• Sonuç bulunamadı

III. NEOLİTİK VE KALKOLİTİK ÇAĞ’DA KONYA OVASI

3.1. Neolitik Çağ’da Konya Ovası Yerleşmeleri

3.1.3. Kültür Özellikleri

Bu dönem içerisinde bulunan yerleşim yerlerinin birbirleriyle ilişkileri, benzerlikleri ve farklılıkları olmuştur. Bu farklılıklar ve benzerlikler dönemin genel özelliklerini de yansıtmıştır. Dönemin genel kültürel özellikleri içerisine; çanak çömlek, ölü gömme adetleri, yontma taş aletler, sosyal hayat, dini ritüeller ve küçük sanat eserlerini alabiliriz. Konya Ovası içerisinde yer alan höyüklerin yerleşim

72 http://cat.une.edu.au/page/pinarbasi; 16.11.2009, 14:30. 73 Baird 2007, 285-311.

26

özelliklerinden sonra höyüklerin bu sefer kültürel özellikleri bahsedilmiştir. Öncelikle Konya Ovası içinde en büyük ve en önemli bir höyük olan Çatalhöyük’ten bahsetmekle başlayacağım.

Çatalhöyük adeta bu dönemin en önemli konumuna sahip ve çevresindeki höyükleri etkileyebilen ve birçok miras bırakmış, sanat ve kültürel anlamda dönemin en önemli yerleşim yerlerinden birisi haline gelmiştir. Çatalhöyük yerleşimini bu denli önemli hale getiren hem kültürel hem de yerleşim yeri özellikleridir. Bu özelliklerinin başında yaşam alanları gelmekteydi. Yaşam alanları genellikle süslemeliydi. Melleart tarafından yapılan kazılarda evlerin hemen hemen tümü basit, sıradan veya karmaşık süsleme izleri taşımaktadır. Evler geniş bir mekan oluşturduğu için duvarlarda süslemelerde görülebiliyor. Süslemeler üç ana kategoriye ayrılır: özellikle alçıdan biçimlendirilmiş ve bazen boyanmış sığır kafatasları ile duvarlara, sekilere veya payelere oturtulmuş hayvan boynuzundaki heykeller, kazımalı veya kabartmalı boyalı duvar rölyefleri; duvarlar, sekiler ve payeler gibi boyalı düz yüzeyler.74

Duvar resimlerinde hayvan tasvirlerine rastlanılması avcılığın hala önemli durumda olduğunu göstermektedir. Genellikle yaban sığırları , domuz, geyik, kuşlar (birkaç tane nadir olsa da) ve av sahneleri tasvirleri vardır. Çatalhöyük insanı sulak bir alanda yaşadığı için bu bölgede kuşlar olması doğaldır. Duvar resimlerinde en çok tasvir edilen kuş türü ise Akbaba’dır. Tarımla uğraşılmasına rağmen bitki motifleri ya birkaç tane ya da hiç yoktur. Bunun böyle olmasının sebebi bitkilerin sanattaki işlevinin az olmasıdır. Güçlü hayvanlarla yapılan sembollerin özel bir yanı olmuştur. Bu yüzden hayvanların güçlü yönlerinden özellikle sert yırtıcı uzuvlarından faydalanmışlardır. Ev içindeki duvarlarda çizgizel ve zig zag motifleri de görülmüştür. Kırmızı aşı boyasıyla yapılan bu çizgilerle evlerin içinde bir sanat icraa etmişlerdi. Bunu nereden öğrendiklerine gelince cevabını Çatalhöyük’e yakın bir mesafe de bulunan Boncuklu kazılarından anlıyoruz. Burada yapılan kazılarda kuzey duvarının alt kısmının kırmızı aşı boyasıyla boyandığı görülmüştür. Bu da Çatalhöyükle benzerlik olduğunu ve etkilediğini kanıtlıyor. Av resimlerinin yanı sıra dans eden insan figürleri de duvarlarda bulunmuştur. Bu resim bize insanın sosyal

74 Cutting 2007, 467.

27

hayat içerisindeki geleneklerinden bir kesit sunmaktaydı. Kazılarda ev içindeki duvarların birçok kez sıvandığı tespit edilmiştir. Bunu yaptıkları resimlerin üzerlerinin sıvanmasından ve üzerine başka resimlerde yaptıklarından görebiliyoruz. Neden sıva yaptıkları sorusuna gelince bununla ilgili arkeologlar evlerinde içinde bulunan ocakların is yaparak duvarları kararttıklarını düşünmektedir. Fakat benim görüşüme göre isten dolayı olduğunu düşünmüyorum. Ev içinde ocak var ve bunu seyyar baca vasıtasıyla damdan girdikleri kısımdan dumanı dışarıya vermekteydiler. Kerpiç yapı daima sıvanmaya ihtiyaç duymaktadır. Bu yüzden duvarların yaklaşık 160 kez sıvandığı tespit edilmiştir.

Daha erken yapılarda görülen vahşi hayvan betimlemelerinin karakteristik özelliği olarak boğa, leopar ve ayı heykellerinin olması bu insanların onlara tapmasıyla alakalı değil, vahşi hayatın tehdidinin üstesinden gelmesiyle alakalıdır.75

Yapılar içerisinde karşılaşılan resimlerde av hayvanlarının olmasının bir başka nedeni de o hayvanları avladıkları için burada resmetmek istemeleridir. Melleart’ın kazı sırasında bulduğu duvar resmi günümüzde bile tartışılmaktadır. Melleart’a göre bir Hasan dağı patlamasının gösterildiği bir duvar resmi ve Ian Hodder içinse bir leeopar olarak tanımlanmıştır. Bu ikilemin olması bize bu dönemde ana tanrıçanın yanında leoparların olması bu hayvanlara değer verildiğini ve obsidyen aletlerinin olması da Hasan Dağı’nın o dönemde görülebildiğini bize ispatlamaktadır. Bu farklı iki görüşde makul görünebilir, ancak her yıl yapılan kazı çalışmalarında yeni bulgularla birlikte bu farklı görüşlere yeni görüşler ekleyebileceği birini destekleyen bulgularda ortaya çıkacaktır. Leoparların vahşi ve yırtıcı bir o kadar da güçlü hayvanlar olması nedeniyle bu hayvanların hem etinden hem postundan yararlanmış olabilir ve gücü simgelediği için duvara resmetmiş olabilirler.

Çatalhöyük yerleşimini önemli kılan özelliklerinden birisi de evlerin duvarlarında aşı boyası ile yapılan el izleridir. Birkaç oda içerisinde duvarda bulunan el izleri belki de o dönemin önemli simgelerinden olabilirdi. Geometrik bezemeler ve linear çizgiler yine tekrarlanan şekillerdi. Boyalı el izleri özellikle bize o dönem insanlarının hangi hayal dünyasına sahip oldukları hakkında da bize fikir vermektedir. Çatalhöyük insanı günlük yaşamını hayvancılık ve Çarşamba çayının

75 Cutting 2012, 142.

28

etrafında balık avlayarak geçinmişlerdi. Yabani hayvan avcılığı da devam etmiştir. Avladıkları hayvanlardan bazılarını ritüel olarak kullanmışlardır. Bazı yapılarda bulunan boğa başı bu ritüelin olduğunu bize göstermektedir. Muhtemelen bir tapınak yapısı içinde bulunmaktadır. Kazılarda 40’a yakın kutsal alan veya tapınak bulunmuştur. Bulunan bu tapınak ve konutlardaki sekilerin kenarlarında boğa biçimli sütunlara takılı boynuzların kullanıldığı ortaya çıkarılmıştır.76 Çatalhöyük’te insanlar

birşeye inanma ihtiyacı duymuşlardır. Ev içlerinde bulunan boğa boynuzları da bunu kanıtlar niteliktedir. Yine küçük figürinler de tapınma ile alakalıdır. Çatalhöyük’te sembolik ritüel törenler kamusal yapılardan evin merkezine alınmıştır.77 Anadolu’da

diğer höyüklerde kamusal yapılar ve tapınma mekanları var iken burada bütün herşey ev içinde yapılmıştır. Tabaka X da tespit edilen en erken tapınak içinde boğa bukranyimu ve karşısında da hayvan başları bulunmuştu. Kazılarda Tapınak IX.8’in kuzey duvarında sıva kesilerek biçimlendirilmiş hayvan başları bulunmuştur. Sıralı halde bulunan boğa ve koç boynuzlu dikmeler oda içindeki kabartma boğa başları ve boynuzları kült merkezinde en ilgi çekici tapınaklarındandı. Bir başka tapınakta ise gebe kadın(tanrıça) kabartması bulunmuştu. Bu figür muhtemelen ana bir tanrıçayı temsil ediyor olabilir ve doğumu ve üremeyi temsil ettiği için önemli bir rol üstleniyordu. Mellarta göre Tanrıçalar sıva kabartmalarda yalnızca antropomorfik olarak betimlenmiş, diğer taraftan erkek betimleri için, eril üreme gücünün çarpıcı simgesi olan boğalar ve koçlar kullanıldığını78 belirtmiştir. Buna benzer kabartmalar

küçük figürünlerle de desteklemişlerdir. Başları vücutlarından koparılan cesetlerin duvar resimlerinde gösterilmesi bize ata kültü ile alakalı olabileceğini göstermişti fakat burada gebe bir kadının kabartmasının bulunması ve ana tanrıça heykelciklerinin çıkması da ana kültünün olabileceğini gösteriyor. Belki de iki kültü de bir arada kullanmış ve önemsemiş olabilirler.

İnsanoğlu’nun bitkileri evcilleştirmesi ve üretime geçmesi bu dönemde olmuştur. Yerleşik hayata geçen Çatalhöyük insanı bitkileri evcilleştirerek onlardan ürünler almış ve hayatına farklı bir yenilik getirmiştir. Araştırmalar evlerin içinde bulunan ocak, fırın, çöplük alanlar, sıva üretim yeri ve diğer faaliyette bulundukları

76 Mellaart 1965, 97.

77 Hodder 2007, 319. 78 Mellaart 2003, 75.

29

yerlerde yapılmıştır. Bu bölgelerden kömürleşmiş bitki maddeleri, tohum kalıntıları, meyve kökleri ve hububat (buğday,arpa) çöpleri bulunmuştur. Arkeobotanikcilerin yapmış oldukları analizler sonucunda ilk olarak ekilen ürünlerin hububat ve baklagil ürünleri olduğu tespit edilmiştir. Ekilen ana bitkiler buğday ve ekmeklik buğday ile kabuksuz arpadır. İlk olarak hububat ürünlerini yetişmelerinin temelinde ise Boncuklu da yapılan araştırmalar sonucunda bu yerde de kabuğundan çıkabilen buğdaya rastlanılmış olmasıdır. Fakat öğütme taşına ait bir bulguya henüz ulaşılmamıştır. Fakat elde edilen veriler tarımcı uygulamaya geçiş ve yaygınlaşmasında Orta Anadolu bölgesi açısından son derece önemli belgeler sunmaktadır.79 Çatalhöyük insanı yerleşik hayata geçmesiyle birlikte ürün

yetiştirmek zorundaydılar. Bu ana sorunu çözmek onlar için hayati önem taşıyordu. Bu nedenle yabani otlar evcilleştirilmiş ve ekimi yapılmaya başlanmıştır. Uzmanlar bu otların tohumlarına tezek yakımından elde edilen dolgu da ulaşmışlardı. Burada hayvanlara yem olarak verildiği söylenebilir. Hayvanlara yem olarak hububat türlerinden de verdikleri yapılan arkeobotanik analizlerinde mevcuttur.

Baklagiller içinde yabani bezelye, nohut, mercimek ve keten bulunmaktaydı. Buğdayı kabuğundan çıkarıp havanda döverek işlenmiş hale getirilip elekte eleyerek ve elle ayıklayarak yapıyorlardı. Arkeobotanikçiler tarafından kömürleşmiş meyve ve kuruyemiş kalıntılarının analizin botanik örnekler arasında görülmüş ve iskan bölgesinin büyük bölümünde yabani ağaç yiyeceği kaynaklarının ekili bitkilerle birlikte kullanıldığı düşülmüştür. Yabani fıstık ağacı (Piscatia spp.), yabani erik (Prunus sp.) ve badem (Amygdalus orientalis) bulunan yemiş türlerindendi. Yapılan analizlerde en çok bulunan meyve türü Kuş kirazıydı (Celtis sp.) ve bu meyvenin çekirdekleri arkeolojik çöküntülerde çok iyi şekilde korunmuştu, çünkü mineralleşmeye uygundurlar. Kuş kirazı günümüzde yetişen kirazın daha küçük olanıdır. Bu meyveninde Konya Ovası’nda benzer türü olan kiraz üretiminin devam etmiş olması da çevresel sorunlardan etkilenmeden ulaşabildiğini gösteriyor. Çarşamba suyunun akışının yavaş olması ve taşkınlık yapmaması da ekilen bakliyatın daha kolay sulanabilmesine olanak sağlamıştı. Nehir boyunca tespit edilen odunsu bitkilerin çoğu yüksek derecede toprak nemini tolere edemez ve bu da step

79 Baird - Baysal 2013, 268.

30

ormanı ve ağaçlıklı otların özelliğidir. Ağaçların Konya Ovası’nın merkezinde baskın olan büyük kireçli topraklıklarda gelişimlerini pek sürdürecekleri pek mümkün görünmemektedir; çünkü bu ağaçlar toprak havalanmasına ve köklerin nüfuz etmesine engel olan kireçli topraklarda gelişemezler.80

Çatalhöyük insanı bitkiler dışında hayvanları da evcilleştirmişlerdir. Hayvan ve insan ilişkileri bu dönemde farklı bir boyut almıştır. Yerleşik hayata geçmeden önce hayvanlar sadece vahşi olarak tek tip olarak biliniyordu. Yerleşik düzene geçilmesiyle beraber evcil – vahşi ayrımı da yapılmaya başlanmıştır. Çatalhöyük’te evcilleştirilen, en çok tüketilen hayvan koyun ve keçidir. Bu hayvanların etlerinden ve sütlerinden faydalanmışlardır. Sembolik olarak ritüel parçasında kullandıkları öküz ve boğaları da belirtmek gerekir. En önemli hayvan ise leoparlardı. Bu hayvanlar hem resmedilmiş hem de bazı heykelciklerde kullanmış olduklarından yukarıda bahsettik. Hayvansal gıdaların daha kolay ulaşılması ve bitkilere göre daha çok verimli ve fazla olması hem ziyafetlerin olmasını hem de önem verilmesini sağlamştır. Yapılan kazılarda ve yüzey araştırmalarında özellikle ilk dönemlerde evcilleştirdikleri ilk hayvanın köpek olduğunu göstermektedir. Yine koyun ve keçinin de bir kısmının evcilleştirildiği ve yerleşik düzene geçmelerinde önemli bir rol oynadıkları tahmin edilmektedir. Çatalhöyük’ten önce bu hayvanların Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerinde evcilleştirildiği bilinmektedir. Koyun çok verimli bir hayvan ve ayrıca iklime en uygun hayvanlardandır. Ova kültüründe en çok yetiştirilen hayvanlardan biridir. Günümüzde bile hala bu durum aynı sürmektedir. Koyunların sayısı hayatın düzene girmesiyle birlikte hızla artmıştır. Zooarkeoloji ekibinin kazılarda bulmuş olduğu kemikler laboratuvarlarda incelenmiştir. Ev yapılarının hemen yanında hayvan barınaklarının olduğunu düşünürsek hayvan kemiklerinin de yerleşim yerlerinde bulunması doğal bir sonuçtur. Yaban domuzu, yaban eşeği ve kızıl geyik avlanan hayvanlar arasındadır. Daha sonraları geç de olsa öküz evcilleştirilebilmiştir. Çatalhöyük ile ilgili en ilginç şey ise ineklerinin sütlerini saat 5’te sağmış olmalarıdır. Sebebi ise o saatlerde hayvanın daha dingin ve sütünün verimli olması etkili olmuştur. Böyle bir keşife imza atan Çatalhöyük insanının günümüzde bile şuan bölgede aynı ugulamanın devam ettiğini görmek bize

80Asouti – Fairbairn 2006, 79-104.

31

geçmişten gelen bir gelenek olduğunu göstermiştir.

Obsidyen bu dönem insanı için en önemli aletlerden olmuştur. Volkanik koşullarda meydana gelen obsidyen Çatalhöyük’e çok yakın bir mesafede değildi. Doğal bir cam olması, yansıtıcı ve parlak olması insanların onu kolayca işlemelerine ve alet yapımlarında en çok tercih edilen madde olmasını sağlamıştır. Obsidyeni bıçak ve delici aletler(mızrak ucu, ok ucu) yapmak için kullanmışlardır. Yine bu dönemde obsidyenden ayna bulunması da en ilginç buluntulardan olmuştur. İnsanın kişisel yaşantısına ne kadar değer verebildiğini gösteren aynalar belki de sembolik olarak kullanılmışlardı.

Kendimin de dahil olduğu 2012 kazı sezonunda bir mezarın içinde obsidyen ayna bulunmuştu. Az sayıda rastladığımız bu durum bize obsidyenin bir mezar hediyesi olarak da kullanılabildiğini göstermiştir. Melleart obsidyenin Hasan dağından gelmiş olabileceğini varsaymıştır. Buna dayanak olarak kazı sırasında bulduğu duvar resmini göstermiştir. Melleart bunu obsidyenin büyük bir öneminin olduğunun simgeleştirilmesi şeklinde yorumladı.81 Melleart’a göre,” yerleşme,

zenginliğinin büyük kısmını olasılıkla buradan elde etmişti.”82 Lakin en yakın

volkanik bölge Kapadokya bölgesidir. İnsanların o bölgeden aldığını varsaysak bile yol mesafesi çok uzundur. Bu obsidyenlerin ticaret vasıtasıyla gelebileceği ya da doğal yollarla gelmiş olabileceği düşünülmektedir.

Çatalhöyük’teki kazılarda, düzenli olarak obsidyenin çıkmasını J.Mellaart “Neolitik toplumun Batı Anadolu, Kıbrıs ve Levant’la yapılan obsidyen ticaretinin tekelini elinde tuttuğunu”83 iddia etti. Obsidyen sadece Neolitik çağ ile ortaya çıkmış

bir hammadde değildi. Paleolitik dönemden itibaren kullanıldığını elde edilen bulgulardan biliyoruz. Yakın dönemde yeni bir yer keşfedilmişti. Bu yer volkanik bir yer olan Göllüdağ mevkii idi. Niğde il merkezinin 60 km kuzeyinde bulunan bu yer volkanik bir dağın etrafında bulunan bir yerleşimdi. Bu bölgede yapılan kazılar sonrasında yeni obsidyen kaynaklarının bulunması ve kaynaklara bağlı işlik ve atölyeler bulunmuştu. Çanak çömleksiz döneme yaklaşık M.Ö 8000 yıllarına ait işlik bize obsidyenin ne denli işlendiğini ve uzmanlaştıklarını gösteriyor. Çatalhöyük

81 Carter 2006, 39-44.

82 Mellaart 1967, 177. 83 Mellaart 1964, 101.

32

bölgesine obsidyenin buradan gelebileceğini de varsayabiliriz. Bu işlik obsidyenlerin işlenip Yakın Doğu’ya (Suriye, Irak) ve kendisine yakın merkezler sayesinde Anadolu’nun bütün bölgelerine bir ticaret ağı ile pazarlandığını gösteriyor. Bahsettiğimiz Çatalhöyük etrafındaki diğer yerleşmelerde bu sayede obsidyen elde etmişlerdi. Burada önemli olan nokta ise Çatalhöyük’ten yaklaşık bin beş yüz yıl öncesine tarihlenen Boncuklu Höyük yerleşimidir. Bu yerleşimde çok sayıda obsidyen ve mikrolit bulunmuştur. Belki de çatalhöyük’ten önce burası ticaretin olduğu ve yayıldığı yerdi. Daha sonra bu yerleşimin önemi kaybolmuş ve yeni merkez Çatalhöyük olmuş olabilir.

Yontma Taş alanında uzman olan ve uzun yıllar Çatalhöyük kazısında bulunmuş olan Tristan Carter ise Mellaart’tan farklı olarak şunu iddia etmekteydi ” Bizim yerleşmemizin kurulmasından binlerce yıl önce, böyle bir uzun mesefa ticareti varken, Çatalhöyük’ün ‘obsidyen ticareti’nde kontrolü elinde tuttuğunu iddia etmeyi sürdüremeyiz.” Bu iki farklı görüşten Carter’in görüşü daha makul bir görüştü. Yine Carter’a göre “obsidyenin Kapadokya’dan güney ve güneydoğu yönünde yolculuk etmesi gerektiği, tüccarların kullandıkları yolların Çatalhöyük’ten geçmediğini, ancak Çatalhöyük’ün Kapadokya’dan gelen obsidyenin Göller Bölgesi’ne ve daha batıya dağılımında önemli bir aracı rolü oynamış olacağını“84 öngörmekteydi.

Yontma taş labaratuvarında incelenen obsidyenlerde yedi farklı yontma olduğu görülmüştür. Çatalhöyük insanın teknik becerilerini gösteren deliciler mızrak uçları vb. çeşitli obsidyenler bize bunların işliklerden ithal edilebileceğini ya da kendilerinin yontup üretebileceklerini göstermektedir. Aslında farklı tipte üretilen ürünlerin olması bize ticaretin olduğunu da gösterir. Çatalhöyük’ün Konya Ovasında hakim bir noktada bulunması, büyük bir yerleşime sahip olması ve Göller Bölgesine geçiş noktası üzerinde yer alması ticaretin ne denli ileri düzeyde olduğunu bize göstermiştir. Kazılarda elde edilen verilerde obsidyenin yerleşmeye nasıl geldiğiyle ilgili, Kapadokya’daki ocaklardan toplanmış, kalın, yarı-işlenmiş yongaların(belki de eski atölyelerin molozlarıydılar) çuvallar içinde Konya Ovası’na taşındığıdır.85

Getirilen obsidyen parçaları belli bir yerde toplanır ve daha sonra av için veya başka ihtiyaçları için işlenirdi.

84 Carter 2006, 39-44.

33

Obsidyenin görüntü itibari ile insanı cezbeden bir rengi, ona değerli bir mücevher hissi vermesi ve işlendiğinde çok etkili bir alet olması İnsanların onu bir sembol ve ritüel aracı olarak kullanmalarına neden olmuştur. Av insanlar için en önemli bir sosyal aktiviteydi. Obsidyenin av da vazgeçilmez olmasını da işlemiş oldukları mızrak uçlarından anlarız. Obsidyen günlük işlerde de kullanılmıştır. Tıraş olmada saç kesmede kullanılmış olması da her türlü işlevinin olabileceğini göstermiştir.

Çatalhöyük bize Anadolu’da ilklerin olduğu bir yerleşim imajı vermektedir. Anadolu’daki ilk kilden yapılan damga mühürler burada bulunmuştur. M.Ö. 8000 ila M.Ö. 5000 yıllarına tarihlenen mühürler Yakındoğu’da bulunan mühürlerden farklı özelliklere sahiptir. Yapılan sınıflandırmalar sonucunda damga mühürler olarak adlandırılan buluntu grubunun olasılıkla farklı baskı yüzeylerinde kullanıldığı (dokumalara veya ekmek somunları gibi) düşünülmektedir.86 Kazılarda mühürlerin

en geç II. Tabakada en erken ise VII. Tabakaya ait olduğu anlaşılmıştır. II. Tabaka da A1 Tapınağı damga mühürleri buluntu durumları açısından ilginçtir.87 Dört damga

mühür, bu mekânın içindeki 1x1 m’lik yükseltilmiş ocağın etrafında taban üzerine dağılmış olarak yedi figürin, bir düzine çömlek parçası, obsidyen aletler ve en önemlisi öğütme taşı ve tahıl işlemlerinde kullanılan diğer başka aletler ile bulunmuştur.88 Tapınakta bu şekilde bulunan mühürler ya adak olarak oraya konulmuştu veya öğütme taş ile beraber boyama damgası için kullanıldığı düşünülebilir.

Çatalhöyük’te bulunan boyalı topraklar ve iskelet kalıntılarında elde edilen boya izleri renklerin ve boyama işlevinin önemini ortaya koymaktadır.89 Türkcan bu bulguların insan derilerinin zengin motiflerle süslenmiş olabileceğini ve büyük mühürlerinde bu amaçlar için yapıldığını ileri sürmektedir.90 Çatalhöyük mühürleri

kişilere ait mühürler olarak da kullanılmış olabilirler. Geçmiş dönem kazı raporlarından ve arşivlerinden bildigimiz üzere üç mezarda mühürler bulunmuştur. Bulunan bu mühürlerin tutamaklı ve delikli olması kişiye ait olduğunu ve özel mülkiyet anlayışının geliştiğini bize göstermektedir. Evlerin bitişik olduğu halde her

86 Türkcan 2006, 45-49. 87 Türkcan 2006, 45-49. 88 Mellaart 1962, 46. 89 Mellaart 1963, 95. 90 Türkcan 2006, 45-49.

34

evin duvarının ayrı olmasının mülkiyet anlayışı olduğunu daha önce belirtmiştik ve bu mühürlerin de bu şekilde bulunması bu durumu kanıtlamıştır.

Mühürlerde en sık rastlanan motifler sepet örgüsü şeklinde olan motifler ve iç içe geçmiş zig zag motifleridir. Bu motiflerin gerçekci simgeci sanatın başlangıcı olduğunu savunan araştırmacı Chikalenko, bunların ritim ve simetrinin beraberce işlenmesi şeklinde yorumlamıştır.91 Bu motiflerin benzer tiplerini Kalkolitik dönemi

yansıtan Can Hasan I’de (2b tabakası) duvar resimlerinde ve insize (kazıma) bir çanak üzerinde görebiliriz. Mühürlerdeki bezemeler üç ana konuyu işlemiştir. Mühürlerdeki bu ana temaları inceleyen Türkcan’a göre konular “Birincisi, motiflerin birbirini takip eden tabakalar içinde süregelmiş olması; ikincisi, bu simgeci geleneğin Anadolu’da Çatalhöyük’ü takip eden Erken Kalkolitik Pisidya mühürlerinde muhafaza edilmesi; üçüncüsü, Çatalhöyük mühürlerinde görülen el ve floral motiflerinin duvar resimlerinde benzer şekilde işlenmiş olmasıdır.”92 Erken

Kalkolitik Çağ yerleşmelerinde görülen benzer bezeme gruplarının hem mühürlerin üzerinde, hem de duvar resimlerinde, kabartmalarda ve seramik gruplar üzerinde Çatalhöyük sembolcü geleneğinin devam ettiğine işaret etmektedir.93 2005’deki kazı

da ortaya çıkarılan ayı ( veya panter olabilir bu konuda bazı arkeologlar panter olabileceğini öne sürmüşlerdir.) formundaki damga hayvanlarında mühürlerde

Benzer Belgeler