• Sonuç bulunamadı

İslam Kelamında Tevhid

1.5. TEVHİD KAVRAMINA GENEL BİR BAKIŞ

1.5.2. İslam Kelamında Tevhid

Din insanoğluyla beraber var olmuştur. Bu nedenle din insanlık tarihi kadar

eskidir. Dolaysıyla yaratılan insanoğlunun bir dine yönelme eğilimi vardır. Bu onun fıtratındaki bir ilaha yaklaşma duygu ve eğilimindendir. Dinin temeli de tevhid akidesine dayanır. Tevhid: Birlemek, bir şeyin bir ve tek olduğuna hükmetmek demektir.102 Bu

98 Topaloğlu, Yavuz ve Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, s.72; Toprak – Gölcük, Kelam, s.244; Özler,

“Tevhid”, s.49.

99 El Kardavi, Tevhidin Hakikati, s. 29; Topaloğlu, Yavuz ve Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, s.73; 100 El Kardavi, Tevhidin Hakikati, s. 31; Topaloğlu, Yavuz ve Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, s.74-80;

İmam Muhammed Temimi, Bütün Yönleriyle Tevhid, Heyet (Çevr.), İstanbul 2011, s.14.

101 İbn Teymiye, Tevhid-i Esma ve’s- Sıfat (İsim ve Sıfat Tevhidi), trc. Heyet, Tevhid Yayınları,

İstanbul, 1996, s.4; Temimi, Bütün Yönleriyle Tevhid, s.14.

102 Bekir Topaloğlu, Kelam İlmine Giriş, Damla Yayınevi, İstanbul 2013, s.48; A. Saim Kılavuz,

Anahatlarıyla İslam Akâidi ve Kelâm’a Giriş, Ensar Yayınları, İstanbul 2010, s. 390; Dini Kavramlar Sözlüğü, “Tevhid”, DİB Yayınları, Ankara 2006, s.659; Özler, “Tevhid”, s.18; Bekir

36

nedenle de tüm peygamberlerin ortak çağrısı “Tevhid” olmuştur. İnsanlığın atası ve ilk insanın peygamber oluşu bizlere tevhid mücadelesinin insanlığın tarihi kadar eski olduğunu göstermektedir. Nitekim Kur’an da; “Biz senden evvel hiçbir peygamber

göndermedik ki ona şu hakikati vahyetmiş olmayalım: Benden başka tanrı yok, o halde bana ibadet edin”103 buyurularak bu hakikat dile getirilmiştir.

İnsanoğlunun yaratılış gayesi olan tevhid104 diğer ilahi dinlerde olduğu gibi İslam

dinin de en temel meselesidir. Bu nedenle üzerinde durulması gereken önemli bir husustur.105

Peygamber (sav) Muaz b. Cebel’i Yemen’e vali olarak atadığında ona, oraya vardığında ilk vazifesinin insanları Allah’ı (cc) tevhid’e davet olduğunu, sonra İslam’ın diğer esaslarını tebliğ etmesi gerektiğini hatırlatmıştır. Çünkü tevhid, İslam’ın Allah (cc) anlayışının temelinde yer almaktadır.106

İslam inancının üzerinde durduğu tevhid inancı, kelime olarak “La ilâhe

İllallâh” şeklinde ifade edilir ve Kelime-i Tevhid diye belirtilir. Manası “Allah’tan (cc)

başka ilah yoktur” şeklinde ifade edilen Kelime-i Tevhid bakıldığında iki bölümden oluştuğu görülecektir. Birinci kısımda zararlı tüm ilahlar reddedilirken ikinci kısımda ise ilah olmaya en layık olan Allah Teâla olduğu vurgulanmıştır. Bu ifade ile insanların zihninde oluşabilecek şüpheler tevhid ile temizlenmiş olmaktadır.107

Kur’an da ve Sünnette tevhid ilkesi üzerinde durulmuştur. Bunun sebebi de kâinatta eşrefi mahlukat olarak yaratılan insanın muhatap alınmasındandır. Temiz bir fıtrat üzere yaratılan bu varlığın onu yokluktan var eden Allah Teâla’ya kul olması en

2013, s.67; A.saim kılavuz, “Tevhid”, İslam’da İnanç İbadet ve Günlük Yaşayış Ansiklopedisi, Marmara Üniversitesi İlahiyat Vakfı Fakültesi Vakfı yayınları, İstanbul 2006, c.4,s.2040.

103 Enbiya, 21/25.

104 Hamide Ulupınar, İlk Dönem Sufilerinde Tevhid Anlayışı, Tasavvuf İlmi ve Araştırma Dergisi, yıl:9

(2008), sayı: 22 s.236; Düzgün, İslam İnanç Esasları, s. 107-108.

105 Şaban Ali Düzgün (Ed.), İslam İnanç Esasları, Ankara 2013, s.93. 106 Mevlüt Özler, İslam Düşüncesinde Tevhid, İstanbul, 2005, s. 22.

107 Şehristâni, Nihayetü’l-İkdam fi İlmi’l-Kelam, Daru’l-Kitap el-İlmiyye, Beyrut, 2004, s.56-60; Bknz.

37

büyük şeref olurken, Allah’ın (cc) dışında başkasına kul olması ise en büyük felaket ve zilletten başka bir şey değildir. Bunun için tevhid akidesi, fikri ve düşüncesi hep zihnin de taze tutulmaya çalışılmış bunun zıddı olan küfür ve şirk ise insanlığın maddi ve manevi hürriyeti açısından kendisini felakete sürükleyeceği gönderilen tüm peygamberlere telkin edilmiştir.108

Tevhid akidesi ve inancı çok önemli yer tutar çünkü bu inanç ve akide insanlarda yerleşmediği müddetçe hiçbir şekilde amel sahih ve makbul olmayacaktır. Bunun için tüm peygamberlerin metotlarının temelinde hep tevhid olmuştur. Kur’an’da tevhid akidesi ve inancı üzerinde durulmuş surelerin hemen hepsinde Allah Teâla’nın isim ve sıfatları zikredilerek tevhid işlenmiştir. Kur’an’da insanların temiz fıtratlarına hitap edilerek yaşayışlarına en uygun hayat tarzının tevhid olduğu ifade edilirken,109 tevhidi

yıkan ve bozan durumlardan şirk ve küfürden ise vaz geçmesi istenmiştir.110

İslam dini tevhid dinidir. Tevhid akidesi de en temel prensip olduğundan Kur’an’ın 112. suresinde Allah Teâla’nın bütün isim ve sıfatları zikredilmiştir. Bu sureye İhlas’ın suresi dışında Tevhid suresi denilmiştir.111 Aynı şekilde İmam-ı Maturidi

de, ihlas suresi’nin baştan sona kadar tevhidi ifade ettiğini belirtir ve aynı isimlendirmeyi yapar. Kelime-i tevhidin “ihlas” olduğunu belirtir.112

1.5.2.1 Mütekellimin (Kelamcılar)

Kelam ilmi, hicri II. asırda Abbasiler devrinde Mu’tezile’nin doğuşu ile beraber ortaya çıkmıştır.113 Kelam ilmi, akli deliller ile dini akideyi bilmek şeklinde tarif

edilir.114 Bu ilimle meşgul olan kelamcılar, ilmi akli delillere dayandırırlar. Kelamcılar,

108 Özler, “Tevhid”, s.18; Düzgün, İslam İnanç Esasları, s.104-107;Ulupınar, İlk Dönem Sufilerinde

Tevhid Anlayışı, s.236; Topaloğlu, Yavuz ve Çelebi, İslam’da İnanç Esasları, s.67.

109 Neml, 27/60-64. 110 Özler, “Tevhid”, s.18.

111 Sahihi Buhari Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercümesi, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları Ankara

1982, c.12,s.415-416.

112 Özler, İslam Düşüncesinde Tevhid, s.25. 113 Topaloğlu, Kelam İlmine Giriş, s.27-28. 114 Gölcük, Kelam Tarihi, s.15.

38

Allah’ın (cc) varlığını isbat etmek için hareket noktası olarak cevher ve araz yolunu tercih etmişlerdir. Bu nedenle alemin hudusunu temel alıp bu metodla Allah’ın (cc) varlığına delil getirmeye çalışmışlardır. Hudus delilini ilk ortaya atan cehmiyye olmuştur. Daha sonra bu delil Ehl-i sünnet kelamcıları tarafından geliştirilmiş ve kullanılmıştır.115

Kelam ilmini Mu’tezile’nin kelamı kurmasından sonra selef alimlerinden bazıları, iman meselelerini akıl ile temellendirme arayışına girdi. Bunların başında İbn Küllab el-basri ve Haris el muhasibi’yi zikredebiliriz. Böylece Ehl-i Sünnet kelamı kuruluyordu. Ehl-i sünnet Kelamcıları, selef-i salihin, Eş’ariler ve Maturidiler’dir.116

Kelamcılar Allah’ın varlığı noktasında şu delilleri kullanmışlardır: Hudus delili, İmkân delili, Gaye ve nizam delili, Kabul-i Âmme Delili ve İlmi Evvel Delili. 117

1.5.2.2 Felsefeciler

İslam filozofları, ilimleri ve bilgiyi elde etme konusunda düşünce ve kesin delile; matlupta metafizikte yaratıcının, varlığını ispatlamada imkan yoluna girdiler.

Filozoflar, burhani yani kesin akli delillere dayalı kanıtlama yoluna ihtiyaç duyulduğunu söylüyorlardı. Çünkü selefiyye’nin tevhid noktasında takip ettiği yolun Kur’an yolu olduğunu bununda hitabi olduğunu yani söz ve yazı ile söyleme yolu olduğunu, Allah’ın varlığı noktasında delil getirmede eksik kaldığını, kelamcıların ise yol, teori ve düşünce yolunu tuttuklarını bununda tartışma usulünden başka bir şey olmadığını dolayısıyla felsefeye ihtiyaç duyulduğunu dillendiriyorlardı.

Bunun için Müslüman filozofların asıl amaçları, işlerin ve olayların hakikatine ulaşmaktı. Eski felsefenin bakış ve düşüncelerini bir takım değişiklikler ile hidayet dairesine almak, İslami ilimleri felsefe dairesine almaktı.118

115 İzmirli, Yeni İlmi Kelam, s.98-99.

116 Gölcük, Toprak, Kelam, s.47-48; Topaloğlu, Kelam İlmine Giriş, s.29. 117 Gölcük,Toprak, Kelam, s.47-48

39

İslam filozofları, tevhid açısından kelamcılar ile beraber bazı ortak delilleri kullanmışlardır. İslam filozofları tevhid açısından Hudus Delili, İmkan delili, Gaye ve nizam delili, İlk sebep ilk illet delili, İlk Hareket Delili ve Ekmel varlık delili’ni kullanmışlardır.119

1.5.2.3. Mutasavvıflar

Tasavvuf kitap ve sünnet ışığında ortaya çıkmıştır. Amacı ise, ahlakı güzelleştirmek, iyi işler yapmaktır. Sufi, saf ve temiz yapılı kişilerdir. Mutasavvıf ise bu temizlik ve arılığa kavuşanlara denir. Zühd ve takva onların en önemli argümanları olduğu için nefis terbiyesi ile meşgul oluyorlardı.

Dolayısıyla tasavvuf ilmi iki kısma ayrılır. Birincisi güzel ahlak sahibi olma, ikincisi tevhid inancına uygun yaşamaktır. Sufiler tevhidin sadece akılla değil, ilham ve keşif yoluyla kavrana bileceğini iddia etmişlerdir. Böyle olunca tevhid, tasavvufta bir yaşam oluverir. Dolayısıyla herkes imanına göre, yaşamına göre tevhidin bir metebesinde yer alacaktır. Sufilerde tevhid fena ile gerçekleşir. Yani O’nun dışındaki bütün varlıklardan geçmektir. Sufilerde tevhid anlayışını, Avamın tevhidi, hakikat ehlinin tevhidi ve havas ehlinin tevhidi şeklinde üç kategoride inceleye biliriz. Hakikat ehli, tevhidi, dil ile ikrar ve kalp ile tasdikten ibaret sayar. Böylece Allah’ın ezeli olduğuna ve ezelinde bir olduğuna inanmak, ondan başkasının bulunmadığına inanmak diye tarif edilir. Hakikat ehlinin tevhidi, kulun kendisi üzerinde gerekli olan vazifeleri yerine getirerek, Allah Teâlâ’nın zahirde görünen ve sıfatlarını izah eden (tecelli eden) şeylere inanması, havas ehlinin tevhidi ise, aklın idrak edemediği kalbe tecelli eden marife şeklinde izah edilir.120

118 İzmirli, Yeni İlmi Kelam, s.98-99.

119 İzmirli, Yeni İlmi Kelam, s.129-135.

120 İzmirli, Yeni İlmi Kelam, s.136-148; Ulupınar, Hamide, ilk Dönem Sufilerinde Tevhid Anlayışı,

40