• Sonuç bulunamadı

İstiklal Harbinin Mücahit Kadınları -Halide Edip:

KADININ ÇALIŞMALARI VE KADININ DURUMU (1919-1923)

2.4. CEPHEDE TÜRK KADINI

2.4.2. İstiklal Harbinin Mücahit Kadınları -Halide Edip:

Halide Edip yurdun işgale uğradığı ümitsiz günlerde, diğer bazı aydınlar gibi Amerikan mandasına taraftar iken, daha sonra Milli Mücadeleye inanmış ve fiili olarak görev almıştır. Bunun için 16 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa’ya bir telgraf çekerek gönüllü olmak istediğini bildirir. Mustafa Kemal de onu Garp cephesine tayin eder.(18 Ağustos)[Kurnaz,1990:146]. Kendisine gösterdiği başarılardan dolayı onbaşı rütbesi de verilir[Enginün,1995:81].

-Asker Saime:

15 Mayıs 1919’da İzmir’in işgali dolayısıyla Kadıköy Belediye Dairesi önünde yaptığı mitingdeki konuşması sonrası hakkında tutuklama kararı çıkmış Anadolu’ya kaçarak milli mücadeleye katılmıştır. Milli Mücadelede yaralanmış, istiklal madalyası almış, Asker Saime diye anılmıştır. Münevver Saime Hanım savaştan sonra edebiyat öğretmenliği yapmış ve 1951 tarihinde vefat etmiştir[Tansel,1991:54]

-Kılavuz Hatice:

8 Mayıs 1920 tarihinde, Fransızlar Pozantı’da emniyet ettikleri bu Türk kadınının kılavuzluğunda ilerliyordu. Fransızlar o civarın en tehlikeli yerine, Kar Boğazına sıkıştırıldıklarını anladıklarında geç kalmışlardır. Çok kuvvetli bir yaylım ateşine maruz kalan Fransızları, bu baskını yapan müfrezeye, bir kadının komuta etmesi çok şaşırtmıştır[Mısıroğlu,1976 :118-119].

-Tayyar Rahime:

Güney cephesinde 9. Tümende gönüllü olarak bir müfrezenin komutanlığını yapmıştır[Kurnaz,1990:147]. Şubat 1920 tarihindeki çarpışmada şehit düşen ve ateş hattında kalan iki arkadaşını korumak için gösterilen tereddüde aldırmaksızın ileri atıldığından kendisine Tayyar(uçan)Rahime ismi verilmiştir.

1920 temmuzunda Osmaniye’de Fransız karargahına yapılan hücumda arkadaşlarının tereddüdünü gören Rahime: “Ben kadın olduğum halde ayakta duruyorum da, siz erkek olduğunuz halde yerlerde sürünmekten ve saklanmaktan utanmıyor musunuz?” diye bağırarak arkadaşlarını hücuma teşvik etmiş ve Fransız Karargahı önünde alnından vurularak şehit düşmüştür[Tansel,1991:43].

-Maraşlı Bir Hanım:

Maraş’ın Kayabaşı mahallesinde oturan, Bitlis deftedarının hanımıdır. Adını bilmiyoruz. Maraş’ta Fransız işgal kuvvetlerinin ve yerli Ermenilerin Müslüman hanımlara saldırı ve tecavüzlerine dayanamayarak ateş açmış, akşama kadar çarpışarak 8 kişiyi öldürüp, birçok kişiyi de yaralamış sonra da akşam karanlığından yararlanarak erkek elbisesi ile Türk askerlerine katılmıştır. Bu hadise Türk kamuoyunda takdirle karşılanmış birçok gazete, haber olarak vermiştir[Kurnaz,1990:147].

-Gördesli Makbule:

Gördesli Makbule, Halil Efe ile 1921 senesinde evlenmişti. Silaha sarılan genç karı-koca, kurdukları çete ile dağlara çıkarak, aylarca bulundukları bölgeyi(Afyon) korumaya çalıştılar. 16 Mart 1922’ de cereyan eden çarpışmada, Makbule düşman ateşinin duraladığı sırada kükremiş bir aslan gibi, düşmana saldırdı. Fakat bu genç ve cesur kadın alnından aldığı bir mermi yarası ile yere yıkıldı. Çatışmanın yoğunluğundan onu gömemediler bile, kaçırmaya imkan yoktu. Cesedi birkaç avuç toprakla ancak örtülebildi. Akıncılar müfrezesi, bir uğur ve kahramanlık sembolü gibi yanlarından ayrılmayan bu dişi aslanlardan örnek aldılar[Mısıroğlu,1976 :119].

-Binbaşı Ayşe:

Ayşe Hanım kocasını, Balkan Harbi’nde kaybetmiştir[Tansel,1991:39]. 15 Mayıs 1919[Jaeschke,1989:32], tarihinde İzmir’in işgali sırasında taraftar toplayarak silahlı mücadeleye girişmiş. Burası Yunanlıların eline geçince Aydın’a gitmiştir. İki oğluyla beraber Kuva-i Milliye hareketine katılmıştır[Tansel,1991:39]. (Köpekçi Nuri Çetesi)[Kurnaz,1990:149]. I.İnönü-II.İnönü ve Sakarya Meydan Muharebelerine katılmış, bu sırada kasığından yaralanmış fakat tedavi edilmiştir[Tansel,1991:39]

Binbaşı Ayşe, kocasının intikamını, yine kocasının en kıymetli birer yadigarı olarak sakladığı zinetlerini satarak at, mavzer,elbise ve çizme tedarik etmiş ve bu mücadelede derece derece terfi ederek Binbaşılığa kadar yükselmiştir[Mısıroğlu,1976 :132] Ankara’ya geldiğinde bavulunu çaldırdığı için evrakları kaybolmuştur. Okuması olmadığından sonraları Merkez Bankası’na hademe olarak girmiştir. Son zamanlarda emekli maaşı ile geçinmekteydi[Kurnaz,1990:149].

-Nezahat Hanım(Küçük Nezahat):

Milli Mücadele esnasında on – on iki yaşlarında idi[Mısıroğlu,1976 :132]. Sekiz yaşında öksüz kalan Nezahat babasıyla cepheleri dolaşmıştır. 70. Alay komutanı Hafız Halit Bey’in kızıdır[Kurnaz,1990:149].

Bu harika küçük kız, yaşından beklenmeyecek derecede büyük cesaret örnekleri vererek askerlere sürekli hizmet etmiştir. Bu gibi hizmet ve faaliyetleriyle, cepheyi teftişe gelen kumandanların da dikkatlerini celp ettiği için, kendisine madalya verilmesi ve çeyizinin Meclise tamini hatta kendisinin mimarlık, yani sivil paşalık taltif edilmesi gibi teklifler T.B.M.M müzakeresinde mevzu olmuştur. 30 Ocak 1921 tarihinde T.B.M.M’nin 140. toplantısında önerge verilir[Göksel,1993:152]. Müzakereler, onun hizmetlerini ne ölçüde şüyu bulduğunu ve taktirle karşılandığını göstermesi bakımından son derece dikkat çekicidi[Mısıroğlu,1976 :84].

-Süreyya Sülün Hanım:

Van’da doğmuştur. Babası iç karışıklıklarda şehit olmuştur. Kasabaları taarruza maruz kalınca, Erek kasabasında 500 kişilik bir çeteye katıldı. 3 kardeşiyle birlikte çarpışarak

Karaköse’ye geldiler. Murat ırmağı boylarında 1,5 ay boyunca mücadele ettiler. 3 kardeşini de mücadelelerde şehit verdi. Karaköse’de Ziverbey taburuna katıldı, yaralanınca Erzurum’a döndü[a.g.e.,s.84].

-Fatma Seher Hanım (Kara Fatma):

Kuva-i Milliye döneminde en çok adı işitilen kadın kahramanlardan biri de, Fatma Seher Hanımdır. Fatma Seher Hanım Erzurum’lu Yusuf Ağa’nın kızıdır[a.g.e.,s.87]. I. Dünya savaşında, kendi ailesinden dokuz-on kadınla birlikte Kafkas cephesine gitmiş, Mondros Mütarekesi’nden sonra eşi Binbaşı Derviş Erdem vefat etmiştir[Tansel,1991:26]

Milli Mücadele’de oğlu ile birlikte çarpışmış, İzmit’te görev yapmıştır. Kendisinin söylediğine göre I. Dünya Savaşında Edirne’de Yanıkkışla’da çarpışmıştır. Mütarekeden sonra Erzurum’a dönmüştür. Milli mücadelede Adana, Dinar, Afyon, Karahisar, Nazilli, Sarayköy ve Tire’de asker olarak çalışmıştır. Fatma Seher Hanım “Kara Fatma” adıyla da anılmaktadır. Bundan dolayı bazı kaynaklarda ikisinin ayrı şahsiyetler gibi değerlendirildiği görülür. Araştırmalar sonucu ikisinin aynı şahıs olduğu anlaşılır.

Bazı kaynaklar onun Milli Mücadele’ye, bizzat Atatürk’le aralarında şöyle bir görüşme geçtikten sonra katıldığını söylüyor.

“-Paşam vatanı kurtaracak sensin. Bütün millet seni bekliyor. İşte ben de kadın halimle geldim. İş göster, emret.

-Peki ama ne iş görebilirsin? Silah kullanır mısın? Ata biner misin, Harpten, ateşten korkmaz mısın?

-Ata binerim, silah kullanırım, Muharebe bana düğün gelir.”

Bu görüşmeden sonra Mustafa Kemal’den aldığı emirle Kocaeli’ne göçmen sıfatı ile gelir, köyleri teşkilatlandırır. Muhtelif cephelerde çalışır. Orduda çavuş olarak görev yapar. Cumhuriyet sonrasında madalya ile ödüllendirilir[Kurnaz,1990:148].

-Kara Fatma Şimşek:

Yahya Bey’in kızı olan Kara Fatma Şimşek’in asıl ad ve soyadı Yemine Vardarlı’dır. 1921-1922’de “Fahri Milis üsteğmeni rütbesiyle, Kocaeli gurubu Müretteb süvari emrindeki müstakil süvari Müfrezesinde vazifeli olarak katıldığı İstiklal Harbi’nde görev almıştır. İstiklal madalyası ile lütuflandırılmıştır[Tansel,1991:42].

Bu hanımlardan başka İnönü muharebelerine katılan ve dönüşte madalya alan 12 kadının ismi biliniyordu. Ayrıca ismini bilmediğimiz bir çok kadın, cephede ve cephe gerisinde hizmet görmüştür[Kurnaz,1990:150].

İstiklal savaşı stratejist’lerin deyimiyle bir “Top yekün Savaş”tır. Bu “Savaş Doktrin”in Dünya orduları için örnek olan ilk uygulamasıdır. Dünya üzerinde kadın, erkek, çocuk, yaşlı ile bütün insan gücünün topluca yönetildiği bütün ekonomik kaynakların bir elden kullanıldığı “ilk modern” savaştır[Göksel,1993:148].

Mustafa Kemal Paşa, Türk kadınlarının harp esnasındaki hizmetlerini şu satırlarla ifade etmiştir: “Belki erkeklerimiz memleketi istila eden düşmana karşı süngüleriyle göğüslerini germekle düşman karşısında isbat-ı vücud ettiler. Fakat erkeklerimizin teşkil ettiği ordunun hayat membalarını kadınlarımız işletmiştir.Kimse inkar edemez ki, bu harpte ve ondan evvelki harplerde Milletin kabiliyet-i hayatiyesini tutan hep kadınlarımızdır.”[Evsile,1999:60].

Atatürk Türk kadınının meziyetlerini en iyi gören ve değerlendirendir [Enginün,1982:693]. Hatta bir konuşmasında: “Bugün için kadının askerlik yapması söz konusu olmasa bile, bütün kızlarımızın vatanın ve milletin yüksek menfaatlerini her suret ve vasıta ile müdafaa edebilecek kabiliyette yetiştirilmesinin esas tutulması , kız çocuklarımızın buna göre bedeni, fikri ve hissi terbiyeye mahzar edilmesi lazım geldiğini” izah buyurmuştur.[Evsile,1999:59].

Gazi Mustafa Kemal kadına, Türk ordusunun saflarında resmen ve üniformalı olarak yer açan ilk generaldir.Bu konuda da yaratıcıdır.[Göksel,1993:155] .

Millet hayatındaki yerini böylesine ateş içinde ispat etmiş olan Türk kadını Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra, sosyal haklara kavuşmuştur. Ankara’da dikilen Zafer Abidesinde Türk köylü kadının fedakarlığını ölümsüzleştiren bir heykel yer almaktadır[Enginün,1982:694].

İstiklal Harbi’nde vatan topraklarımızı kurtarmak amacıyla, manevi her türlü fedakarlığa katlanarak hayatını hiçe sayan ve artık hepsi bir başka dünyada olan kadın mücahitlerimizi, minnet ve şükranla yüceltiyor ve kutsileştiriyoruz.[Tansel,1991:76].

3.BÖLÜM