• Sonuç bulunamadı

Küllî Kâideler ve Fıkıh Usûlü Kâideleri

Belgede Mecelle ve Küllî Kâideler (sayfa 29-32)

Küllî kâideler ile fıkıh usûlü kâidelerinin farklılığını ilk ortaya koyan Karafî ’dir. Karafî fıkhı, füru ve usûl olarak ayırdıktan sonra usûlü de fıkıh usûlü ve fıkıh kâideleri olarak iki kısımda incelemektedir. Fıkıh usûlü daha ziyade Arapça kelimelerin anlamlarından hareketle ortaya koyulan bir kısım kurallardır. Küllî kâideler ise sayıları çok fazla olan, hukukun sırlarını ve hikmetlerini gösteren kurallardır. Küllî kâidelerin hiçbirisi fıkıh usûlünde zikredilmez.60

Fıkıh usûlü kâideleri konuşma ve yazı dilindeki dilbilgisi kurallarına benzer. Bu kurallar kullanılarak doğru konuşma ve yazma sağlandığı gibi fıkıh usûlü kâideleri kullanılarak da delillerden doğru ve sağlam hüküm çıkarılır.61 Dilbilgisi kuralları edebiyatçının kullandığı araçlar olduğu gibi fıkıh usûlü kâideleri de hukukçunun doğru hüküm çıkarmada kullandığı vasıtalardır.

Fıkıh usûlü ilminin kurucusu, fıkıh usûlü kâidelerini ilk olarak ted-vin eden İmam Şafii ’dir. Onun dönemine kadar başta sahabeler olmak üzere bütün İslâm hukukçuları fıkhî hükümleri tespit ederken fıkıh usûlü kâidelerini kullanmışlar, ancak hiç birisi bu kâideleri derleyip bir araya ge-tirmemiştir. İmam Şafii farklı fıkıh ekollerini iyi bilen bir hukukçu olarak, er-Risale isimli eserinde fıkıh usûlü kâidelerini tedvin etmiştir.62

Küllî kâideler ile fıkıh usûlü kâideleri arasındaki farkları aşağıdaki şekilde sıralayabiliriz:

a. Fıkıh usûlü deliller ile hükümler arasında vasıta olan kurallardır.

Fıkıh usûlü kâideleri ile ayrıntılı delillerden hükümler çıkarılır. Bu sebeple fıkıh usûlü kâidelerinin konusu her zaman deliller ve hükümlerdir.63 Küllî kâideler ise küllî ya da genel önermelerdir. Bu önermelerin öncülleri huku-ki meselelerdir ve önermelerin konusu ise mükellefin fiilleridir.64

60 Ebu’l-Abbas Ahmed b. İdris el-Karafî , el-Furûk , Beyrut, h. 1418- m. 1998, c. 1, s. 5-6.

61 Ebu Zehra , İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 16; Nedevî , s. 68.

62 Ebu Zehra , a.g.e., s. 18 vd.

63 “Usûl-ü fıkhın mevzuu edille ile ahkamdır.” İbnü’l-Emin Seydişehrî Mahmud Esad, Telhis-i Usûl-ü Fıkıh, İstanbul 1313, s. 24.

64 Nedevî , s. 68.

b. Usûl kâideleri küllîdir ve ilgili olduğu konuların tamamında dü-zenli olarak uygulanır. Küllî kâideler ise ismi küllî olmakla birlikte küllî değildir, bir kısım istisnaları bulunur. Mesela, “Bir işten maksat ne ise hü-küm ona göredir.”65 kâidesi, murisini öldüren varis hakkında uygulanmaz.

Burada “Vaktinden önce bir şeyi elde etmekte acele eden, ondan mahrum kalır.” kâidesi uygulanır ve varis öldürdüğü murisinin mirasından mahrum bırakılır.66

c. Usûl kâideleri, şer’î naslardan hüküm çıkarmada vasıtadır.

Mesela, “Mutlak emir vücup ifade eder.”, “Mutlak nehiy tahrim ifade eder.” gibi usûl kâideleri, hüküm çıkarmada kullanılan kurallardır, herhangi bir fıkhî hüküm ifade etmezler. Küllî kâideler ise hükümlerin arasındaki benzerliklerden ve ortak illetlerden hareketle tespit edilen kurallardır. Böylece hukuki konuların öğrenilmesi kolaylaşmış olur.

Mesela “Bir işten maksat ne ise hüküm ona göredir.”67, “Zarar izale olunur.”68, “Meşakkat teysiri celbeder.”69, “Âdet muhakkemdir.”70,

“Şek ile yakîn71 zail olmaz.”72 gibi küllî kâidelerin altında pek çok cüz’î hükümler yer alır.73

d. Küllî kâideler, çeşitli hukuki meseleleri bir araya getiren, arala-rındaki ortak noktaları tespit eden ve manalarını açıklayan, sonradan ortaya çıkarılmış kurallardır. Usûl kâideleri ise fer’î meselelerden önce varlığı gerekli olan kurallardır. Hukukçu bu kuralları kullanarak hüküm-lere ulaşır.74

71 Yakîn: Yüzde yüz kesin olan bilgi. Mantıkta, yakine dayanan yani yüzde yüz kesin olan bilgiye iki şekilde ulaşılır: nazar ve bedihiyat. Nazar, bilinen şeylerden bilinmeyene, akıl yürüterek ulaşmayı sağlar. Nazar yoluyla ulaşılan kesin bilgi için bilinmeyenler bilinenler kıyaslanmakta-dır. Bedihi yakinde ise, kesinlik herhangi bir delile ihtiyaç duymayacak kadar apaçıktır. Mesela,

“bütün, parçadan büyüktür.” önermesi, herhangi bir delile ihtiyaç duymadan kesindir.

72 MAA , m. 4.

73 Azzam , s. 16; Nedevî , s. 69; Rukî, s. 118.

74 Rukî, s. 120; Nedevî , s. 69.

e. Usûl kâidelerinin kaynakları, fıkıh , kelam ve Arap dilidir. Küllî kâidelerin kaynakları ise Kur’ân , sünnet ve içtihaddır.75 Küllî kâidelerin kaynakları ayrı bir başlık altında ele alınacaktır.

f. Usûl kâideleri, küllî kâidelerden önce gelir. Çünkü “usûl esasa mukaddemdir.”, yani cüz’î meseleleri bilmek, usûl kurallarını bilmeye bağlıdır.76

g. Usûl kâideleri ile küllî kâideler arasında teşekkül tarihi itibariyle de farklılık vardır. Usûl-ü fıkıh kâideleri fıkhın tedvininden önce bilinen ve uygulanmakta olan kurallardır. Küllî kâideler ise ancak mezheplerin teşek-külünden ve fıkhın tedvin edilmesinden sonra toparlanabilmiştir. Yukarıda da ifade edildiği gibi bu kurallar daha önceleri fıkıh kitaplarından dağınık şekilde bulunmaktaydı.77

Fıkıh usûlü kâideleri ile küllî kâideler arasında bir kısım benzerlikler ve ortak yönler de bulunmaktadır:

a. Hem fıkıh usûlü kâidelerinin hem de küllî kâidelerin altında cüz’î meseleler yer almaktadır.

b. Bir kısım kâideler, hem fıkıh usûlü hem de küllî kâideler ara-sında yer alabilmektedir. Mesela, sedd-i zerayi 78 ve örf -âdet ile ilgili kâideler böyledir. Sözgelimi “Harama götüren mübah da haramdır.”

kâidesi, sedd-i zerayi’i ifade eden bir küllî kâidedir. Benzer şekilde örf-âdet ile ilgili kâideler de hem usûl-ü fıkıh hem de küllî kâide olarak yorumlanabilmektedir.79

75 Azzam , s. 17-18.

76 Azzam , s. 18.

77 Baktır , s. 15.

78 Sedd-i zerayi, kötüye giden yolların kapatılması anlamına gelmektedir. Zerayi, “vesile” anla-mına gelen zeria kelimesinin çoğuludur. Terim olarak zerayi, haram veya helale vesile olan şey-lerdir. Harama vesile olan şey haram, mübaha vesile olan şey mübah , vacip için vesile olan şey vaciptir. Zina haramdır, zinaya vesile olduğu için kadının mahrem yerine bakmak da haramdır.

Cuma namazına gitmek farzdır, bu namazı kılmak için alış verişi bırakmak da farzdır. Hacca gitmek farzdır, gücü yeten kimse için bu uğurda gayret sarfetmek de farzdır. Ebu Zehra , İslâm Hukuku Metodolojisi, s. 247; Ekrem Buğra Ekinci, İslâm Hukuku, İstanbul 2006, s. 133.

79 Nedevî , s. 70-71.

I. Genel Hükümler ve Küllî Kâideler

Günümüz hukukundaki bazı kanunların başlarında yer alan ve hu-kukun bütün kısımlarında doğrudan doğruya ya da kıyas yoluyla uygu-lanabilecek olan kâidelere genel hükümler denmektedir. Bunlar akitlerin kurulması, borçların doğumu, doğum sebepleri, borçların ifası, borçların sukutu, tazminat türleri ve şekilleri, müddetlerin hesabı, zamanaşımı , te-selsül , takas , hakların devir ve temliki gibi konulardaki hükümlerdir.

İslâm hukukundaki genel hükümler, muamelatın en önemli konusu olan satım akdi içerisinde düzenlenmiştir. Bu kâideler diğer sözleşme tür-lerinde de uygulanabilmektedir. Küllî kâideler, sözkonusu genel hüküm-lerden farklıdır.80 Genel hükümler, diğer kanun maddeleri gibi uygulana-bilirken, her ne kadar tartışmalı da olsa küllî kâidelere dayanarak hüküm verilemeyeceği Mecelle ’nin başında belirtilmiş bulunmaktadır.

II. KÜLLİ KÂİDELERİN KAYNAKLARI

Diğer dinî ilimler gibi fıkhın bir kolu olan küllî kâideler de Kur’ân ve hadis kaynaklıdır. Küllî kâidelerin önemli bir kısmı âyet ve hadislerde ifade edilmektedir. Hukukçular söz konusu âyet ve hadisleri yorumlayarak, küllî kâideleri tespit etmişlerdir.

Belgede Mecelle ve Küllî Kâideler (sayfa 29-32)