• Sonuç bulunamadı

1.2. Benlik Kurgusu

1.2.2. Kültür ve kültürel değerlerin yönelimleri: Bireycilik toplulukçuluk

değerler, davranıĢlar ve inanç sistemi olarak tanımlanmaktadır (Güvenç, 1991). Sosyal bilim araĢtırmalarında kültür, bazen toplumun sahip olduğu genel değerler analiz edilerek bireylerin profillerinin belirlenmesi olarak ele alınırken (Örn., Hofstede, 1980; Kashima, 1999) bazı çalıĢmalarda (Örn., Schwartz, 1992) da bireyin sahip olduğu değerlerden yola çıkarak toplumların genel özelliklerini saptama olarak değerlendirilmektedir (Barutçugil, 2011).

Hofstede (1983), kültürleri dört grupta kategorilere ayırmıĢtır. Bunlar; toplulukçuluğa karĢın bireycilik, güç mesafesi, belirsizlikten kaçınma, erillik ya da diĢillik.

Bireycilik-toplulukçuluk boyutu ile birey ile içinde yaĢadığı toplumun iliĢkisi, kiĢinin ne istediği ile bağlı olduğu toplumla ne kadar çatıĢtığı üzerinden açıklanmaktadır. Bireyci toplumlarda kiĢiler kendilerinin ve çekirdek ailelerinin çıkarlarını her Ģeyin üzerinde görürken toplulukçu kültürlerde bağlı bulundukları topluluğun çıkarlarına öncelik verirler (Hofstede, 1983). Yine bireyci kültürlerde, kiĢisel hedefler topluluğun hedeflerinden önce gelmektedir ve kiĢisel sorunlar topluluğun sorunlarından önce ele alınmaktadır (Ting-Toomey ve ark., 1991).

Güç Aralığı kavramı ise, bir kurum veya toplum içindeki insanlar arasında güç dağılımının ne kadar eĢit olup olmadığını açıklamaktadır (Hofstede ve Bond, 1984). DiĢillik ve erillik kavramı, kadınlar ve erkeklerin biyolojik farklılıklarından dolayı toplum içindeki ya da iĢ hayatındaki rollerine nasıl atıflar yapıldığını değerlendirmektedir. Birçok kültürde erillik baĢarı, kahramanlık, iddiacılık ve maddi

baĢarıyı tercih etme, diĢillik ise alçakgönüllülük, tevazu ve baĢkalarına sevecenlik gösterme olarak tanımlanmaktadır (Hofstede ve Bond, 1984). Hofstede (1983) belirsizlikten kaçınma kavramı ile de kiĢilerin Ģuan ya da gelecekte yaĢayacakları ortamların belirsizlik derecesini ne derece tolere edebildiklerini ve uyumun korunduğu ortamları ne kadar tercih ettiklerini tanımlamıĢtır. Bu boyutlar yazında kültürel varsayımlar olarak da bilinmektedir. Ayrıca bu boyutların ülkelerin kültürel sistemlerinin temel unsurlarını oluĢturduğu düĢünülmektedir.

Kültürlerin öncelikleri ve önemsedikleri birbirinden farklılık gösterir. Kültürler normlarını kendi değerlerine göre düzenler. Değerler ise, sosyalleĢmenin yansıması olan bireysel tercihler Ģeklinde ifade edilebilirler (Schvartz ve Bilsky, 1994). Bireyin özerkliği psikoloji alanında üstü çizilen bir değer olarak karĢımıza çıkmaktadır. Smith (1969), “sosyalleşme süreci içerisinde kazanılan değerlerler birey bir kişiliğe sahip

olmadan önce işlevsel değildir ancak zamanla bireyin benlik kavramının ve benlik algısının oluşmasında önemli bir role sahiptir” ifadesini kullanarak benlik kurgusunun

değer yönelimleri üzerindeki etkisine dikkat çekmektedir (akt. Arkonaç, 1998).

Kültürel değerler, “belirli bir kültüre ait olan bireylerin tutumlarında,

inançlarında, değerlerinde ve benlik tanımlarında gözlenen kültürel öğeler olarak”

tanımlanmaktadır (Triandis, 1996). Örneğin anne ve babaların değerleri onların ebeveynlik ile ilgili olan inançlarını ve çocuk yetiĢtirme stillerini etkilemektedir (Chao, 1994).

Hayata bakıĢ açımızı ve amaçlarımızı belirleyen, aldığımız kararları, tutumlarımızı etkileyen, inançlarımızı yansıtan ve prensiplerimizi oluĢturan değer yönelimleri ile olayları anlamlandırır ve çıkarımlarda bulunuruz (Aktepe ve Yel, 2009; Güngör, 1998; Myyry, 2008). Çünkü insanlar, “dünyayı ona bakmayı öğrendikleri

şekilde görürler” (Hofstede, 1980). Bu durum KağıtçıbaĢı tarafından (2012), “benliğin kültürel kurgulanışı” olarak açıklanmıĢtır. Kitayama ve arkadaĢları (2004) da kültürler

arası farklılıkların benlik kurgusu çeĢitliliğine neden olduğunu savunmaktadırlar.

Hofstede, (1980, 1984) bireyciliğin, kiĢiler arası bağların sıkı olmadığı toplumlar için geçerli olduğunu ve bu kültürde yaĢayanların kendisi ile çekirdek ailesine bakmakla yükümlü olduklarını saptamıĢtır. Toplulukçuğu ise, bireylerin doğdukları andan itibaren

hayatları boyunca, güçlü ve bağlı gruplara aidiyet, sadakat ve bağlılığı olarak yorumlamıĢtır. Hofstede (1991) kültürü, bireylerin beyinlerine yüklenen bir yazılıma benzeterek yaklaĢık on yıl önce yaptığı tanımları yeniden ifade etmiĢtir. Bu kez bireyciliği, programın her bir bireye tamamen farklı bir formda yüklenmesi olarak, toplulukçuğu ise, aynı programın farklı beyinlere yüklenmesi Ģeklinde tanımlamıĢtır. Bu bakıĢ açıĢına göre, bu durum iki ucu temsil etmektedir, ancak sınırları net olarak çizilmemiĢtir.

Markus ve Kitiyama, (1991) özerklik geliĢimini kültürel faktörler ve bu bağlamda Ģekillenen benlik kurgusunun geliĢimi açısından değerlendirmiĢlerdir. ÇalıĢmalarının sonucunda, bireyci benlik yapısının, daha çok batı toplumlarında, toplulukçu benlik yapısının ise daha çok doğu toplumlarında geliĢtiğini savunmuĢlardır. Onlara göre, karĢılıklı iliĢkinin boyutu ve bağlılığın ne Ģekilde desteklendiği kültürleri birbirinden ayırmaktadır.

Oyserman‟nın (2002) seksenüç farklı kültürde yer alan çalıĢmayı temel alarak gerçekleĢtirdiği meta-analiz raporuna göre, Amerikalıların, Afrika kökenli Amerikalılardan daha bireyci ve uzak doğu ülkeleri olan Japon ve Korelilerden daha az toplulukçu oldukları tespit edilmiĢtir. Öte yandan, Asya kökenli topluluklardan sadece Çinlilerde daha az bireycilik ve daha çok toplulukçuluk tespit edilmiĢtir.

Bireycilik ve toplulukçuluğu tek bir kültürel boyutun zıt kutupları Ģeklinde düĢünen Hofstede‟ye (1991) karĢın Triandis ve arkadaĢları (1995) hem bireyciliğin hem de toplulukçuluğun dikey ya da yatay boyutlarıyla tanımlanabileceğini ifade etmiĢlerdir. Triandis‟e (1995) göre, bireycilik-toplulukçuluk “öznel kültür”ün bir parçasını oluĢturmaktadır. Öznel kültür; semboller, değerler, normlar ve varsayımlar gibi maddi

olmayan kültür unsurlarını içerir. Bireycilik toplulukçuluk, bireyin değerlerine, tutum

ve davranıĢlarına etki eder bu durumda otomatik olarak benliğe yansımaktadır. Bireyciliğin öznel yansıması “özerk benlik”; toplulukçuluğun öznel yansıması ise, “ilişkisel benlik” kavramları ile ifade edilmektedir.

Markus ve Kitiyama (1991) ile benzer bakıĢ açısına sahip olan KağıtçıbaĢı (1996) ise bireylerin benlik yapılarının iliĢkisel ve özerk olarak ayrıĢamayacağına vurgu yapmıĢtır. Onun çalıĢmaları, bireyin aynı anda farklı kiĢilerle olan iletiĢimlerinde ya da

farklı zamanlarda aynı kiĢilerle olan iletiĢimlerinde toplulukçu ve bireyci eğilimlerin gösterilebildiğini ortaya koymuĢtur. Türk kültüründe toplulukçuluğun ve bireyciliğin farklı yönlerinin uyum içinde iĢlediği düĢülmekle beraber, ayrıĢmaya karĢı iliĢkisellik daha sık gözlenmektedir (Ġmamoğlu, 1998).

Bireyci kültürlerde birey, iç gruplardan duygusal olarak kopuk yaĢamaktadır ve yoğun ayrıĢmıĢlık en çok da özerklik ihtiyacı içerisindedir. Toplulukçu kültürlerde ise, birey için yaĢadığı grubun amaçları kendi amaçlarından daha önemli ve önceliklidir ve kendi davranıĢlarını içinde yaĢadığı grubun normları doğrultusunda belirlemektedir (KağıtçıbaĢı ve Berry, 1989; KağıtçıbaĢı, 2006).

Metin-Orta ve Sümer‟in aktarımına göre (2016) toplulukçu kültürlerde güvenli bağlanma iliĢkileri; duygu paylaĢımı, uzun süren fiziksel temas ve sözel olmayan duygu-odaklı iletiĢim içeren ve çocuğun dikkatini sosyal nesnelere yönlendiren davranıĢlarla pekiĢtirilirken, bireyci kültürler ise güvenli bağlanmayı; çocuktan gelen sinyallere yönelik, göz teması ve sözel bilgi-odaklı iletiĢim içeren ve çocuğun dikkatini fiziksel nesnelere yönlendirmeye dayanan davranıĢlarla desteklemektedir (Richman, Miller ve LeVine, 1992; Rothbaum ve ark., 2000, 2006; Völker, Keller, Lohaus, Cappenberg ve Chasiotis, 1999). Bu durumun sonucunda da, bireyci kültürlerde çocuğun özerk davranıĢları, toplulukçu kültürlerde ise anne-çocuk arasındaki duygusal yakınlığı ve bağlılığı teĢvik edilmektedir.