• Sonuç bulunamadı

2.1 Avrupa Ülkelerinde Kentsel Dönüşüm Süreci

2.1.1 Kentsel Ölçekte Örnekler

2.1.1.1 İngiltere Londra Deneyimi

İngiltere örneğinde kentsel dönüşüm kapsamında uygulanmış program ve modeller üç ana dönem içinde değerlendirilebilir. Bu üç dönem aynı zamanda kentsel dönüşüm uygulamalarının gelişim sürecini, değişen ekonomik ve politik çerçeve içinde genel olarak tarifleme olanağı sağlaması bakımından önem taşımaktadır.

1. dönem (1950-1970):1950’li yıllarla başlayan ve 1970’li yıllara dek gelişen

dönemde var olan konut stoğunun fiziksel iyileştirilmesini önemseyen bir model kapsamında ele alınmış kentsel dönüşüm, fiziksel açıdan sağlıksız konutların yıkılıp yerine sosyal konutların yapılması yönünde gerçekleşmiş ve bu yapısıyla politik ve ekonomik bir gereksinimi karşılamıştır. Ancak bu dönem içindeki uygulamalarla birlikte bazı temel sıkıntılar ve sorunlar da ortaya çıkmıştır. Nitekim yerel yönetim tarafından yıkılan ve yeniden yapılan konutların bedellerinin işçilerin ücretlerine göre oldukça yüksek olması, yada işçilerin yüksek kira bedellerini karşılayamamaları önemli sorunlardan biri haline gelmiştir.

Böylece bu tür bir modelin uygulanması halinde çok miktarda sübvanse konutun üretilmesi gerektiği anlaşılmıştır. Kamulaştırma yapılması, binanın veya konutun satın alınması oldukça yüklü maliyetler ortaya çıkarmıştır. Bu maliyetler yeni konutlar yapma koşullarını, dalgalanan ulusal ekonomiye bağlı olarak zorlaştırmıştır.

Bu model ile uygulama görmüş alanlarda 8 ve daha yüksek blokların olduğu, öncesinden daha yaşanabilir bir doku yaratılmış buna rağmen yerleşimdeki hane halkının %30’luk bir kısmı çeperlerdeki, istihdam olanaklarından uzak, karsız dükkanları ve yetersiz sosyal tesisleri olan alanlara taşınması engellenememiştir.

Bu sorunların yanında 1970’li yıllara yaklaşıldığında kapsamlı yeniden yapılaşma yerine konut ıslahı ve yerel çevresel iyileştirme odaklı yenileme uygulamaları ön

plana çıkmıştır. Küçük alanlar halinde halkın aynı mahallede kalmak isteyenlerin (genel içinde %60-70’lik bir oran) katılımını sağlayarak alternatifli özelliklere sahip konutlar ile kişilerin kendi tercihleri doğrultusunda barınma ihtiyacının fazlasını karşılamayı amaçlayan toplum tabanlı yeniden yapılaşma modeli olarak tanımlanmaktadır.( Kocabaş, 2006)

2. Dönem (1970-1990): 1970’li yıllardan sonra 1990’lı yıllara kadar olan

dönemde uygulanan model finansman biçimi açısından farklılık göstermiştir. Yerel yönetim nakit hibe ve düşük faizli krediler sağlayarak yatırım yapılması bağlamında yenilemeyi teşvik etmeye başlamıştır. Yerel yönetimler altyapı hizmetlerini geliştirerek özel yatırımlar için uygun koşullar yaratmaya çalışmışlardır. Önemli bir farkta STK’ların desteğinin bulunmasıdır. STK’lar bu süreçte kar amacı gütmeden, yapıların yeniden inşası, bakımı, kredilendirilmesi gibi konularda ev sahiplerine yardımcı olmuştur. Yenileme için gerekli finansman olanaklarını oluşturan yerel yönetim ve STK’ların yardımını alan ev sahipleri böylece çevre düzenleme çalışmalarına da katılım sağlayabilmişlerdir.

Ancak bu model de öncekiler gibi salt fiziksel sorunlara çözüm getirmenin ötesine geçememiştir. Pek çok hane halkının finansman olanaklarından faydalanamamış olduğu bu modeldeki eksik yönler “konut artı” olarak adlandırılan yeni bir modelin geliştirilmesine aracılık etmiştir. Böylece fiziksel iyileştirmenin yanında daha geniş alanlara hizmet verecek sosyal donatıları içeren programlar oluşturulmaya başlanmıştır. Bu programlar ayrıca, daha geniş kapsamlı tutularak ekonomik iyileştirme doğrultusunda iş olanaklarının korunması ve geliştirilmesi için fırsatlar yaratmak gibi konuları da içerecek biçimde kurgulanmışlardır. Maliyet araştırmalarının yapılması, detaylı fiziksel incelemelerin yapılması ve anket çalışmaları ile yerel halkın tercih ve beklentilerinin saptanması gibi başlıklar temel alınarak programların etaplandırılması sağlanmıştır. Tüm tarafların onayladığı bu programlar sürekli kontrole tabi tutulmuşlar ancak uzun bir sürece yayılıyor olmaları çerçevesinde de ulusal karar ve hedeflerden kolayca etkilenmişlerdir. Yıkım bekleyen mahalleler bu beklenti içinde daha hızlı bozulma yaşamışlardır. Bu programlara katılım sağlamamış %30’luk bir kısım ise çeperlerde yeni yerleşimler

kurmuşlardır. Yüksek katlı yapılar ve lüks konutlar bu kesimler tarafından tercih edilmemiştir.

Bu çerçeve de modelin eksik yada geliştirilebilir yönleri temel olarak aşağıdaki gibi tariflenebilir.4

• Fiziksel açıdan yetersiz konutların büyük ölçekli ve kapsamlı sorunlarının çözümü uzun vadeli stratejilerin sürekliliğinin sağlanması ile gerçekleşebilir.

• Teknolojik, kurumsal, hukuksal olanakları ve ekonomik koşullar kapsamında modellerin değişebileceği, farklılaşabileceği düşünülerek daha esnek yapıda olabilirler.

• Var olan sorunların devamını sağlayan ya da yeni sorunlara yol açan dayatmacı süreçler yerine kabul edilebilir toplumsal katılıma açık süreçler planlanabilir.

• Küçük ölçekli yerel programlar kapsamında uygulama yapılabilir.

3. Dönem (1990 sonrası): 1990’lı yıllarla birlikte Rio’daki dünya zirvesinde

sürdürülebilirlik kavramının etkisi görülmeye başlanmıştır. Daha geniş kapsamda ele alış biçimiyle alan tabanlı yerel bilgiyi kullanan, geçmişte yaşanmış toplumsal dışlanmayı azaltma doğrultusunda kara ve hedeflerin geliştirilmesi önemli bir unsur halini almıştır. Sürdürülebilirlik kavramı ile birlikte doğal çevrenin korunması yerel kültürel özelliklerin geliştirilmesine ilişkin kaygılar yenileme ve dönüşüm kavramlarını da etkilemiştir.

Enerji verimliliği, atık yönetimi gibi konular programlara dahil edilmeye başlanmıştır. Yukarıdan aşağıya gelişen karar mekanizması, katılımı ön plana çıkarılmasıyla aşağıdan yukarıya bir mekanizmanın geliştirilmesi ile karar süreci dengelenmeye çalışılmıştır. İlçe düzeyinden mahalle düzeyine kadar çeşitli kademelenmeler içinde yer bulmuş, bütünlenmiş, farklı yönetişim biçimini birlikte

4Kocabaş, A (2006), Özden, P. P., (2008), Ergen, M, (2004), Akkar, Z. M, (2006) kaynakları kullanılarak tariflenmiştir.

oluşturmuş olduğu Yerel Mahalle Yenileştirme Stratejisi (YMYS) programı gündemde yerini almıştır.

Günümüze kadar gelişen üç ana dönemden sonra son dönem uygulamalarını ayrı bir değerlendirme konusu olarak ele almak gerekmektedir. Çünkü son dönem dönüşüm uygulamalarında Avrupa Birliği ve Avrupa Komisyonu (EC)’nun etkisi söz konusu olmaktadır. Ayrıca yaptırım gücünün bulunması da etkinin ne boyutta olduğunun iyi bir göstergesi olmaktadır. Üye devletler EC’nin belirlemiş olduğu rehber ilkeler, kara ve stratejileri doğrultusunda hareket etmeyi tercih etmektedirler. Bu durum dönüşüm projeleri için ayrılmış fonun nasıl aktarılacağı etkilemekte ve üye devletlerin oluşturulmuş fondan ne kadar pay alacağını belirlemektedir. Bu yüzdendir ki üye devletler AB ve EC’nin yönlendirme amacıyla oluşturduğu çerçeveye uyma konusunda son derece hassastırlar (Kocabaş, 2006).

AB ve EC’nin sürece dahil olmaları ile birlikte sürdürülebilir kentsel gelişim üzerine daha çok odaklanılmış ve bu konuda bir görüş birliği sağlanmıştır. Dönüşüm daha geniş kapsamda düşünülmeye, ele alınmaya başlanmış ve sosyal dışlanmayı azaltmaya yönelik çalışmaların gerekliliği konusunda karar birliğine varılmıştır.

Bu aşamadan sonra kentsel dönüşüm konusunda ülkelerin merkezi ve yerel yönetim mekanizmalarının aldığı kararların ve belirlediği stratejilerin sadece fiziksel mekana yönelik olmaması, daha sürdürülebilir ve sosyo-ekonomik endişeler taşıyan, uzun döneme yayılmış programlar geliştirmesi ekonomik nedenlere bağlı olarak zorunlu hale gelmiştir.

Özellikle son dönem uygulamalarında AB’nin yayınlamış olduğu iki önemli raporun etkisi büyük olmuştur. Bu raporlardan birincisi 1998 yılında yayınlanmış “Avrupa Birliği’nde Sürdürülebilir Kentsel Gelişim: Eylem İçin Çerçeve” (Sustainable Urban development in the European Union: a Framework for Action), ikincisi 1999 yılında yayınlanmış olan “Avrupa Mekansal Gelişme Perspektifi” (European Spatial Development Perspective)’dir. Bu iki rapor sadece İngiltere’de değil AB ile ilişkide olan tüm ülkelerde kentsel dönüşüm sürecini etkilemektedir.

Her iki raporun içeriği sürdürülebilir mekansal gelişim ve sosyal dışlanma konularında yol gösterici unsurlardan oluşmaktadır. Özellikle dönüşüm projelerinde karşılaşılan önemli sorunlardan biri olan finansman konusunda da önemli miktarlarda fonların yaratılmasıyla çok ciddi atımlar atılmıştır. Oluşturulan bu fonlar sadece AB üye ülkeleri tarafından değil, Türkiye gibi üyelik sürecinde olan diğer Avrupa ülkelerinin de yararlanabileceği niteliktedir. AB bu raporlarda belirlemiş olduğu kriterler ve stratejiler doğrultusunda geliştirilen dönüşüm programlarını üye ülkeler ve aday ülkeler ile pilot projelere ortak fon sağlayarak teşvik etmektedir (Kocabaş, 2006).

İngiltere kentsel dönüşümde yeni bir dönem yaşamaktadır. Yeni çerçevesiyle kentsel dönüşüm sürdürülebilir kentsel gelişimin bir parçası haline getirilmeye çalışılırken ulusal karar ve hedefler de yeniden şekillendirilmeye başlanmıştır. İngiltere için önemli bir dönüm noktası olan Ulusal Yenileme Stratejisi kapsamında yerel yönetim ölçeğinde organizeleşmiş Yerel Stratejik Ortaklıklar (LSPs—Local Strategic Partnerships) oluşturulmuştur. Söz konusu kamu, özel sektör, gönüllüler ve toplumsal örgütler arasında kurulan bir koalisyon olarak nitelendirilen yerel stratejik ortaklıklarda ise tüm aktörlerin eşitliği ilkesi ön plana çıkartılmıştır (Wilson, 2003).

Kentsel dönüşüm alanında, İngiltere deneyimi aracılığıyla başlangıçtan günümüze kadar önemli gelişmelerin yaşanmış olduğunu söylemek mümkündür. Belirlenen ulusal stratejilerin yerel ölçekte karşılığının yaratılmasında ayrıntılı çalışmalar yapılmıştır. Dönüşüme konu olan bölgelerin belirlenmesi aşamasından, bu bölgelerin gerekli standartlara kavuşturulması süreci içinde her adımda yerel potansiyelleri ve güçleri kullanmaya olanak veren örgütlenme yapısını geliştirme çabaları ön plana çıkmaktadır. Uluslar arası ölçekten yerel ölçeğe kadar tüm aşamalarda geliştirilen karar ve eylemlerde bütünlük sağlanması ve bu bütünlük çerçevesinde ekonomik, sosyal ve çevresel hedeflerin gerçekleştirilmesi noktasında önemli örnekler teşkil etmektedir.