• Sonuç bulunamadı

İstanbul Hayatı ve İstanbul`un Latinlerce İşgali

I. BÖLÜM

3.2. İstanbul Hayatı ve İstanbul`un Latinlerce İşgali

3.2.1. İstanbul`da İmparator III.Aleksios Angelos İle Görüşmesi

Keyhüsrev ve maiyeti İstanbul`a geldiklerinde222 İmparator III.Aleksisos Angelos223 onları çok iyi karşılamıştır224. İmparator, Keyhüsrev`e iktalar vermiş ve ikramda bulunmuştur225. Ayrıca Keyhüsrev`e on bin altınlık tahsilat ayırmıştır226. Sultan da imparatorun ilk kabulünde kendisine birtakım kıymetli hediyeler ve altın işlemeli elbiseler takdim etmiştir. Bununla beraber babası Kılıç Arslan`ın Manuel`den gördüğü büyük yardımlar artık bahis mevzuu değildi. Zira o da şark hükümdarları gibi Süleyman Şah ile bozuşmayı göze alacak bir durumda değildi227. İmparator, Keyhüsrev için her gün eğlence meclisleri ve törenler düzenliyor, davet ve toplantılarda Keyhüsrev ile birlikte tahta oturuyordu228. Keyhüsrev de burada annesinden dolayı zaten yabancılık çekmiyordu229. III.Aleksios`un, Keyhüsrev`e çok fazla yardım edememekle birlikte bu kadar yakınlık göstermesinin sebebibu sırada Rükne`d-Din Süleyman Şah ile aralarının gergin olması olabilir. Çünkü Rükne`d-Din Süleyman Şah, Menderes bölgesinde isyan eden genç Mihail Komnenos`un yağma girişimlerine Türkmen çetelerinin katılması için izin vermişti. Bu durum Mihail`i cesaretlendiriyordu230. Bu sebepten dolayı Aleksios`un Keyhüsrev`e yakınlık göstermesi, Rükne`d-Din Süleyman Şah`a bir karşılık verme olabilir.

Lehmann, Keyhüsrev için “İmparator Aleksios tarafından, vaftiz edildi ve evlatlığa kabul edildi231”, ifadesini kullanır. Bu bilginin hiçbir tutarlı yönü

Bununla beraber Keyhüsrev ikinci defa Selçuklu sultanı olduğunda hocası Mecdü`d-Din İshak`ı ülkesine davet eden mektubunda başından geçen olayları anlatırken, “Mağrib” de ve “Berberiler`in ülkesinde” kaldığını zikretmektedir. Bu durumda Keyhüsrev`in İstanbul`a uğramadan önce Kuzey Afrika`ya gitmiş olması aklen ve mantıken mümkün görünmemektedir. İstanbul`da bulunduğu sıralarda oralara gittiğine dair bir kayıt olmamakla birlikte Muvahhidler`den yardım istemek amacıyla Mağrib`e gitmiş olması ihtimal dahilindedir”.Kaya, a.g.t., s.111.

222 Niketas`a göre bu, Keyhüsrev`in ikinci kez imparatorun yanına gelişidir Fakat yine başarı elde edememiş ve gerekli saygıyı görmemiştir.Khoniates, Hostoria (1195-1206), s.84.

223 İbn Bibi, imparatordan “Vasilyüs” diye bahseder.İbn Bibi, Selçuk Name, s.70. 224 İbn Bibi, Selçuk Name, s.70.

225 Müneccimbaşı, Camiu`d-Düvel, s.34. 226 Özaydın, “Anadolu Selçukluları”, s.155. 227 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.270. 228 İbn Bibi, Selçuk Name, s.70.

229 Baykara, a.g.e., s.24.

230 Cahen, Anadolu`da Türkler, s.60. 231 Lehmann, a.g.m., s.594.

52

olmaması gerekir. Çünkü iyi bir eğitim alan, kendisini “Kılıç Arslan`ın oğlu, Alp Arslan ve Melik Şah`ın neslinden232” kabul eden ve Türkiye Selçuklu Devleti sultalığını yapmış olan I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in İslami inancı ve dini görüşü hakkında kaynaklarda menfi bir yazıya rastlamak mümkün değildir. Lehmann, annesinin Hıristiyan olmasından dolayı Keyhüsrev`e böyle bir yakıştırmayı yapmış veya Keyhüsrev`in bu şekilde bir davranış sergileyeceğini ummuş olmalı ki bu tutarsız ifadeyi kullanmıştır.

I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in İstanbul`da bir sürgün gibi değil, tıpkı bir sultan gibi yaşamasından dolayı, Konya`dan yanına aldığı ve her vardığı yerde yapılan bağışlardan ve hediyelerden oluşan büyük serveti kısa sürede erimiş, ekonomik sıkıntı baş göstermiştir. Bu sıkıntıdan da en çok etkilenen şüphesiz şehzadeler olmuştur. Daha sonra Seyfeddin Ayaba`nın da içinde bulunduğu ümera tasfiyesi sırasında Ayaba, Alae`d-Din Keykubad`a hitaben, “Gurbet zamanında seni ve kardeşini omzumda taşıdım ve kucağımda büyüttüm; uzun saçlarımı kestim; size olan bağlılığımdan bir dilim ekmek için sattım, yiyecek olarak size verdim” şeklinde söylediği sözlere bakılacak olursa, geçim sıkıntısını ne dereceye kadar ulaşmış olduğu, kolayca anlaşılacaktır233. Bundan dolayı Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in İstanbul`da geçen birkaç yıllık hayatı mevkisine uygun değil idi234.

Keyhüsrev, III.Aleksios`un yanındaki huzur içinde yaşarken bazı can sıkıcı olaylar da olmuştu. Bunlardan biri İbn Bibi`de şu şekilde anlatılmıştır; “Vasilyüs`un hizmetinde bulunan bir Frenk, devletten her yıl on bin dinar vergi alırdı. Eğer ödeme gecikirse ve ihmal edilirse o konuda imparatora ağır hakaretlerde bulunur ve hiç utanmazdı. Bir gün divan üyeleri ile elbise yüzünden tartışmaya giren Frenk, imparatorun huzuruna gelerek uzun uzun şikayetlerde bulundu. Her ne kadar Vasilyüs ona yanında Keyhüsrev`in bulunduğunu, bu meseleyi sonra halledeceğini söylediyse de Frenk aldırış etmeyip hakaretlere başladı. Bunun üzerine orada bulunan Keyhüsrev, Vasilyus`a bu kişinin ne

232 İbni Bibi, Muhtasar, s.32. 233 Koca, a.g.e., s.15-16.

53

istediğini sordu. O da olanları anlattı. Bunun üzerine Keyhüsrev; “Vasilyüs, kullarına yüz mü veriyorlar da onlar hadlerini hudutlarını aşarak ona küstahlık ediyorlar” deyince Frenk, Keyhüsrev`e kötü davrandı. Sultan da mendilini eline dolayıp Frenk`in kulağının arkasına öyle bir indirdi ki Frenk, oturduğu sandalyenin üzerinden baygın yere yığıldı. Onu gören oradaki Rumlar ve Frenkler kavgaya başladı, sultanın üzerine saldırıp öldürmeye kalktılar. Vasilyüs, olaya müdahale ederek olayı yatıştırdı. Orada bulunan insanların hepsini kovdu. Keyhüsrev, Vasilyüs`e dönerek; “Siz melik biliyorsunuz ki Kılıç Arslan`ın oğlu olan ben, Melik Şah`ın ve Alparslan`ın soyundanım. Doğudan batıya kadar her yerde oturan insanların da bildikleri gibi atalarım ve dedelerim, dünyanın en mamur ülkelerini kılıçlarıyla fethetmişler, asilerin boynuna fetih halkasını geçirmişlerdir. Senin ataların da her zaman onların hazinelerine vergiler, haraçlar, baclar ve mallar göndermişlerdir. Sen de bana karşı aynı yolu takip ettin. Şimdi eğer sen, bana böyle hafifliklerin yapılmasını, benim bir Frenk`in bu çeşit hakaretlerine katlanmamı uygun görürsen ve bu durumu da her biri sultan ve bir ülkenin sahibi olan kardeşlerim öğrenirse onlar sana asker çekerler ve ülkenin toprağını göğe savururlar. Ülkenin harmanını ateşe verip vadilerinde ve ovalarında kan nehri akıtırlar” dedi. Vasilyüs ise özür ve af dileyerek İslam padişahının gözüne girdi. Fakat Keyhüsrev, Vasilyüs`e bir şart koştu ve Frenk`le meydanda dövüşmek istediğini bildirdi. Vasilyüs bunu kabul etti235”.

I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in isteği ile kurulan savaş meydanında önce Frenk, mızrağıyla iki kere saldırmış, Keyhüsrev bunları savuşturduktan sonra üçüncü saldırıyı kendisi yapmıştır. Sultan gürzüyle Frenk`i yere serince oradaki Frenkler kavga çıkarmış ve karışıklıklar çıkmıştır. Vasilyüs ise askerlerine emir vererek onları uzaklaştırmıştır236”. İbn Bibi`de bahsi geçen bu olayda, III.Aleksios`un, Keyhüsrev`e karşı saygılı davranması, Keyhüsrev`in İstanbul`da iyi karşılanmadığını belirten bazı kaynakların ifadelerinin doğru olmadığını açıkça göstermektedir.

235 İbn Bibi, Selçuk Name, s.71-72. 236 İbn Bibi, Selçuk Name, s.71-75.

54

3.2.2. Evlenmesi

I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in, İstanbul`da bulunduğu süre içerisinde başından bir de evlilik olayı geçmiştir. Keyhüsrev, İmparator III.Aleksios Angelos`un isteği ile Bizans`ın ileri gelen devlet adamlarından Manuel Mavrozomes237`in kızı ile evlendirilmiştir238. Baykara`ya göre “Siyasi bir evlilik239” olan bu evlilikten sonra I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, ekonomik olarak rahatladığı gibi, müsait bir hayata da kavuşmuştur240.

3.2.3. IV. Haçlı Seferi Ve İstanbul`un Latinlerce İşgali

1198`de papa seçilen III.Innocentius, kilisenin Batı`da bir çok sorununa rağmen Doğu`ya yeni bir Haçlı Seferi düzenlenmesini istiyor ve bunu papalığın görevi sayıyordu241. Haçlılar`ın başlangıçtaki hedefi Kutsal Ülke`ye gitmek ve Kudüs`ü tekrar zapt etmekti. Bunun için de önce Mısır`a saldırıp İslam`ın gücünü yok etmek gerekiyordu242.

Champagne kontu Thibaut, yeni oluşturulan Haçlı ordusunun reisi seçildi ve seferin bu sırada İslam dünyasının merkezi haline gelmiş bulunan Mısır üzerine yapılması kararlaştırıldı. Ulaşım araçlarını sağlamak için Venedik`le temasa geçildi. Fakat Venedik`in işe karışması seferin kaderini etkiledi. Seferin Mısır`a yapılması Venedik`in ticari çıkarlarına uygun düşmüyordu. Buna karşı Bizans`tan nefret eden Venedik Doge`u Enrico Dandolo Mısır yerine İstanbul üzerine yapılacak bir seferin Venedik açısından çok daha yararlı olacağı kanısındaydı. Yine de anlaşma yapıldı. Venedik`e ulaşım için para ödenecek,

237 İbn Bibi, Mavrozomes`in “Rum kayserlerinin soyundan” olduğunu belirtirken, İbn Bibi, Selçuk

Name, s.76; İbnü`l Esir ve Müneccimbaşı, Mavrozomes`ten “Büyük Patrik”, İbnü`l- Esir, a.g.e., s.169; Müneccimbaşı, Camiu`d-Düvel, s.34; Cahen, “Bizans askeri aristokrasisinin bir üyesi olup, Manuel Komnenos`un gayri meşru bir kızıyla evli” olduğundan, Cahen, Anadolu`da Türkler, s.58; Abu`l-Farac ise “Büyük asilzade”, olarak bahseder. Abu`l Farac, a.g.e., s.474; Yılmaz Öztuna ise Mavrozomes`in kızından “Komnenos hanedanından bir prenses” olarak bahsetmektedir. T.Y.Öztuna, Türkiye Tarihi, s.348;

238 Sevim, “Keyhüsrev I”, s.348. 239 Baykara, a.g.e., s.47.

240 O.Turan, “Keyhusrev I”, s.615. Salim Koca ise bu evlilik olayının Latinler`in İstanbul`u işgali sırasında Keyhüsrev`in, Mavrozomes`in yanına gitmesinden sonra olduğunu belirtmektedir.Koca, a.g.e., s.16.

241 Işın Demirkent, “Haçlı Seferleri Ve Türkler”, Türkler, C.VI, Ankara 2002, s.661. 242 Işın Demirkent, Haçlı Seferleri, İstanbul 1997, s.170.

55

fetihler eşit paylaşılacaktı. Ancak 1201`de Thibaut öldü. Yerine seferin reisi seçilen Boniface de Montferrat ise Enrico Dandolo ile anlaşınca, seferin yönlendirilmesi Venedik`in eline geçmiştir243.

Böyle bir konuda Venedik`in beklenmedik müdahalesi, artık Haçlı Seferlerinin dinci ve fanatik kökenin bir yana bırakılıp basit ticari kar şekline oturtulduğunu gösterir. Bu nedenledir ki Venedik bu işe sermayesini koyduğu gibi, tam bir kurnazlıkla bu son seferle ortaya çıkan yeni maceracıların yönünü başka taraflara yani kendi maddi çıkarlarının bulunduğu tarafa çekmeyi de başarmıştır244.

Haçlılar Zara`da iken, kardeşi tarafından tahttan indirilmiş olan eski imparator II.Isaakios`un oğlu Aleksios`tan bir mesaj aldılar. Isaakios amcasının yerine kendisini tahta çıkardıkları takdirde Haçlılar`a, Venedik`e olan borçlarını ödemeyi ve sefere destek vermeyi vaat ediyordu. Haçlılar fazla zorlanmadan bu teklifi kabul ettiler. Haçlı filosu 24 Haziran 1203`te İstanbul önüne geldi245.

Şiddetli bir mücadeleden sonra 17 Temmuzda Venedikliler surlarda bir gedik açmışlardı. Bu duruma şaşırmış olan III. Aleksios, kaçması gerekip gerekmediğini düşünmekle meşguldü. En sevgili kızını ve bir torba dolusu mücevheri alarak kara surları tarafından şehirden kaçmış ve Trakya`da bulunan Mosynopolis`e sığınmıştı246.

243 Demirkent, Haçlı Seferleri, s.661.

244 H.A.Nomiku, Haçlı Seferleri, Çev: Kriton Dinçmen, İstanbul 1997, s.53; İbnü`l-Esir, IV.Haçlı Seferinin Kudüs yerine Bizans üzerine yapılmasının sebebini açıklarken; “İstanbul`daki Bizans İmparatoru Fransa kralının kız kardeşi ile evlendi. Fransa kralı Franklar`ın büyük krallarındandı. Sonra kardeşi imparatorun üzerine hücum ederek onu yakaladı ve şehri elinden aldı. Gözlerine mil çekerek hapsetti. Bunun üzerine onun oğlu kaçarak dayısının yanına gitti ve amcasına karşı ondan yardım istedi. Tam bu sırada çok sayıda Frank Kudüs`ü Müslümanlar`ın elinden kurtarmak gayesiyle Suriye`ye gitmek için toplanmışlardı. İmparatorun oğlunu yanlarına alarak amcası ile aralarındaki meseleyi halletmek için İstanbul üzerine yürüdüler. Onların başka bir niyetleri yoktu”, ifadelerini kullanır. İbnü`l- Esir, a.g.e., s.162.

245 Demirkent, a.g.m., s.661. İbn Kesir, Haçlılar için “Onlar Kudüs`e giderlerken Kostantiniyye yanından geçmişler, Kostantiniyye`deki emir ve komutanların kendi aralarında anlaşmazlığa düştüklerini görmüşlerdi. Bu nedenle Kostantiniyye`yi kuşattılar” ifadesini kullanmıştır.İbn Kesir, El-Bidaye Ve`n- Nihaye, C.XIII, Çev:Mehmet Keskin, İstanbul 1995, s.121.

246 Steven Runcıman, Haçlı Seferleri Tarihi, C.III, Çev: Fikret Işıltan, Ankara 1992, s.105. Bir başka kaynak ise Aleksios`un aynı gece kendisi ile gelmek isteyen adamlarını da alıp, kaçarak şehri terk ettiğini belirtir. Geoffroi de Villehardouin – Heri de Valenciennes, Konstantinapolis`te Haçlılar, Çev: Ali Berktay, İstanbul 2001, s.77.

56

Haçlılar, İmparator III.Aleksios`un kaçması üzerine boş kalan tahta II.Isaakios`un oğlu Aleksios`u babası ile birlikte çıkarmışlardı. Ama yeni imparatorlar, Haçlılar`a verecek parayı bulamıyorlardı. Halk endişe içinde idi. Haçlılar civar köylere saldırıyor, her şeyi yağmalıyorlardı247. Surların dışında kimsenin can güvenliği kalmamıştı. Diğer taraftan İstanbul içinde küstahça dolaşan Haçlılar başkent halkını son derece öfkelendirmekteydiler. Sarhoş Haçlılar, sokaklarda daima kavgalar çıkarıyor, ellerini her tarafa uzatmaya çalışıyorlardı. Birkaç Fransız haçlının Müslümanlara ait bir mescidi ateşe vermesiyle çıkan yangında şehrin büyük bir bölümü yok olup gitmişti. Ancak bu yangından sonra hiçbir Haçlı İstanbul`da oturmaya cesaret edememişti; zira halk burnundan soluyordu. Ocak ayında Haçlılara karşı duyulan öfke ve nefret ayaklanmaya dönüşmüş, halkın da onayı ile IV.Aleksios tahttan indirilip yerine III.Aleksios`un damadı Aleksios Murtzuphlos, V.Aleksios ünvanıyla tahta geçirilmişti248. Haçlılarla anlaşan yeni imparatorlar, kızgın halk tarafından tahttan indirilince, bu ayaklanmayı kendilerine karşı bir meydan okuma olarak değerlendiren Haçlılar, şehri hücumla zapta karar vermişti249.

Latinler`in İstanbul`u muhasarası karşısında sıkışan zayıf Bizanslılar Süleyman Şah`tan yardım istemişlerdi. Fakat o Ankara`nın ilhakı ve Gürcistan seferi ile çok meşgul olduğu için, karşılığı ne olursa olsun Bizans`ı kendi kaderi ile baş başa bırakarak elçiye müspet cevap vermemişti. Haçlılar, şehirde oturan ve ticaret yapan 30000 kişilik Frenk kolonisinden şehrin kapılarının açılması ve şehrin düşmesinde yardım gördüler250. Böylece şehir 13 Nisan 1204`te düştü ve Haçlılar İstanbul`u, 1099`da Kudüs`ü zapt ettiklerinde yaptıkları korkunç katliama pek uygun düşen bir vahşetle yağmaladılar. 900 yıl boyunca Hıristiyanlığın merkezi olan İstanbul, bu yağma sonunda bütün ihtişamını, zenginliğini, sanat eserlerini, her şeyini bir daha yerine gelmeyecek şekilde kaybetmiştir251.

247 Demirkent, a.g.m., s.661.

248 Demirkent, Haçlı Seferleri, s.174-176. 249 Demirkent, a.g.m., s.661.

250 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.271. 251 Demirkent, a.g.m., s.661.

57

Haçlılar üç gün boyunca şehrin dörtte birinden çoğunu yakmışlardı252. Bizanslılar`ın kimi öldürülmüş, kimi yoksul düşmüş, kimi de zincire vurulup esir alınmıştı. Bir kısmı da Ayasofya Kilisesi`ne sığınmıştır. Latinler kiliseye de hücum edince keşişler, ellerinde İnciller`le karşılarına çıkıp İncil`den ayetler okuyarak onlardan af ve merhamet dilemişlerdi. Ancak Latinler, onları bu yalvarışlarına aldırmayıp, aksine hepsini öldürmüşler, kilisedeki ikonları ve sayılamayacak derecedeki altın işlemeli eşyaları, haçlardaki ve duvarlardaki ziynet malzemelerini almışlardı253. Batılı kaynakların anlattığına göre; “Gerek Flamanlar ve gerekse Fransızlar vahşi bir tahrip arzusuyla hareket etmekteydiler. Bunlar uluyan ve naralar atan kitleler halinde sokaklarda ve evlerde dolaşıyor, parıldayan her maddeyi kapıp, taşıyamadıkları her şeyi tahrip ediyor ve ancak öldürmek, ırza geçmek ve susuzluklarını gidermek için şarap mahzenlerinin kapılarını kırmak üzere bir lahza duraklıyorlardı. Yağmacılar saraylara olduğu gibi fakir kulübelerine de dalıyorlar ve bunları tahrip ediyorlardı. Yaralı kadın ve çocuklar ölüm halinde sokaklarda debeleniyorlardı. Bu korkunç yağma ve cinayet dalgası, muazzam ve güzel şehir bir harabe yığını haline gelmişti254”. Asırlar süren çalışmalar sonucu oluşturulan fikri eserler, ilim dolu kütüphaneler, dünyaca ünlü sanat eserleri, her şey ama her şey kül olmuş, tahrip edilmiş, ortadan kaldırılmıştır. Ve bu suretle uygar insanlık o gün tamir edilemez bir felaket yaşamıştır255.

Haçlılar bundan sonra İstanbul`da Latin İmparatorluğu adıyla elli yedi yıl (1204-1261) sürecek bir hakimiyet kurup, bu imparatorluğun başına Flandre kontu IX.Baudouin geçirmişlerdir. İmparatorluk arazisi işgalciler arasında bölüşüldü. Latin Devleti`nin hükümdarı Baudouin`e Bizans arazisinin dörtte biri ile Trakya ve Kuzeybatı Anadolu toprakları verildi. Haçlı ordunun kumandanı Boniface de Montferrat, Selanik`te Tesalya bölgesini içine alan bir krallık

252 Villehardouin`in bu olaylar sırasında gözlemlediği ve “Kimliğini bilmediğim birtakım insanlar kötülük olsun diye kenti ateşe verdi; yangın öyle büyüdü ki, öyle korkunç bir hal aldı ki kimse onu söndüremedi, bastıramadı. Limanın öbür tarafına yerleşmiş olan ordunun baronları bu durumu görünce çok üzüldü; güzel kiliselerin ve o zengin sarayların yanarak çökmesine, o büyük pazar sokaklarının alevler tarafından yutulmasına çok acıdılar; ama ellerinden başka bir şey gelmiyordu” diye belirttiği olay, İstanbul halkının içinde bulunduğu zor durumu güzel bir şekilde anlatmaktadır.Villehardouin-Valenciennes, a.g.e., s.83. 253 İbn Kesir, a.g.e., s.121.

254 Runcıman, a.g.e., s.109. 255 Nomiku, a.g.e., s.53.

58

kurdu256. Venedik`in kazancı hepsinden fazla olmuş; Venedikliler hemen bütün Ege adaları ile Çanakkale, Tekirdağ, Modon, Koron, Draç, Ragusa gibi limanları ve Edirne`yi ele geçirmişlerdi257. Ancak Latinler İstanbul`u zaptetmekle bütün imparatorluğu ele geçirmiş olmadılar. Zira daha aradan iki yıl geçmeden Bizans`ın uzantısı olan bağımsız devletçikler kurulmuştu258.

3.2.3.1. İznik Rum İmparatorluğu`nun Kurulması

Haçlılar`ın İstanbul`u işgali ve orada bir Latin (Fransız) imparatorluğu kurmaları Selçuklular`ın siyaseti ve fetihlerinde rol oynamıştır. İstanbul`dan sonra Balkanlar`da ve Yunanistan`da da hakimiyetlerini kuran Latinler, Anadolu`da Bizans topraklarından çok yer alamayıp İzmit`ten öteye geçemediler. Bizans`ın uğradığı bu felaket üzerine her tarafta bir takım despotlar belirmeye başlamıştı. Bunlar arsında Aleksios`un damadı olan Theodoros Laskaris, 1204 yılında İznik`e kaçarak diğerlerinden daha fazla muvaffakiyet kazanmış, bu sebeple Bizans mültecilerinden pek çok asil ve kilise adamları onun yanına toplanmıştı. Haçlı kumandanlarından Louis, hissesine düşen İznik ve Bitinia dukalığını işgale girişirken yakın sahillerden ve İznik`ten öteye geçemedi. Böylece kudretini gösteren Laskaris, imparatorluğunu ilan edip 1206`da İznik`te devletini kurdu. Laskaris 1208 yılında törenle patrik tarafından takdis olunup İmparator olarak taçlandırıldı ve İstanbul`un Bizans imparatorlarının halefi olarak kabul edildi. Böylece İstanbul`un Latin İmparator ve Katolik patriğine karşı İznik`te bir Bizans imparatoru ve bir Ortodoks patrik çıkarılmıştı. Bunun sonucu olarak İznik, İstanbul`dan kovulan Bizanslılar`ın devlet ve kilise merkezi olmuştur259.

256 Ostrogorsky, Montferrat`ın Selanik`e gitmesinin kötü sonuçlar doğurduğunu eleştirisel bir yaklaşımla ele alarak “Anadolu`nun öneminin takdir edilmemiş olması Latin Devleti`nin felaketi oldu. Boniface de Montferrat Anadolu`yu bir tarafa bırakıp Selanik`e gittiğinden, devleti koruyucu Bizans kuvvetleri burada Theodoros Laskaris`in etrafında toplandı. İlk adımlar sonsuz derecede güç oldu. Eski devlet yapısı çözülmüş olup kısmi hakimiyetler kurmak oluşumu tam kıvamında idi” sözleriyle belirtmiştir. Georg Ostrogorsky, Bizans Devleti Tarihi, Çev: Fikret Işıltan, 5. Baskı, Ankara 1999, s.394.

257 Işın Demirkent, “Bizans”, DİA, C.VI, İstanbul 1992, s.239. 258 Demirkent, Haçlı Seferleri, s.179-180.

59

3.2.3.2. Trabzon Rum İmparatorluğu`nun Kurulması

Bizans imparatorluğunun yıkılması üzerine Komnenos ailesine mensup David ve Aleksios isminde iki genç şehzade de Karadeniz sahillerine yerleşme çabasına girmişti. Gürcü kraliçesi Thamara`nın küçük yeğeni olan Aleksios derhal Gürcistan`a giderek kraliçenin askeri yardımı ile Trabzon`a geldi ve imparator soyuna mensup olması dolayısıyla orada Komnenoslar`ın yeni bir hanedanını ve devletini kurdu (1204-1461). Onun küçük kardeşi David de Karadeniz`in batı sahillerinde, Sinop ve Ereğli şehirlerinde yerleşmiş; o da Bizans`ın varisi olmak iddiasıyla Sakarya boylarına kadar ilerlemişti.260

IV. Haçlı seferi Bizans imparatorluğuna vurduğu darbe ile Anadolu`daki Selçuklu Türk hakimiyetinin güçlenmesine yardım bile sağlamıştı. Türkiye Selçuklu Devleti artık batıdan gelecek bir tehlike kalmadığından sınırlarını genişletmek imkanı bulmuştu. Bu Haçlı seferinin Müslümanlar`a hiçbir zararı olmamış, fakat başından beri doğudaki din kardeşlerine yardım sözünü dillerinde düşürmeyen ve güya bu harekete IV.Aleksios`un çağrısı üzerine Bizans`a destek olmak üzere birleşmiş olan Haçlılar, asıl niyetlerini şimdi göstermiş oldular. Çünkü başından beri Batı`nın düşüncesi Bizans`ı yok etmek ve onun sahip olduğu Anadolu`dan Türkler`i atarak bu bölgeleri ele geçirmekti. Ancak yüz yıl öncesine göre durum değişmişti. Anadolu`da Türk hakimiyeti kesinlikle yerleşmişti. Bunu değiştiremeyeceklerdi261.

3.2.4. İstanbul`un İşgali Sırasında I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev`in Kayınpederine Sığınması Ve Ada Hayatı

Kaynakların bu konudaki genel görüşüne göre, I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, İstanbul`un Latinler tarafından işgali sırasında, kayınpederinin İstanbul yakınlarında olan kalesine kaçmıştır262. Kayınpederi Manuel Mavrozomes, Keyhüsrev`i kabul etmiş ve ona “Allah bize teselli verinceye kadar bu kale sana

260 O.Turan, Selçuklular Zamanında, s.278. 261 Demirkent, Haçlı Seferleri, s.180-181.

262 Ali Sevim ise bu yer hakkında farklı bir yorum yaparak “I.Gıyase`d-Din Keyhüsrev, Haçlıların

Benzer Belgeler