• Sonuç bulunamadı

4. Millî değerlere bağlı, vatanını koruyan,

2.2.4. Küreselleşmenin Milli Kimlik Bilinci Üzerindeki Etkis

Küreselleşme, insanlığın bütünleşerek ve homojenleşerek tek dünya toplumu haline geleceği, bu dünya toplumunun tek siyasi merkezde örgütleneceği ve buna bağlı olarak insanların ayrı milletlere bağlı milliyetçilikler yerine dünya milliyetçiliği yapmaları gerektiği iddiasıdır (Atasoy, 2009: 827).

Küreselleşme sürecini politik bir kurguyla sürdürmeye çalışan

küreselleşmecilik, farklı milletlerin karakteristik özelliklerine dayalı kimlik tanımlamalarını ve buna bağlı sosyo-politik açılımları kendisi için tehdit olarak algılamaktadır. Bu tehdit algılamasında haksız da sayılmaz; çünkü tek merkezli, tek

kutuplu ve tek hakimiyetli bir dünya beklentisi, yaşanan tarihi ve sosyal gerçekliklere aykırıdır. Bu merkezlerin ürettikleri politikalar, karşılarında sivrilebilecek güç merkezlerini yok etmeye ve güçsüzleştirmeye yöneliktir. Bunlara göre alternatif güç merkezlerinin zayıflaması ve yıkılması için her türlü malzeme kullanılabilir. Bu malzemelerin başında ise hedef toplumun milli kimliğini ve milli bütünlüğünü tahrip etmek gelir. Alternatif güç merkezi konumundaki ülkelerde bireyselciliğin toplumu atomize edecek boyutta teşvik edilmesi, toplumu oluşturan alt grupların etnik ayrıştırmaya tutulması ve çalışmanın tetiklenmesi, toplumda kendine güven duygusunun yıkılması başta gelen manipülasyonlar arasındadır. Küresel güç kendi karşısında alternatif güç dengesi oluşturacak hiçbir potansiyele tahammül edemez. Bu potansiyel ise tarihte önemli roller üstlenmiş ve medeniyetlere öncülük etmiş büyük milletlerde vardır ve bu milletlerin sayısı fazla değildir (Atasoy, 2009: 827-828).

Küreselleşme, sadece günümüzün problemi değildir. Tarihte dünyayı küresel ölçekte etkilemeye ve egemenlik altına almaya çalışan güçler ve süreçler gözlenmiştir. Bugünün küreselleşmesiyle benzerlik kurabileceğimiz en somut örnek sanayi devrimi sonrası sömürgecilik dönemidir. Bu dönem aynı zamanda Batı toplumları bakımından modernleşme ve kapitaliz sürecine karşılık gelir. Bunun için bugünün küreselleşmesine, yeni-sömürgecilik veya yeni moderniz kavramlarını uygun gören yazarlar vardır. Dünün Batı merkezli modernleşme süreciyle, bugünün Amerika merkezli küreselleşme süreci arasında benzerlikler bulunmaktadır. Bu benzerlikler günümüzün sosyal süreçlerini ve olaylarını analiz etmemizde bize ipuçları verebilir (Atasoy, 2009: 828).

İnsanlık alemi farkı kültürlere ve tarihi süreçlere sahip olan milletlerden müteşekkildir. Bu milletler birbiriyle ilişki içinde olmasına rağmen, tarihi tecrübeleri dilleri, kültürleri ve ülküleri bakımından birbirinden ayrılırlar. Bu birbirinden ayrı milletler gerçeği ile dünya yine modernleşme döneminde karşı karşıya gelmiştir. Milletler ve milliyetçilikler bu dönemde kurgusal olarak doğmuş değildir ama bilinç durumu üst düzeye çıkmıştır (Atasoy, 2009: 829).

Modernleşme süreci bir taraftan insanlığın bütünleşmekte olduğu düşüncesini uyandırmış, bir taraftan da dünyada farklı milletlerin varlığını ortaya çıkartarak yıkılmakta olan imparatorlukların yerine milletlere dayalı siyasi yapıların gelişmesini tetiklemiştir. Bundan dolayı 19. Yüzyıl hem evrenselciliğin zirveye çıktığı, hem de milliyetçiliğin yükseldiği çelişkili bir dönemdir. Bazı yazarlara bakarsanız bu dönem “milletler ve milliyetçilikler çağı”dır. Bunun sebebi de toplumsal hayatta milli kimlikler

ve milletlerin varlığının daha önceki dönemlerde bastırılmış olmasıdır (Atasoy, 2009: 830).

Kösoğlu içeriden ve dışarıdan bazen kanun, bazen silah, zoruyla iki yüz yıldır bir kültür taaruzu karşısında olduğumuz için, kimliğimizi koruma savaşı içinde olduğumuzu belirtir (Kösoğlu, 2003: 17). Küresel emperyalizm ulus devletleri ve milliyetçiliği hedef almamıştır (Yeniçeri, 2001: 9). Gelişen teknoloji kültürün değişmesine imkan tanıyor (Güngör, 1994: 29). Teknoloji büyüdükçe dünya küçüldü, küçüldükçe de milli kimlikler kaybedilmeye başlandı (Sağ, 2009: 167). Medya zihnimizin yeni efendisi olmuştur (Uğur, 2003: 11). Bu durum karşısında ise kültür hayatımız şaşkınlık yaşamaktadır (Miyasoğlu,1999: 19). Teknolojik gelişmeler milletler için tarih sahnesinden silinme tehlikesi taşımakta ve milletler bunun karşısında var olma mücadelesi önem kazanmıştır. Bu tehlikenin temelinde küreselleşme vardır (Sağ, 2009: 167). Millet, milliyet, milliyetçilik… kavramları küreselleşme tehlikesiyle karşı karşıyadır (Yeniçeri, 2005: 41).

Milli kimlikler sınırların doğasıyla yakından ilişkilidir. Siyasi coğrafyada sınır çalışmalarının geleceği, dünya sistemi, devletin doğası ve fonksiyonları, devlet inşası, milliyetçilik ve millet inşası, kimlik ve değişimi, self-determinasyon (kendi kaderini belirleme hakkı) ile demokrasi ve demokratikleşmeyle yakından ilişkilidir. Küreselleşmenin etkisi ve politik düzenin değişen doğası ulus-devletlerin rolü üzerine ilgiyi artırmış ve mülki egemenliğin mekansal kapsamı olarak tanımlanmasını sağlamıştır (Karabağ, 2009: 487-488).

Küreselleşme milletleri ve milletlerin tüm unsurlarını tehdit eden bir özelliği vardır (Atasoy, 2009: 831). Küreselleşme ile önerilen yeni dünya düzeninde insanlık Dante’nin de dediği gibi araf toplumuna benzemektedir. Milletlerin, dillerin, dinlerin, soyların, kültürlerin ve diğer farklılıkların olmadığı her şeyiyle aynı toplum amaçlanıyor (Yeniçeri, 2005: 19). Dünya küreselleşme sürecine girdiği için ortak bir dünyalı kimliği yaratılmaya çalışılıyor (Atasoy, 2009: 826). Küreselleşmeden en çok etkilenen alanlardan biride kültürdür. Kültür de ise milli kimliğin tüm yansımaları mevcuttur (Sağ, 2009: 167). Kimlik bağlamında düşünecek olursak küreselleşme farklılıkları yok ederek kimlik krizi yaratır Şayet kimlik yeterince sağlam değilse yaşanacak en ufak bir dalgalanma kişiyi dağıtır (Onat, 2009: 819). Türk halkı içeriden ve dışarıdan tehditler yaşamaktadır. Dış mihraklar tarafından milli kimlikler kaybedilmesi istenir. Çünkü milli kimlik olmazsa millet olamayacak, millet olamazsa Türk devleti de olmayacaktır (Kahramanyol, 2005: 6). Bunlar tehlikeli oyunlardır. Bedeli ağırdır. Bütün bunları

aşılması ve küreselleşmeye karşı küçük lokma olmaması için milli bir bilinç gerekmektedir (Kösoğlu, 2002: 123).

Sosyal ağa katılma, kimlik oluşumunda önemli role sahiptir. İlk önce kurulan zayıf bağlantılar zamanla güçlenir. Kenardaki bireyler zamanla merkeze hareket eder. Sosyal ağlar bu şekilde kimlik inşa eder. Ağın yapısı ve var olan ilişkiler zamanla değişime uğrar, bununla beraber kimlikler de değişime uğrar (Acun, 2009: 848).

Milli devletin gelişim süreci gerçekte mekansal mücadeleyi ve milli kimlik sürecini yansıtır. Günümüzde küreselleşme süreçlerine bağlı olarak milli devletlere yönelik mekansal mücadele yeni bir boyut kazanmıştır. Millet üstü oluşumlar veya devletlerin bir araya gelme çalışmaları yeni kimlik oluşumlarının gündeme gelmesine sebep olmaktadır (Karabağ, 2009: 481).

Sonuç olarak küreselleşme süreci dünyayı homojenleştirme ve insanlığı bütünleştirme iddialarıyla siyasi bir proje haline getirilse de, doğal sosyolojik hali güçlü kültürlere ve milletlere yeni imkanlar sunmaktadır. Tarihi kökleri derinlerde ve milli kimliği dirençli olan milli varlıklar küreselleşmeden, bütün olumsuz etkilere rağmen kazançlı çıkabilirler. Küreselleşmeyle birlikte Türklük kültür hinterlantlarına ulaşabilir ve onlarla iletişim kurabilir hale gelmiştir. Türk milli kimliğini besleyen kanallar artmıştır (Atasoy, 2009: 844).

BÖLÜM III

Benzer Belgeler