• Sonuç bulunamadı

3. Konunun Sınırları ve Kaynakları

1.9. Dönemin Genel Özellikleri

C. Afgânî ve faaliyetleri hakkında sağlıklı yorumlar yapabilmek için onun yaşamış olduğu dönemi yakından tanımak gereklidir. Bu dönemde Müslüman dünyası, çöküş dönemi yaşamaktaydı. Sömürgeci Batı devletleri birçok Müslüman ülkesini işgal etmiş, Osmanlı Devleti gibi çok az sayıdaki devlet de var olma mücadelesi veriyordu. Bu durum, yüzyıllardır dünyaya yön veren Müslümanların zihinlerinde çeşitli çözüm yolları üretmelerine sebep olmuştur. Bunlardan bazıları

ilhâd86 düzeyine kadar gelmişti. Dünyada hızla yayılan Pozitivizm düşüncesi, âlim

olarak kabul edilenler arasında dahi görülmekteydi. Müslümanların o dönemde tartıştığı konu, Batı dünyasının nasıl durdurulacağı değil, onların tekniğini mi yoksa

kültürünü mü alalım sorusudur. Objektif olarak bakıldığında aslında bu durum,

Müslümanların çöküşünü önlemek için çözüm arayışı yerine savunmacı bir pozisyonu yeterli görmeleridir.

Afgânî, XIX. yüzyılda mevcut durumun giderek kötüye gitmesi nedeni ile aceleci bir yaklaşımla, Müslümanları uyanışa çağırmıştır. Tehlikenin artık iyice büyüdüğü bu zor dönemde, Müslümanları ayağa kalkmaya çağırmakta ve bu çağrısının karşılıksız kalmayacağına gönülden inanmaktadır. İkinci defa İstanbul’a geldiği yıllarda kendi tabiri ile altın kafeste87 olması nedeni ile aktif mücadele yerine

fikri mücadeleyi öncelik vermiştir.

85 Bunun örneklerinden biri, kendisinin yanına gelip giden bir Mısırlı için Sultan II. Abdülhamid’den

makam ve rütbe istemesi idi. Sultan bu konuda onay vermiş fakat aradan geçen zamana rağmen yapılmadığını gören Afgânî Sultanın yanına gidip tüm sinirli hali ile “Onun halife olarak sözünü

tutmadığını bunun ona yakışmadığı” gibi bir padişaha söylenmemesi gereken sözler sarf etmiştir.

Bunun üzerine II Abdülhamid “Böyle basit bir meselede böyle hiddetlenmesi yerine yoğun işleri

nedeni ile unutmuş olabileceğimi uygun bir dille ifade edebilirdiniz.” gibi gayet nazik bir dille kendini

ifade etmiş ve konu ile ilgili hemen orada karar çıkarmıştır. Afgânî bu sözler karşısında çok utanmış

“Sultanın büyüklüğünü bir kez daha anladım” demiştir. Ayrıntılar için bk. Mahzûmî Paşa, Hatırat, s.

43-44.

86“Dinden çıkma sonucunu doğuracak inanç ve görüşleri savunma anlamında felsefe ve kelâm

terimi”. Mustafa Sinanoğlu,” İlhâd maddesi “, DİA., C. 22, İstanbul, 2000, s. 96-98.

87Afgânî, İstanbul’a ikinci gelişinden sonra rahat hareket edemiyor, sürekli olarak Padişah’ın adamları

Afgânî, Müslüman dünyanın yeniden eski güzel günlerine dönmesi için, mevcut yöneticilerin kendisine destek olmaları halinde, mümkün olacağına inanmıştı. Bu yüzden tüm Müslümanları, dönemin en güçlü devleti durumunda bulunan, Osmanlı Devleti bayrağı altına toplanmaya davet etmiştir. Bu amaçla İstanbul’a her gelişinde devlet adamları ve aydınlarla görüşmeler yapmış; bir kısmında derin tesirler uyandırmıştır. Bu görüşmelerinde meşrutî bir yönetim tavsiyesini hep ifade etmiştir.

Afgânî’nin yaşamış olduğu dönem Avrupa sömürgeciliğinin İslam coğrafyası üzerinde zirve yapmış olduğu bir dönemdir. Burada en temel sorun, İslam dünyasındaki birlik ve beraberlik ruhunun sona ermeye başlamasıdır. Bu İslam dünyasının Batı ile karşılaştığı büyük bir kriz dönemi olarak da ifade edilebilir.88

İslam toplumu yüzyıllar boyu bilimden uzak kalmış lakin Batı bütün gücü ile bilimi silahın emrine vermişti. Bilim silahlara eşlik ederken silahlar bilimin emrinde idi. İslam dünyasında yer yer direnç başlamış olmasına rağmen daha istenilen düzeyde değildi. Diğerlerine göre güçlü olan Müslüman ülkeler bile tek tek düşmüş, sömürgeleştirilmişti. Geri kalan birkaç devlet de mevcut durumlarını devam ettirmek için durumu kurtarma derdinde idi. Batı’da gerçek anlamda teknoloji üretimi varken İslam dünyasında bu alana herhangi bir yatırım olmamıştır. Dönemi özetleyen en güzel cümle şu şekilde ifade edilebilir: “İslam dünyası Batı’nın ürettiği gerçekliğe

mağlup olmuştur.”89

İslam dünyasının bu ruh halinde olduğu bir dönemde Afgânî ortaya çıkmıştır. Batılılar ya bizzat işgal ederek veya değişik yollar kullanarak Doğu toplumlarını kontrol altına almışlardır. Avrupa kendi içinde sanayileşmede, dışarıda ise Müslüman ülkelerde sömürgecilik alanında büyük yol kat etmişti. Batı’nın sömürgeciliği tüm dünyaya yayılmış, İslam topraklarını işgal etmişlerdir. Batı’nın bu konuda pervasızca hareket etmesinde karşısında onu engelleyecek güçlü bir Müslüman devletin olmaması da çok önemli bir faktör olmuştur. Her ne kadar Osmanlı Devleti halen

görüşmek istemiş ama kabul edilmeyince bu konudaki rahatsızlığını dile getiren ve bu durumdan duyduğu üzüntü içeren bir ariza muhassalası yazacaktır. Bk. BOA., Y. EE., 9/20 [H. 6.4.1327].

88 Bekâr, İslami Mücadelede Öncü Şahsiyetler, s. 95.

varlığını devam ettirse de Avrupalı devletler Osmanlı Devleti’ni ortadan kaldırıp, ona bağlı olarak yaşayan diğer İslam ülkelerini sömürge haline getirmek istiyorlardı. Böylelikle tüm dünya onların kontrolü altına girmiş olacaktı.

Batı’nın bir yandan işgal ederek ve bir yandan da ele geçirdiği yöneticileri vasıtası ile kurduğu sömürü düzenine karşı çıkan insanlardan biri de Cemâleddîn Afgânî olmuştur. Batının bu planlarının gerçekleşmemesi için uğraşan Afgânî, ilk adım olarak Müslüman ülke yöneticilerini ve bu ülkelerde yaşayan Müslümanları yani tüm Doğuluları uyarmaya, sömürgeci faaliyetlere karşı direnmeye çağırmıştır. Bu yüzden radikal tedbirler tavsiye etmiş, mutlakıyetin terk edilerek meşruti yönetimlerin kurulmasını söylemiştir. Bunun için de ıslahat yapmak ve direnmek gerekiyordu. Bu hedefi gerçekleştirmek için tüm Müslümanları özellikle de liderlerini, ülkelerinde reformlar yapmaya çağırmıştır.

Sonuç olarak Afgânî, reformist bir yapıdadır. Çünkü o, Allah’ın ayetlerinin, Hz. Muhammed ve Dört Halife dönemindeki gibi tekrar yaşanılmasını istemektedir. Ona göre Kur’an, raflardan indirilmeli, okunmalı ve anlaşılıp uygulanması gerekiyordu. İlaveten şöyle demekteydi: “Kur’an günümüz için ne söylüyor,

güncelimizde vahyin anlamı nedir? Ve peygamber bugün konuşmalı ve Kur’an’ı tefsir etmeli idi.” 90

Herkesin ifade ettiği bazı hususlarda farklı düşüncelere sahip olması, bu amaçlarını gerçekleştirmek için değişik örgütlerle yakın ilişki içerisinde bulunması ve yine amaçlarını gerçekleştirmek için mücadele ettiği devletlerle ittifak yapması onu hep tartışılan bir insan yapmıştır. Afgânî, İslam’ın birçok kurumunun iflasa sürüklendiği, artık hiçbir sosyal fonksiyonu yerine getirmediği, herkesin kendisini Müslüman olarak ifade ettiği fakat İslami kuralların uygulanmadığı bir çağda, Müslümanlara mevcut bu kötü halin çözümünün, Kur’an-ı Kerim’de olduğunu hatırlatmış; hayatlara yeniden Kur’an ve Sünnetin hâkim olması için çaba sarf etmiştir.91

90 Mahzûmî Paşa, Hatırat, s. 23. 91 Afgânî, el-Urvetü’l-Vüskâ, s. 287.

Sıradan olmayan bu “aceleci” davet daha sonraki İslami birçok hareketin de çıkış kaynağı olmuştur. İslam dünyasında öze dönüş olarak ifade edilecek olan bir anlayışı başlatmıştır. Klasik anlamda eser üreten bir ilim adamı değilse de, Müslümanların sorunları için kafa yoran ve çözüm için seçenekler sunan Afgânî, Müslümanlar arasında ismi çok konuşulan ve tartışılan isimlerden biri olmuştur.92