• Sonuç bulunamadı

3.1. İnsani yardımın hedef kitlesine yaklaşımın değişmesi

3.1.3. İnsani yardımın yerelleşmesi

Afetlerden etkilenmiş gruplara yaklaşımın hak temelli bir yöne evrilmesi için atılması gereken bir diğer önemli adım insani yardımın yerelleşmesidir. İnsani yardım çalışmalarının yardım ve koruma ihtiyacı içerisinde olan topluluklarla birlikte gerçekleştirilmesi, insani yardımı salt uluslararası STK’lar ya da BM kuruluşlarının kontrolünde bir alan olmaktan çıkarmıştır. Ulusal ve yerel insani yardım örgütlerinin yardım faaliyetlerinin eşit birer paydaşları haline gelmeleri hem yardımların etkinliği açısından hem de insan onurunun korunmasını sağlayan güçlendirme yaklaşımı açısından büyük önem taşımaktadır.

Afete müdahalenin afetten etkilenen ülkelerin yerel kapasiteleri üzerine kurulması çabasının hayata geçirilmesi, programların finansmanını sağlayan fon sağlayıcı kuruluşlar tarafından desteklenmediği müddetçe oldukça zordur. Özellikle karmaşık ve uzayan insani krizlere yönelik yapılan uluslararası yardımların yerel kaynakları ciddi ölçüde azaltması, afetten etkilenen kişileri yardımlara bağımlı hale getirmek gibi istenmeyen olumsuz sonuçlara neden olabilmektedir. Bu durumun yerel insani yardım alanında yarattığı etkiyi hafifletebilmek için Büyük Anlaşma’da yer alan en önemli kararlardan biri de 2020 yılına kadar insani yardıma ayrılan fon kaynaklarının en az %25’inin yerel ve ulusal insani yardım kuruluşlarına aktarılması

187 One humanity: shared responsibility. Report of the Secretary General for the World Humanitarian Summit, par. 17. s. 5/62. https://sgreport.worldhumanitariansummit.org/ (Erişim tarihi: 12 Mayıs 2019).

188 A participation revolution: Include people receiving aid, https://interagencystandingcommittee.org/participation- revolution-include-people-receiving-aid-making-decisions-which-affect-their-lives (Erişim tarihi: 21 Nisan 2018).

73

taahhüdüdür.189 Yardım yaparken uzun vadeli güçlendirmeyi de hedeflemesi açısından büyük

önem taşıyan bu taahhüt uluslararası kamuoyu ve STK’lar tarafından gündemde tutulmalı ve takip edilmelidir.

İlk bölümde değinilen afet döngüsünde afete hazırlık sürecinde de yer alan yerel ve ulusal aktörler yerel sistemin parçası oldukları için hak temelli bir yardım anlayışı açısından önemlidirler. Krizden etkilenen toplumun bir parçası olduklarından afet öncesinde, afet esnasında ve sonrasında hızlı ve etkili bir yardım çalışması yürütmenin ötesinde yardımın sürdürülebilirliğini sağlamak gibi önemli bir avantajları bulunmaktadır. Çeşitli sebeplerle uluslararası aktörler kriz bölgesinden ayrıldıktan sonra da yerel aktörler, insani yardımların uzun süreli iyileştirme çalışmalarına katkıda bulunmasını sağlamaktadırlar. Ayrıca yerel ve ulusal yardım kuruluşlarının hükümetler ve diğer yerel paydaşlarla çalışma deneyimleri olduğu için uluslararası aktörlerden çok daha hızlı ve kolay bir şekilde yardımları sağlayabilmekte, afetten etkilenmiş bölge ve toplumu tanıdıkları için hassasiyetlere ve risklere hâkim olmaları sebebiyle önceliklerin ve ihtiyaçların belirlenmesinde önemli rol oynamaktadırlar.

İnsani yardıma dair literatürde daha çok etkilenmiş kişi, topluluklar ve bölgede var olan sivil toplum kuruluşlarının yardım süreçlerine dahil edilmesi şeklinde yürütülen yerelleşme tartışmalarının daha geniş kapsamda ele alınması gerekmektedir. Uluslararası insani yardım aktörlerinin yardım programlarının planlanması ve hayata geçirilmesinde yerel ve ulusal düzeyde var olan acil müdahale ve sosyal yardım sistemlerini göz önünde bulundurarak yardım alanını şekillendirmesinin önemi yerelleşmenin bir başka boyutunu ortaya koymaktadır. Afetten etkilenen bölgede devletin kapasitesi ve var olan altyapı dikkate alınmadan planlanan uluslararası insani yardım çalışmaları var olan ihtiyaca cevap vermekte yetersiz kalmaktadır.

İnsani yardımın yerelleşmesi tartışmalarında bu yaklaşımın beraberinde getireceği riskler de sıklıkla gündeme gelmektedir. Yardımların uluslararası kabul gören standartlara uygun biçimde yapılamaması riski, yerel ya da ulusal insani yardım kuruluşlarının iç kontrol mekanizmalarının olmayışı veya yetersiz oluşu nedeniyle yolsuzluk ihtimalinin yüksek oluşu, özellikle çatışmadan kaynaklı afetler sonrasındaki insani yardım çalışmalarında tarafsızlıklarını koruyamamaları gibi riskler yok sayılamayacak derecede ciddi sonuçlar doğurabilir. İnsani yardımın yerelleşmesi ve

74

toplum temelli yardım ve koruma tartışmalarında akılda tutulması gereken önemli noktalardan bir diğeri de temsil konusudur. Topluluk üyelerinden hangilerinin afetlerden etkilenmiş grubu meşru bir şekilde temsil edebileceğine karar verebilmek özellikle uluslararası insani yardım aktörleri açısından oldukça zordur. Temsilin sağlanamadığı ya da eksik kaldığı durumlarda da yerelleşmenin etkilenmiş topluluk içinde yalnızca bir kısmın ihtiyaçlarını yansıtması ve diğerlerini görünmez hale getirmesi riski bulunmaktadır. Bir toplum içinde var olan güç dinamikleri kimi grupların örgütlenmesi ve haklara erişiminin önündeki en önemli engel olabilir. Bu da temel ilkelerden ayrım gözetmeme ilkesinin riske atılması anlamına gelecektir. Bu nedenle, afetten etkilenmiş toplulukları hem koruma ve yardım için mutlaka sürece dâhil edilmesi gereken kaynaklar hem de potansiyel risk unsurları olarak kabul etmek gereklidir. Bu noktada yukarıda bahsedilen izleme ve değerlendirme çalışmalarının önemi bir kez daha ortaya çıkmaktadır. Buna ek olarak, insani krizler sonrasında nasıl bir topluluk içerisindeki farklı grupların ihtiyaçları değişkenlik gösteriyorsa katılım mekanizmaları da engelliler, çocuklar, kadınlar, LGBTİ’ler gibi farklı gruplar için uyarlanmış olmalıdır; aksi halde yapılan yardımların kapsayıcı ve hak temelli olmasını sağlamak mümkün olmayacaktır. Yerelleşmenin insani yardım alanına katkı sağlayabilmesinin en önemli koşulu yardım çalışmalarının evrensel insani yardım ilke ve standartları doğrultusunda gerçekleştirilmesinin garanti altına alınmasıdır. Yerel anlayış ve uygulamaların evrensel normlarla çeliştiği durumlarda insan ilkelere uyumlu ve insan haklarını gözeten bir insani yardım alanının sağlanması için o ülkede çalışan uluslararası STK’lar, BM kuruluşları ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu’na, yerel ve ulusal STK’ların kapasitelerini geliştirme ve denetleme konusunda önemli görevler düşmektedir.