• Sonuç bulunamadı

Son on yıllık süreçte sivil toplumu makro düzeyde etkileyen bir başka gelişme ise 2019’un sonlarında ortaya çıkan ve 2020 yılında tüm hızıyla etkililiğini sürdüren Co-vid-19 salgınıdır. Salgınlar da diğer pek çok hadise gibi sosyal boyutlara sahiptir. Her ne kadar bu süreç genellikle sağlık açısından ele alınsa da sosyal hayatı çok ciddi boyutlarda etkileyen bir mahiyete sahiptir. Zira Covid-19 salgını ve bu salgına karşı alınan tedbirler sosyal hayatı durma noktasına getirmiştir. Bu anlamda sosyal hayatın işlerliği ve rutinler üzerine kurulu olan sivil toplum kuruluşları da bu salgından olumsuz manada etkilen-diler. Zira STK’lar büyük oranda gönüllülerin sosyal örgütlenmesine bağlı yapılar oldukla-rı için çok önemli ölçüde ilişki ve iletişim kay-bı yaşadılar. “Sosyal mesafe” artınca STK’ların da gönüllüleri ile olan ilişkisinin soğuduğu, bağının zayıfladığı ve etkinliğinin düştüğü görülmektedir.

Özellikle katılım ve birlikteliğe dayanan faali-yetler STK’lar için bir motor görevi görür. Pek çok STK amacına ulaşmak üzere etkinlikler düzenlemekte, eğitimler vermekte ve orga-nizasyonlar yapmaktadırlar. Bu tür faaliyetler artık çoğu kez o kadar çok tekrarlanmıştır ki, bir araç oldukları unutulup nihai bir amaca, bir varlık sebebine dönüştükleri söylenebilir.

Sosyal hayatı durduran virüs salgını STK’lar için temel faaliyetlerin büyük ölçüde durma-sına yol açmıştır. Pek çok STK’nın yaptığı iş-ler uzaktan yapılabilecek bir mahiyete sahip değildir ve aynı zamanda hem gönüllüleri hem profesyonelleri hem de hizmet alıcıla-rı açısından bunu yapabilecek dijital bir ka-pasiteye sahip olduklarını söylemek güçtür.

Dolayısıyla yapılan araştırmalar Türkiye’de

STK’ların faaliyetlerinin büyük oranda durma noktasına geldiğini göstermektedir. Rutinin bu şekilde ani ve kapsamlı bir şekilde bozul-ması STK’ların kitlelerinden kopbozul-masına ve organizasyonsuzluğa itecek bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.

Süreçteki kısıtlamalar insan topluluklarına hitap eden sosyalliğin azalmasına yol açmış-tır. Yapılan araştırmalar salgının oluşturduğu büyük kapanmanın insanlarda anlam krizine ve sorgulamasına yol açtığını göstermekte-dir. Hayatın dijital ortamlara kayması pek çok insan için ilişkilerini sorgulama ve alışkanlık-larını yeniden tanımlamak için bir başlangıç oluşturmuştur. Bunun STK’lar için bir örgüt-lenme ve insan kaynağı problemine yol aça-cağı düşünülmektedir.

Bu süreç neticesinde iki yönlü bir örgütsel kapasite sorunu ortaya çıkmıştır. Öncelikle bazı kuruluşlarda kapasite fazlası oluşmuş-tur. Büyük binalara, büyük salonlara, kitlesel

katılımlı çalışmalara yönelik kapasite oluştu-ran kuruluşlarda bir kapasite fazlası ortaya çıkmıştır. Öte yandan bu süreç sosyal yardım gibi alanlarda çalışan kuruluşlar için de ta-lebi artırmış ve bir kapasite eksikliği ortaya çıkarmıştır. Ne olursa olsun sivil toplumun kapasitesini zorlayacak bir sürece girildiği görülmektedir.

Kamusal yaşamdaki kısıtlamalar insanların ve toplulukların örgütlenme ve hak arama imkânlarını daraltmaktadır. Bir taraftan uy-gulanan idari tedbirler ve kısıtlamalar çok sayıda hak ihlalini gündeme getirirken öte taraftan hem bu kısıtlamaların oluşturduğu sınırlandırma hem de toplumsal psikoloji hak arama imkânlarını daraltan etkenler olarak karşımıza çıkmaktadır. Zira toplumda genel olarak yasal teknik altyapısı çok sağ-lam olmasa da kısıtsağ-lamalara yönelik zımni bir kabul bulunmaktadır ve bu süreçte hak arama faaliyetlerine pek sıcak bakılmamak-tadır. Ancak sürecin biraz gevşemesi, idari

tedbirlerin azalması ile birlikte ortaya çıkan sorunlar daha da görünür hale gelecek ve muhtemelen hak arama çalışmalarında bir artış meydana gelecektir.

Bu süreç Türkiye’de devletin hizmet ve etkin-lik alanının genişlemesine yol açmıştır. Sos-yal ihtiyaçları giderme, iktisadi döngüyü sağ-lama, tedbirleri etkin bir biçimde uygulama ve kamusal seferberliği sağlama noktasında devletin daha fazla inisiyatif aldığı görül-mektedir. Bu anlamda devletin öteden beri temel refleksi olan STK’lara alan bırakmama tavrının kendisine uygun bir zemin bulması söz konusudur. Böylece STK’ların etkinlik ala-nı önemli ölçüde daralmaktadır. Bu daralma aslında hem STK’ların güçsüzleşmesine hem de devlet üzerindeki yükün kalıcı olarak art-masına yol açacaktır. Aslında kriz zamanında alınan devlet merkezli tedbirler kamusal ha-yatı sekteye uğratan ve devletin imkânlarını aşan bir sorumluluk altına girmesine neden olmaktadır. Aksi ise hem sorumluluk paylaşı-mına hem de sosyal barışa yol açacaktır.

Süreçte yoğun iş kaybı, işsizleşme, yoksul-laşma yaşanacağı öngörülmektedir. Küresel ekonomideki daralmaya bağlı olarak bu ka-yıp daha fazla da artabilir. Bu anlamda sivil toplumu etkileyecek unsurların başında orta sınıf daralması sebebiyle STK gönüllü ve kat-kı veren bağışçı sayısının düşmesi gelmek-tedir. Bildiğimiz üzere sivil toplumun etkili kesimini eğitimli orta sınıf mensuplarının kurduğu ve katkı verdiği kuruluşlar oluştur-maktadır. Bu daralma bu STK’ların her türlü kaynak (insan, para ve bilgi) sorununu ortaya çıkarmaktadır.

Bu salgınla ortaya çıkan sosyal sorunlar, yaşanan iktisadi kriz ile derinleşmektedir.

Böylece STK’ların finansal kaynaklarında da

bir daralma yaşanmaktadır. Üyelerinden ve sosyal çevreden aldığı destekle ayakta ka-lan pek çok kuruluş için bu bir küçülme ve hatta bazen çekilme anlamına gelmektedir.

Dolayısıyla sivil toplum bu salgında bir alan daralması yaşamaktadır.

Bu salgından sonra devletlerin ekonomide küreselleşmeci siyasette ve hukukta devletçi reflekslerinin arttığını görülmektedir. Bu du-rum bir bakıma devletler için öznesi olma-dıkları bir sürecin sorumlusu olmaya doğru evrilmeleri anlamına gelmektedir. Ancak ne olursa olsun bazı boyutlardan içe kapanan sosyal yapıların oluşturacağı sosyal çatışma devlet ile STK ilişkilerini de yeniden gerilimli hale getirme eğilimindedir.

Bütün bu değişimler neticesinde sivil toplum-da hem çalışma biçimlerinde hem de faaliyet alanlarında bir farklılaşma yaşanmaktadır.

Nasıl ki 1999 Marmara Depremi’nden sonra bir anda arama kurtarma kuruluşları ve acil yardım çalışmalarında kalıcı bir artış gerçek-leştiyse, bu salgından sonra da dijitalleşme ile ilgili ve yeni nesil teknolojiler, sağlık ve yaşlılık ile ilgili kuruluşların ve faaliyetlerin sayısında artış yaşanmaktadır. Eğitim STK’ları tarz ve bi-çim değiştirmekte, sivil toplum çalışmaları di-jitalize olmaktadır. Salgının getirdiği yeni uy-gulama ve örnekler pek çok STK için alışkan-lıkla yoğrulmuş mekan bağımlılığı azalmakta, online/ dijital çalışma devri başlamaktadır. Bu anlamda STK’lar için dijital platform altyapı-sı ve desteği sağlayan kuruluşlar bu sürecin trendini belirleyeceklerdir.

Sonuç: