• Sonuç bulunamadı

2. BÖLÜM

2.2. Türkiye’nin Albaylar Cuntası ile İlişkisi

3.1.1. Kıbrıs’ta Uzlaşmayı Önleyen Etkenler

Kıbrıs’ta Türk ve Rum ahalinin sorunlarının kökenine indiğimizde bunun öncelikle; etnik, jeopolitik ve ekonomik kaynaklı olduğu düşünülmektedir. Ancak sorunun başlangıcından bu yana geldiği noktaya bakıldığında; en temel unsuru, küresel müdahalelerin oluşturduğu görülmektedir. Osmanlı idaresinden çıkıp İngiliz hâkimiyetine giren Kıbrıs’ın, küçük çapta başlayan sorunları, küresel güçlerin, özellikle II.Dünya Savaşı sonrasında ilgisinin artmasıyla, bir anda büyümüş ve etki alanını genişletmiştir. Ayrıca adanın idarecisi İngiltere ile Rumlar arasında başlayan kriz bir anda yön değiştirip ada Türklerinin ve Rumlarının sorunlarına dönüşmüştür. Bu sorunların her biri adada uzlaşmayı önleyen etkenlerdir. Şimdi bu etkenleri ayrıntılarıyla inceleyeceğiz.

Uzun yıllar Osmanlı Devleti’nin egemenliğinde kaldıktan sonra 12 Temmuz 1878’de İngiltere, Kıbrıs’ın yönetimini son Türk valisi Besim Paşa’dan devralmış, Rum Ortodoks Kilisesi’nin Başpiskopos’u Sofronios da başta olmak üzere tüm Rum ahali Kıbrıs’taki bu yönetim değişikliğinden memnun olduğunu belirtmiştir143.

Ancak Rum Ortodoks Kilisesinin statüsünün Türk yönetimi altındayken yetki ve kuvvetinin aşırı boyutlara ulaştığını gören İngiltere, bazı önlemler alma yoluna gitmiş bu da Başpiskopos Sofronios’un tepkisine yol açmıştır. 1881’de yeni bir

1433 Mart 1878 tarihinde imzalanan Ayestefanos Antlaşması sonrasında Rusların ilerlemesini önlemek

maksadıyla İngiltere, Osmanlı Devleti’ne yardım talebinde bulunmuştur. Karşılığında Kıbrıs’ın yönetiminin geçici olarak kendisine devrini istemiştir. 4 Haziran 1878’de Hariciye Nazırı Safvet Paşa ve İngiliz elçisi Ostan Henry Layard arasında, Yıldız Sarayı’nda 2 maddelik nihaî antlaşma imzalanmış ve yıllık 92.986 sterlin icar karşılığında Kıbrıs’ın yönetimi İngiltere’ye verilmiştir. İngiliz hükümetinin adayı devralmasıyla pek çok Yunan, İngiltere’nin adanın yönetimini Yunanlara devredeceği düşünmüş ve Rum Ortodoks Kilisesi İngiliz idaresine yazılı müracaatta bulunarak Kıbrıs’ın, Yunanistan’a ilhakını istemiştir. Keser, Kıbrıs, s.369-370, Kıbrıslı Türk liderler, ertesi gün İngiliz Yüksek Komiseri’ni ziyaret ederek, adanın statüsünde meydana gelen değişikliği kabul ettiklerini ve bu karara uyarak İngiliz yönetimine sadakat göstereceklerini bildirmiştir. Ayrıca, Büyük Britanya’nın Osmanlı İmparatorluğu’na ve Müslüman halka verdiği yardım ve sempatiye karşı Osmanlı hükümetinin çok az bir şükran belirttiğini ve müttefiklerin yanında savaşa katılması kararından utanç duyduklarını belirtmişlerdir. Sir George Hill, A History of Cyprus, Cambridge University Press, Cilt.4, Cambridge 1972, s.413, An, Kıbrıs Nereye Gidiyor, s.2.

anayasa altında iki halkın iç yönetiminde Osmanlı döneminde olduğu gibi temsil edilmesi önerildiğinde de yine Sofronios’un girişimleriyle Rumlar daha fazla hak istemiyle protestolarda bulunmuştur144. İngiltere, başlarda adadaki Rum ahaliyle

sorunlar yaşasa da iki ahali arasındaki dengeyi sağlamayı bilmiştir. Ancak Rumların Enosis isteğinin artmasıyla adanın fiili idarecisi İngiltere ile adadaki Türk ve Rum ahali arasında mahalli bir sorun ortaya çıkmıştır.

Kıbrıs’ın, iki halkın sorunu olmaktan çıkıp, uluslararası bir kriz haline gelişi, artık sorunların çözümlenemediği hatta daha da büyütüldüğü bir döneme girilmesine neden olmuştur. Yalnızca adadaki Türkler ve Rumlar ile İngiliz yönetimini ilgilendiren bu sorunlar, birden ada ile alâkası bulunan bulunmayan birçok devletin gündemine yerleşmiş ve uluslararası bir kimlik kazanmıştır. Bu kimliğin edinilmesinde, Enosis hayali kuran Rumların payı büyüktür. Rumların, İngiltere idaresinden plebisit talep etmesiyle birlikte adada Türk-Yunan kimliğinin ön plâna çıkması veya çıkarılmasıyla Türkiye ve Yunanistan soruna ‘milli dava’ düşüncesiyle dâhil olmuştur 145 . Kıbrıs’ın stratejik bir konumda olması da Türkiye ve

Yunanistan’ın bölge sorunlarına kayıtsız kalmamasında etkilidir. Ancak Türkiye ve Yunanistan’ın konuya dâhil olması dolaylı yoldan Kıbrıs sorununa uluslararası bir kimlik kazandırsa da, soruna kendilerince bir çözüm yolu bularak Kıbrıs adasının jeopolitik üstünlüğünden faydalanmak ve Türkiye ile Yunanistan’ın bölgedeki varlığını, çıkarlarına göre kullanmak isteyen küresel devletlerin müdahalesi; Kıbrıs’ı, uzlaşmanın zor olduğu uluslararası bir sorun haline getirmiştir.

144Kıbrıs Ortodoks Kilisesinin, adadaki Rum halkı üzerinde en etkin ve genelde en güçlü olduğu

dönem; 1571-1878 yılları arasındaki 308 yıllık Türk yönetimidir. 1571’de Kıbrıs, Türk yönetiminin eline geçince Ortodoks Rum halkı ve kilisesi, Lâtin yöneticilerin baskı ve zulmünden kurtulmuş, saygın ve etkin bir statüye kavuşmuştur. 1878’de İngilizler, Kıbrıs’ın yönetimini devraldıklarında Kilisenin bu denli etkili ve güçlü oluşunu ve halk üzerindeki egemenliğini hayretle karşılamıştır. Gazioğlu, Kıbrıs Sorunu ve Bağımsızlık,s.10-24.

145Plebisit: Devletler hukukunda bir ulusun hangi devlete bağlanacağı ile ilgili halk oylamasıdır.

http://www.tdk.gov.tr/index.php?option=com_gts&kelime=PLEB%C4%B0S%C4%B0T(Erişim Tarihi: 22.12.2017). 4 Şubat 1950’de adada Yunanistan’ın tahrikiyle kilise tarafından Enosis için gayri resmi bir plebisit yapılmış ve katılan 224.700 Rum’dan 215.000’i Enosis lehine oy kullanmıştır. Bekarlar, Kıbrıs Sorununun Doğuşu, s.83, II. Dünya Savaşı galiplerinin savaş sonrası dünyasını oluşturma yönündeki kararları, Kıbrıs’taki mücadeleyi de hızlandırmıştır. Ulusların self-determination (kendi yazgısını belirleme) hakkı çerçevesinde sömürgeciliğe son verip, ulus devletlerini oluşturma yönündeki kararı, Kıbrıslı Rum egemenleri harekete geçirmiştir. Arif Hasan Tahsin, “Kıbrıs: Türk- Yunan Hesaplaşmasının Rehinesi”, Birikim, Eylül 1995, s.41.

Kıbrıs’ı gerek Türkiye ve Yunanistan gerekse diğer devletler için önemli kılan yegâne unsur, adanın jeopolitik konumudur. Kıbrıs’ın:

-Ortadoğu petrolünün ulaşım yollarına egemen olması. -Ortadoğu’dan Afrika’ya uzanan ekseni kontrol etmesi. -Anadolu-Ortadoğu-Süveyş kanalı hattına hâkim olması.

-Süveyş kanalından Hint ve Pasifik Okyanusu’na uzanan deniz yolunun kontrol noktalarından biri olması.

-Hava hâkimiyeti teorisi uyarınca hava gücünün her yöne doğru yönlendirilmesinde önemli bir plâtform oluşturması.

-Ortadoğu’da petrol merkezli bir savaşta depo görevini üstlenebilecek olması. -Adaya hâkim olan otoritenin Ortadoğu devletleri üzerinde prestijli olması nedeniyle tarih boyunca Türkiye ve Yunanistan’ın da içinde bulunduğu birçok devletin ilgisini çekmiştir146.

Mustafa Kemal Atatürk, Antalya’da bir tatbikat sırasında Kıbrıs’ın coğrafî gücünden bahsetmiş ve Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece, bu bölgenin ikbal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için önemlidirdemiştir147.

Dünya’nın en istikrarsız bölgeleri olan Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu arasında kalan Türkiye’nin savunma politikası; barış ve güvenlik kuşağı oluşturarak bölgesinde güç ve denge unsuru olmaktır148. Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’deki bu etkin

gücü, Türkiye’de bir takım güvenlik kaygısı oluşturması nedeniyle, Kıbrıs’taki mevcut durumu yakından takip etmesine neden olmuştur. Megal-i idea hayalinden vazgeçmek zorunda kalan Yunanistan ise Rumların varlığından faydalanarak yine Megal-i idea’nın bir parçası olan Kıbrıs’ı Enosis yoluyla ele geçirme hedefi doğrultusunda ilerlemiştir. Bütün bu hedefler Kıbrıs’ı, Türkiye ve Yunanistan’ın dış politikasının en önemli uzantısı haline getirmiştir. Birbirinden zıt hedefleri olan Türkiye ve Yunanistan’ın bu durumu, Kıbrıs sorununu uluslararası bir sorun haline getirdiği gibi çözümünü de güçleştiren bir etken olmuştur.

146Bahadır Bumin Özarslan, Uluslararası Hukuk Açısından Kıbrıs Sorunu ve Avrupa Birliğinin Yaklaşımı, IQ Kültür Sanat Yayıncılık, İstanbul 2007, s.23-24.

147Cumhuriyet, 13.12.1967, s.2, Keser, Kıbrıs, s.365-367, Kalelioğlu, Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri ve Megal-i İdea, s.110-112, Karpat, Türk Dış Politikası Tarihi, s.226.

Amerika, Sovyetler Birliği ve İngiltere gibi küresel devletlerin adadan beklentileri, Türkiye ile Yunanistan’la aynı özellikleri taşısa da değişen güç dengeleri, bu devletlerin Kıbrıs adası konusundaki tasavvurunun değişmesine neden olmuştur. İngiltere’nin nihaî hedefi; eski İngiliz Başbakanlarından Disraeli’nin ‘Batı Asya’nın Anahtarı’ olarak tanımladığı Kıbrıs’ın, bu özelliğinden faydalanarak hem başta Hindistan olmak üzere sömürgelerine giden yolları kapamak hem de Ortadoğu petrollerine giden ulaşım yoluna egemen olmaktır149. Ancak bu hedefi sömürgelerini

bağımsızlaştırıp bölgeden ayrılma kararı almasıyla birlikte son bulmuş ve Kıbrıs için de aynı yöntemi benimseyerek yerini Amerika’ya bırakmıştır. Amerika ise Sovyetler Birliği ile girdiği mücadeleden galip çıkabilmek için adanın jeopolitik konumundan ve adada bulunan İngiltere’ye ait ve İngiltere’deki Cheltenham istihbarat merkeziyle bağlantılı olarak çalışan haberleşme ve gözetleme sistemleriyle donatılmış üslerden faydalanmak istemiştir150. Bunun yanı sıra özellikle Türkiye ve Yunanistan’ın,

NATO üyesi ülkeler olması ve NATO savunmasında güneydoğu kanadını teşkil etmeleri Amerika’yı, Kıbrıs anlaşmazlığı konusuyla daha yakından ilgilenmeye sevk etmiştir. Sovyetler Birliği ise hem komünizmi bölgede yaymak hem de Batı bloğunun mihenk taşı olan Türkiye ve Yunanistan’ın arasını açarak NATO’nun gücünü kırmak istemiştir. Bütün bu hedefler Kıbrıs’taki krizin çözülmesinin önünde büyük bir engel teşkil etmiştir.

Türk-Yunan hesaplaşmasında Kıbrıs’ın ve Kıbrıslı Türklerin bir ‘rehine’ olarak görülmesi de Kıbrıs’ta uzlaşmanın önüne geçen en önemli nedenlerden biridir. Kıbrıslı Rumlar, Kıbrıs’taki Türk toplumunu, Yunanistan ise Kıbrıs’ı, Türk istilâsına karşı rehine olarak görmüştür. İngiliz yönetimin Kıbrıslı Rumların ‘Yunanlılıklarını’, Kıbrıslı Türklerinde ‘Türklüklerini’ öne çıkarıp ‘Kıbrıslılık’ kavramını unutturma eylemi ile bağımsız Kıbrıs düşüncesinin doğuşu; Türkiye ve Yunanistan’ın geçmişten bu yana gelen bölgesel emellerini gerçekleştirmek için zemin hazırlamış ve Kıbrıs’ın statükosu Türk-Yunan ilişkileri için önemli bir konu haline gelmiştir151.

149Atilla Atan,”Yeni Bir Türk Devletinin Doğuşu Kıbrıs”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, Nisan,

Ankara 1986, s.14, Keser, Kıbrıs, s.367.

150Bu üslerde Nükleer, Biyolojik ve Kimyasal silâhlar bulunduğu da ileri sürülmektedir. Ahmet An, Kıbrıs Sorununun Perde Arkası, Gelenek Yayınları,Temmuz, İstanbul 2000, s.56, Keser, Kıbrıs,

s.389.

Ada nüfusunun çoğunluğunu oluşturan Rumlar, yakın akraba oldukları, kendilerini milli ve kültürel olarak bağımlı hissettikleri Yunanistan’la, ananevî düşmanlarına karşı geçici de olsa birleşme taraftarıdır ve bunu gerçekleştirmek için de gözle görünür bazı adımlar atmıştır. 21 Ekim 1931’de adada İngiliz idaresine karşı başlayan ilk Enosis ayaklanması, Yunanistan’ın 27 Şubat 1947’de Enosis isteğini dünyaya ilân etmesiyle devam etmiştir. Adadaki Türkler ise adada İngiliz idaresinin devamını savunmuş ve Rumların Enosis isteğine şiddetle karşı çıkmıştır152.

Rumların, İngiltere’den Enosis talebi, Kıbrıs adasının; coğrafîk, jeolojik ve kültürel bağlar yönünden Anadolu’nun bir parçası olarak görülmeye devam edilmesi, Türklerin bu bölgeye daha fazla önem vermesine neden olmuştur. Oğuz Kalelioğlu’na göre; Kıbrıs’ın Anadolu’ya 71 km, Yunanistan’a ise 400 km uzaklıkta oluşu, jeolojik devirlerde yerkürenin oluşumunda İskenderun körfezinden koptuğu ve Anadolu toprağı olduğu iddiasını güçlendirmektedir. Yani Kıbrıs, Anadolu’nun ayrılmaz bir parçasıdır ve bir Türk toprağı olarak görülmektedir. İngiliz Tarihçi Sir George Hill iseAda hiçbir zaman Yunanistan’ın bir parçası olmamıştır. Kıbrıs, Bizans İmparatorluğu tarafından Yunanistan’ın ve Ege bölgesinin bir parçası olarak ele geçirilmedi. Kıbrıs Kilisesi doğu Ortodoks kilisesinin Otosefal bir üyesiydi. Bundan dolayı dille birleşen din, Kıbrıslıların Yunan kökenli olduğu fikrinin gelişmesini sağladı demiştir153.Ancak tarih boyunca herhangi bir Yunan toprağı

olmamasına rağmen Yunanlıların, Megal-i idea hedeflerinin içinde Kıbrıs’ın da bulunması, adada iki milletin uzlaşmasını önleyen etkenlerin başında gelmektedir. Adadaki Türklerin kendini Anadolu’ya ve Türkiye’ye bağlı hissetmesi ve Rumların da Yunanistan’a bağlanma talebi, Kıbrıs’ta anlaşmayı zorlaştırmıştır.

Yunanistan’ın, Kıbrıs’ta meydana gelen olaylara çanak tutması ve Rumların Enosis isteğine destek vermesi, Türkiye’nin tepkisine yol açan ve Yunanistan ile

152İngiliz idaresi 1878’de başladığında Türk nüfusu adadaki toplam nüfusun %44’ü idi. Vakıflar

idaresinin mülkü olan arazilerle birlikte, Türklerin adada sahip olduğu pay %50’nin üzerindeydi. Yine İngiliz idaresine geçtiği zaman 68 Türk, 83 Rum okulu vardı. Bekarlar, Kıbrıs Sorununun Doğuşu, s.63, Kıbrıslı Türk gazeteleri İngiltere’nin Kıbrıs’taki hakimiyetinin devam etmesini desteklemiştir. İngiltere’nin adadan ayrılması durumunda Kıbrıslı Türk gazeteleri Kıbrıs’ın Türkiye ile birleşmesi gerektiğinin altını çizmiştir. Nikolaos Stelya, İstenmeyen Bebek Kıbrıs Cumhuriyeti,Kalkedon Yayınları, İstanbul 2013, s.42.

153Kalelioğlu, Tarih Boyunca Türk-Yunan İlişkileri ve Megal-i İdea, s.110-111, Keser, Kıbrıs,

anlaşmasını engelleyen başka bir unsurdur. Türkiye, adadakiRum nüfusundan sonra önemli bir nüfus gücüne sahip olan Türkleri; etkisizleştiren, yönetim haklarını elinden alan, milli kimliklerini geri plâna atan ve azınlık konumuna düşüren Enosis fikrine karşı kesin bir tavır ortaya koysa da Yunanistan hükümeti, tam tersine adadaki Rumları bu konuda teşvik ederek ve çözüm önerilerini reddederek adada çıkan karışıklığı kendi lehine kullanmak istemiştir. İngiliz-ABD Ortadoğu çatışması Yunanistan’ı; İngiltere’den ABD’ye yöneltirken Kıbrıs çatışmalarının da silâhlı eylemlere dönüşmesine neden olmuştur. Diplomatik yollarla gerçekleştiremediği Enosis hayalini, terörizm aracılığı ile gerçekleştirmeye çalışan Yunanistan, Kıbrıs’ta EOKA terör örgütünün faaliyetlerine destek vermiştir154.

EOKA terör örgütünün başta İngiliz yönetimine ardından da Türklere karşı yürüttüğü terör eylemleri adada uzlaşmayı engelleyen başka bir noktadır. Başpiskopos Makarios’un, Yunan ordusundan Albay Georgias Grivas ile birlikte, Yunanistan Başbakanı Papagos’un da desteğini alarak, Mart 1954’de kurduğu EOKA terör örgütü, İngiliz sömürge yönetimine karşı bağımsızlık için gerillâ savaşı yapmaya başlamıştır. İlk eylemini İngilizlere karşı 1 Nisan 1955’de gerçekleştiren örgüt, 8 Nisan’dan sonra önce Kıbrıs Türk liderlerinden Faiz Kaymak’ın; İngilizler çekilirse hiç şüphesiz adaya Türkler gelmelidir şeklindeki beyanatı ve ardından Dr. Fazıl Küçük’ün; Anavatan hükümeti ve bütün Türk milleti Kıbrıs’ın mukadderatı ve istikbali ile pek yakından ve pek derinden ilgilenmektedir. Ada Türkiye’ye sorulmadan hiçbir devlete teslim edilmeyecektiraçıklamaları üzerine Enosis davasında tek engelin İngiltere olmadığını kavramış ve hareketini adadaki Türklere yöneltmiştir155.

Makarios’un 1960’da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin cumhurbaşkanlığı’na getirilmesi ve uyguladığı politikalar da Kıbrıs sorununun çözümünü güçleştiren unsurlar arasındadır. Genel olarak Türkleri kendi mukadderatı ile baş başa bırakıp,

154Kıbrıslı Türkler EOKA’ya karşı ‘VOLKAN’ isimli bir örgütle yanıt vermeye kalkışmıştır. Ancak

Türkiye, bu örgüte destek vermemiştir. Tahsin, “Kıbrıs: Türk-Yunan Hesaplaşmasının Rehinesi”, s.42, 21 Aralık 1955’de Kıbrıslı Türk gazetelerinin sayfalarında ‘VOLKAN’ isimli Kıbrıslı Türk örgütünün açıklamaları yer almaya başlamış ve yayınlanan bir kamuoyu açıklamasıyla, yeni örgüt Kıbrıslı Türklerden Elen toplumu ile olan bütün ilişkileri kesmelerini talep etmiştir. Nikolaos Stelya,

İstenmeyen Bebek Kıbrıs Cumhuriyeti,s.29-30.

ekonomik baskılarla dayanma güçlerini zayıflatacağına inanan Makarios; 1960-1963 döneminde Kıbrıs Rumlarının, Kıbrıs Türklerine yanaşarak onların siyasal ve sosyal açıdan toplumla kaynaşmalarına yardımcı olmamış, yeni, bağımsız Kıbrıs’ta kendilerine eşit düzeyde vatandaş ve ortak olarak görmelerini sağlamamıştır. Her ne kadar soydaşlarına, Kıbrıs Türkleriyle samimî bir işbirliği içerisine girmelerini önerse de 30 Kasım 1963’de Kıbrıs anayasası ile ilgili değişiklik yapma önerisi, ayrıştırıcı bir politika güttüğünü ortaya koymuştur. Bu değişiklikler, Kıbrıs’ın tamamen Rum yönetimine geçmesi ve Kıbrıs Türklerinin azınlık statüsüne indirgenmesi anlamına gelmektedir 156 . Makarios’un Kıbrıs’ta Enosis’i

gerçekleştirmek için attığı bu adımlar, Türk ve Rum halkın çatışmalarını arttırmış ve adada kurulan bağımsız yönetimin sonunu getirmiştir.

Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs konusunda farklı emelleri olmasına rağmen genişleme arzusu taşıyan komünist ideolojiye karşı kurulmuş olan NATO birliği içerisinde müttefik bulunmaları, Kıbrıs sorununun gidişatını etkilemiş ve sorunun çözümünün gecikmesine neden olmuştur. Özellikle stratejik konumu ve Adana’ya 10 km uzaklıktaki İncirlik üssü Türkiye’ye; NATO’nun ayrılmaz bütünlüğü ve savunması için önemli bir mevki kazandırmış ve NATO birliğinin vazgeçilmez bir üyesi olması nedeniyle müttefiki Yunanistan ile iyi geçinmesi hususuna sık sık vurgu yapılmıştır. Bu nedenle Kıbrıs sorunu patlak verdiğinde Türkiye, sorunu görmezden gelip Yunanistan’la yapacağı Balkan Paktı’na odaklanmayı tercih etmiştir. Böylece NATO’nun bağlayıcı özelliği Türkiye ve Yunanistan’a Kıbrıs sorunu için erken bir adım atılmasının önüne geçmiş ve sorunun sürüncemede kalmasına neden olmuştur157.

Hem Türkiye hem de Yunanistan için yaşamsal bir öneme sahip olan Kıbrıs’ın geleceği konusunda her iki ülkenin de farklı amaçlarının bulunması, Kıbrıs sorununun nihaî bir çözüme kavuşturulmasının önüne geçmiştir. Yunanistan’ın aksine ilhak tehlikesinden uzak bağımsız bir Kıbrıs’ın varlığını savunan Türkiye,

156Heraclides, Yunanistan ve “Doğudan Gelen Tehlike” Türkiye, s.255-257.

157Külebi, Askeri Doktrinler ve Stratejik Yaklaşımlar, s.81, BM’nin 1954 Aralık ayında Kıbrıs

meselesini görüşmeme kararı, Başbakan Adnan Menderes’i o kadar memnun etmişti ki 18 Aralık’ta verdiği demeçte; bu mesele tamamıyla kapandığı için artık müttefikimiz Yunanistan ile aramızdaki

dostluğun gölgelenmesine dikkat ve itina göstermekzamanı gelmiş bulunuyor demiştir. Armaoğlu, 20.

bölgedeki güvenliğini korumak için adadaki Türk halkının etki ve gücünden faydalanırken; Yunanistan da adadaki Rum halkın milli kimliğini ön plâna çıkararak, gücünü Doğu Akdeniz’e doğru genişletmek istemiştir. Yunanistan ve Rumların devletin bütün imkânlarına sahip çıkma temayülünde bulunması ve konuyu BM’ye taşıyarak uluslararası bir soruna çevirme hareketi, Türkiye’nin ise Birleşmiş Milletler teşkilâtının Kıbrıs meselesi gibi bir meseleyi çözümlemede aciz kalacağı düşüncesi ve buna rağmen Yunanistan’ın sorunu BM’ye taşıması, Türkiye ve Yunanistan arasında büyük bir krize yol açmıştır158.

Türkiye ve Yunanistan’ın siyasal ve ekonomik yapısındaki değişimler de Kıbrıs’ta uzlaşmayı etkilemiştir. Özellikle ABD’den alınan ekonomik yardımlar her iki tarım ülkesinin de tarımda makineleşme sürecini ve karayollarına yapılan yatırımları hızlandırsa da tam anlamıyla bir sanayileşme gerçekleştirilememiş olması, işsizliğin artmasına neden olmuştur. Ekonomideki bu değişim beraberinde bir muhalefet doğurmuş ve iktidardaki siyasî partilerin konumlarını sarsmıştır. Böyle ekonomik ve sosyal dönüşümler yaşayan ve istikrarsız koalisyon hükümetleri ile askeri darbelerle çalkantılı bir dönem geçiren Türkiye ve Yunanistan, Kıbrıs politikasında da istikrarsız bir tutum sergilemiştir159. Yeni kurulan hükümetler Kıbrıs

konusunda Türkiye’de nadiren bir politika değişikliğine gitse de Yunanistan’da yeni kurulan her hükümet, kendinden önceki hükümetin Kıbrıs politikasını sert bir dille eleştirmiş ve halkın desteğini daha kuvvetli arkasına alabilmek için Enosis’i kullanmıştır. Türkiye’de ve Yunanistan’da sık sık hükümet değişikliği olması Kıbrıs için yapılan barış görüşmelerine de yansımış, bazen görüşmeler hükümetlerin bu istikrarsızlığı nedeniyle kesilmek zorunda kalmıştır. Örneğin, 21 Nisan 1967 darbesi sonucu kurulan Cunta yönetimi iktidarlığını meşrulaştırmak için Kıbrıs’ı bir basamak olarak görmüş ve darbe nedeniyle ara verilen barış görüşmelerini devam ettirme kararı alsa da Enosis’ten taviz vermeyen tutumu ile görüşmelerin verimsiz geçmesine neden olmuştur.

Sonuç olarak, İngiliz idaresinde başlayan ve küresel devletlerin çıkarları doğrultusunda uluslararası bir soruna dönüşen Kıbrıs krizi, kendi içinde sorunun

158BCA, 030.01.64.400.1.

çözümüne engel olan birçok unsuru barındırmaktadır. Özellikle çatışmaların yoğun olduğu 1967-1974 yılları arasında yaşananlar, iki halk arasında tamiri zor krizlere neden olmuştur. Barış görüşmeleri ise Kıbrıs’ı çözümsüzlüğe götüren uluslararası plâtformlarda yapılması ve tarafların taviz vermemekteki ısrarı nedeniyle sonuçsuz kalmıştır.

3.1.2.1967 Krizi Öncesi Durum.

27 Mayıs 1960 darbesinden sonra siyasal, ekonomik ve sosyal yapısını sorgulayarak hızlı bir değişim sürecine giren Türkiye, dış politikasında da bu değişimi sürdürmüştür. Türkiye’nin ekonomik kalkınma sürecini hızlandırmak için

Benzer Belgeler