• Sonuç bulunamadı

B. Din Sosyolojisinin Doğuşu

2. İSMAİL HAKKI BALTACIOĞLU

28 Şubat 1886 da İstanbul’da doğdu. Vefa idadisini 1903’de, İstanbul Üniversitesi Tabiiyye bölümünü 1908’de bitirdi. Darü’l Mualliminde hat ve pedagoji dersleri verdi. İstanbul Üniversitesinde(1913–1933) pedagoji profesörlüğü, dekanlık ve rektörlük yaptı. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde profesörlük yaptı(1939–1492). Afyon ve Kırşehir’den milletvekili seçildi(1942–1946). 1978’de Ankara’da vefat etti.

Katkısı

İsmail Hakkı Baltacıoğlu’nun bu alana katkısı “İslami İçtimaiyat” makalesiyle olmuştur ki bu makaleyle İslam’ın ekonomi anlayışını sosyolojik açıdan ele alıp değerlendirmesi bakımından bir ilktir.52 İslam’ın sosyo-ekonomik konulara bakışını ele alan Darülfünun Edebiyat Fakültesi Mecmuasında ard arda iki makalesinden oluşan “İslam İçtimaiyatı” makalesi vardır. 53

Baltacıoğlu, Pedagoji için Avrupa’da bulunduğu sırada J. J. Rousseau, Le Bon, Compayre gibi batılı eğitimcilerden etkilenmiştir. Sosyolojik görüşlerinde ise Emile Durkheim ve Ziya Gökalp’ten etkilenmiştir. Bunun yanı sıra “Kalbin Gözü” adlı eserinde Bergson’dan gelen düşüncelere yer vermiştir. Bergson ile Durkheim’in zıt görüşlerini daha sonra yazdığı “Tarih ve Terbiye” adlı eserinde birleştirmeye çalışmıştır. İsmail Hakkı Baltacıoğlu bütün toplum kurumlarının, geleneği meydana getiren din, dil ve sanat kurumlarından doğduğunu, geleneklerin toplumun en önemli gerçeği olduğunu söylemiştir. Baltacıoğlu, milli kaynaklardan kopmadan gerçekleşecek olan bir batıllaşmayı savunmuştur.

52 İsmail Hakkı Baltacıoğlu, “İslam İçtimaiyatı”, Darü’l Fünun Edebiyat Fakültesi Mecmuası, sy.3,5, İstanbul, 1922.

53 Er, a.g.e., s.56.

Baltacıoğlu, Kur’an tercümesi hazırlamış ve dini konularda hazırladığı yazılarıyla din alanında reformist fikirleri savunmuştur. Bir dönem dini eğitimin gereksiz olduğunu savunan Baltacıoğlu, hayatının son zamanlarında dini konulara tekrar dönerek Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi’nde ve Din Yolu Dergisi’nde dini konularda yazılar yazmış, Osmanlı aile yapısını, İslamiyet’in ve Araplar’ın tesirlerini taşıdığı gerekçesiyle eleştirmiştir.

Sosyolojisinde J. J. Rousseau, E. Durkheim ve H. Bergson’un önemli bir yeri vardır. Baltacıoğlu, Durkheim ve Bergson felsefeleri arasında telif arayışına girmiştir. Böylece hem determinist hem pozitivist bir sosyolog olan Baltacıoğlu, metafizik ve pozitivizmi uzlaştırmaya çalışmıştır. Durkheim ekolünün Gökalp’ten sonra gelen en önemli temsilcisidir. Bununla birlikte Gökalp çizgisinden ayrıldığı nokta, Gökalp’in dini alani milli alanın dışında görmesidir.

Baltacıoğlu’na göre ise milli olanın içinde dini olan da vardır. Çünkü ona göre milli hayatın oluşumunda ve gelişiminde din, birincil unsurdur. 54

Baltacıoğlu, sanat ve bilim arasında yaptığı karşılaştırmaya dini de katarak, dinin sanata benzediğini, sanat soyundan geldiğini söyler. Sanat gibi dinde de akıl değil kalp söz konusudur. Sanat gibi dinin görevi bilim, teknik gibi dış gerçeklikler değil, iç gerçekliklerdir. Dinin konusu ampirik deneylerin konusu değildir. Manevi bir gerçekliktir. Bunun için bu gerçeklik ancak kalple hissedilebilir. Bununla birlikte dinin yaşanması bir inceleme konusu, bir bilim konusudur. İnceleme işi de akıl ve metot işidir. Din sosyolojisi de dini, bir sosyal varlık olarak, bir kurum olarak inceler.55

54 Kaçmazoğlu, a.g.e., s.196-7.

55 Levent Bayraktar, “İsmail Hakkı Baltacıoğlu”, Haz. M. Çağatay Özdemir, Türkiye’de Sosyoloji, Phoenix Yay., Ankara, 2008, s.414.

Baltacıoğlu’na gire din, bir kurum olarak dil, ahlak, hukuk, sanat gibi her toplumda görülmüştür ve dinin nesiller arası geçişi mirasla değil, toplumun telkinleri ile yani eğitimle olur.56 Din gerçeği nasıl bir gerçektir/Türk milliyeti Dini hayat ile milli hayat yakından ilişkilidir. Bunlar birbirlerini korur ve destekler. Türk toplum yapısında camiler de, Türk toplumunun dini anlayışının nesneleşmiş şeklidirler ve aynı zamanda bir sosyalleşme aracıdırlar. Burada insan sadece İslamlaşmaz, Türkleşir ve tek bir vücut olur.57

Baltacıoğlu, Tanzimat’tan beri dini hayatın ilmi bir tutumla ele alınıp düzenlenmesi gerektiğini ancak bunun bir türlü yapılamadığını söyler. Doğru din anlayışının ve eğitiminin olmayışından ise aydınları sorumlu tutar. Nitekim onlar, milli kişiliğin oluşumunda dinin değerini idrak edememişlerdir. Buna ek olarak kendilerini zamanın dinsizlik, tarafsızlık modalarına kaptırmışlardır. Milli kişilik, din, dil ve sanat vasıtasıyla gelişir. Din ile milli kişiliği birbirinden ayrılamaz görür ve din olmadan milliyetin olamayacağını, söyler. Ona göre din, insanın bütün benliğini saran bir şuurdur.58

Dini araştırma konusunda, dinin dışarıdan kavranılarak, gözlemlenerek anlaşılacak bir gerçeklik olmadığını söyler. Bu anlamda sosyolojinin dini ele alışını yetersiz bulur. Din toplum kurumlarından biridir ve sosyolojinin dini ele alışı da bu doğrultuda kuru ve katıdır. Dini içinden değil kalıbı ile dışından görür. Ancak din dışarıdan anlaşılabilecek bir nesne değildir, dini içinden anlamak, duymak gerekir. Ancak bu şekilde din kavranılabilir.59

Dini hayatın bilinçli olarak ele alınması gerektiğini söyleyen Baltacıoğlu, din ile siyasetin kesinlikle birbirine karıştırılmaması gerektiğini söyler. Din, bu anlamda politikadan ayrı, ilmi, objektif ve akademik bir yaklaşımla ele

56Bayraktar, a.g.m., s.415.

57Bayraktar, a.g.m., s.415-6.

58Bayraktar, a.g.m., s.416;Baltacıoğlu, Türkiye’de Din Anlayışı, Din Yolu 1, 1956.

59 Baltacıoğlu, a.g.m., s. 2

alınmalıdır. Aksi takdirde bir takım çıkar gruplarının istismarı haline gelecektir.60

Türklerin İslamiyet’e geçmesine de değinen Baltacıoğlu, bunun Türklerin kendi rızaları ile olduğunu söyler. Çünkü İslamiyet, Gök Tanrı inancına sahip Türklere en yakın inanç sistemidir der.61

Milli şuurun ve dinin birbirinden ayrılamayacağını söyleyen Baltacıoğlu, milli kişilik ve millet bağlamında İslam’ın milliyetçilik ile çatışmayacağını hatta milliyetçiliği teşvik ettiğini söyler. İslam’da kavmiyet yoktur sözünden ise kavmiyetin milliyet olarak yorumlanamayacağını söyler. Tam tersine din, milliyetin doğmasında en önemli faktördür. Din sadece milletin kurulmasına katkıda bulunmaz aynı zamanda milli kalkınmanın gerçekleşmesine de yardımcı olur.62

Din, sosyologların incelediği gibi, sadece dine inanları ilgilendiren ritüelleri içermez. Din, kurum olmadan önce şuuraltında yaratan bir kuvvettir.

Toplumların dinden alacakları kuvvet ile kalkınma ve gelişme sağlanacağı gibi tam tersi bir durumda kargaşa ve huzursuzluk da yaşanabilir. Burada ise dini eğitimin çok önemli bir yeri vardır. Din eğitiminde ise ilk sırayı Kutsal kitabın doğru öğretilmesi alır. Nitekim yanlış din algısının altında, kutsal kitabın yanlış yorumlanması yatar. Bununla birlikte kutsal kitap, bilim kitabı değil, Allah’ın varlığına ve yaratıcılığına belgedir.63

Baltacıoğlu’na göre din dil sanat toplumun üç temel kuvvetidir ve bunlar arasında din, en önemli sosyal faktördür. Ekonomiyi ise sıralamada en alta koyar.64

60 Bayraktar, a.g.m., s.416

61 Baltacıoğlu, Türk Milliyeti, Genel Kur. Başkanlığı Yayınları, Ankara,1965, s. 24.

62 Baltacıoğlu, a.g.e., s.25–6.

63 Baltacıoğlu, a.g.e., s.27–8.

64 Bayraktar, a.g.m., s.433.

3. SALAHADDİN ASIM