• Sonuç bulunamadı

İnsan Sesinin Oluşmasında Ses Organlarının Rolü

Konuşmayı gerçekleştiren ses, vücudumuzdaki birçok organın bir uyum ve düzen içinde çalışmasıyla oluşur. Ses organlarının bir düzen-uyum içinde çalışmalarını ise beyin gerçekleştirir. “Ses oluşumunu sağlayan sinir sisteminin merkezi “soğanilik”tedir. Bu merkez, sesin oluşmasını gerçekleştiren kasların çalışmasını düzenler ve otomatik hareketleri ayarlayan beyin boz çekirdeklerinin denetimi altındadır. İnsan konuşması, “sylvius yarığı”nın iki yanında, beyin kabuğunda bulunan

konuşma merkezinin “soğanilik”teki merkeze emir vermesiyle mümkün olur.”43 Ses

organları denildiğinde aslında akustik açıdan birbirini takip eden iki organ topluluğu akla gelmektedir: Ses çıkarmayı sağlayan ses organları (diyafram, akciğerler, soluk borusu, yutak, ses telleri, dil, dişler, dudaklar, damaklar vs.) ve çıkan sesleri duymamıza yardımcı olan ses organları (kulak ve kulaktaki organlar: kulak kepçesi, çekiç, örs, üzengi, kulak zarı vs.). Biz tezimizin bu bölümünde konumuz gereği, ses çıkarmayı sağlayan ses organlarını tanıtacağız.

İnsan sesi, ses aygıtında bulunan üç grup kasın birbirleriyle uyum içinde çalışması sonucunda üç aşamada meydana gelir: soluk verme, sesleme ve boğumlanma. Soluk verme işleminin oluştuğu bölgede şu organlar bulunmaktadır: akciğerler, diyafram/diyafram kası, soluk borusu ve göğüs kafesi.

Soluk verme işlemi akciğerlerin bir körük gibi çalışması sonucu ortaya çıkar. Aslında akciğerler, soluk verme etkinliğini iki aşamada gerçekleştirir: soluk alma ve soluk verme. Akciğerlerin soluk alma ve soluk verme etkinliğini gerçekleştirebilmesi için diyaframa ihtiyacı vardır. Diyafram olmadan akciğerlerin görevini yerine getirmesi mümkün değildir. Kaburga boşluğunun alt kısmı ile karın boşluğunun üst kısmında bulunan diyafram kasları karın kasları ile birlikte kasılarak akciğerlere havanın dolmasını ve dolan havanın soluk borusu aracılığıyla dışarı atılmasını sağlar. Bu işlem sırasında diyafram kası ile karın kasları bir uyum içerisinde çalışır. Soluk alma sırasında diyafram kası alta doğru kasılırken karın kasları dışa doğru, soluk verme sırasında ise diyafram kası yukarı doğru kasılırken karın kasları içe doğru hareket eder. Birinci

41 Özcan Başkan (2006), s. 295. 42 Özcan Başkan (2006), s. 295. 43 M. Volkan Coşkun (2010), s. 33.

aşamada yani soluk alma aşamasında diyafram ve karın kaslarının hareketiyle genişleyen ve hacmi artan akciğerlere dışarıdaki hava solunum yollarından geçerek (burun boşlukları, yutak, soluk borusu, bronşlardan) akciğerlerdeki hava keseciklerine dolar, böylece soluk alma gerçekleşmiş olur. İkinci aşamada ise karın kasları, göğüs kasları ve diyafram kasının gevşemesi sonucunda kaburgalar eski halini aldığı için önden arkaya doğru akciğerleri sıkıştırır bu basınç karşısında akciğerlerin hacmi azalır ve bu yüzden akciğerlerdeki havanın bir kısmı solunum yollarından dışarı çıkar böylece de soluk verme işlemi gerçekleşmiş olur. Soluk verme işleminde görev alan başlıca organlarımız: Akciğerler, soluk borusu, diyafram/diyafram kasları ve karın kaslarıdır.

Şekil: 2

Aslında bu organlar ve daha sonra bahsedeceğimiz organların tümü sadece ses oluşturma göreviyle donatılmış organlar değildir. Hatta konuşma etkinliğindeki görevleri bu organların ikincil görevleridir. Mesela akciğerlerin asli (doğal) görevi solunum yoluyla kanı temizlemektir. Bu da dolaşım sisteminin temel görevi olarak karşımıza çıkar. Yine dilin doğal görevi tat almak ve çiğnenen, parçalanan yiyeceklerin yutulmasına yardım etmektir. Diğer ses organlarının da buna benzer doğal görevleri vardır. Belli ki bu organların ses oluşumuyla ilgili görevleri insanın tekamül etmesi sırasında ortaya çıkmış ve gelişmiştir. “Bilginlerin araştırmalarından anlaşılıyor ki, insan, doğuştan konuşur bir yaratık değildir; nefes almak cihazı olan akciğerlerini ve lokmalarını hazırlayıp mideye indirmek işlerine yarayan ağız, dil, gırtlak (larynx:

hançere), yutak (pharynx: bel’um) gibi üyelerini ünleyişe (phonation’a) alıştıra alıştıra ve çıkardığı seslerle istediklerini anlatmak için kullana kullana konuşabilmiştir.

İnsanın anlatım melekesini geliştirmesine ünleyişten çok ve ondan da önce, işaretleyişin (gesticulation’un) ve yansılayışın (mimique’in) hizmet etmiş olduğu yine

bilginlerin araştırmalarından anlaşılmıştır…” 44

“Konuşma seslerinin çıkarılmasına katılan bu organlar, birdenbire olgunlaşmamışlardır. Bunlar yavaş yavaş biçimlenmişlerdir. İnsanın konuşma organları, önceleri, bugün çıkarabildiğimiz sesleri, yani arkalarında ortak anlaşmaların bulunduğu sosyal sesleri çıkarmak için yeterli değildi. İlkel insanın gırtlağı, ancak, olsa olsa ögelere ayrılmayan karışık sesleri veya ses demetlerini çıkarabilirdi; çünkü konuşma organları, ilkel insan için, tıpkı hayvanlar gibi, yalnızca biyolojik görevi olan organlardır.

Bu organların konuşma organı olması, onların sosyal görevidir ve bu görev,

onlara, sonradan insan topluluğu tarafından verilmiştir…”45

Konuşmayı meydana getiren ikinci etkinlik ise “sesleme” etkinliğidir. Sesleme “Havanın belirli bir organa çarpma biçimidir. Ünsüzler bu yolla çıkarılır. Hava sesin çıkarılacağı noktaya çarptırılarak ağız, burun veya yutak boşluğunda yankılanması sağlanarak ses çıkarılır ve hava, dilin kılavuzluğunda ağız boşluğunun herhangi bir

yerinden ses organlarını terk eder…” 46 Seslemede görev alan temel organ “gırtlak”tır.

“Gırtlak, solunumdaki havanın geçmesine mahsus olduğu gibi, sesin de asıl organıdır. Bu organ sesleme ödevini, içinde ve orta kısmında bulunan ses kirişleri (cordes vacales)

aracılığıyla yapar.”47 Gırtlak, soluk borusunun sona erdiği ve önde çıkıntı yapan

kısımdır. “Halkamsı kıkırdak, kalkansı kıkırdak, ibriksi kıkırdak ve armutsu kıkırdak” denilen dört kıkırdak parçasından oluşan gırtlak, sesin ilk tınısının oluştuğu organdır. Ses, ilk önce gırtlakta oluşur ve biçimlenir. Gırtlağı oluşturan kıkırdaklardan halkamsı kıkırdak soluk borusunun üst tarafına oturmuştur ve gırtlağın alt kısmındadır. Bahsettiğimiz diğer üç kıkırdak halkamsı kıkırdağın üzerine yerleşmişlerdir. Gırtlağın sesleme görevini üstlenmesini sağlayan “sestellerinin uçları önde kalkansı kıkırdağın iç yüzüne, art iki ucu, arkada ibriksi kıkırdakların alt iç köşelerine bağlıdır. Bu iki çift ses

44 Ahmet Cevat Emre (1949), Türk Lehçelerinin Mukayeseli Grameri (İlk Deneme), Burhaneddin Erenler

Matbaası, İstanbul, , s. 3.

45 Günay Karaağaç (2010), s. 27. 46 Günay Karaağaç (2010), s. 28. 47 Muzaffer Tansu (1963), s. 28.

telleri arasında havanın girip çıkmasını sağlayan sesyarığı vardır.”48 Ses telleri, dil tabanındaki dil kemiğine özel bir kasla asılan gırtlakta sesi şekillendiren temel organlardır. Gırtlağın içi sümüksü bir zarla kaplıdır ve Bu zarın üzerini “çok katlı titrek

tüylü epitel kaplar”49 İşte bu sümüksü zar, gırtlak boşluğunun içine doğru karşılıklı birer

çift kıvrım yapmıştır. Bu kıvrımlardan alt tarafta olanları sesi meydana getiren “esas ses telleri” olup üst kıvrımdakiler ise “yalancı ses telleri”dir. Bu iki ses teli grubu arasında bulunan ve sesi girip çıkmasına yarayan aralığa ise “ses yarığı” denilmektedir. “Gerçek ses kirişleri kaslar aracılığıyla gerilir. Kasların yaklaşıp bitişmesiyle kapanan ses yarığına, akciğerlerden gelen hava çarparak kirişleri aralayıp kenarlarını titreşime uğratır.

Ötümlü denilen b, c, d, g, z, v gibi ünsüzler meydana getirilirken ses kirişleri bu

şekilde titreşime uğrarlar.”50

Ötümsüz dediğimiz p, ç, t, k, s, ş, h, f gibi ünsüzlerin çıkarılması sırasında ise ses yarığı genişçe açık olup hava akımı, herhangi bir engelle karşılaşmadığı için ses yarığından gürültüsüzce geçer.

Şekil: 3

Soluk verme işlemi sırasındaki hava miktarının azlığı veya çokluğu ses yarığının tam açık veya yarım açık olmasına sebep olur. Bu durum da aslında dil ailelerinin temel farklarının oluşmasına yol açar. Mesela Germen dillerinde ses oluşumunda hava kullanımı fazla olduğu için ses oluşumu sırasında ses yarığı oldukça açıktır. Bu sebeple

48 Nevin Selen (1979), s. 5. 49 Muzaffer Tansu (1963) s. 29. 50 Muzaffer Tansu (1963), s. 31.

Germen dilleri “ünsüzler dili” olarak adlandırılırlar. Latin asıllı dillerde ise hava kullanımı az olduğu için ses yarığı yarı açıktır ve sesin oluşmasında daha aktif rol oynar. Bu sebeple de Latin dilleri “ünlüler dili” olarak adlandırılırlar.

Konuşmayı gerçekleştiren seslerin oluşmasındaki üçüncü etkinlik ise “boğumlanma”dır. “Konuşma organlarının, bazen birlikte, bazen de kendi başına hareket ederek en geniş anlamıyla ağızın belirli bir durumunda dilin seslerini meydana

getirmesine BOĞUMLANMA (articulation) denir.”51

Her sesin boğumlanması birbirini takip eden üç hareketle meydana gelir: gerilme (soluk verme), duruş (sesleme) ve boğumlanma (gevşeme). Bu hareketlerden ilk ikisini tezimizin önceki kısımlarında izah etmiştik. Bu bölümde ise boğumlanma üzerinde duracağız.

Boğumlanma organları bir sesi meydana getirirken üç temel aşamadan geçerler: Boğumlanma organlarının harekete geçme anı ki buna “durum alma evresi” de diyebiliriz.

Boğumlanma organlarının sesi oluşturacak vaziyeti aldıktan sonra bir müddet bu durumu korumaları buna da “tutma evresi” denilmektedir.

Boğumlanma organlarının eski durumlarına dönmelerine ise “rahatlama/çözülme evresi” denilmektedir.

Boğumlanmanın en önemli evresi, yani sesin esas olarak ortaya çıkması, sesin asıl tınlaması ikinci evre olan “tutma evresi”dir. “Boğumlanmanın birinci ve üçüncü evrelerinde ses, kulakla ayırt edilemeyecek kadar kısa süreli ve belirsizdir. Çünkü, birinci evrede ses, henüz belirli tınlamasını elde etmemiştir. Üçüncü evrede ise tınlamasını kaybetmek üzeredir. Bu iki evrenin önemi, dilde bir boğumlanmadan öbürüne geçildiği anlarda kendini gösterir. Çünkü sesler âdeta birbiri içine geçmiş,

karışmışlardır.”52

Boğumlanmanın olduğu bölgede, sesleri tınlatıcı/yükseltici/değiştirici olarak rol alan titreşim boşlukları ( yutak/boğaz boşluğu, ağız boşluğu, diş-dudak arası boşluğu ve geniz boşluğu) ve dil, yumuşak damak, sert damak, dişler, diş seti, küçük dil, dudaklar, alt çene bulunmaktadır.

51 Muzaffer Tansu (1963), s. 34. 52 Muzaffer Tansu (1963), s. 35.

Şekil: 4

Hava akımı, gırtlaktan geçtikten sonra ağız boşluğuna gelir. Seslerin oluşmasına yardımcı olan ağız boşluğu, iki bölümden oluşmaktadır:

Çatısını damağın oluşturduğu ağzın ön bölümünde bulunan sert damak ve arka kısımda bulunan yumuşak damak. Yumuşak damak “gırtlak kapağı” adıyla da bilinmektedir. Ağzın arka kısmında bulunan yumuşak damağın en arka ucu ise “küçük dil” olarak adlandırılmaktadır. Boğumlama sırasında yumuşak damağın iki temel görevi vardır: Ya alçalarak geniz yolunu açar (m, n vb. sesler böylece oluşur) veya yukarı kalkarak geniz yolunu kapatır (s, p, a vb. sesler böylece oluşur) bu birinci göreviyle dildeki ağız (s, p, a vb. sesler) ve geniz (m, n, vb.) sesleri oluşur. Yumuşak damağın ikinci görevi ise dilin arka kısmıyla birlikte ağız yolunu kapatmak, daraltmak veya genişletmektir. Bu işlem sırasında da kapatma sırasında k, g vb. sesler, daraltma sırasında ı, u vb. sesler, genişletme sırasında ise a, o gibi sesler meydana gelir. Bu bölümde yumuşak damağın ön kısmında bulunan sert damak ise seslerin boğumlanması sırasında dilin önüyle birlikte kullanılır. Dil ucu sert damakla birleşerek ses yolunu kapatabildiği gibi (ön sıradan k(e) sesi için), ses yolunu bir sızmaya sebep olacak kadar daraltabilir de (ş, j seslerinin boğumlanması gibi).

Ağız boşluğunda bulunan ve boğumlanmaya yardımcı olan diğer organlar ve görevleri de şunlardır:

Dil, sesletimde damakla birlikte çalışır ve ağız yolunu kapatarak (k, g, t, d vb. sesleri oluşturur), dişsetine çarparak (r sesi gibi), ağız yolunu daraltarak ( ü, i, l, s gibi) çeşitli seslerin şekillenmesini sağlar. “Kimi Hint dillerinde ise, dilin ucu geri kıvrılarak

damakta çıkarılan kıvrık /t/ ve /d/ sesleri de kullanılır.”53Ağız boşluğunda bulunan dil,

seslerin oluşmasında çok önemli roller üstlenir. Çünkü ağız boşluğunda her tarafa hareket edebilen dil, birçok sesin şekillenmesindeki temel görevlidir. Türkçedeki ünlülerin ayırt edici özellikleri, dilin (büyük dilin) bu hareket kabiliyeti sayesinde ortaya çıkar. Türkçede ses telleri ve küçük dil ünlülere aynı özellikleri kazandırırken dil/büyük dil ise ayrı özellikleri kazandırır. “ …Türkçedeki bütün ünlüler ağız ünlüleridir. Ağız boşluğu değişken bir rezonatördür. Bu değişkenliği, büyük dil sağlar. Büyük dil, aynı anda hem yukarı ve aşağı hem de öne ve arkaya doğru hızla hareket edebilen bir organdır ve değişken olan bu hareketleri sayesinde, ünlülere ayrı ayrı nitelikler kazandırır.”54

Ses organı olarak kendi başına bir görevi olmasa da (yutağın arka duvarına çarptırılması sonucu çıkartılan bir tür “r” sesi dışında) ünlü seslerin boğumlanmasında dolaylı olarak görev alan bir diğer ses organı da “küçük dil”dir. Dilimizde bulunan bütün ünlüler “ağız ünlüsü”dür. Ünlü sesler, dilimizde, küçük dilin burun yolunu kapatmasıyla ağız boşluğuna yöneltilen tonlu hava akımının büyük dil ve dudakların yardımıyla/çeşitli hareketleriyle biçimlendirilmesi sonucunda meydana gelirler. Dolayısıyla ünlülerin oluşumunun başlangıcında küçük dilin soluk verme sırasında yukarı doğru kalkarak burun boşluğunu kapatması vardır.

Seslerin boğumlanmasında görev alan bir diğer ses organı da “dişler” ve “diş seti/alveoller”dir. Boğumlanma sırasında sadece üst dişler görev alır. Seslerin oluşmasında alt dişlerin herhangi bir görevi yoktur. Dişlerin arasındaki etli kabarık kısımlara “alveoller” denir. Seslerin şekillendirilmesinde dil/büyük dil ve dişlerle beraber görev alan “Üst çenenin alveolleri, bir parça oyuk olan sert damak ve dişler

arasında mühim bir kavis teşkil eder.”55 Üst dişler, alt dudak ve dil ucuyla birlikte

hareket ederek “f, v” seslerinin biçimlenmesini sağlar. Diş seti/alveoller ise daha fazla

53 Ömer Demircan(1996), TÜRKÇENİN SESDİZİMİ, Sesler, sesbirimler, ayırıcı özellikler, ses

değişimleri, vurgu, vurgulama, ezgi, ezgileme, Der Yayınları, İstanbul, s. 8.

54 M. Volkan Coşkun (2010), s. 35. 55 Necip Üçok (2007), s. 23.

sesin oluşmasında dil ile birlikte görev alır. “Sert damaktan önce fakat dişlerden sonra gelen set, diş-seti adını almakta, dilin doğrusu ve ucu ile birlikte kullanılmaktadır. Burada ses yolu ya kapanır (t, d, n…için) ya da daraltılır (s, z…için). /r/ için dil doğrusu ve ucu diş setine çarptırılır.”56

Seslerin boğumlanmasında görev alan bir başka ses organımız da dudaklarımızdır. Sesin biçimlendirilmesinde hem az hareketli üst dudak hem de hareketli alt dudak vazifelidir. Sesin meydana geldiği ses yolunun en dışında bulunan dudaklar, hem ünlülerin hem de ünsüzlerin meydana getirilmelerinde görev alırlar. Dudaklar, sesleri biçimlendirirken bazen birlikte çalışırken (b, p, m seslerinde olduğu gibi) bazen de dudaklardan birisi başka bir organla beraber sesi biçimlendirebilir (alt dudağın üst dişlerin yardımıyla f, v seslerini çıkarması gibi). “Türkçe sesleri çıkarırken dudakların durumu şöyledir. i) kapalı /p, b, m/, ii) açık: düz ise /i, e, ı, a/, yuvarlak ise /ü, ö, u, o/ seslerini çıkarmak için. Dudaklar yanlara doğru çekik bir durum da alabilir.

İngilizce bit içindeki /i/ sesi ile cut sözcüğündeki /˄/ sesi böyle çıkarılır.”57 Alt dudağın

sesleri biçimlendirmesinde alt çenemiz de görev almaktadır. Bu bakımdan alt çenemiz de seslerin biçimlendirilmesinde doğrudan olmasa da dolaylı olarak görev alan bir organımızdır. Yine sınırlı da olsa üst çenemiz de oynaklanmada görev alır.

Sesin boğumlandırılmasında görev alan bu organlarımızdan dil, yumuşak damak, dudaklar, küçük dil hareketli veya az hareketli (oynak) organlarımız, sert damak, diş seti ve dişlerimiz ise hareketsiz (durgun) ses organlarımızdır.

Bir sesin dilde kullanılan sesler olabilmesi için ses organlarının yanı sıra titreşim boşluklarına (tınlatıcılar) da ihtiyaç vardır. Tınlatıcılar, ses tellerinde oluşan titreşimleri güçlendirerek “esas ses” olarak kullanılmalarını sağlar. Müzik aletlerinde de melodilerin oluşması için bu tınlatıcılar görev alırlar. Mesela sazın, flütün veya saksafonun içindeki boşluklar gibi. “Tınlatıcı, her hangi bir şekilde sert bir çeperle

sınırlandırılmış bir boşluktur ve bir deliği ( fetha, orifice) vardır.”58 İnsan dilinin

meydana gelmesinde rol alan üç temel rezonatör; ağız boşluğu, burun boşluğu (geniz boşluğu) ve boğaz boşluğu (yutak boşluğu)dur. Akciğerlerden gelen havanın gırtlakta ses tellerine çarpmasıyla oluşturduğu sesler, insan dilindeki sesleri karşılayamazlar. Bu sesler gür değillerdir ve süreksizdirler. Bu sesler “Konuşma sesi biçimini almamış salt

56 Ömer Demircan(1996), s. 9. 57 Ömer Demircan(1996), s. 9. 58 Muzaffer Tansu (1963) , s.19.

seslerdir. Bu salt sesin biçimlenmesi, konuşma sesine dönüşmesi, ağız boşluğu, burun

boşluğu ve boğaz boşluğunun oluşturduğu titreşim bölgelerinde olur.”59

Bu rezonatörlerden ağız ve boğaz (yutak) boşluklarının oylumları değişebilirken, burun (geniz) boşluğunun oylumu seslerin oluşması sırasında değişmemektedir.

Ses yolunda görevli olan en önemli rezonatör (tınlatıcı) “ağız boşluğu”dur. Ağız boşluğunda seslerin boğumlanmasında görev alan hareketli, az hareketli ve hareketsiz birçok organımız bulunmaktadır (büyük dil, sert damak, yumuşak damak, dişler, diş seti gibi). Ağız boşluğumuz alt ve üst çene ve dudaklarla çevrelenmektedir. Ağız boşluğunda bulunan dil (büyük dil), yumuşak damak ve çeneler kullanılarak bu boşluğun oylumu değiştirilebilir ve böylece farklı sesler birbirinden ayrılabilir. Türkçedeki ünlüler ağızda oluştuğu için ağız boşluğu ünlü seslerin meydana geldiği boşluktur. Özellikle bu boşlukta bulunan ve oldukça geniş bir hareket kabiliyetine sahip olan büyük dil ve onun çeşitli hareketleriyle ünlü sesler meydana gelir. Yine ağız boşluğunun ön kısmında dişler ile dudaklar arasında oluşan boşluk da ünlü seslerimizin düzlük-yuvarlaklık karşıtlığının oluştuğu boşluktur. “ Bu boşluğa diş-dudak arası demekten çok çıkış-yeri ön boşluğu demek daha uygun olur; çünkü (i, e) ünlüleri çıkarılırken bu boşluk hemen hemen yok gibidir. (u, ü) ünlüleri çıkarılırken ise, dilucu sert damak boğumundan dudakların bitimine kadar bir oda oluşur. Bu boşluğu yaratmak

için, yanaklar içe doğru çekilir.”60

Seslerin kuvvetlendirilip asıl ses şekline sokulmasında görev alan bir başka rezonatör (tınlatıcı) da “boğaz/yutak boşluğu”dur. Bu boşluk ağız boşluğundan damak perdesiyle (yumuşak damak), gırtlaktan da gırtlak kapağıyla ayrılmaktadır. Yumuşak damağın sonunda bulunan küçük dil de bu boşlukla burun boşluğunun irtibatını kesmektedir. “ Nefes alırken küçük dil aşağıya doğru sarkık bulunur; böylece burundan geçen hava yolu, nefes almak için, açık kalır. Konuşurken birçok seslerin husule gelişinde küçük dil, verilen nefesin burundan geçmemesi için, burun boşluğuna giden yolu tamamen kapar. Yalnız burun fonemlerinin teşekkülünde buruna giden yol açıktır;

fakat buna karşılık ağız yolu muayyen bir noktada kapalıdır.”61Boğaz/yutak boşluğunun

oylumu, dil kökünün geriye çekilmesiyle, gırtlağın yukarıya doğru oynatılmasıyla veya yutak yanlarının kasılmasıyla değişebilmektedir.

59 Nevin Selen (1979), s.7.

60 Ömer Demircan(1996), s. 10. 61 Necip Üçok (2007), s. 23.

Geniz seslerinin oluşmasında, belirgin hale getirilmesinde rol alan rezonatör ise burun/geniz boşluğudur. Dışarıdan burun deliklerinden başlayıp yutak boşluğu bitimine kadar olan yaklaşık 10 cm’lik bir boşluktur. Burun boşluğunda oluşan fonemlerin meydana gelmesinde en önemli görev küçük dile düşmektedir. Bu fonemlerin oluşumu sırasında küçük dil yukarı kalkarak ağız yolunu kapatır ve akciğerlerden gelen tonlu veya tonsuz-geniz seslerinin/ünsüzlerinin oluşumunda tonlu hava kullanılır- havayı burun boşluğuna gönderir. İşte burun boşluğuna gönderilen tonlu hava akımlarından ikisi genizde oluşan “m ve n” ünsüzlerini meydana getirir. Burunda meydana gelmeyen diğer bütün ünsüzler ise küçük dilin aşağı düşmesiyle burun yolunun kapanması ve akciğerlerden gelen tonlu ve tonsuz hava akımlarının ağız boşluğuna yöneltilmesi sonucunda oluşmaktadır. Türkçede geniz boşluğu sadece bazı ünsüz seslerin oluştuğu bir boşlukken “Kimi dillerde (Fr.) ünlüler çıkarken geniz boşluğu da açılır. Böylece hem ünsüzlerde hem de ünlülerde ağız-geniz karşıtlığı yaratılmış olur. Türkçede, bu karşıtlık yalnızca ünsüzler için kullanılıyor (b:m, d:n). Sesin oluşmasında görev alan ses organlarını ve rezonatörleri aşağıdaki şekilde toplu olarak görebiliriz:

1.4. Ünsüz (Konsonant) Kavramı - Dünya Dillerinde Ünsüzler - Ünsüz