• Sonuç bulunamadı

IV. TÜRKÇE ÖĞRETİM PROGRAMINDAKİ TEMALAR BAĞLAMINDA

4.1. Türkçe Öğretim Programındaki Temaların Tez Kapsamında Tanıtımı

4.1.6. Milli Kültür Teması-Değerlerimiz Teması

Değerler ve milli kültür teması altında Türk kültürü, Türk büyükleri, Türkçemiz gibi alt temalar ortak ele alınmıştır.

4.1.6.1. Türk Kültürü

Bir milleti diğer milletlerden ayıran maddi ve manevi unsurlara verilen ad olan kültür, toplumsal kabullerin vücut bulmuş şeklini ifade etmektedir. Bir milletin ya da topluluğun doğaya eklediği her şeyi, kültür kavramı ile açıklamak mümkündür. Bu eklemeler bir milletin tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde yaratılarak sonraki nesillere iletilmiştir

Türkçe Sözlük’te kültür için “Tarihsel, toplumsal gelişme süreci içinde

yaratılan bütün maddi ve manevi değerler ile bunları yaratmada sonraki nesillere iletmede kullanılan, insanın doğal ve toplumsal çevresine egemenliğinin ölçüsünü gösteren araçların bütünü, hars, ekin.” (Türkçe Sözlük, 2005: 1282) şeklinde bir

açıklama yapılmıştır.

Türk kültürü denince Türk tarihi, edebiyatı, güzel sanatları, folkloru, dili vb. unsurlar kast edilmektedir. Bu kültürel unsurların geleceğe nakledilmesinde edebi metinler önemli bir misyonu üstlenmektedir. Zira bu milletin kültürü, dili vasıtasıyla istikbale taşınır. Dolayısıyla çocuk edebiyatı eserlerinde Türk kültürüne dair önemli unsurların yer alması gerekir.

Edebi metinler kimi zaman tek başına bir milletin kültürünü yansıtmada yeterli olabilir. Stendhal’ın roman için kullandığı söz, edebi metin ile kültür ilişkisi için de kullanılır. Stendhal “Roman, cadde boyunca gezdirilen bir aynadır.” der. Aynı durum kültür için de geçerlidir. Kültürde ne varsa edebi metinlere dil vasıtasıyla yansır. Türk kültürünün en eski metinlerinden olan Orhun Abideleri dönemin kültürünün metinlere yansımış şeklidir. Bu gerçek yakın dönemde yazılan eserler için de geçerlidir.

Ayfer Gürdal Ünal’ın Takma Adı Gagalı adlı hikâyesinde, Türk kültüründe oldukça önemli olan komşuluk ilişkilerine ve komşulara sunulan ikramlara dikkat çekilmiştir:

“Annem kapıda beliriverdi: ‘Ah evladım, sağ ol! Niye zahmet etti annen? Hadi

içeri gel. Ecemle sana vişne şurubu yapayım. Kurabiyelerden de koyarım. Yerken tanışır, dost olursunuz.’ ” (Ünal, TAG: 8)

Alper Akçam’ın Nal Sesleri adlı hikâye kitabındaki “Suç ve Ceza” hikâyesinde olumsuz bir örnek üzerinden Türk kültüründe misafir ağırlamanın nasıl olması gerektiği vurgulanmıştır:

“Hoş geldiniz deyip buyur etmişlerdi içeriye, ama çok iyi ağırlandığımızı söyleyebilmek olası değildi. Adı, şanı duyulmuş Casim Ağa’nın bize kuzu kestireceğini bile söylemişti bizim köydekiler. Biz, orada yağa kırılmış birkaç yumurtadan başka bir şeyle karşılaşmamıştık! Üstelik hiç sevmediğim halde soğan da doğranmıştı yemeğimizin içine. Söyleyememiştim sevdiğimi. Ayıp olurdu. Kendimi zorlayarak yemeğin yağına bazlama ekmekten batırarak karnımı doyurmaya çalıştım.” (Akçam, NS: 43)

Söz konusu hikâyede, misafir ağırlamanın sadece ev ortamında değil; farklı ortamlarda da nasıl olması gerektiği de ifade edilmiştir:

“Futbol maçı da olaylı geçmişti. Hiç konuksever değildi Tezeköylüler. Şimdiye kadar gittiğimiz tüm köylerde Futbol alanının kenarına pilav kazanları kurulmuş, etli yemekler sunulmuştu. Kucaklanıp gönlü hoş tutulmuştuk ama Tezeköyde benimle amcamın oğlunun yediği soğanlı yumurta dışında yemek yiyebilen yoktu. Güleryüz gördüğümüz de söylenemezdi. Diğer arkadaşlarımız, aslında danalarla kuzuların otladığı köy kenarındaki yeşil otlağın bir parçası olan futbol alanının kenarında aç kalmışlar, üstelik o ara yağan yağmurda da ıslanmışlardı.” (Akçam, NS: 43)

sevgilime de yiğitliğimi, cesaretimi, at binmedeki becerimi kanıtlamış olacaktım. Bakışlarımdan, çevresinde dönüp durmamdan anlamış kmııydı onu sevdiğimi bilmiyorudum, ama kendisine bile söyleyememiştim duygularımı. Utanıyordum. Şu yarışı bir kazansaydım… Belki o zaman…” (Akçam, NS:16)

Adı geçen hikâyede, köyde düğün merasimlerinin özelliklerinden de söz edilmektedir:

“Köyde, kız evindeki düğün bitmiş, yaylaya, oğlan evine gidiyordu gelin. Düğün yaylada sürecekti. Geleneğimiz böyleydi. Kız evinde iki günlük davullu zurnalı düğünden sonra gelin evinden çıkarılır, oğlan evine doğru at yarışı yapılırdı. Köyde at binebilen tüm gençler hatta yetişkin erkekler at binerdi. Göçebelikten gelmiş soyumuzun geleneğinde, düğünlerde yarış kazanmak, bir çocuk için delikanlılığa, gençliğe geçişte atılmış en büyük adımdı. Eş değeri olmayan bir onur, bir yücelikti.” (Akçam, NS:9).

Türk kültürünün farklı özellikleriyle karşımıza çıkan bu ifadelerde misafir ağırlamanın önemine ve bazı yerlerde olan birtakım kültürel unsurlara dikkat çekilmiştir. Misafir ağırlama, Türk kültür yapısının önemli bir parçasıdır. Türk kültüründe konukseverlik, misafirperverlik olarak adlandırılan bu güzel davranış modeli, başka milletlere de örnek teşkil etmektedir. Konuğa ve ona sunulan ikrama ayrı bir önem veren Türk milleti, bu hassasiyetiyle bütün dünyaya adeta ün salmıştır.

4.1.6.2. Türk Büyükleri

Çok geniş coğrafyada varlığını devam ettiren Türk kültürü ortaya çıkardığı büyükleriyle tarihte devletler arasında hak ettiği yerini almıştır. Bu büyüklerin genel özelliği ülke menfaatlerini ön planda tutmaları, vatanın istiklali için canlarını ve mallarını tereddütsüzce feda edebilmeleridir.

Orta Asya’da sesini duyuran Türk büyüklerinin yanı sıra dünyanın diğer coğrafyasında da Türk kültürünü temsil eden devlet adamı, sanatçı, komutan ve diğer dallarda başarılı olmuş kahramanlar vardır.

Çocuk edebiyatı metinlerinde Türk büyüklerinin örnek hayatları ele alınmalı, onlar çocuklara rol-model olarak sunulmalıdır. Yabancı kahramanların hayatlarından ziyade kendi büyüklerimizin maceraları çocuklara anlatılmalıdır.

Mustafa Ruhi Şirin’in Her Çocuğun Bir Yıldızı Var adlı hikâye kitabındaki “Güneş Resimli Kayık” hikâyesinde, ırmağın kenarında kendi yaptığı kayıkları yüzdürmeye çalışan hikâye kahramanı, kendini ünlü Türk denizcisi Barbaros Hayrettin Paşa’ya benzetir:

“Barbaros’un gemileri bunlar diye bağırıyordum. Büyük denizcimizin adını

kimden duymuştum! Daha dördüncü sınıfa bile geçmemiştim. Henüz hiçbir tarihi kitabı okumamıştım.” (Şirin, HÇBYV: 41)

Çocuk edebiyatı ürünlerinde Türk büyüklerine yer vermek, onların özelliklerini heyecan kurgusuyla dile getirmek, onların hem büyük işler yapmış saygın ecdadını erken yaşlarda tanımasına hem de kendilerine olan güvenlerini derinleştirmelerine yardımcı olur. Denizcilik tarihinde önemli bir isim olan Barbaros Hayrettin Paşa’nın söz konusu eserde bahsedilmesi Türk büyüklerine yönelik saygının ifadesidir.

4.1.6.3. Türkçemiz

Bir kültürün taşıyıcı unsurlarının başında dil gelir. Türk kültürünün en önemli taşıyıcısı da hiç kuşkusuz Türkçedir. Tarih sahnesine çıktığından beri dilinde varlığını devam ettiren Türk milleti, onu korumak ve kollamak zorundadır. Özellikle yanlış kullanımlar konusunda bütün bireylerde aynı hassasiyet olmalıdır.

Dil, bir milletin hem varlık göstergesi hem garantisidir. Türkçe de bizim varlığımızın garantisi olmakla birlikte kimliğimizi de geleceğe taşımaktadır. Türkçenin genel özellikleri kültürümüzün genel özellikleriyle ilgilidir. Örneğin kadın erkek

Hikâyeleri’nde kadın kahramanların erkekler gibi ok atması, güreş tutması, ata binmesi ve düşmanla savaşması da söz konusu durumun bir başka yansımasıdır.

Türkçenin her açıdan korunması gerekir. Bu koruma sadece Türkçe öğretmenlerinin ya da Türkçe dil çalışmaları konusunda gayret sarf edenlerin görevi değildir. Küçük yaştan itibaren bütün bireylerin söz konusu amaca yönelik gayret sarf etmesi gerekir. Özellikle çocuk edebiyatı metinlerinde düzgün Türkçe kullanımı yer almalı, dilin inceliklerini güzelliklerini yansıtacak bir üsluba yer verilmelidir.

İncelemeye esas alınan Takma Adı Gagalı ve İkizler İz Peşinde adlı hikâyelerde Türkçenin önemine ve onun korunmasına yönelik mesajlar yer almaktadır.

Ayfer Gürdal Ünal’ın Takma Adı Gagalı adlı hikâyesinde Türkçe öğretmeninin anlattıklarını dikkatli bir şekilde dinleyen Ecem’in Türkçeyi doğru kullanma ile ilgili hassasiyeti şöyle anlatılmıştır:

“Sülün Hanım’ın verdiği örneklerde yapılan yanlışların hiçbirini ben

yapmıyorum. Duş almıyorum, duş yapıyorum. Konsantrem bozulmuyor, dikkatim dağılıyor. Shoppinge çıkmıyorum, alışverişe gidiyorum. Koşul ile şartı peş peşe sıralayıp yineleme yapmıyorum. Ara molası vermiyorum. Mola verip dinleniyorum. Endişe etmiyorum, endişeleniyorum. Bir de allahaısmarladık ya da hoşça kal yerine bay bay demezsem, sanırım Sülün Hanım beni diline sahip çıkanlar sınıfından sayabilir.” (Ünal, TAG: 33)

Bir başka örnek ise Miyase Sertbarut’un İkizler İz Peşinde adlı hikâye kitabındaki “Dilim Dilim Güzel Dilim” hikâyesinde dönem ödevi olarak hazırladığı dil yanlışlarından hassasiyet gösteren Onur’un Türkçeye karşı duyarlılığı vurgulanır:

“Artık öğretmenim gibi düşünüyordum. Pretty Kuaför’ün önünden geçerken yazacağım ödevin başlığını bulmuştum bile: DİLİM DİLİM GÜZEL DİLİM. Bu başlıkla ana dilime olan sevgimi ve bağlılığımı hem de dilimizin parça parça edildiğini, yara aldığını belirtmiş olacaktım. (Sertbarut, İİP: 143)

Her iki hikâyede de Türkçe üzerine sergilenen hassasiyet, onun yozlaşmasına yönelik kaygının ürünüdür. Bu kaygının çocuklara erken yaşta kazandırılması oldukça önemlidir. Çocuklara Türkçeyi korumaya yönelik mesajların kitaplar vasıtasıyla

Benzer Belgeler