• Sonuç bulunamadı

Roma, Latium dışında bir yandan arazi ilhaklarıyla bir yandan ittifak antlaşmalarıyla sınırlarını ve egemenlik alanını genişletirken bu büyümenin ortaya çıkarabileceği her türlü sakıncaları ortadan kaldırmaya yönelik çözümler bulmaya ve şehir devleti (civitas) teşkilatını bozmadan devlet arazisini en iyi şekilde idare etme yöntemleri geliştirmeye çalışmıştır. İlk zamanlarda, arazi ilhakları sonucu Roma devletinin egemenliği altına giren bölgeler, Roma arazisinin ve nüfusunun askeri, mâli

bürünmeye başlamıştır. Bülent İplikçioğlu, Helen ve Roma Tarihinin Anahatları (İstanbul: Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 2007), s.57; Halil Demircioğlu, Roma Tarihi (Dördüncü basım. Ankara: Türk Tarih Kurumu, 1998), s. 2 vd.; Herbert Heaton, Avrupa İktisat Tarihi. Çeviren: Mehmet Ali Kılıçbay ve Osman Aydoğuş (Birinci basım, Ankara: 2005), s. 40; Alaeddin Şenel, Siyasal Düşünceler Tarihi (Ankara: Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Yayınları, 1982), s. 238; Selçuk Trak, İktisat Tarihi (İzmir: İzmir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi Yayınları, 1960), s. 61; Ziya Umur, Roma Hukuku (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi Yayınları, 1982), s. 58.

3 M.Ö. 3. yüzyılda Akdeniz dünyasının büyük devletleri arasına giren ―Roma-İtalya konfederasyonu‖nun, M.Ö. 265‘deki toplam alanı yüz otuz bin kilometrekareydi. Bunun yirmibeş bin kilometrekaresi Roma devlet arazisi iken oniki bin kilometrekaresi Latinlerin, yüzaltı bin kilometre karesi ise müttefiklere ait araziydi. Demircioğlu, 1998, a.g.e., s. 192.

4 Umur, 1982, a.g.e., s. 70, Halil Demircioğlu, ―Roma Devletinin Eyalet (provincia) Sistemi Hakkında,‖

AÜDTCF Tarih Araştırmaları Dergisi, cilt no V. Sayı no: 8–9, 1967, s. 443.

ve siyasi açılardan bölümlenmesi sonucu oluşturulan kabile (tribus5) sistemi ile örgütlenmiş; Roma vatandaşlık hakkı verilenler bir tribus içine yerleştirilmiştir. Tribus sayısının Roma‘nın ilk zamanlarında üç iken zamanla artarak M.Ö. 241‘de otuzun üstüne çıkmasının civitas idaresinin yönetiminde çeşitli sorunlara yol açması üzerine tribus ihdası durmuştur. Yeni tribus‘ların oluşturulmaması nedeniyle egemenlik altına alınan araziler ve halk, municipium6 ve colonia7 sistemi ile örgütlenmiştir. Ancak municipium ve colonia sisteminde tribus siteminden farklı olarak, fethedilen bölgelerin halklarının, Roma halkıyla bütünleşmesinin, sosyal ve askeri bakımdan sakıncalı görüldüğü durumlarda vatandaşlık hakkı sınırlı olarak verilmiştir. Roma Devleti, yenilenlere karşı, özellikle Roma vatandaşlık hakkını bahşetme hakkını, sosyal, ekonomik ve siyasi bir araç olarak kullanmıştır. Örneğin yerel yönetimlerinde özerk hakkından (optime iure) yararlanabilmek için ancak yetişkin, özgür bir patricius (toprak sahibi soylu) erkeği olmak ve populus Romanus örgütlenmesi içerisinde yer alan bir gens‘e (soy; çoğulu gentes) üye olmak şarttır. Bu nedenle hiçbir gens‘le ilişkisi bulunmayan dolayısıyla bir soy toplumu biçiminde örgütlenmiş populus Romanus dışında kalan pleb‘ler (küçük çiftçiler, zanaatçılar, tüccarlar, çobanlar) ve özgür olup vatandaşlık hakları olmayan ancak mülk edinebilen client‘ler (yanaşmalar, sığıntılar) siyasal haklardan yararlanamamaktadır. Bu nedenle Romalılar için clientelae kavramı, bir kişinin diğerinin altında olduğu ilişkileri ifade etmek için kullanılan aşağılayıcı bir ifadedir. Bkz H. H. Sculla, ‗‗Review:

Clientelae: Reviewed work(s): Foreign Clientelae by E. Badian‘‘ The Classical Review, New Series, Vol. 9, No. 3 (Dec., 1959), 274-276. Görüldüğü üzere, populus Romanus kabile yapısını geçmişten beri sürdüre gelen doğal bir birlik değil, heterojen unsurların özellikle yeni yerleşim merkezi olan Roma‘yı yaratmak için iradî olarak bir araya gelmelerinden doğmuş olan; bu anlamda yarı- yapay bir kuruluştur.

Populus Romanus henüz bir devlet değildi; fakat klan mensubunun vatandaşa ve kabile sisteminin devlete dönüşmek üzere olduğu kritik anı yansıtmaktadır. Halil Berktay, Kabileden Feodalizme (İkinci basım.

İstanbul: Kaynak Yayınları, 1989), s. 198; George Thomson, Tarih Öncesi Ege I. Çeviren: Celâl Üster (Üçüncü basım. İstanbul: Payel Yayınevi; 1995), s. 103 vd.

6 Municipium, Cumhuriyet Dönemi‘nde, idari ve yargısal özerkliğe sahip, vatandaşlık hakkı tanınmış olan Roma müttefiklerinin yaşadığı şehirlere verilen isimdir. Umur, ―Municipium‖, 1975, a.g.e., s. 137.

7Colonia, ele geçirilen yerlerde, Roma eğemenliğini sağlamlaştırmak üzere, Romalıların ve Latinlerin yerleştirildikleri şehirlerdir. Umur, ―Colonia‖, 1975, a.g.e., s. 40.

olan municipium‘ların halklarının, Roma vatandaşlık hakkının vermiş olduğu ticaret yapma ayrıcalığına (ius commercii) sahip olmalarına karşın oy verme hakları yoktur.

Ayrıca orduda hizmet etmekle ve vergi vermekle de yükümlü kılınmışlardır.

Roma, İtalya Yarımadası‘nda tribus, colonia ve municipium sistemi dışında ise Lâtinler ve Latin olmayan müttefik devletler (civitas foederate) ile çeşitli ittifak antlaşmaları yaparak genişlemiştir. Roma Devleti, Lâtinler ve Latin olmayan müttefik devletler (civitas foederate) arasında dostluk ve misafirlik antlaşmaları (amicita et hospitium) ile ittifak antlaşmaları (foedus) olmak üzere iki tip antlaşma yapmıştır.8 Dostluk ve misafirlik antlaşmaları, iki taraflı ve karşılıklı eşitlik prensibi üzerine yapılmış antlaşmalardır. Bu antlaşmaların konusunu özel hukuk ilişkileri oluştururdu.

Dostluk antlaşmasını imzalayan taraflar, özel hukuk ve ticari ilişkiler bakımından karşılıklı olarak birbirlerinin vatandaşlarını korumayı taahhüt ederlerdi. Bu tür antlaşmalar ile taraf devletlerin vatandaşları arasında evlenme (connubium) ve ticaret yapma hakkı (ius commercii) tanınırdı. Misafirlik antlaşması daha geniş kapsamlı bir güvence sağlar, yabancı vatandaş misafir olarak her türlü konaklama ve ağırlama hizmetinden yararlandırılırdı.9

İttifak antlaşmaları (foedus) karşılıklı eşitlik prensibi üzerine yapılmış olup olmamalarına göre eşit (aequm) veya eşit olmayan (iniquum) olmak üzere iki çeşitti.

Eşit ittifak antlaşmaları (foedus aequm) ile bağlananlar, özgürlüklerini korurlardı. Bu gruptaki devletlerin sahip oldukları arazinin mülkiyetine dokunulmaz, Roma arazisi (ager publicus) olarak ele geçirilmez, arazinin idaresi tamamen kendilerine bırakılırdı.

Ayrıca vatandaşlarını yargılama hakları da vardı. Hatta bazı devletler sikkelerini dahi basabilmekte idiler. En önemlisi ise Roma‘ya vergi ödemekle yükümlü değildiler.

Sadece savaş zamanlarında Roma‘nın idaresi altında savaşmak üzere yardımcı kuvvetler göndermek zorundaydılar. Eşit olmayan itifak antlaşmaları (foedus iniquum), Roma hâkimiyetini tanımak zorunda kalan devletlerle yapılan antlaşmalardı. Bu nedenle tâbiiyet antlaşması olarak da adlandırılırlardı. Bu tür bir antlaşma imzalayan devletin,

8 Sabahat Atlan, Roma Tarihi'nin Ana Hatları (İstanbul: İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, 1970), s. 59.

9 Umur, 1982, a.g.e., s. 59.

Roma‘ya karşı ileri sürebileceği koşullar söz konusu olamazdı, devlet özgürlüğünü sınırlı olarak koruyabiliyordu. Roma, antlaşmaya taraf olan devletin idaresine karışma hakkını elde ediyordu.10