• Sonuç bulunamadı

5. Kavramlar

1.5. Kâfirlerin Azapları

Yüce Alah, kâfirleri Allah’ı ve Peygamber’i inkâr etmelerine karşılık bir kısmı bu dünyada ve bir kısmı ahirete ertelenmiş olmak üzere cezalandırmaktadır. Bu dünyada olan azap ile bir bakıma inkâr edenlerin bundan ders alıp inkârlarından vazgeçebileceği düşüncesi vardır. Ancak kâfirlerin inananlara karşı durmaları kendilerini azaba hazırlamıştır.

1.5.1. Yenilgi Azabı

Yüce Allah kâfirlere kapsayıcı bir azab hazırlamıştır. Bunun bir kısmını dünyada verir. Bu bir bakıma külli olan bir şeyin bir kısmı hissedilince tamamının da nasıl olduğu hakkında bir kanaatin oluşması anlamına gelebilir.

“İşte size Allah’ın azabı, tadınız bunu. Kâfirler için bir de cehennem azabı vardır.”141

Zihnimizde oluşanlara baktığımız kadarıyla savaş bitiyor ve kazanılması umulan zafer elden gidiyor. Aynı zamanda beklenmedik bir şekilde kendilerinden olan birçok kişi öldürülüyor. Allah Teâla yenilgiyi sunarak bir bakıma bunun tadına bakın ve bundan aldığınız acı (tadına vardığınız yenilgi) sizin için hazırlanan azabın tadımlık kısmını oluşturmaktadır, uyarısını gönderiyor.

Cenab-ı Hak, Kendisine ve Rasulu’ne karşı çıkanlara yaptıklarına karşılık serbest bırakılmayacaklarını ve kendilerini hem bu dünyada hem de ahirette şiddetli bir azabın beklediğini açıkladı. Devamında cezasının nasıl olacağını ve dünyada bir kısmının hazır olarak kendisine sunulacağını ve bir kısmının da ahirette verileceğini belirtti. Bunun için şuna dikkat çekti: ُهوُقوُذَف ْمُكِلٰذ “İşte bunu tadınız” Bu, öldürülme, esir edilme gibi bu dünyada verilen cezaların ahirete bırakılmış cezalara göre az olduğunu gösterir. Bunun için اقوذ ‘tatmak’ fiili kullanılmıştır. Burda tadına bakın ahirette bunun detaylı acısını çekeceksiniz. Çünkü bir şeyin durumu, az olanından tadına bakılarak çok olanın durumu anlaşılır. Bu dünyadaki acılar, kâfirlere ahirette hazırlanmış olan büyük acıların tadımlık kısmıdır. Bundan dolayı ُهوُقوُذَف “tadın bunu”

kullanılmıştır.142 Âyetteki tablo bir bakıma savaştan sonra müşriklerin

pişmanlıklarını ortaya çıkarmaya çalışmakta ve onlara acının şiddetini sunmaktadır. Müşriklerden yakınını kaybeden ya da bazı durumlardan dolayı acı çekenlerin yanına gidip acıyı yüzlerine vurmak gibidir.

1.5.2. Cehennem Azabı

Kâfirler için hazırlanan azabın nasıl olduğunu anlamak için bir kısmını burda tatmaları söyleniyor. Kâfirler hazır zamandaki azabı tadarlarsa kendilerini ahirette bekleyen cehennem azabını da tahmin edebilirler. Âyetteki ifade kâfirlerin azabını şöyle açıklıyor:

َراَّنلا َباَذَع َني ۪رِفاَكْلِل نَا َو ُهوُقوُذَف ْمُكِلٰذ” “İşte size Allah’ın azabı, tadınız bunu. Kâfirler için bir de cehennem azabı vardır.”143

Yüce Allah, inananlara yardımını gönderdikten sonra kâfirler için ertelenmiş olan azabın ahirette cehennem azabı olduğunu belirtiyor.

“Rablerinin huzuruna getirildikleri zaman sen onları bir görsen! Allah: Bu (yeniden dirilme olayı), hak değil miymiş? diyecek. Onlar da “ Rabbimize andolsun ki evet” diyecekler. Allah da, "Öyle ise inkâr ettiğinizden dolayı azabı tadın!” diyecek.”144

نو ُرُفَكت ُمْتنُك َاِمب َباَذْعلا ا ُوقوَذف” Âyetteki ifade gibi Cenab-ı Hakk inkar edenlere azabı gönderirken inkarınızdan dolayı azabı tadın şeklinde buyurmakta ve azabın geliş sebebini açıklamaktadır.

1.6. “İtaat Edin” Emrini Zahiren İşitenler

Bir şeyi duymak, duyulanın yerine getirilmesini gerektirir. Sadece duymak yeterli değildir. Canlılık özelliğine sahip olan akılsız varlıklar da duyarlar ancak akılsız olmaları hasebiyle emre itaat etmeleri beklenilmez. Ancak Allah Teâla inananlara duymanın hangi ölçüde olması gerektiğini belirtmektedir. Şöyle ki:

142 RâzÎ, Tefsîr-i Kebîr Mefâtihu’l-Gayb, c. 5, s. 115. 143 Enfâl 8/14.

“Ey iman edenler, Allah’a ve Rasulu’ne itaat edin, işittiğiniz halde O’ndan yüz çevirmeyin.” 145

Ve işitip de bundan sonra Allah’ın Rasulu’nden yüzünüzü çevirmeyin. Bazı kimseler vardır ki işittik derler ama işitmelerinin neticesinde herhangi bir icraat yoktur. Siz onlar gibi yapmayın. Öyle yapınca işitmemiş gibi olursunuz. Dolayısyıla dilleriyle işittiklerini söyleseler bile hakkaniyet cihetiyle bir işitme söz konusu değildir.146

Ey inananlar, Allah ve Rasulü’ne iman ettiklerini söyleyenler, emir ve yasakları duyduktan sonra duymamış gibi davranmayın. Emir ve yasakların gerektirdiği bir yaşam sürün. Yoksa emir ve yasakları sadece duymakla imtihan verilmez.

Cenab-ı Hak, Allah’a ve Rasulu’ne inanan sahabeye, müşrikler gibi yapmamalarını ve Rasulullah (s.a.v)’ın söylediklerini uygulamalarını emretmektedir. O müşrikler kendilerine âyetlerimiz okunduğu zaman evet biz kulaklarımızla duyduk derler; ancak onlar gerçekte duymazlar. Taberi işitmedikleri halde işittik diyenlerin müşrikler olduğu görüşünü kabul eder. Buna karşılık İbn İshak bunun münafıklar grubu olduğunu söyler. Mücahid, İbn Ebu Necih ve Ebu Asım ise bu grubun asi olanlar olduğunu söyler.147 İbn Kesir ise bunların münafıklar ya da müşrikler olması

arasında bir fark olmadığını söyler. Çünkü her ikisinde de gerçek bir anlama ve bu anlamanın devamında iyi bir amel bulunmamaktadır. Sonra Cenab-ı Hakk anlasalar bile bunda bir hayrın olmadığını söyleyerek “Eğer Allah onlarda bir hayır görseydi onlara duyururdu.” buyurmaktadır. Yani onlarda duyurmayı gerektirecek bir durum söz konusu değil. Çünkü Allah bunu duyursa bile duyduktan sonra arkalarını dönüp giderlerdi.148

Emri işitmek akabinde itaati gerektirir. İşittik dedikten sonra sorumluluk başlar. Cenabı Hak işittiklerini söyleyip de gerçekte işitmeyenler gibi yapmayın

145 Enfâl 8/20.

146 Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, c. 4, s. 2383.

147 Taberî, Câmiu’l-Beyân ‘An Te’vîli Âyi’l-Kur’ân, s. 251. 148 İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-‘Azîm, c. 3, s. 574.

buyurmaktadır. Bu durum bir bakıma duyanlara büyük bir sorumluluk düştüğünü göstermektedir. Nitekim Enfâl sûresinde Cenab-ı Hakk “Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir.”149 buyurmaktadır. Elmalılı âyeti şöyle

açıklamaktadır: “Bütün canlıların en şerri, en kötüsü o sağırlar o dilsizlerdir. O kulağı varken hakkı duymayan, dili olup da hakkı söylemeyen sağır ve dilsizlerdir. Bunlar akıllanmazlar, hakkı teakkul etmezler. Kulak yok, akıl yok bu hal en aşağılık hayvanatı süfliyenin halidir.”150 Seyyid Kutub ise âyette kullanılan باود kelimesinin

hareket eden, canlılık özelliği bulunan anlamına geldiğini söyler. Ancak bu kelime genel olarak insanı tanımlamak için kullanılmayıp hayvanlar için kullanılmaktadır. Söz konusu âyette de Cenab-ı Hakk kâfirlerin halini, onların imandan nasiplerinin olmamasını sağır ve dilsiz olmaları şeklinde tasvir etmektedir. Bu tasvir yöntemiyle manevi olan gaflet durumu maddeleştirilerek aktarılmaktadır.151

Allah’a ve Rasulu’ne itaat edin, işittikten sonra öylece kalmayın. Size getirisi olacak şey ancak budur. “Allah’a ve Rasulu’ne itaat edin. Birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” 152 âyeti de bir konuda Allah ve Rasulü’nün söylediklerine uyun ki aranızda çok başlılık meydana gelmesin. Emri duyduktan sonra yapacaklarınız sıralanıyor: Allah’a ve Rasulü’ne itaat, aranızda çekişmenin olmaması, sabretmek.