• Sonuç bulunamadı

Afgânî, Tabiatçılığı Red isimli eserinde dine bakışını ve bu konudaki görüşlerinin ayrıntılarını bir biçimde ifade etmiştir. Hint Müslümanları başta olmak üzere İslam dünyasında yayılmaya başlayan materyalizm inancına karşı dinin olmazsa olmaz olduğunu ve ona olan gerekliliği dile getirmiştir. Materyalizme karşı mücadelede dinin önemini ifade eden Afgânî’ye göre, milletleri ayakta tutan temel unsur dindir. Doğru ve düzgün bir toplum hayatının temeli dindir. Din kurtuluşun, özgürlüğün, ayakta kalabilmenin ve en önemlisi mutluluğun tek kaynağıdır. Buna karşı materyalizm ise, her türlü kötülüğün kaynağıdır.129

Afgânî’ye göre, insan yaradılışı gereği zayıf ve hırslı bir yapıya sahiptir. Bu özelliğinden dolayı her zaman sığınacağı, ona yol gösterecek bir yaratıcıya muhtaçtır. İnsanı yoktan var eden, bu dünyaya gönderen yüce yaratıcı, dini de ona göndererek onu başıboş bırakmamıştır. Çünkü insan bu dünyada doğru ile yanlışı zaman zaman kendi aklı ile ayırt edebilecek düzeyde değildir. İşte din, insanoğlunun eksik kaldığı bu yöndeki ahlaki özelliklerini iyi yöne yani ahlaki güzelliklere çevirmiştir. İslâm ile birlikte Müslümanların ahlaki özelliklerinde yaşanan olumlu yöndeki değişimlerde yaratıcının emir ve yasakları yani dinin etkisi büyük olmuştur. Çünkü yaratıcı güç tarafından dünyaya gönderilmiş olan inanç ve O’nun tarafından insanoğlunun iyiliğini vazettiği için din, bazı güzel ilkelerin, kuralların insanda gelişmesini sağlamıştır.130 Afgânî, dinin insan ve toplum nazarındaki önemini ifade

ederken dinin ortaya koyduğu inanç esasları ve ahlaki değerlere de değinmiştir. Dinin insana gösterdiği üç inanç ve üç ahlak ilkelerini “Din, beşer aklına üç çeşit

itikat kazandırdı; aynı zamanda beşerin nefsine de üç türlü ahlak emanet etti. Üçü i’tikada, üçü ahlaka esas olan bu altı amilden her biri bütün milletlerin ana varlıklarının ana parçası ve içtimaî hayat binasının direği, medeniyetlerinin sağlam temelidir”131 şeklinde ifade etmiştir.

129 Esen, Afgani Kelamî ve Felsefî Görüşleri, s. 110. 130 Esen, Afgani Kelamî ve Felsefî Görüşleri, s. 122. 131 Afgânî, Tabiatçılığı Red, s. 32.

Afgânî’nin siyasî bir formatta yazmış olduğu el-Urvetü’l Vüskâ isimli dergisinin ismini Bakara suresi 256. ayetten132 alarak dini yönü ihmal etmemiştir. Dergideki fikrî yazılar da aynı şekildedir. Örnek vermek gerekirse ırkçılık, kader,

korkaklık, gerilemenin nedenleri, imtihan ve despot yönetici gibi yazıları verilebilir.

Irkçılığı işlediği makalede Müslümanları İslam birliğine çağırmış ve bunun için tarihten çeşitli örnekler vermiştir. Ana unsurun din olduğunu vurgulamıştır. Döneminde milliyetçiliğin yoğun olarak hissedilmesine rağmen o ısrarla İslam birliğinden, tüm Müslümanları tek çatı altına toplamaktan bahsetmiştir. Ona göre dinin insanlara armağan ettiği temel inançlar şunlardır: “İnsan yaratılmışların en

şereflisidir. Her insana göre kendi dini ve milleti dolayısıyla Müslümana göre de kendi dini ve milleti en faziletli din ve millettir. Ahirete inanmak ve dünya hayatının aslında ahiret mutluluğunu elde edilmesi için var olması.” Ahlaki ilkeler ise: “Hayâ, emanet, güvenilirlik, sıdk ve doğruluk.” Kişiyi ve toplumu mutluluğa taşıyacak şey

bunlardan ibarettir. Ona göre, bunların her biri toplum hayatı için çok önemlidir. Olduğunda toplum düzene ve huzura kavuşur. Olmadığında ise, toplumun düzenini bozulur, maddî manevî her türlü belanın kaynağı haline gelir.133 Ona göre İslam

dininin inanç esasları ilgili hiçbir sıkıntı yoktur. İslam dini ne zaman hüküm versin, her zaman o dini hükmün ne demek istediğini açıklayan yeni bir ifade arkasından gelmiştir. Brahmanizm ve Hristiyanlık gibi diğer dinlerden farklı olarak içerisinde hurafe olmayan akla, mantığa en uygun din İslam dini olmuştur.134

Çünkü ona göre insan aklı, Allah’ın biz insanlara bahşettiği en büyük nimettir. Allah, bu şerefli insana, yanlışı doğruyu birbirinden kolayca ayırabilmesi için, aklı vermiştir. Akıl özgürlüğün ve sorumluluğun kaynağıdır. Çünkü gerek dinen ve gerekse hukuken aklı olmayan, yaptığı herhangi bir işten dolayı sorumlu dahi tutulmamıştır. Bu yüzden aklını kullanan, yaptığı her şeyi özgür iradesiyle yapan, bundan sorumlu olan, akıl ve düşünce sahibi varlık insandır. Ona göre insan aklı,

132“Bu tabir Kur’an-ı Kerim’de şu iki ayette geçmektedir: “Dinde zorlama yoktur. Çünkü doğru

eğriden açıkça ayrılmıştır. O halde kim tâğutu tanımayıp Allah’a inanırsa kopmak bilmeyen sapasağlam bir kulpa yapışmıştır.” Ayrıntı için bk. Gıyaseddin Arslan, “el-Urvetü’l Vüska maddesi”,

DİA, C.28, İstanbul, 2012, s. 185-186.

133 Afgani, Tabiatçılığı Red, s. 50.

134Daha geniş bilgi için bk. Afgânî, Maddecilere Reddiye, s. 66 -77; Afgânî’nin din ile ilgili görüşleri

sadece özgürlüğün kaynağı değil, aynı zamanda onu doğru bilgiye götüren bir araçtır.135

Afgânî, Tabiatçılığı Red adlı eserinde İslâm dininin en temel unsurunun tevhit inancı olduğunu ifade etmiştir. Kitabının genelinde bunu ısrarla vurgulamıştır. Afgânî’ye göre Allah ve ahirete inanmak sadece İslam dininin değil her dinin temelini oluşturmuştur. Bu dünyada gerçek mutluluk ve huzura kavuşmak, hayattaki her türlü ahlaki yanlıştan kurtulmanın yolu büyük bir yaratıcıya inanmak ve her türlü hayrın ondan geldiğine, ceza ve mükâfatın da ahirette vereceğine inanmaktır. Öbür dünyasını inkâr eden bir insan, kendi istek ve arzularına tapar. Afgânî’ye göre Allah ve ahiret inancı olmaksızın insanoğlu huzura, sükûnete ve mutluluğa kavuşamaz. İnsan ilişkileri hiçbir zaman düzene giremez. Kalbinde Allah korkusu olmayan hiç kimse kendini yalandan, haksızlıktan ve ikiyüzlülükten kurtaramaz. Bir gün yaptıklarından dolayı hesap vereceğine inanmayan hiç kimse, kötü işler yapmaktan kolay kolay kendini alıkoyamaz. 136

Afgânî o dönemde Batı’da oldukça yaygın olan ve Doğu toplumlarını tehdit etmeye başlayan materyalistlerle de ciddi mücadeleler yürütmüştür. Materyalist fikre sahip olanlar bütün dinlerin temelinin batıl, yani uydurmalardan ibaret olduğunu söylemişler; insanların herhangi bir dine bağlanmalarını engelleyip, insanoğlunu atalete sevk etmek istemişlerdir. Bu anlayışları ile insanı diğer canlı varlıklarla ile aynı derecede gösterme yanlışlığına düşmüşlerdir. Onlara göre insan aslında yaratılış bakımından diğer canlılardan üstün olmadığı gibi hatta onlardan daha düşüktür. Bu görüşleriyle insan-ı kâmil olan bir varlığı çok çirkin, düşük seviyede telakki etmişlerdir. Ahiretin varlığını inkâr ederek insanı hayvanî bir hayat yaşama alıştırmaya çalışmışlardır. Bunlar, insanları din ve tevhit gibi ulvî değerlerden uzaklaştırıp, helak olmanın çukuruna atmaya çalışmışlardır. Cemâleddîn Afgânî’nin felsefesinin temelinde, her şeyde öze dönmek, Kur’an-ı Kerim’in esas alındığı bir yaşam tarzının, siyasetin Müslümanlar içerisinde hâkim olmasını sağlamak vardır.

135Geniş bilgi için bk. Mahzûmî Paşa, Hatırat, s. 329, 369, 383, 387, 389, 390. 136 Afgânî, Tabiatçılığı Red, s. 37.

Ona göre Kur’an-ı Kerim, tevhit inanıcını vurgulayan ve hurafelere karşı çıkan bir dindir.137

Afgânî’ye göre dünyadaki her şey, yaratıcının insana hediyesidir. İnsan akıl ederek, adaletten ayrılmayıp ve kendini kontrol ederek onları elde etmeye çalışmalıdır. Kur’an-ı Kerim Arapların hayatlarında çok önemli değişiklikler getirmiş olup, birçok şeyi kökten değiştirmiştir. Kur’an indirilmeden önce Araplar cahiliye diye ifade ettiğimiz bir hayat yaşamıştır. Kur’an’la birlikte siyasette, ilimde, felsefede, sanat ve ticaret hayatında dünyaya liderlik etmişlerdir. Ona göre, Kur’an-ı Kerim, ilk Müslümanların kayıtsız şartsız teslimiyeti ve hurafelerden uzak kalması nedeni ile onlara mükemmel bir rehber olmuştur. Aynı şekilde bugün de dünyanın en güzel rehberdir. Bugün yaşanan en büyük problem, daha doğrusu Müslümanların en büyük eksikliği, Kur’an-ı Kerim’in vermiş olduğu mesajların alınmamasıdır.138

Fakat onun düşüncesine göre Müslümanlar, Kur’an-ı Kerim’in emirlerini anlamak için çaba sarf etmediği gibi onun gerçek tefsiri için de çalışmamıştır. Kendini bilmez bazı kişiler, Kur’an’a iftara atmakta, onun akla mantığa aykırı olduğunu hatta bilimsel olmadığını bile söylemektedir. Bilimsel bir gerçek, eğer Kur’an-ı Kerim’e uygun değilse, böyle bir noktada yapılması gereken tevile gitmektir. Yeni buluşlar, Kur’an-ı Kerim’in ilk indirildiği zamanda olmadığı için onda söz edilmemesi normaldir. Mesela Kur’an-ı Kerim, o dönemde var olmayan demiryolu, elektrik gibi çok sonraları bulunan şeylerden haber verseydi, o dönemde yaşayan insanların bunu anlamaları beklenemezdi ve bu da onların belki de Kur’an’dan uzaklaşmalarına neden olacaktır. Bu nedenle Kur’an, insanları aslında bir anlamda geleceğe hazırlamıştır.139

Afgânî, defalarca Kur’an’ın günümüz şartlarına göre yeniden yorumlanması gerektiğine inandığını söylemiştir. Ve bu iş doğru kişiler tarafından yapılmalıydı. O günlerde var olan birçok tefsir aslında sürekli değişen hayatın sosyal ve kültürel şartlarına hiç uygun olmadığı gibi Müslümanların da pek işine yaramamıştı. Ona

137 Bk. Bakara Suresi, 273; Âl-i İmran Suresi, 3; Nisâ Suresi, 4; Maide Suresi, 5. 138 Afgânî, Tabiatçılığı Red, s. 48.

göre, gerçek kurtuluş İslam’dadır ve bunun olması için de günümüze uygun tefsire ihtiyaç vardı.