• Sonuç bulunamadı

5. TARTIŞMA

5.2. IV Amiodarone Tedavisinde Flebit Gelişimini Etkileyen Etmenler

5.2.1. Yaş ve Cinsiyet

Çalışmamız %26,7’si (n=8) kadın, %73,3’ü (n=22) erkek toplam 30 olgu ile yapılmıştır. Flebit gelişme durumuna göre olguların yaş dağılımları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05).

Çalışmaya katılan olguların yaşları 30 ile 88 yıl arasında değişmekte olup, ortalama 64,73±14,60 yıl olarak saptandı. Cinsiyetlere göre olgularda flebit gelişme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05).

Boyce ve arkadaşlarının IV amiodaron uygulanan hastalarda yaptıkları çalışmada infüzyon flebiti insidansı ile hastaların yaşı ve cinsiyeti arasında anlamlı farklılık bulunmamıştır(Boyce ve Yee 2012).

5.2.2. Kateter Büyüklüğü

Çalışmamızda hastalara takılan birinci kateter boyutu 22 olan olgularda flebit oluşumu saptanma oranı 20 kullanılanlara göre anlamlı düzeyde yüksek olarak saptandı (p<0,01). Ancak ikinci işlemde kullanılan kateter boyutu ile flebit oluşma arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05). Boyce ve arkadaşları (2012) kateter boyutu ile flebit oluşma arasında anlamlı bir ilişki saptamazken, büyük damarlarda küçük boyuttaki kateterlerin kullanımından kaçınılması gerektiği vurgulanmaktadır (Boyce ve ark. 2016, Sarı ve ark. 2016).

Çalışmamızın aksine yapılan çalışmalarda 18 numaralı ya da daha büyük boyuttaki kateterlere göre 20-22 numaralı kateterlerin kullanımının flebit insidansını önemli ölçüde azaltabileceği bildirilmektedir (Maki ve Ringer 1991, Tagalakis ve ark. 2002, Cicolini ve ark. 2009, Kaur ve ark. 2011, Sarı ve ark. 2016).

O'Grady ve arkadaşlarının (2011) hazırladığı rehberde küçük boyuttaki kateterlerin komşu dokulardaki kan akımına izin vererek, vende hasar gelişmesini önleyebileceği ve girişim yapılacak vene göre büyük boyutlu kateterin kullanılmasının flebit gelişimini artırdığı bildirilmektedir (O'Grady ve ark. 2011) .

5.2.3. Kullanılan Anatomik Bölge

Kateter uygulamaları için genellikle özellikle el sırtında, kemik çıkıntılardan uzak, ve düz bir ven önerilmektedir (Macklin 2003, O'Grady ve ark.2011). Aygün ve arkadaşları (2004) ve Lundgren ve arkadaşları (1993); flebiti en çok el sırtına takılan kateterlerde saptarken, Maki ve Ringer (1991) ve Bedük (1985) flebitin en fazla ön kolda geliştiğini bildirmiştir.

Çalışmamızda flebitin en fazla dirsek içinde (%50) geliştiği saptanmış olup, istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmadı. Bu sonuçlar ile uyumlu olarak Uslusoy (2006) en fazla dirsek bölgesine uygulanan kateterlerde flebit saptamıştır. Çalışmamızda en fazla dirsek bölgesinde flebitin saptanması, bölgenin eklem bölgesi olması nedeniyle fazla hareketli olması ve kolay kıvrılması sonucu kateter materyalinin damar duvarını travmatize etmesinden kaynaklanabilir.

5.2.4. Kullanılan Bölgede Girişim Sıklığı

Çalışmamızda kateter uygulamalarında bölgedeki girişim sıklığına göre (kateterin bir bölgeye ilk kez takılması ya da daha önce kateter takılan bölgenin tekrar kullanılmasına göre) flebit gelişme oranları arasında ise istatisiksel olarak anlamlı fark olmadığı saptandı (p>0,05). Uslusoy’un (2006) yaptığı çalışmada, kateterin aynı kola tekrarlı takıldığı grupta flebit oranı, ilk kez takılan gruba göre daha yüksek bulunmuş olup, istatistiksel olarak anlamlı farklılık bulunmamıştır. Maki ve Ringer (1991) ise yaptıkları çalışmada tekrarlı olarak kullanılan bölgedeki flebit gelişme oranının yüksek olmasının nedenini, ilk kez kullanılan bölgedeki kateterlerin oluşturduğu mekanik ya da kimyasal travmaların henüz tam olarak iyileşmeden kısa süre sonra tekrar takılması nedeniyle vende flebit riskini arttırmasından kaynaklanabilir şeklinde yorumlamıştır.

5.2.5. Kateterin Vende Kalış Süresi

Çalışmamızda kateterin vende kalış süresi ile flebit gelişimi arasında anlamlı bir farklılık saptanmadı (p>0,05). Maki ve Ringer (1991) yaptığı çalışmada flebit gelişme oranlarının ikinci günden sonra giderek arttığını belirtirken, Lundgren ve arkadaşları (1996) ve Karadağ (1999) flebit gelişme oranının ilk 24 saatten sonra arttığını saptamıştır.

Çalışmamızda litaratürün aksine vende kalış süresi ile flebit gelişimi arasında anlamlı bir farklılık saptanmammış olmasının nedeni çalışmanın yapıldığı hasta grubu çoğunlukla akut gelişen atrial fibrilasyon ve ventriküler taşikardi hastaları olduğu için kateterlerin vende kalış süresi çoğunlukla 0-24 saat diliminde yer almasından kaynaklanıyor olabilir.

5.2.6. Kataterin Takıldığı Yer

Çalışmamızda flebit gelişen tüm hastalarımızın kateterleri koroner yoğun bakımda takılmıştır ancak kataterin ilk takıldığı yer ile flebit gelişme oranları arasında istatisiksel olarak anlamlı fark olmadığı saptandı (p>0,05). Uslusoy (2006) yaptığı çalışmada flebit oranı en az olan ameliyathane grubundan kaynaklandığını saptamış ve nedenini ameliyathane koşullarının steril olması, ameliyathaneye gelen hastaların çoğuna ilk kez İV girişim uygulanması ve acil serviste takılan kateterlerin sayısının az olmasına bağlı olabilir şeklinde yorumlamıştır.

5.2.7. Kronik Hastalıklar

Kronik hastalık başlığı altında diyabet, hipertansiyon, KOAH/astım ve kalp yetersizliği ve diğer kronik hastalıklar olacak şekilde incelendi. Kronik hastalık varlığına göre olgularda flebit gelişme oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptanmadı (p>0,05). Saini ve arkadaşları yaptığı çalışmada koroner arter hastalığı, şeker hastalığı, hipertansiyon ve tüberküloz gibi kronik hastalıkların varlığı, flebit gelişimini artıran faktörler olduğu bildirilmektedir (Saini ve ark. 2011). Literatürdeki sonuçlar bizim sonuçlarımız ile farklılık göstermektedir. Çalışmamızın örnekleminin küçük olması bu farklılığın sebebi olabilir. Bu çalışma daha geniş bir örneklem ile yapılırsa daha anlamlı sonuçlar elde edilebilir.

5.2.8. Antikoagülan İlaç Kullanımı

Çalışmamızda çoğunlukla antikolagülan kullanmayan hasta grubunda (%77) flebit gelişmiş olmasına rağmen antikoagülan ilaç kullanımı ile flebit gelişme durumu arasında farklılık saptanmadı (p>0.05). Literatüre göre kateter üzerinde trombüs ve fibrin birikimi intravasküler kateterlerin mikrobiyal kolonizasyonu için bir odak olabilir bu sebeple antikoagülan kullanımı kateterlerde trombozu önlemek için yaygın olarak kullanılmaktadır (O'Grady ve ark. 2011).

5.2.9. Antibiyotik İlaç Kullanımı

Bu çalışmada antibiyotik ilaç kullanımı ile flebit gelişme durumu arasında farklılık saptanmadı (p>0.05). Paşalıoğlu (2012) yaptığı çalışmada, antibiyotik uygulanan kateterlerde antibiyotik uygulanmayanlara göre 2,4 kat fazla flebit geliştiğini, Maki ve Ringer (1991) çalışmalarında özellikle eritromisin gibi antibiyotik grubu ilaçların flebit riskini arttırdığını bildirirken, Mowry ve Hartman (2011) yaptığı çalışmada vankomisin gibi antibiyotik grubu ilaçların flebitten koruyucu etkisi olduğunu saptamıştır. Literatürün aksine çalışmamızda antibiyotik ilaç kullanımı ile flebit gelişme durumu arasında fark bulunamamasının nedeni; antibiyotik grubundaki ilaçların verilme sıklığının, antibiyotiksiz ilaçlar grubunun verilme sıklığına göre daha az olmasından kaynaklanabilir.

Benzer Belgeler