• Sonuç bulunamadı

KÖYÜN KAMBURU ROMANI VE ENGELLİLİĞİN ANLATIM

2.1. Kemal Tahir ve Köyün Kamburu Romanı

Kemal Tahir ele aldığı konular ve seçtiği kahramanlar açısından kendi döneminin yazarlarından ayrı ve farklı olma özelliği taşır. Yazarın hayat hikâyesi ise bu farklılığı açıklar mahiyettedir. 1910 yılında İstanbul’da doğan Kemal Tahir yüzbaşı olan ve emekli olduktan sonra da askerliğini devam ettiren babasıyla farklı şehirlerde çocukluğunu geçirir. Galatasaray Sultanisi’ne onuncu sınıfa kadar devam eden yazar annesinin vefatıyla okuldan ayrılır ve çalışma hayatına atılır. Avukat katipliği ve ambar memurluğu yapan yazar 1932 yılında gazeteciliğe ve o tarihten sonra farklı gazete ve dergilerde yazılar yazmaya başlar (Berksoy,2010:26).

Kemal Tahir’in hayatını etkileyen önemli olaylardan biri on iki yıl süren hapishane hayatıdır. 1938 yılında Donanma Davası ile başlayıp 1950 yılındaki genel affa kadar İstanbul Tevkifhanesi, Çankırı, Malatya, Çorum ve Nevşehir Cezaevleri’nde bir dönem geçirir. Bu dönemde Kemal Tahir okuyan, araştıran, etrafındaki insanları dinleyen, gözlemleyen bir yazardır. Yazdığı hikâyeler gazetelerde Cemalettin Mahir, Nurettin Demir müstear isimleriyle yayınlanır. Esir Şehrin İnsanları 1953 yılında, Göl İnsanları ve Sağırdere 1955 yılında kendi adıyla yayınlanır. 1957 yılında Körduman ve Rahmet Yolları Kesti romanları, 1958’de Yediçınar Yaylası, 1959’da Köyün Kamburu, 1962 yılında Esir Şehrin İnsanları, 1965’de Yorgun Savaşçı, 1967’de Bozkırdaki Çekirdek ve Devlet Ana, 1969’da Kurt Kanunu, 1970’de Büyük Mal ve 1971 yılında son romanı olan Yol Ayrımı yayınlanır. 1973 yılında vefat eden Kemal Tahir’in mahpushane yıllarında yazdığı ancak sağlığında yayınlayamadığı Namuscular, Karılar Koğuşu, Damağası, Hür Şehrin İnsanları ve Bir Mülkiyet Kalesi adlı romanları eşi Semiha Demir tarafından yayınlanmıştır.

47 Kemal Tahir’in düşünce yapısı ile ilgili olarak Ertan Eğribel, Kemal Tahir’in mevcut düzen ve resmi görüşün dışında kalarak hem sağ hem sol tarafından dışlandığı ve kendisiyle de sürekli hesaplaştığını ifade eder. Romancılığı ile ilgili ise şu görüşlerini dile getirir:

“Kemal Tahir romanlarında drama düşmüş Türk insanının kıstırılmışlığını toplum düzeyinde getirdiği çözümlerle aşma özelliğini öne çıkarmıştır. Türk insanının dramının dayattığı zorunluluk nedeniyle olaylara dayalı romanlar yazmıştır.(…) Romanın drama düşmüş insanını anlattığını söyleyen Kemal Tahir, tarih ve toplum yorumuyla örtüşen kendine özgü bir roman anlayışı geliştirmiştir. Kemal Tahir’e göre Türk toplumu Batı toplumlarına benzemiyordu. Bunun ötesinde Türk toplumunun çıkarları ve tarih içindeki gelişimi Batı’nın klasik gelişim çizgisinden farklıdır. Drama düşmüş insan tipi Doğu-Batı çatışması içindeki yerimiz ve rolümüz ile ilgilidir”(Eğribel,2010:17). Kemal Tahir’i dönem yazarlarından ayıran temel özellik Türk toplumunu tarihsel süreç içerisinde ele alarak Batılılaşma sürecini toplumda oluşturduğu çelişkiler ve çıkmazlar yaşayan insan tipleri ve olaylar üzerinden yorumlamasıdır. Wellek’in bahsettiği eser üzerindeki etkili olan ikincil kaynaklarla ilgili olarak (Wellek ve Warren,2011) yazarın kendi biyografisi ve felsefi düşüncelerin etkisini Kemal Tahir’in eserleri üzerinden de okumak mümkündür. Osmanlı’nın son dönemlerinde doğmuş olması ve babasının askeri konumu, sonrasında Cumhuriyet değerleri ile karşılaşma ve sorgulamalar, ardından sosyalist görüşler ve hapishane hayatı, Nazım Hikmet’le olan yakınlığı ve Baykan Sezer ile olan dostluğu gibi bir takım başlıklar Kemal Tahir’in hayatı ve romanları ile ilgili önemli detaylardır.

Kemal Tahir, döneminin kalıp roman tarzının dışında romanlar yazar ve Batı’nın önerdiği çözümleri Türk insanına uygun bulmaz. Bu durumu şu cümleler ile ifade eder:

“Anadolu Türk insanı tarihi, Batı insanı tarihinin geçtiği aşamalara uğramamıştır. Bu sebepten insanlarımızın olaylar karşısındaki davranışları, duygularını meydana vuruşları Batı insanınkine hiç benzemez” (Tahir 1992a: 143).

Bu benzemeyişi ve toplumun taşıdığı gerçekliği yok saymayı romanlarında farklı karakterlerin dilinden eleştirir:

48 “Köyü değiştirmek gelmez bizim işimize…Düzenimiz bozulur. Batıda kan gövdeyi götürüyor. Çünkü teknik geri tepti. Ya bizim gibi kağnıdan uçağa atlamak isteyenlerin başına neler gelir? İlerde bu belaya bulaşsak bile mümkün mertebe geç bulaşmalıyız! Onlar gibi kağnıdan yaylıya, yaylıdan buhar kazanlı demir tekerleğe, ondan da otomobile geçerek...”(Tahir, 2009:36).

Kemal Tahir, Tanzimat’tan itibaren aydınlarımızın, yazarlarımızın romantizmin hayalî atmosferinde yazmayı tercih ederek kendi gerçeklerimizden uzak oldukları yorumunu yapar:

“(…) sıradan romancı ile büyük romancı arasındaki fark toplum gerçeğini roman gerçeği haline getirmede zorlandığı yerdedir. Gerçekçi roman, insanları toplum yasaları içinde inceleyen, eleştiren, açıklayan böylece zenginleştiren araçtır” (Tahir, 1989a:90).

Kemal Tahir’in incelediğimiz romanı Köyün Kamburu, II. Meşrutiyet döneminden başlayıp 1930’lu yıllara kadar olan bir zaman dilimini kapsayan üçleme romanların içinde yer alır. Bu romanlarda üç kuşak, köy yaşamı içinde ve dönemin siyasal, sosyal olaylarına yer verilerek anlatılmıştır. Kemal Tahir seçtiği karakterlerle ilgili olarak gerek diğer romanları gerekse Köyün Kamburu romanı özelinde belirli kalıpları kullanmadan hayatın tüm alanlarına yansıyan gerçeklik bakış açısı ile yazmayı tercih eder:

“(…)Roman için seçtiğim Türk insanlarının, tarihsel oluşları içinde, ekonomik, sosyal, psikolojik gerçeklerini, hiçbir kalıbın kolaylığına sığınmadan arayıp bulmak zorundayım” (Tahir, 1992b: 312).

Kemal Tahir’in bu ifadelerinden hareketle romanın ana kahramanı olan Çalık Kerim karakterinin belirlenmiş bir engelli kalıbına göre değil yazarın Türk insanını oluşturduğunu düşündüğü tarihsel, sosyal ve psikolojik gerçekleri dikkate alarak yazmış olduğunu söylemek mümkündür.