• Sonuç bulunamadı

T. C MALTEPE ÜNİVERSİTESİ

1.5. Küreselleşme, Küreyerellik ve Balkanlar’daki Etkileri

Küreselleşme sonrasında gündeme gelen terimlerden biri de yerelleşmedir. Yerelleşme pekçok literatüre göre küreselleşmenin karşıtı olarak tariflenmektedir. Ancak; yerellik söylemi de en az küresel kavramı kadar tanımlanmakta ve kavramsal çerçevesinin çizilmesinde zorluklar yaşanan terimlerden biridir. Bu durumun, en temel sebeplerinden birisi küresel ve yerel ilişkisine farklı disiplinlerin farklı bakış açılarından değerlendirmeleri ve her iki kavramı da farklı anlamlar ile nitelendirmeleridir. Zira; küreselliğin yerelliği yok ettiğini belirten ve savunan kesimin varlığı olduğu gibi sürecin her iki yönlü olarak işlediğine inanan ve küreselin yerellik söylemini tehdit ettiğini ifade eden kesimler de mevcuttur. Tam tersi bir düşünüş ile küreselin yereli tehdit ediyor olmasına karşın, yereli küreselin olanaklı kıldığını savunan görüşlerin varlığı da göz ardı edilemez. ‘’Globalleşme, kültürel temelde hem bir benimsemeyi hem de reddiyeyi içerir’’ (Sarıbay, 2004; 41).

Küreselleşme olgusuna olumsuz yaklaşan, dünyayı tektipleştirmeye çalıştığını ve dahi küreselleşme sonucu ortaya çıkan durum hasebi ile yerelliğin bozulduğunu ve insanlığın kültür birikiminin günümüzün suni kültür yapısı ile yok edildiğini savunan düşünürler, kültürlerin özgün yapılarını, gelenekselliklerini, yerel öğe ve dokularını küreselleşme olgusunun başlangıç noktasına dayandırılan sömürgeci

44 ülkelerin müdahaleleri ile yerelliklerin, bölgeselliğin ve gelenekselin zayıfladığına ve özgünlüklerini yitirdiğine inanmaktadırlar. Bu noktada; zayıflayan ve özgünlüğünü yitirme tehditi yaşayan yerellik / yerelleşme savı, küresel-yerel karşılaştırması ve çatışması yaşanması durumu ile de karşı karşıya kalmıştır. Bu durum, yerellik, bölgesellik ve geleneksellik anlayışlarının küreselleşme olgusunun karşısında, varlıklarını devam ettirme mücadelesi içine girme, kendi kültürlerine sarılma, kendilerini tekrar anlamlandırma, tekrar ifade ve kendi tarihlerini yeniden keşif etme gereği ve yönelişine sebebiyet vermiştir.

Yerele, bölgeselliğe ve gelenekselliğe dönüş hususu, genel anlamda küreselleşme savına tepki olarak algılanmaktadır. Tepkinin en önemli gerekçesi ise küresel yani post ön ekli modern sürecin özgül ve yerel kimlikleri yok ettiği düşüncesidir. Yüzyılları ihtiva eden, birbirlerinden farklı ulusal kültürlerin yaratıldığı yerkürede, ulusal farklılıkların silinmesine yol açan küreselleşme, kendi belirsizliklerine yeterli düzeyde sahip olmasının yanı sıra, aşırı genelleştirici özelliği ile ulusal ölçekteki farklılıkları örterek, yerkürenin tek tip bir alan olması yönelik bir süreç olarak değerlendirilmektedir.

‘’Küreselleşme, aslında, yeniden yerelleşme dinamikleriyle bağlantılıdır. Bu, yeni bir yerel-küresel bağlantısının, yerel uzamla küresel uzam arasında yeni ve karmaşık ilişkilerin oluşumudur. Küreselleşme, bir bulmacanın parçalarını bir araya getirmek gibidir: Yeni küresel sisteme birçok yerelliği birden yerleştirmek demektir’’ (Morley, Robins, 1997; 162). Küresel-yerel arasındaki göbek bağını tartışırken bir noktanın gözden kaçırıldığını önem ile ifade etmek gerekir. Gözden kaçan nokta ise

45 küresel-yerel karşıtlığı tartışılır iken, tartışmanın muhteviyatında yer alan çelişki, tartışmaları kısır bir döngüye dönüştürmekte ve sonlandırılması mümkün görünmeyen sarmalların büyümesine neden olmaktadır. Zira; küreselleşme olgusu, yerelliği tehdit etmek ile birlikte, aslında yerellik savına dikkat çekmek sureti ile yerelliğin önem kazanmasına, muhteviyatının kıymetlenmesine ve ayrı bir önem adledilmesine de sebep olmaktadır. Bu noktada; küreselleşme olgusunun, yerelliği büyüttüğünü ve yaygınlaştırdığını ifade etmek yanlış olmayacaktır.

Küreselleşme bir anlamda evrensellik olgusunu düstür edindiğinden, yerellik söylemi adına tehdit unsurları ihtiva etmek ile birlikte, aslında, küresel pazarlar arasında güçlü iletişim ağları örerek, bir yandan küresel pazarın gelişimini sağlar iken öte yandan da yerelin ve bölgesel öğe ve kültürlerin de kendilerini temsil etme, tanıtma imkananını da sağlamaktadır. Bu durum da küreselleşme olgusunun temelde yerellik savı ile karşıt saflarda değerlendirilmemesi gerektiğini salık veren görüşler ortaya çıkmaktadır. Küreselleşme olgusunu savunan görüşlere göre, küreselleşme ile yerellik aynı paralel ve saflardadır. Zira; evrensel doktrini baz alan küreselleşme, savunucularına göre yerellik savını da olası kılarak, gelenekselliğin önem adledilmesine vesile olmakta, farklılıklara vurgu yaparak, küresel ve yerel olanı küresel zemine taşıyarak, Çokkültürlü ve birlikte yaşam olgularını da teşvik etmekte ve yaygınlaşmasını sağlamaktadır. Bu düşünceden hareket ile küreselleşme olgusunun, aynılaştırma ve farklılaştırma süreçlerini, eşzamanlı olarak, birarada yürüttüğünü ifade etmek yanlış bir düşünüş olmayacaktır.

46 Tarihsel sürecini dil, din, etnik çoğulculuk gibi farklılıklar sebebiyle çatışmalar ve istikrarsızlıklar yaşamış olan Balkanlar, Soğuk Savaş yıllarının sona ermesi itibariyle, yüzyıllar boyunca nesillerden nesillere aktarılan düşmanlıklar, dinsel farklılıkların yarattığı çatışmalar, büyük ülke idealleri gibi birçok faktörün etkisinde olan Tito Yugoslavya’sı –bölge içi devletler-, küreselleşme olarak ifade edilen dünya siyasal konjonktürel yeniden yapılanmanın aurasının verdiği etki ile uluslararası ortamda dünya egemenli adına kıyasıya rekabet içerisine giren küresel güçlerin istismarına maruz kalarak kışkırtmalara, çatışmalara ve iç savaşlara itilerek, ulusal kimliklerin biçimlenmesi savından hareket ile 1789 Fransız İhtilali sonrasında ortaya çıkan Ulusçuluk akımlarının siyasi ilişkiler ve politikalar aracılığıyla beslenmesi sonucu tarihsel çekişmelerinin örneklerini yakın tarihimizde sergilemişlerdir.

Yugoslavya’da 1980’li yıllarda, sermaye, emek, hizmet ve mal piyasalarının esnekleştirilmesi, özelleştirme, kamusal harcamaların ve hizmetlerin azaltılması gibi politikaların uygulama sahası olan Neoliberal ekonomi, gündemi oluşturarak, ağırlık kazanmıştır. Neoliberal ekonomi politikalarına biçilmiş siyasal, hukuksal ve toplumsal roller, Yugoslavya sahnesinde oynanmaya başlanmıştır. Sunumları ile göz alıcı hale getirilen kapitalist sistemin heyecanı ile Yugoslavya da Sosyalizmi terk edip, Kapitalist sisteme geçen ve kapitalist dünya düzenine entegrasyon çabasında olan ülkeler arasına katıldı. Ancak; Yugoslavya’da Sosyalizmden Kapitalizme geçiş ve beraberinde gelen parçalanma süreci Çekoslovakya olgusunda kurgulandığı gibi maalesef ki barışçıl süreçler ile tamamlanamadı. İlgili geçiş sürecinde, Balkan

47 coğrafyasında mevcut en geniş kapsamlı ve en köklü, kilit dönüşüm ve değişim süreci yaşandı.

1980-2000’li yıllar dönemi, Balkanlar’ın Sosyalist düzenden, Kapitalist düzene geçiş yılları olarak tanımlanır. Avrupa Birliği ve ABD’den sözde dost eli ile gelen ekonomik yardımlar ve destek programları, Kapitalizme geçiş sürecini hızlandırdı ve katılımı daha cazip bir şekle dönüştürdü. Bilhassa, SSCB’nin parçalanma sürecine girmesi ile büyük güç kaybetmesi ve Balkanlar’da malum olan desteklerinin, yaşanılan politik, toplumsal ve ekonomik güçlükler sebebiyle etkili olamaması 1990’lı yılların başlarına, paralel bir düşünüşle Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin Kapitalizm ile tanışma sürecine tekabül etmektedir.

Değişim ve dönüşüm çabası, beraberinde yeniden yapılanmaları da getirecek ve yeni kapitalist gömleğe uygun biçilen ulus-devletlerin kurulması da kaçınılmaz bir gerçekliğe dönüşecekti. Balkan tarihi kapsamında yaşanan en büyük dönüşüm sürecinde Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti; yedi küçük, zayıf ancak büyük güçlerin destek verdiği şekli ile ulus devlet yapısına sahip, Kapitalizm hamuru ile yoğrulup, şekillendirilebilecek parçalara ayrıldı. Bu parçalanmalar sonucunda da Balkanlar’da mevcut olan bölgesel askeri-siyasi, ekonomik ve politik tüm dengeler değişti ve yeniden şekillendi \ şekillendirildi. Bu durum, temelde Balkan Coğrafyasında büyük bir güvensizlik sorununu da beraberinde getiriyordu. Zira parçalanma yolunda olan Yugoslav Devletleri’nin; Büyük Sırbistan, Büyük Hırvatistan… gibi ‘’Büyük Ülke İdealleri’’ söz konusu idi. Büyük ülke idealleri, Balkanlar’ın siyasi haritasının değişimde başat unsuru oluşturmuştur.

48

II. BÖLÜM

KÜLTÜR VE KÜLTÜRLERARASI İLETİŞİM KURAM VE

YAKLAŞIMLARI

Benzer Belgeler