• Sonuç bulunamadı

1.3. KURAMSAL TEMELLER

1.3.3. Kültürel Peyzaj Tanımı ve Türleri

Eckbo (1964), etrafımızı çeviren fiziksel çevreyi peyzaj olarak tanımlayarak, bu fiziksel çevrenin yani peyzajın insanın, birey olarak veya bir topluluğun parçası olarak doğa ile girdiği etkileşim sonucu oluştuğunu belirtmektedir.

Sözcük olarak, manzara veya görünüm anlamına gelen peyzaj, Avrupa Peyzaj Sözleşmesi’ne göre; “insanlar tarafından algılandığı şekliyle, karakteri doğal ve/veya

insani öğelerin eylemi ve etkileşimi sonucunda meydana gelen alan” anlamına

gelmektedir (Anonim 2016a). Birçok tanımı yapılan kültürel peyzaj kavramını temel olarak (Kirchhoff et al. 2012); estetik, kültürel, dinsel anlamları olan, belli bir topluluğun aidiyet duyduğu, insan etkisi ile dönüşmüş alanlar olduğunu, insan ve doğanın mükemmel birlikteliği olarak ifade etmektedir. Bu birlikteliğin sonucu, kendine özgü ve yerel özellikler taşıması nedeniyle, evrensel kültüre meydan okumaktadır.

Coğrafyacılar, kültürel peyzajda, insan faaliyetlerinin gözle görünür delilleri olan tüm unsurları; yollar, tarlalar, binalar gibi ögeleri maddi kültür; bir yerin sesleri, kokusu, gelenekleri gibi gözle görünmeyen ama ona karakterini veren, soyut özelliklerini maddi olmayan kültür olarak ayırmayı uygun bulmaktadırlar (Uzun 2012).

Kültürel peyzaj kavramının Amerikan coğrafyasına tanıtılması ve sonrasında fikrin yayılması ise, Amerikalı coğrafyacı Carl Orwin Sauer‘in, 1925 yılındaki çalışması ile gerçekleşmiştir. Sauer’in ―The Morphology of Landscape adlı çalışmasında, kültürel peyzaj, doğal peyzajın bir kültürel grup tarafından şekillendirilmesidir, şeklinde tanımlamaktadır. Sauer (1969)‘in yaklaşımıyla, kendisi de zaman içinde değişen ve belirli bir kültürün etkisi altında olan peyzaj, gelişime uğrar. Doğal peyzaj, kültürel peyzajın şekillenmesi için malzeme sağlaması bakımından temel öneme sahiptir. Başka deyişle, insan toplulukları ve doğa, peyzajın şekillenmesinde en önemli iki unsurdur (Sauer 1969).

26

Tablo 1.3. Kültürel peyzaj morfolojisinin anlatımı (Sauer 1969).

FAKTÖR ORTAM ŞEKİLLER

Nüfus Yoğunluk Kültür Zaman Doğal Peyzaj Değişkenlik

Plan

Strüktür Kültürel Peyzaj Üretim

İletişim

Sauer(1969), “kültürel peyzaj coğrafik bir alandır ve ona- peyzaja karakterini veren

insanların müdahaleleridir” şeklinde kültürel peyzajı tanımlamaktadır. Nüfusun yapısı,

kitlesel veya yoğunluk olarak, tekrarlayan yer değiştirmeleri, sezonluk göçler, konutların yapısı, bir araya gelişleri, kırsal alanlarda dağınık yerleşim yerleri, köylerde toplanmaları veya kentlerde değişik planlamalarla yerleşimleri, üretim şekilleri, ürünleri araziyi kullanma yöntemleri, çiftlikler, ormanlar bu tanımda ihmal edilmiştir (Tablo 1.3) (Sauer 1969).

Peyzaj, belli bir kültürün etkisi altında, zaman içinde çeşitli aşamalardan geçerek gelişir ve sonunda kendi gelişim döngüsünün sonuna ulaşır. Farklı, yabancı bir kültürle karşılaşınca da onu eklemleyerek, gençleşir ve eskisinin üzerine yeni bir oluşum meydana getirir. Bu süreçte, doğal peyzaj kültürel peyzajın oluşmasını sağlayan kaynaklara sahiptir ve temel unsurdur, şekillendiren güç ise kültür olmaktadır (Sauer 1969).

Rapoport (1992), kültürel peyzaj kavramının “çevre-davranış ilişkileri”nin konusu olduğunu belirterek, konuyu özellikle geleneksel konutlar ve yerleşim ölçeğinde ele almaktadır. Günümüzde insan elinin değmediği peyzaj alanı kalmadığını belirterek, az ya da çok insan unsurunun bir şekilde müdahalesi bulunduğunu vurgulamaktadır. İnsanın peyzaj üzerindeki dönüştürme etkisi zamana yayılan bir süreçtir, dolayısıyla tarihselliği ön plana çıkmaktadır. Bu dönüşüm süreci ise insan topluluğunun elinde bulunan teknik, bilgi, kaynaklarla ilgilidir. Geleneksel, yerel, folklorik peyzaj alanlarının dönüşüm hızı yavaş olmaktadır fakat günümüzün high-tech seviyesi ile toplumlar popüler peyzaj alanlarını çok hızlı üreterek, dönüştürebilmektedirler. Geleneksel (vernacular) kültürel peyzaj alanları bilinçli bir planlamanın ürünü değillerdir. Toplumun yıllar içinde ürettiği, yazılmamış kurallarla, alışılmış, sürekliliği olan davranışsal formlarıyla, deneyimlerinin sonucunda sentezlenen bilgilerle eklemlenerek büyüyüp, gelişen ortamlardır. Bu alışılmış, sürekliliği olan davranış formları kültürden gelmektedir ve bir sistematik oluşturmaktadır. Bu sistematiğin uygulanması, mekânda fark edilen, kendine has bir

27

düzen oluşturmaktadır. Bu tanınabilen maddi (somut) çevreyi, kültürel peyzaj olarak adlandırmaktayız. Kültürel peyzaj aynı zamanda topluma ait olan ideal yaşamın mekândaki görünürlüğü, yansıması olmaktadır. Topluluk içinde veya baskın olan bir başka grubun etkisi ile “ideal” kavramı değişirse, çevrenin özellikleri ve kalitesi de değişmektedir. Yerel özellikler taşıyan kültürel peyzaj alanlarını bulunduğu bütün çevreyi göz önünde bulundurarak değerlendirmeliyiz. Örneğin, Parthenon’u Akropolis’i göz ardı ederek değerlendiremeyiz. Bütün çevreyi oluşturan yollar, binalar, bahçeler, tarlalar, bir bütün olarak ve birbirleri ile olan ilişkileri içinde incelenmelidir. Ayrıca kültürel peyzaj, sadece görsel olarak algılanmayıp, kokular, sesler, kinestetik, dokular, hava hareketleri ve ısı bütün bunların birlikteliği, kültürel peyzajın karakterini oluşturmaktadır.

Peyzaj sürekli değişir, devingendir. Çünkü çevredeki doğal ve kültürel itici güçlerin dinamik etkileşiminin etkisi altındadır. Bugün peyzajdaki değişimler tehdit olarak algılanmakta, uyum, kimlik ve bio-çeşitlilik kaybına neden olan olumsuz bir dönüşüm olarak görülmektedir. Geleneksel kültürel peyzajın özellikleri olan uyum, bio-çeşitlilik, kimlik değerlerinin hızlı bir şekilde kaybolduğunu görmekteyiz. Her yerde benzeri görülebilen yeni ögeler ve yapılar sisteme girmektedir. Peyzaj, doğal ve kültürel ögeleri birleştiren bütüncül ve karmaşık bir karaktere sahiptir, farklı açılardan değerlendirilebilirler. Her peyzaj alanının kimliğini belirleyen kendine ait bir ruhu vardır. Özel alanların, sembolik anlamı olan yapıların zaman ve mekânda bıraktığı izlerin sürülebildiği yerlerdir. Bu izler yerel kimliği belirlemeye de yardımcı olmaktadır (Antrop 2005).

UNESCO Dünya Miras Komitesi’ne göre kültürel peyzaj alanları, sözleşmenin birinci maddesinde belirtildiği üzere ‘doğa ve insanın ortak eserleri’dir. Bu alanlar, çevrelerindeki doğa koşullarının verdiği fiziksel zorluklar ve/veya olanaklar, içsel ve dışsal sosyal, ekonomik ve kültürel etkilerle, insan topluluklarının ve yerleşim yerlerinin zaman içindeki evrimini gösterecek zenginlikte bir mozaiğe sahip olmalıdır. Seçimde temel alınacak esas, olağanüstü evrensel değerlerin yanı sıra coğrafi-kültürel bölge karakteri bakımından örnek teşkil edebilme ve böyle bölgelerin önemli ve kesin kültürel elemanlarını sergileyebilme kapasitesidir (Madran ve Alptekin 2009).

Dünya Mirası Alanları sınıflandırmasına, 1992 yılında kültürel peyzajlar yeni bir kategori olarak eklenmiştir. UNESCO Dünya Kültürel Mirası Komitesi; doğa ve insanoğlunun ortak çalışmasının yansıtılması şeklinde ifade ettiği kültürel peyzajı; “Kültürel peyzaj;

28

insanoğlunun doğal çevresi ve sosyal, ekonomik, kültürel iç ve dış güçlerin etkisiyle oluşmuş insan toplumu ve yerleşimlerinin evrimidir” şeklinde tanımlamaktadır (Mitchell

et all. 2009). UNESCO tarafından oluşturulan bir uzmanlar grubu, kültürel peyzaj alanlarını üç başlık altında sınıflandırmıştır.

1. İnsan Tarafından Bilinçli Olarak Tasarlanan ve Yaratılan Peyzaj Alanları: Bu tanım, çoğu zaman dini veya diğer anıtsal yapılarla ilgili olarak, estetik kaygılarla inşa edilmiş bahçe ve park alanlarını içine alır.

2. Organik Olarak Oluşmuş Peyzaj Alanları: Bu durum, önceki sosyal, ekonomik, idari ve /veya dini zorunluklardan kaynaklanmış ve günümüzdeki mevcut şeklini, doğal çevresi ile oluşturduğu ilişki ve tepkiyle geliştirmiştir. Bu gibi peyzaj alanları, biçimlerinde ve yan özelliklerinde bu evrim sürecini yansıtırlar. İki alt gruba ayrılırlar:

• Evrimini tamamlamış (Fosil): Relik(veya fosil) peyzaj alanı, evrim

sürecinin geçmiş zamanlarda ani olarak veya belirli bir dönem sonrasında tamamlandığı alanlardır.

• Sürekliliği olan Peyzaj alanları (özel kırsal yerleşmeler ): Geleneksel

yaşam bicimi ile yakın bağları bulunan çağdaş toplum yaşamında aktif sosyal rol oynamaya devam eden yerlerdir. Söz konusu yerler, evrim dönemlerini yansıtan önemli kanıtlar sunarlar ( Fransa eski şarap bağları, Çin’in pirinç tarlaları gibi).

3. Birleşik Kültürel Peyzaj Alanları: Dini, sanatsal veya kültürel motiflerle bütünleşmiş tamamen doğal oluşumlardır (Madran ve Alptekin 2009).

Tarihin, ortak ve özel anıların deposu gibi görülen Kültürel peyzajların, kültür ve çevresi arasındaki bağları analiz etmek için iki yöntem kullanmaktadır. Birinci yöntem; binalar ve tarım alanları desenleri gibi peyzajdaki görsel öğelerin incelenmesidir; İkinci yöntem ise; kültürel algılamaları ve görsel tercihlerin incelenmesidir (Uzun 2012).

Amerika Birleşik Devletleri Milli Park Servisi (ABD-MPS) 1981 yılında kültürel peyzajları özel kaynaklar olarak tanımıştır. Kültürel peyzaj tanımını ; “kültürel ve doğal

kaynakları içeren, vahşi ya da evcil hayvanların bulunduğu, tarihi bir olay ya da kişi ile bütünlemiş veya kültürel ve estetik değerleri sergileyen coğrafi bir alan” olarak yapmıştır

29

Amerika Birleşik Devletleri, Milli Park Servisi kültürel peyzaj koruma hareketini başlatmış ve 1981‘de kültürel peyzajları özel kaynaklar olarak tanımıştır. 1984‘te Melnick tarafından kültürel peyzajları tanımlamak ve belirlemek için gerekli olan kriterleri düzenleyen “Cultural Landscapes: Rural Historic Districts in the National Park

Systems” adlı çalışma yayımlanmıştır. 1980 yıllarında başlayan çalışmanın amacı; Tarihi

Kırsal Peyzaj alanlarını tanımlamak, kaydetmek ve yönetmek için gerekli olan yöntemi gösteren bir kılavuz (rehber) elde etmektir. Bu çalışma, geleneksel yöntemlerden farklı olarak korumacı bir tavır içermiştir ( Melnick 1984).

UNESCO’ nun Dünya Miras Listesi’ ne aday olan doğal alanların ön raporunu hazırlamak ve miras listesine giren alanların durumlarını izlemekle yükümlü bir sivil toplum örgütü olan, Kültürel Peyzaj Uluslararası Doğa Koruma Birliği (IUCN) tarafından külürel peyzaj; “kültürel ve doğal kaynakları ve bu bağlamda yaban hayatı ve evcil hayvanları

içeren, tarihi bir olay ve bir etkinlikle birlikte olan ya da çeşitli kültürel ve estetik değerler sergileyen coğrafi alanlar” olarak tanımlanmaktadır (Madran ve Alptekin 2005). 1970’lerin ortalarında Amerikalı coğrafyacı Marwyn Samuels, peyzaj çalışmalarında ‘biyografi’ yönteminin kullanılması ile ilgilenmiş ve insanın peyzajı şekillendiren en önemli güç olarak dikkate alınması gerektiğini vurgulamıştır. İnsanların eylemleri, çevresinin olanakları veya kısıtlanmalarına göre önceden kurgulanmaktadır. Zihinsel peyzaj mekâna ve yere ait belli ideolojiler ve kültürel simge-sembollerle ilişkilidir, algılanan peyzaj ise fiziksel yapı ve formlarla ilgili olmaktadır (Valk 2010).

Coğrafik yaklaşımda Peyzaj Biyografisini çalışma prensibinin 4 ayrı özelliği bulunmaktadır;

1.Çevrede bulunan fiziksel yapının-kültürel değerler ve toplumsal davranışın, birbirleri ile etkileşiminin çalışılması, temel prensip, peyzaj ve toplumun sürekli birbirini etkilediğinin kabul edilmesidir.

2.Peyzajın geçmiş izlerini, yeniden kullanım, yeniden düzenleme ve yeniden yorumlamaya odaklanmak, peyzajı yeniden okumaktır, bu şekilde peyzajın tarihsel katmanları incelenmektedir, bu günümüzdeki modern teknoloji ile olası bir yöntem olmaktadır.

30

4.İnsanların deneyimlediği çevrenin bir parçası olan arkeolojik ve kültürel mirasın, tarihsel süreçteki değişimini kültürel bağlamda irdelenerek, arazi kullanımına ve çevrenin görünümüne etkisinin araştırılması olmaktadır (Valk 2010).

Bu metodun en başarılı yanı kuşkusuz ki birçok farklı disiplinin, Peyzaj arkeolojisi, tarihsel coğrafya, toprak bilimi, peyzaj ekolojisi ve peyzaj hidrolojisi, yer isimleri, (toponym) birlikte çalışması olmaktadır. Peyzaj, ekolojik ve kültürel miras ile ilgilenen disiplinler açısından birleştirici bir kavramdır, her ikisi de, peyzaj kavramının yüksek mekânsal seviyesi ile ilgilidir. Herkesin mutlaka doğduğu, yaşadığı, çalıştığı çevre ile bir ilişkisi bulunmaktadır. Doğa Bilimleri, Mekânsal Planlama ve Beşeri İlimler ‘Peyzaj’ kavramının çevresinde birleşmektedir. Bu yaklaşımı içeren “Peyzajın Kültürel

Biyografisi” kavramını ilk kez Hollanda ‘da 1993 yılında arkeolog Jan Kolen, tanıtmış ve

bu fikrin gelişimini sağlamıştır. O “Peyzaj Biyografi” sini; zengin çeşitliliği olan somut peyzajın, fikirler, anlamlar, semboller ve anılar arasında, sürekli gelişen bir etkileşim olarak kabul etmektedir (Elerie ve Spek 2010).

2005 yılında Hollanda’ da yapılan çalışmada, kültürel miras envanteri arkeologlar ve mimarlık tarihçileri ile birlikte çalışılmıştır. Arazi bulguları digital haritalara işlenmiş ve alan; jeolojik, tarihi coğrafya ve mimari özellikleri ile birlikte değerlendirilmiştir. Bu çalışmada GIS yöntemi ile geçmiş yıllara ait, topografik haritalar analiz edilmiş ve geçmiş yıllara ait bölge ve yerleşim isimleri araştırılmıştır. Bu araştırmada alan ve bölge isim uzmanları, toponymstler görev almışlardır. Sonuç olarak, alanın deneysel Kültürel Peyzaj Biyografisi elde edilmiştir (Elerie ve Spek 2010).