “Akun, ahun, ahud” Uygurca kelimeler “halkı birleştiren, halka akılveren, halkı tanıyan” gibi anlamlara gelmektedir. Uygurlarda bu manalarda kullanılan kelimenin zaman içinde diğer Türk boylarında kullanılmakta olan “ırçı” kelimesinin yerini almaya başladığı, Kazaklar tarafından da bilindiği ve ırçı ile aynı manada kullanıldığı bildirilmiştir. Kelimenin “ak” fiilinden türediği ve devrimden sonra Rusça kökenli “poet” teriminin karşılığı olarak kullanıldığı görüşleri de ifade edilmiştir. Akın kelimesinin Farsça “âlim, bilgili, uyanık” anlamlarına gelen “ahund” kelimesine dayandığı da söylenmiştir. Anlamı ve etimolojisi açısından farklı açıklamalar yapılsa da akın kelimesi için yapılan

tanımlarda genel anlamda ortak sayılabilecek nokta kelimenin, şiir oluşturan ve irticalen şiir söyleyen şahsiyetlere verilen ad olduğudur (Çeribaş, 2012 a: 21- 23).

“Kırgızlar, akınlar için el akını, tökmö akın terimlerini kulanmaktadır.” İrticalen şiir söyleyen akınlar, tökmö akın; halk şairleri de el akını olarak tanımlanmaktadır. Bugün çağdaş şairleri de içinde barındıran akın kelimesi için “halk”sözcüğü özellikle belirtilmelidir (Dıykanbayeva, 2016 a: 24).

Birçok tanımı yapılan akın kelimesinin tanımı için özetle; Kırgız halkının yaşamının, tarihinin ve kültürel birikiminin sözlü gelenekte irticalen söyledikleri şiirler yoluyla nesiller arası aktarımını sağlayan yetenekli ve eğitimli şahsiyetlerdir (Alimov, 2003: 24).

Akın kelimesinin, Oğuzlardaki ozan kavramıyla aynı manaya geldiğini belirten bir görüş bulunmaktadır. Bu görüş ve akınlık geleneğinin usulleri de göz önüne alındığında kelime Türk edebiyatındaki âşık kavramını karşılamaktadır. Halk arasından çıkıp yine halkın arasında dolaşarak kabiliyetlerini icra eden akınlar halkı eğitip onlara öğüt verirken onları eğlendirme işlevini de üstlenerek edebi türlerin halk arsında anlatımını sağlamışlardır. Bu yönleriyle de Türk edebiyatındaki âşık tipini temsil etmişlerdir (Çeribaş, 2012 a: 25).

Alimov, çalışmasında (2003) akın kavramının zaman içinde değişme ve gelişmeler gösterdiğini belirtmiş ve akın tipini, akınların tarihi tipleri ve akınların günümüz tipleri olarak iki gruba ayırmıştır. Bu ayrıma göre akınların tarihi tipleri, başlangıçta Şamanist inancın dini ayinlerini yöneten, sihirli sözleriyle insanlara faydalı olan, onlara zarar verebilecek olan doğaüstü kötülükleri veya hastalık gibi tehlikeleri engelleyebildiğine, çeşitli doğa olaylarına hükmedebildiği inanılan ve fal bakabilen kişilerdir. İslam öncesi inançların icracısı olan insanların oluşturduğu birinci gruba İslam sonrası dönemde yaşayan bazı şifacılar ve tebliğ yapan kişiler de dâhil edilmiştir. Bunlar “bakşı, tamırçı, ırımçı, darımçı, tabirçi, tölgöçü, caycı, dubana” ve diğer tiplerdir. Bu insanlar ifa ettikleri görevlerde bu sözleri kullanmış ve hem onlar hem de takipçileri sözün kutsallığına inanmışlardır.

Alimov’un tasnifinde ikinci grubu oluşturan akınların günümüz tipleri ise daha çok söz ustalıkları, edebî yetenekleri ve genel olarak bilgin kişilikleriyle ön plana çıkmışlardır. Kırgız geleneklerinin devamını sağladıkları gibi halkı eğlendiren, halka yol gösteren, eğiten, toplumun aksaklıklarını belirtip uyarılarda bulunan “kuuudul, çeçen, sınçı, moldo” gibi tipler bu grubu oluşturmaktadırlar (Alimov, 2003: 21- 41).

Kırgızlarda akınlar şairliklerinin yanında din adamı, sağaltıcı ve ideal insan olma vasıflarına sahip şahsiyetler olarak görülmüşlerdir. Genel olarak medrese tahsili görmüş, din ve edebiyat bilgisi bulunan akınlar, toplumun aksaklıklarını, dine uygun olmayan tutum ve davranışları, sosyal yaşamda oluşan bozuklukları görmüş ve bunları eserlerine yansıtmışlardır. Kırgız halk edebiyatında bu türden konuları işleyen ve halka nasihat verme amacı taşıyan şiirlere“nuskaluu ır”, bu şiirleri icra edenlerde “nuskooçu”akın adlarıyla anılmaktadır. Yine toplumun aksayan yönlerini alaycı bir tavırla dile getiren, halkı eğlendirirken eksikliklerini eleştiren akınlar da “kuudul” söz ustaları adıyla anılmışlardır.Kırgız akınları şiirlerinin konularına göre yukarıda verildiği gibi iki gruba ayrılırken; şiir söyleme-yazma yeteneklerine göre de faklı başlıklar altında ele alınmışlardır. Şiir söyleyen akınlardan biri “Camakçı” akınlardır, “…camakçı kelimesi, şiir yaratma yeteneği gelişmemiş; fakat başkasına ait şiirleri söyleyebilen şair için kabul edilmiş bir kavramdır.’’ şeklinde açıklanmıştır (Çeribaş, 2016 a: 19).

Kırgızlar arasında sözlü edebiyat içinde herhangi bir konuda hazırlık yapmaksızın şiir söyleyebilen akınlara ‘’tökmö’’ akın denilmiştir. Bunlar görülen bir rüya sonucu bâde içerek akınlığa kavuşmuş ve usta akının eğitimini almış akınlardır. Bunlar halk arasında gerçek akınlar olarak kabul görmüşlerdir. Kırgız sözlü edebiyatında destan icra eden “çomokçu” akın denilen akınlar da icra yeteneklerine göre kendi içinde sınıflandırılırlar. Kırgızların, Manas Destanı sözlü edebiyatın en önemli ürünü olduğu için bu akınlara doğrudan Manasçı akın da denilmektedir. Çeşitli özellikleri göz önüne alınarak gruplandırılan akınlar şiirlerini sadece sözlü olarak usta- çırak ilişkisiyle geleceğe aktarmazlar. Kırgızlar arasında şiirlerini sözlü geleneğe bağlı olarak yazıya geçiren akınlar da vardır. 19. yüzyılın sonları ile 20. yüzyılın başlarında görülen şiirlerini geleneksel anlayıştan kopmadan yazıya geçiren akınlara cazgıç akınlardenilmektedir. Bunlar bir yandan kendi şiirlerini oluşturup kaleme alırken diğer yandan da Kırgız sözlü edebiyat geleneğinin ürünlerini de söylemiş ve kaleme almışlardır. Bu nedenle “cazgıç” akınlar, Kırgız edebî geleneğinin yazıya geçirilip bugünlere ulaşmasını sağlamış ve onların zaman içinde kaybolup gitmesine engel olmuşlardır (Çeribaş, 2012 a: 26- 32).

Uzun yıllar sözlü olarak devam eden ve sözlü ürünlerin hâkim olduğu Kırgız edebiyatında, günümüze ulaşan yazılı eserlerin verilişi 1900 ile 1917 yılları arasındadır. Bu tarihler arasında verilen eserlerin çoğu şiir türündedir. Dönemin şair ve

yazarları eserlerine yaşadıkları dönemin gerçeklerini aktararak bugünkü Kırgız halkının tarihine ışık tutmuşlardır. Moldo Kılıç’ ın “Kıssai Zilzala”, İ.Arabayev’ in “Kırgız Dilinin Alippe”, Osmanaalı Sıdıkuulu’nun “Muhtasar Tarıh Kırgızya” adlı eserleri bu tarihlerde yazılmış ve Kırgız yazılı edebiyatının temelini oluşturmuş olan eserlerdendir. Bu dönemde yazılan edebî eserler sonraki yıllarda Sovyet Rusya tarafından gerici eserler olarak yaftalanıp uzun yıllar boyunca karalanmaya devam edilmiştir (Artıkbayev, 2013: 28- 29).

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

ARSTANBEK BUYLAŞ ULUU’NUN HAYATI, EBEBİ ŞAHSİYETİ

VE ŞİİRLERİNDE MUHTEVA