• Sonuç bulunamadı

Küreselleşme teknolojik gelişmeler sonucunda üretici firmaların gösterdiği gelişme, işbölümü, tekelleşme, sermaye ve finanssal akışkanlığın dünya ölçeğindeki gelişimi olarak ifade edebiliriz. Ayrıca uluslar arası piyasalarda yatırım, üretim, finans alanlarında ulaştığı ticaret hacimleri ile bilgi işlem teknolojilerindeki gelişmelerin bütünü olarak da adlandırabiliriz.

31

Küreselleşmeyi engelleyen faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz,

 Dünya ekonomik büyümesinin yavaşlaması,

 Bazı sanayileşmiş ülkelerde küreselleşme doğrultusundaki siyasi motivasyonun azalması,

 Başlıca büyük ekonomiler arasında yaşanan ticaret dengesizliği,

 Artan bölgeselleşme eğilimleri.

Küresel ekonomi kavramı dünyada uygulanan iktisadi sistem ve iktisat politikaların birbirine yakınlaşmasını ifade etmekle beraber serbestleşmeye de katkı sağlamaktadır. Uluslararası ilişkilerde eski korumacılık anlayışının yerine serbest ticaret görüşünün benimsenmesi, devletin dış ticaret politikası araçlarını tarifeleri, kotaları, miktar kısıtlamalarını v.s. kullanarak uluslar arası ticaret üzerine sınırlamalar getirilmemekle birlikte, sadece dış ticaret politikalarında değil mali ve parasal piyasalarda da devletin ekonomiye daha az müdahale etmesini gerekli kılmaktadır (Aktan, 1998: 1).

Bölgeselleşme olarak andığımız ekonomik entegrasyonun dünya deneyimi, sistematik bir yaklaşımla tarihsel açıdan üç dönemde ele alınabilir. Bunlardan ilki II.Dünya Savaşı öncesi dönem, ikincisi 1980’ler öncesi dönem (birinci dalga) ve üçüncü olarak 1980’lerden sonra başlayan ikinci bölgeselleşme dalgasıdır (Bayraktutan, 2007: 81).

Bölgesel bütünleşme doğrultusunda yoğunlaşan arzular entegrasyonu gerçekleştirecek ülkelerin birinden diğerine farklılık gösterecektir. Ülkelerin katıldıkları entegrasyonlardan beklentileri şu şekilde özetleye biliriz (Nebioğlu, 1997: 50-54).

 Bölgeselleşmeden oluşan ekonomik sonuçlar

 Ekonomik olmayan sonuçlar

 Uruguay turu ile ilintili sebepler

 Bölgesel güvenli cennet

 Yurt içi politika reformlarını hızlandırma isteği

32

 Bebek sanayi bölgeselleşmesi

Küreselleşme ile beraber bölgesel entegrasyonlara gidiş aynı anda işlenmektedir (Lorenzo, 1991: 3). Birbirlerine zıt gibi gözüken küreselleşme ve bölgeselleşme, aslında bir birine zıt kavramlar olmayıp bir birlerinin tamamlayıcılarıdır (Şanlı, 2004: 160). Tamamlayıcı kavram niteliğinde olan küreselleşmenin devamında bölgeselleşmeyi görmekteyiz. Bugün bölgesel ticaret bloklarının dışında kalan ülkenin ekonomik yönden gelişme hatta yaşama şansı bile çok azdır (Aktan, 1998: 1). Bölgeselcilik için aşağıdaki saptamaları yapmak mümkündür (Tahsin, 2007: 78).

1. Bölgeselleşme hareketi küçük bir veya birkaç küçük ülkenin büyük bir ülke ile entegrasyona gitmesini içermektedir.

2. Entegrasyona dahil olan ülkeler son dönemlerde önemli tek taraflı reformlar yapmış ve yapmaktadır.

3. Üye ülkeler arasında serbest ticaret konusunda çok önemli bir gelişme olmamıştır.

4. Serbestleşme daha çok küçük ülkeler tarafından gerçekleştirilmektedir, anlaşmalar tek taraflıdır.

5. Bölgeselleşmeler düzenlemeleri derin entegrasyon içermektedir.Taraflar nadiren kendilerini tarifelerin düşürülmesi veya artırılmasıyla sınırlı tutmamakta,aynı zamanda diğer ekonomi politikalarını da uyumlaştırmaktadır.

33

İKİNCİ BÖLÜM

AVRUPA BÖLGESİ EKONOMİK ENTEGRASYON UYGULAMALARI

2.1.AVRUPA ÜLKELERİNİ EKONOMİK ENTEGRASYONA YÖNELTEN EKONOMİK/SİYASİ NEDENLER

Birleşik Avrupa fikri, kıta Avrupa’sının uzun ve vahşet dolu tarihinde sık sık gündeme gelmiş bir konudur (Dinan, 2009: 17). Avrupa Birliği (AB); Ekonomik Entegrasyon Teorisi açısından özgün bir konuma sahiptir. AB coğrafyası, tarihsel süreci, siyasi yapısı, genişleme perspektifi, parasal birliği ve anayasal girişimleri bakımından uluslar arası düzeyde geliştirilmiş en iyi entegrasyon sistemidir. Birliğin kurumsal yapısı ve güvenlik alanı dahil olmak üzere birçok başlıkta sağlanan entegrasyon süreci Birliğin daha da kendine has bir tutum sergilemesine neden olmuştur. AB entegrasyonu Gümrük Birliği ile başlamış ileriki seviyelerde ortak pazardan tek pazara geçiş evresini tamamlamış ve parasal birlik ile ekonomik entegrasyon sürecini tamamlama aşamasında olan ekonomik ve siyasi bir birlik özelliğini taşımaktadır.

AB uzun süreli iktisadi ağırlıklı entegrasyon süreci içersinde olan Avrupa devletlerinin tümüne verilen addır. Söz konusu entegrasyon amaçlarında ve etkinlik alanlarında tüm öteki uluslar arası entegrasyonlardan daha müdahaleci olmasıyla beraber, özelliklerini ve esas işlevlerini taşımadığı bir devletten de çok uzaktır (Mathıeu, 2006: 7). AB her şeyden önce üye devletlerin gönüllü katılımına dayalı, genişleme ve derinleşme yöntemiyle kendini sürekli yenileyen bir uluslar arası ekonomik işbirliği hareketi olmasıyla beraber güçlü bir entegrasyondur (Ülger, 2007: 3). AB II. Dünya Savaşı sonrasında sanayi açısından özellikle iki temel hammadde olan kömür ve çelik sektörünü güçlendirmek ve sektörleri uluslar üstü bir otorite ile kontrol edip, barışı sürdürüp ve ekonomiyi canlandırmak amacıyla 1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğunu oluşturmuş ve böylece bölgesel bir entegrasyon gerçekleştirmiştir (http://www.abgs.gov.tr.).

34

Uluslar arası piyasalarda ekonomik ilişkiler, ticaretin serbestleştirilmesi yöntemlerine dayanır. Bu ilişkiler, serbest ticaret bölgeleri ve ekonomik bölgecilik hareketleri ve çok taraflı serbest ticaret anlaşmaları ile birlikte yürütülmektedir. Avrupa ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkiler, 1815 yılına kadar ayrışık piyasalarca belirlenmiştir. Kentleşme süreci ile birlikte sistem aşamalı olarak ekonomik işbirliği sürecine girmiş ve küçük ölçekli olmuştur. Geçiş dönemi sonun da ise sınırlı entegrasyon uygulanmalarına geçilmiştir (Karakaş, 2002: 72). Avrupa Birliği, ekonomik entegrasyon sürecindeki ilk adımını, 18 Nisan 1951’de Avrupa Kömür ve Çelik Topluluğu’nu (AKÇT) kuran antlaşma ile Paris’te atmış, sonrasında ise 25 Mart 1957’de bu kez Roma’da imzalanan antlaşmalarla Avrupa Atom Enerjisi Topluluğu (EURATOM) ve Avrupa Ekonomik Topluluğu (AET)’nu oluşturmuştur. Birliğe üye ülkeler arasında tarife-dışı engellerin kaldırılması, ortak gümrük tarifeleri ve ortak tarım politikalarının uygulanması Roma Antlaşmasında belirtilmiş, kıta Avrupa’sında ekonomik bir birlik kurulması için üye ülkelerin bu maddeleri kabullenmesi istenmiştir. Serbest ticaret ve ortak pazar koşullarının, enflasyona yol açmadan nasıl sağlanabileceği düşüncelerinin hakim olduğu bu dönemde parasal birlik de önemle vurgulanarak ekonomik birlik alanında ilk somut çalışmalar bu alanda verilmiştir. Kıta Avrupa’sında, ekonomik entegrasyona yönelten nedenler arasındaki uygulamalara ışık tutan önemli çalışmalardan biri Beyaz Kitaptır (Dedeoğlu, 1996: 79-83). Beyaz Kitap, komisyonun 1985 Haziran’ında yapılan ve tek pazarın 1992 yılının sonuna kadar tamamlanması için atılması gerekli hukuki adımların ve teklif edilen yasama girişimlerini açıklamaya yönelik bir komisyon kitabı olmakla beraber tek pazarın gerçekleştirilmesi için yaşanılması gereken hukuki sürecin ana hatlarını çizmiş ve üretim faktörleri mobilitesini sınırlayan tarife dışı engeller belirlenerek, ortadan kaldırılmalarına ilişkin tarih ve politikalar belirlenmiştir (Dinan, 2005: 251 ; Karakaş, 2002: 74-75). Beyaz Kitabın yazılış gayesi belirli bir alanda eylem ve teklifler sunmaktır. Beyaz Kitaplar daha ziyade tartışılması amacıyla o konuda fikirleri ortaya koyarken aynı zamanda komisyonun resmi tekliflerini içerir (Tezcan, 2005: 129-130). Bu çalışmalar, Avrupa Komisyonu tarafından belirlenmiş bir konuda topluluk eylemine yönelik somut öneriler içeren dokümanlardır (http://www.abbulteni.org.tr ).

Avrupa ülkelerini ekonomik bir entegrasyona yönelten faktörler konusunda pek çok görüş vardır. Bu görüşlerden birincisi “Çatışma” tezidir. Bu görüş AB’nin kuruluş

35

gerekçesi olarak merkezi Avrupa’da çatışmayı önlemek amacıyla, ülkelerden herhangi birinin diğer ülkeler aleyhine aşırı büyümemesini ifade eden görüştür. İkinci olarak Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) kuruluşu ve yayılma politikaları sonunda Avrupa’nın sıkışmasına ve manevra kabiliyetini önemli ölçüde kaybetmesine dayanmaktadır. Üçüncü olarak Almanya ve Fransa arasındaki çatışmalardır. İki ülke arasındaki husumet ve bu husumetin temel sebebi olan kömür ve demir, savaş için gerekli enerji ve araçları sağlamak hususunda bu iki maddenin kontrolünü de amaç edinmiştir. Dördüncü neden ekonomik ağırlıktadır. Buna göre pazarları kapatarak üretim maliyetlerini arttırmanın, etkinliği ve refahı azaltmanın bir anlamı yoktur. Serbest iktisadi ilişkiler refahın artması bakımından yasaklı veya engelli ilişkilere nazaran çok daha iyidir. Beşinci olarak ele alabileceğimiz neden küresel ağırlıkta bir görüştür. Avrupa ortak toprağı, ortak geçmişi, ortak değerleri ve ortak hedefleri olan ülkelerin bulunduğu ve oluşturduğu kıtadır. Ve buradan çıkarılabilecek sonuç bütünleşmenin çelişkileri asgariye indirerek hareket etmesi kıtaya yarar sağlayacağıdır (Ertürk, 2010: 226-227 ; Ertürk, 2002: 245).

Avrupa da birlik yaratılması düşüncesi II. Dünya Savaşı içersinde ciddi bir şekilde olgunluk kazanmıştır. Avrupa’daki ulusal devletler arasındaki çıkar çatışmalarının ülkeleri çok daha zor bir ortama sürükleyeceği ve yeni savaşlara ortam hazırlayacağı düşüncesi ülkeleri birleşmeye iten en önemli sebeplerdendir (Karluk, 2003: 2). Avrupa’nın II. Dünya Savaşından sonra siyasi, ekonomik ve askeri bakımından içinden bulunduğu durum, Avrupa’nın birleştirilmesi düşüncelerine yeniden güç kazandırmıştır (Karluk, 2002: 381).

II. Dünya Savaşı’ndan sonra Alman kömür ve çelik endüstrisinin genişlemesi Fransa’yı kaygılandırmış, iki ülke arasında yeni bir gerginliğin başlamasına neden olmuştur. Bu gerginliğin başlaması Avrupa Birliği’nin temellerinin atılmasına sebep olmuştur. Bu durum AKÇT’yi oluşturan ekonomik ve siyasi gerekçelerle açıklana bilir. Bu gerekçeleri de şu şekilde ifade edebiliriz (Bakkalcı, 2008: 315-316);

 Nazi Almanya’sının siyasi ve ekonomik gücünü ortadan kaldırmak, yeni Almanya’nın barışçıl davranmasını sağlamak,

 Jean Monnet ve Robert Schuman’ın “Demir-Çelik üretiminde Üst Kurul Denetimi” önerisi (9 Mayıs 1950),

36

 Yeni bir Avrupa ilişkisi yaratmak, milliyetçi ve ulusal devlet anlayışına dayanan görüşleri engellemek,

 Savaş yıkımları nedeniyle yaşanan ekonomik belirsizliği azaltmak,

 İki süper güce politik ve ekonomik olarak birlikte karşı koyabilmek,

 Batıda Sovyet tehdidini en aza indirmek amacıyla birleşmek,

 Batının ekonomik yapılanmasını geliştirmektir

Birlik sürecinde maksimum ekonomik büyüme, fiyat istikrarı ve tam istihdamın sağlanmasına yönelik politikalar ilk zamanlarda sınırlı düzeyde kalmışsa da ilerleyen yıllarda bu alanda olumlu gelişmeler yaşanmıştır. AET’yi kuran Antlaşma, ticaret serbestisi ve ekonomik kaynakların yararlı kullanımlarıyla adil rekabet piyasası ilkelerini içermektedir. Antlaşmada, ortak pazarın kurulması ve üye ülkelerin ekonomik politikaların yakınlaştırılması ile ekonomik aktivitelerin topluluğun tümünde uyumlu gelişimini sağlamak ana tema olarak yer almaktadır. Sürekli ve dengeli bir büyüme, artan istikrar, yaşam standardının yükseltilmesi üye ülkeler arasında daha sıkı ilişkiler kurulmasını sağlamak ve gümrük vergileri ve malların ithalatı-ihracatı üzerindeki miktar kısıtlamaları ile eş etkili diğer tüm önlemlerin kaldırılması da yine kabul edilen maddeler arasında yer almaktadır. Topluluk üçüncü ülkelere karşı ortak bir gümrük tarifesi, ortak ticaret politikasının oluşturulması, üye devletler arasında, kişiler, hizmetler ve sermaye hareketi serbestisi önündeki engellerin kaldırılması tarım ve taşımacılık alanlarında ortak politikaların oluşturulması ortak pazar içerisinde rekabetin bozulmamasını sağlayacak bir sistemin kurulması üye devlet ekonomi politikalarının koordine edilmesini, işçilerin istihdam olanaklarını arttırmak ve yaşam standartlarının yükseltmesine katkıda bulunmak amacıyla Avrupa Sosyal Fonunun oluşturulmasını Birlik ekonomik genişlemesini yeni kaynaklar oluşturarak kolaylaştırmaya yönelik Avrupa Yatırım Banka’sının kurulmasını ticareti arttırmak, ekonomik ve sosyal kalkınma çabalarını birlikte sürdürmek hedefleri doğrultusunda deniz aşırı ülke ve topraklarla ortaklık kurulmasını ön görmesiyle ekonomik nedenler bu çerçevede toplanmıştır (Karakaş, 2002: 73-74 ; Canbolat, 2002: 119-131).

Diğer taraftan uluslar arası siyaset açısından bakıldığında Avrupa da siyasal bölünmüşlüğün ana nedeni, ekonomik ve askeri güç merkezlerinin çeşitliliği ile coğrafi

37

koşullarının bir sonucu olarak da gösterilebilir. Avrupa’da tek devletin üstünlük sağlamasını önlemek amacıyla çeşitli dönemlerde güç dengesi arayışları görülmesiyle beraber ekonomik ve siyasal gücün Avrupa’da tek elde toplanmaması için, ortak paydalarda birleşen yandaş ülkeler oluşturulmuştur. Avrupa’da güç dengesi evrensel bir birlik sağlayamamış olsa bile, Avrupa’da bir tek devletin diğerlerine egemen olmasına engel olmuştur. Bu durum “Avrupa öyle bir siyasal sitem oluşturmaktadır ki, dünyanın

bu yöresinde bulunan uluslar, aralarındaki ilişkiler ve çeşitli çıkarlarla tek bir bütün içinde birbirlerine bağlanmışlardır” şeklinde özetlenebilir (Canbolat, 1998: 41-51).

Avrupa Birliği’nin ekonomik bütünleşme düzenlemelerinin kapsamlı bir şekilde etkinleştirilmesi, kıta Avrupa’sının siyasal entegrasyon beklentilerinin gerçekleştirilebileceğini arttırmaktadır. Siyasal entegrasyonun gerçekleşmesi için ekonomik bütünleşme tamamlanmalı ve ardından kurumsal yapı entegrasyonu hazırlanmalıdır. Siyasal entegrasyon kıta içinde herkes tarafından kabul edilebilir nitelik taşımaktadır. Üye ülkeler arasındaki konferanslar ve tek senet, Avrupa siyasal entegrasyonu konusunda önemli aşamalardır. Birlik için bütünleştirilme kuralları oluşturulmuş, özellikle dış politikalarda genel geçerliliği olan kurallar getirilmiş ve sosyal düzey bilinci artmıştır. Kurumların karar alma sistematiğine katılımın etkinliği sağlanmış, güçlü bir demokrasinin yerleşmesi için çalışmalar yapılmıştır. Avrupa siyasal entegrasyonunun en etkin ifadesi Maastricht Antlaşmasıyla ortaya konularak da siyasi entegrasyon derinleştirilmiştir. Birlik içersinde yetki vizyonu genişletilerek, siyasal birleşmeye yönelik ortak dış politika ve güvenlik stratejileri kurallaştırılmıştır. Siyasal entegrasyonun, ortak politikalarda yetki ikamesinde, birlik vatandaşlığında, birlik kurumsal yapısının etkinliğinin düzenlenmesi gibi etmenler üzerinde etkili olduğu gözlenmiş ve kriterler bütünleşmeyi desteklemiştir (Karataş, 2002: 76-124).