• Sonuç bulunamadı

II.III.II BATILILAŞMAYLA GELEN DEĞİŞİMİN OYUNLARDA KADIN’A YANSIMAS

Yüzyıllar boyunca erkeğinin yanında, çocuklarının anası kutsal bir varlık olarak konumlandırılan kadın, sonraki dönemlerde İslamiyet’in etkisiyle gündelik yaşamın içinde sıkı kurallarla denetlenen, erkeğe tabi bir köle konumuna itilmiştir. Tanzimat ile Batıya açılan Osmanlı İmparatorluğunun idari ve sosyal yapısı değiştiği gibi, fikri ve sosyal yapısı da değişir. Bu değişimden en çok etkilenenler ise evinden dışarı doğru açılan kültürün yeniden üreticisi konumundaki kadınlardır.

Namık Kemal’in Vatan Yahut Silistre493 (1873) oyunu, kılık değiştirerek sevdiği adamın peşinden cepheye giden Zekiye’nin ayrı düştüğü babasına yeniden kavuşmasının öyküsüdür. Zekiye’nin babası Ahmet Bey, haklı bir davadan dolayı komutanını öldüren can dostunun idamına karşı durduğu için rütbeleri sökülmüş ve ordudan atılmıştır. Bu utançla ailesinin yanına dönemeyen Ahmet Bey, bir süre Hicaz’a gitmiş, sonra geri dönüp Sıtkı adıyla er olarak tekrar orduya yazılmıştır. Karısı ve oğlu ölmüş, kızı ise kaybolmuştur. Aşık olduğu İslam Bey’in ardından erkek kılığına girip cepheye giden Zekiye ise, İslam Bey’in bu sırrı Miralay Sıtkı Bey’e açmasıyla babasına kavuşur. Miralay Sıtkı Bey, aslında Zekiye’nin öz babası Ahmet’tir. Ana teması vatan sevgisi olan oyun, kadın imgesinin yeniden kuruluşu açısından önem arzeder. Seven ve erkeğinin peşinden ölüme kadar gitmeyi göze alan Zekiye, yepyeni bir kadın örneğidir. Eğitimlidir, okuma yazma bilir. Okuyan ve okuduklarını yorumlayan biri olarak Zekiye, kendi kararlarını kendi verebilecek olgunluğu gösterir.

ZEKİYE - Ben şimdi kendimde değilim. Aklım başımda yok. Ölümden beter haller geçiriyorum. Cehennem azabı çekiyorum, değil mi? İşte bana bu belaların her dakikası şimdiye kadar yaşayışımdan lezzetli geliyor! Şimdi gideceğim. Kim bilir bu gece hangi ağacın altında, hangi mezarın üstünde yatacağım? (…) Kim bilir aç mı kalacağım, susuzluktan mı öleceğim? Gideceğim…Yine gideceğim.(…) 494

493 Bkz.Namık KEMAL, Vatan Yahut Silistre, Akçağ Yay, Ank, 2005 494 Y.a.g.e, s.40

Kadının kendi hayatıyla ilgili karar verip, bu kararını uygulamaya geçirmesi çok yeni bir davranıştır. Bireysel özgürlüğe sahip bir kadın örneği olarak karşımıza çıkan Zekiye, Namık Kemal’in savunduğu insan hürriyetinin de sözcülüğünü yapar. İslam Bey’in harekete geçirdiği vatan sevgisiyle Zekiye, geleceğin vatanseverlerini yetiştirecek kadın olarak da işlenmiştir. İslam Bey’in savaşa gitmeden önce Zekiye’nin odasına gelmesi, aralarında nikah düşen bir kadın ile erkeğin baş başa kalıp konuşmaları, Namık Kemal’in toplumsal bir mesaj verme çabası olarak değerlendirilir. Kadın ve erkek bir araya gelebilmeli ve konuşup anlaşabilmelidirler. Bu davranış, geçmişin değerler dizgesini kırıp, modern hayata geçişin önemli adımlarındandır.495

Fikripaşazade Ömer Lütfi’nin Şimdiki İzdivaçlar496 (1905) oyunundaki Leman, Meşrutiyet’in kazanımlarıyla daha bir özgürleşen kadının değişen konumunun temsilcisidir.497 Yazar, bu oyunuyla aile kurumunun Batılılaşmanın etkisiyle zora girdiğini, gene bu etkiyle aile yaşantısı ve evliliklerde değişimler olduğunu anlatır. Paris’teki eğitimini yeni bitiren hariciyeci Fahri Bey, iyi eğitimli, Fransızca bilen zengin Leman ile evlenir. Hiçbir şeyi beğenmeyen, alafranga bir genç olan Fahri Bey, evliliklerinin üzerinden bir yıl bile geçmeden karısını ihmal etmeye, vaktini dışarıda geçirmeye başlamıştır. Eğitimli bir kız olduğu için bu durumu kabullenemeyen Leman, kadınların esir olmadığını, karı kocanın birlikte gezmesi, bir arada bulunması gerektiğinde diretir. Değerler değişimiyle birlikte kadının kocasıyla yan yana, bir arada olması gereğini öne çıkaran Leman, bu tutumuyla alışılagelen, kimliksiz, pasif Osmanlı kadın tipini yıkmakta, evlilik kurumunun eşlere yüklediği sorumlulukların yerine getirilmesi için direnerek Batılı tavrın sözcüsü konumuna yükselmektedir. Leman’ın eşinin davranışları karşısında takındığı tutum kadın-erkek ilişkilerinde yeni bir dönemi haber verirken, bir yandan da Batılılaşmayla gelen değerler değişiminin bundan böyle evliliklerde büyük sorunlara neden olacağının ipuçları da verir. O güne kadar aile kurumu içerisinde yaşanan kadının kocası karşısında mutlak itaati ve baş eğmesi bundan böyle değişmiştir.

495 Bkz.Alev Sınar ÇILGIN, A.g.e, s.12-13

496 Bkz. FİKRİPAŞAZADE ÖMER LÜTFİ, Şimdiki İzdivaçlar, Aktaran: AND, 1972, s.400 497 Serpil ÇAKIR, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis Yay, İst, 1994, ss.315-316

Osmanlı İmparatorluğu’nun ulus-devlet olma çabaları içinde yapılan reformların etkisi kadına da yansımıştır. Bu dönemde toplumsal yapı ve bu yapı içinde kadınlar her yönüyle değişmeye, farklılaşmaya başlamıştır. İçinde bulundukları toplumu, erkeğe nazaran bulundukları konumu sorgulayan kadınlar, kendilerini kuşatan geleneklere, kısıtlamalara, kadın erkek eşitsizliğine karşı bir mücadele yürüttüler. Kadınlar gerek aile yaşamında, gerekse toplumsal yaşamdaki ilişkiler ağında, dahası çalışma, hatta siyaset alanında yeni bir düzenlemeye gitmenin gereğini vurguladılar, toplumsal yaşamın tüm yönleriyle ilişkili olacak bir “kadın inkılabı”nın gerçekleşmesini istediler. 498

Sorunların büyümesiyle çift geçici olarak ayrılmaya karar verir ve Fahri Fransa’ya gider. Döndüğünde hala Leman’ı sevdiğini fark etmiştir. Leman da ona karşı boş değildir ama Fahri’nin ağabeyi Hulusi, kardeşinin yeniden Leman’la olmasına karşı çıkmaktadır. Kardeşi, her ne kadar Paris’te yaşamış, Avrupai yaşam tarzını tanımış olsa bile, geçmişin değer yargılarını içinde taşıdığından, Leman gibi erkeklerle eşit olduğu savında olan bir kadınla mutlu olması imkansızdır. Hulusi’ye göre Fahri Bey ancak geleneklere bağlı, Batılı etkilere maruz kalmamış cariye Revnak ile evlenirse mutlu olacaktır. Leman, kendine olan güveni, saygısı, evliliğe, aile kurumuna ve hayata bakış tarzıyla yeni bir kadın tipinin habercisidir fakat onun bu tutumu yuvasının yıkılmasına sebep olacaktır.

Halil Rüşdü’nün 10 Temmuz 1324499 (1908) oyunu, aslında eski ve yeni terbiye anlayışının çatışması biçiminde gelişen fakat kadının toplum hayatında alması gereken görevleri tartışan bir oyundur. Kültürlü ve vatansever bir kız olan Leman, kadınlara sadece aile hayatı içinde haklar verilmesini değil, kadının kamusal alan içerisindeki görünürlüğünü de talep etmektedir.

LEMAN – (…) Bir kere dünyaya göz gezdirirseniz neler göreceksiniz. Kadınlardan doktorlar, avukatlar, fabrika direktörleri, kimyagerler, fünun ve sanayi-i nefise’nin kaffe’sinde mütehassıs rahibeler var. Zaman tekamül istiyor.

498 Serpil ÇAKIR, Osmanlı Kadın Hareketi, Metis Yay, İst, 1994, ss.315-316 499 Bkz.Halil RÜŞDÜ, 10 Temmuz 1324, Aktaran: YALÇIN, 2002

ZEYNEP - Tuh tuh! Allah esirgesin kıyamet alameti…

LEMAN - Hayır, tekamul nişanesi yalnız zaman böyle istemiyor, Allahta böyle istiyor. Allah böyle istediği için zaman bu mecburiyeti ortaya koyuyor.

ZEYNEP – Erkekler çalışsın, kadınlarda kadınlığını bilsin. LEMAN – Kadının kadınlığını bilmek için, her şeyi bilmeye ihtiyacı vardır. Saçı uzun aklı kısa tasviriyle tasviriyle hiçe indirilen kadınların Medeniyet - i hazırda mevkileri pek yüksek. Ehemmiyetleri pek büyüktür.

ZEYNEP- Damlara minarelere, dağ başlarına çıksınlar.

LEMAN - Of anne! Beni sıkıyorsunuz.

ZEYNEP – Yalan mı? İşte yüksek mevkiler. Sanki ne oluyor. Bak biz sizi yetiştirdik. Annemiz de bizi yetiştirdi. (…) Neremiz eksik? Ne kusurumuz var?

LEMAN – İyi söylüyorsunuz da anneciğim, bir sene evvel ile şimdi bir midir? Her seneye göre bir medeniyet lazımesi, bir terakki vücubu vardır. Hep bir hali muhafaza edersek terakki mümkün olur mu? 500

Oyuna adını da veren 10 Temmuz 1324, yeni tarihe göre 1908’e yani Meşrutiyet’in ilanına denk düşmektedir. Oyundaki Leman, kadın haklarını tarihi bir zorunluluk olarak görmekte, buluşlar nasıl ki insanların ihtiyaçlarından doğuruyorsa, kadınlarında toplumsal hayata çıkışlarının da böylesi bir ihtiyaca denk düştüğünü düşünmektedir.

Her ne kadar Meşrutiyet dönemi kadınlar açısından önemli değişimlere sahne olmuşsa da, kadının toplumsal olarak en radikal değişimlerini geçirdiği dönem Cumhuriyet dönemidir kuşkusuz. Kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilmesi, Medeni Kanun ile gelen mirasta eşitlik hakkı, tek eşlilik, boşanma hakkı hep bu dönemin kazanımlarıdır. Elde ettiği bu haklarla değişip dönüşen, farklılaşan kadın tiyatro sahnelerine de yansıtılmış, gerek gündelik hayatta yaşanan olumsuzluklardan, gerek erkek dünyanın kadının bu yeni kimliğinden rahatsız olmasından ve gerekse de

toplumsal bir sorumluluk duygusuyla ortaya çıkabilecek sıkıntıları önceden vurgulamak isteğinden kaynaklanan nedenlerle bu yansıma pek de iç açıcı olmamıştır. Cumhuriyet’in kağıt üstünde de olsa sağladığı değişikliklerden yararlanmaya kalkan kadının toplumsal dengenin bozulmasına neden olması ilk dönem oyunların en sık rastlanan olgularındandır. İçki içen, kumar oynayan, eğlenceye ve lükse tutkun, sadakatsiz, çocuklarına ilgisiz ve suça eğilimli bu kadınlar, bu oyunlarda “günahkar kadın” olarak gösterilir.501

Nazım Hikmet’in Unutulan Adam 502 (1935) oyunundaki doktor’un karısı günahkar kadın tipine örnektir. Oldukça havalı biri olan kadın, ünlü bir doktor olan kocasını asistanıyla aldatır. Aldatıldığını bildiği halde suskun kalan doktor’un tek endişesi ortaya bir skandal çıkmasıdır. Evlilik dışı yaşanan bir ilişkiden üç aylık hamile olan doktor’un kızı, babasından çocuğu almasını ister. Kürtaj işini kendi evinde yapan doktor, kızını kurtaramaz. Kızının ölümüne sebep olduğu için kendini ihbar eder ve hapse atılır. Beş yıl sonra hapisten çıktığında kimse kendini tanımaz. Karısını bulur ve hemen boşanmak ister. Kendisini asistanıyla aldattığı evini de kadına bağışlar. Şehvetli bir kadın olan doktorun karısı cinsel olarak mutsuzdur. Genç kadın, oyunda yaşlı kocasının kendisine yetmediğini açıkça vurgular. Yasak aşk yaşadığı eşinin asistanıyla dışarıda birlikte görünmekten çekinmez. Balolara katılır, sergileri takip eder. Eşine karşı saygısızdır. Eşi hapisteyken gene üzerine düşen görevleri yapmaz. Aşığıyla evine kapanır.

Şener, cumhuriyetle birlikte kadına tanınan hak ve özgürlüklerin kadınlar tarafından doğru bir biçimde kullanılmamasının veya böyle bir olasılığın varlığının gelenekçi ve tutucu yazarlarca sahneye taşındığını ve bu oyunlarda çizilen kadın tiplemelerinin suçlu ya da günahkar kadın tipinin farklı bir yorumu olarak kabul edilebileceğini vurgular. Bu kadın tipine örnek, Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Kadın Erkekleşince503 (1933) oyunundaki Nebahat tipidir. Oyun, Cumhuriyet Batılılaşmasının kadının aile ve toplum içerisindeki rolünü yeniden tanımlayarak oluşturduğu “Yeni Kadın” imgesinin ürünü Nebahat’in kendisine sunulan eşitlikleri kötüye kullanmasının eleştirisidir. Cumhuriyet Batılılaşması sonrasında“Cumhuriyetin

501 Bkz.ŞENER, “Tiyatro Eserlerimizde Kadın İmajı”, 1963, ss.170-171 502 Bkz. Nazım HİKMET, Unutulan Adam, Dost Yayınları, Ank, 1966,

sağladığı kağıt üzerindeki eşitliklerden yararlanmaya kalkan kadının erkekleşmesi hem romanlarda hem de oyunlarda eleştirilir. XIX.yüzyıldan bu yana kadının eğitimine özel bir önem verilmiş ancak bu eğitimi hangi yönde kullanacağına dair sınırlamalar da getirilmiştir. Kadın meslek sahibi olmalı, erkeklere özgü görülen alanlara girmeli, kanun karşısında hakkını aramalı ama bireyselleşmemeli, eş ve anne olarak konumunu korumalıdır. Aksi halde kadın erkekleşmeye ve toplumsal dengeyi bozmaya başlar.”504 diye düşünülmektedir.

İdealist bir genç olan ve modern bir kadın erkek ilişkisini savunan Ali Süreyya ile hayatını emeğiyle kazanan ve kendi ayakları üzerinde durabilen Nebahat gizlice evlenir. Kadın erkek eşitliğine ve kocasıyla birlikte emeğini ortaya koyarak yaratmanın önemine inanmış, bilinçli, kendine güvenen, rahat ve vakur Nebahat, devrimlerin kadına tanıdığı bütün imkanlardan faydalanan yeni neslin temsilcisi olarak bütün bu özellikleriyle Ali Süreyya’nın kalbini çalmıştır. Uzun bir süre birlikte olmuşlar, birbirlerini tanımışlar, hayallerini, umutlarını paylaşmışlar, düşünsel anlamda bir uyum yakaladıklarını hissettikleri zaman ise yeni Türk devrimlerinin öne çıkardığı eşitlik gibi, birlikte üretim gibi yeni yaklaşımların yansımasını bulduğu bir evlilik sözleşmesi yaparak evlenmişlerdir. Bu sözleşmeye göre kadın ve erkek her türlü şartta eşittir. Birlikte tüketen eşler, birlikte üretmelidir. Kadın eşit olabilmek için sadece kanunların lafta kalan hükümleri ardına sığınmamalı, üretime katılarak elde edeceği maddi değer ile kendini donatmalı, kadın da erkekleşmelidir. Gelenek olduğu üzere aile harcamalarının erkek tarafından karşılanması, erkeğe belli bir hükmetme hakkı verdiğinden, bu duruma bir son verilmeli, aile içi iktisadı eşlerin her birinin ortak katkısıyla gerçekleşmelidir. Böylelikle evlilik ilişkisinde yaşanan haksızlıklar, erkeğin kadın üzerinde söz hakkı, baskı, keyfiyet gibi insani olmayan davranışlar ortadan kalkacak, kadın evlilik ilişkisi içerisinde özgürleşecek ve böylelikle de ilişkiler saygı- sevgi çerçevesine oturacaktır.

NEBAHAT – (…) İkimizin aldığımız parada hemen hemen biribirine müsavi.. Asır kadını erkekleştiriyor. Mademki biz erkek işlerine atılıyoruz.. Siz erkekler neden kadın hizmetine el

504Aslıhan ÜNLÜ, “Türk Tiyatrosu’nda Kadın”, Kadın Çalışmalarında Disiplinlerarası Buluşma,Cilt:3, Yedi Tepe Üniversitesi Yay, İst, 2004, s.258