• Sonuç bulunamadı

İncelenen Masallardaki Aslî Kahramanların Karakter Özellikler

1. BÖLÜM

3.2. İncelenen Masallardaki Aslî Kahramanların Karakter Özellikler

Tablo 1. İncelenen Masallarda Yer Alan Karakter Özellikleri ve Kahramanların Karakter Özellikleri

Olumlu Karakter Özellikleri

İlişkili Olduğu Kavramlar Bulunduğu Masal Metinleri

Toplam Masal Sayısı

Sorumluluk Sözünde durmak, özdisiplin, güven, dert

edinmek, sosyal sorumluluk 4.11.20.25.26.51.59.62.64.67 10

Yardımseverlik Alçakgönüllülük, merhametlilik, empatik olmak, kadirşinaslık, fedakârlık, dayanışma, iyilik, cömertlik, hayırseverlik

1.3.4.5.6.7.8.9.10.12. 13.15.16.17.18.21.23. 24.30.31.32.39.41.42. 45.52.59.60.63.64.65

31

Adalet Hak gözetmek, merhamet, adil olmak,

dürüstlük, doğruluk, hoşgörü, vicdan, acıma, eşitlik

5.9.21.24.36.37.39.51.63.66 10

Özgüven Cesaret, güven, gözü pek olmak, korkusuzluk,

yüreklilik, yiğitlik, alçak gönüllülük 1.3.13.14.16.18.20.27.28.44. 57.64.65 13

Liderlik Sosyal sorumluluk, dürüstlük, örnek olma,

cesaret, kararlılık 13.23.29.40.46.58 6

Dostluk Destek olmak, kadirşinaslık, paylaşmak, arkadaşlık, sevgi, vefa

10.61.62.63.64.65.70 7

Doğruluk Sözünde durmak, açık sözlülük, dürüstlük, ahde

vefa, içtenlik, gerçeklik 2.7.9.10.12.15.16.17.22.23.2427.32.43.47.48.50.51.54.55. 58.69

22

Sabır Sebat, tahammül göstermek, tevekkül, umut 5.6.13.16.20.21.22.24.27.34. 35.38.42.44.53.60.65.67.68

18

Saygı Vefa, hürmet, sevgi 5.24.34.42 4

Özdenetim Kendine hâkim olma, kendini kontrol etme,

İncelenen yetmiş masaldaki kahramanların karakter özellikleri Tablo 1’de verilmiştir. Aslî kahramanların karakter çerçeveleri olumlu karakter özelliklerine göre ayrılmıştır. Olumlu karakter özelliklerine hangi masallarda yer verildi ise o masallardaki karakterler başlıklara uygun olarak işaretlenmiştir (Bkz. Tablo1).

Tablodan hareketle incelenen masallarda yardımseverlik karakter özelliğinin daha fazla vurgulandığı ortaya çıkmıştır. Yardımseverliği sırasıyla doğruluk, sabır, özgüven, sorumluluk, adalet, dostluk, liderlik karakter özellikleri takip etmiştir. En az vurgulanan karakter özelliklerinin de özdenetim ve saygı olduğu görülmüştür.

Genellikle masallarda zor durumda olana, kuvvetliye göre zayıfa, mazluma, zulme uğrayana, risk altında bulunana, hassas durumda bulunana, yaşlılara, fizikî veya daha farklı engeli olanlara, savunmasız olanlara, hasta olanlara, hayvanlara, bebeklere, çaresiz durumda kalanlara, yoksullara kısaca yardıma muhtaç herkese yardım edilmiştir. Örneğin; peri padişahının kızı masalında fakir oğlan aç kalma pahasına yılana, kediye, fareye yardım etmiştir. Vezir Alaaddin masalında çok fakir durumda bulunan Alaadin’e dönemin padişahı Harun Reşid çok yardım etmiştir. Öyleki ona gönderdiği yardımların kendinden geldiğinin bile duyulmasını istememiştir. Masallarda diğer gözlenen hususta yardım edenlerin karşılık beklememesidir. Yardım edenler genellikle güçlüler, zenginler, kuvvetlilerdir. Ama bunun yanında yoksullar, iyi niyetliler, acıma duygusuna sahip olanlar, vicdan sahibi olanlar da yardım edenler gurubuna dâhil olmuşlardır. Yardımlaşma toplumun bireyleri arasındaki bağın güçlendirilmesi, toplumun uyum sağlaması için de çok önemli bir olgudur. Çalışmada öne çıkan bu değer diğer değerler gibi toplumda birlik ve beraberliği sağlamak açısından önemlidir.

Masallarda olumlu karakter özelliği olarak en fazla vurgulanan yardımseverlik karakter özelliğidir. Araştırmaya diğer bir bakış açısıyla bakılacak olursa olumsuz karakter özelliği olarak en fazla vurgulanan da doğruluk karakter özelliğinin zıddı olan yalancılıktır. Masallarda olumsuz karakter özellikleri olumluyu vurgulamak adına çok önemlidir. Olumsuz karakter özelliğini taşıyan karakterleri kötü sonun beklediği masal dinleyicisine sunulmuştur. Kısaca masallarda kötülerin ya da diğer bir deyişle olumsuz karakter özelliği taşıyan karakterlerin mutlu sona

ulaşamayacağı anlatılmıştır. Burada olumsuzluk olumluyu güçlendirmek adına büyük bir görev üstlenmiştir.

Diğer karakter özelliklerine bakılacak olunursa; masallarda sabır gösteren kahramanlar iki guruba ayrılmıştır: insanın kendi elinde olan işler karşısında kendini tutması, kendi elinde olmayan Tanrı tarafından takdir edilen karşısında rıza göstermesi. Masalda padişahlar çok istemelerine rağmen çocuklarının olmaması ve uzun bir zaman Allah’a dua etmeleri, padişahların erkek çocuk için uzun yıllar bekleyip sabretmeleri, kızların veya erkeklerin sevdiğini çok uzun yıllar sadece görebilmek için sabretmeleri (örneğin padişahın oğlu masalında padişah oğlunun sevgilisini görebilmek için on beş yıl sabretmesi), kahramanların Allah’a tevekkül etmeleri, üvey annenin kötü davranışlarına karşı sabretmeleri vb. olaylar karşısında kahramanlar sabretmişlerdir. Diğer karakter özelliğinde ise padişahlar ve kahramanlar ölürken mallarını paylaştırmak konusunda, kahramanların kendisine hak etmediği para verilmesi hususunda, üç erkek ve üç kız evlatlar arasında adil olma hususunda, hak konusunda, eşitlik konusunda vb. olaylarda adalet karakter özelliğini göstermişlerdir. Örneğin Çıtdan Kız masalında ayının göstermiş olduğu dostluk, Kül Kedisi’nin üvey annesine olan saygısı, Keloğlan’ın doğruluğu, aklı, kurnazlığı ve iyiliği, Dinler Söylemez Sultan’ın adaleti, padişahların liderliği, üç çocuktan en küçüğünün kendine olan özgüveni, anne ve babaların fedakârlığı ve sorumluluk duygusu, Şamdanım masalındaki küçük kızın özdenetimi gösteriyor ki masallarda ortaya çıkan tiplerin karakteristik özellikleri toplum tarafından olumlanan ahlâkî değerlerdir. Bu bilgilerden hareketle incelenen masalların büyük oranında iyilerin kazandığı göz önünde bulundurulacak olunursa toplumun yaşamak istedikleri ya da yaşadıkları eserlerine yansıtıldığına göre aslında masallardan elde edilen kahramanların karakterleri toplumdaki ideal insan modelini ortaya koymaktadır. Buna göre masallarda; saygılı, kahraman, cesur, kendine özgüveni olan, alçakgönüllü, hayırsever, yardımsever, kanaatkâr, tutumlu, gururlu, kendine güvenen, fedakâr, doğru, şerefli, minnettarlık özelliği olan, dürüst, sabırlı, adaletli, lider, sorumluluklarını bilen, iyiliksever, içten denetimli, akıllı, çevresindekileri seven bir ideal insan tipi ortaya çıkmaktadır. Örneğin; Keloğlan’ın iyiliği, kurnazlığı, keskin zekâsı, padişahın üç oğlu veya üç kızının en küçük olanının

cesareti, cesurluğu, annelerin fedakârlığı gibi örneklerden hareketle ideal insanda bulunması gereken karakter özellikleri masallardan tespit edilebilinmektedir.

Masallardan hareketle toplumun ideal insan tipi ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bunun yanında millî karakter özellikleri ile masallarda yer alan kahramanların karakter özelliklerinde bir örtüşme görülmektedir. Mahmut Tezcan Kültür ve Kişilik adlı kitabında Türk kişilik ve karakteri olarak yerleşmiş olan değerleri 25 başlık halinde ele almıştır. Bu Türk kişilik ve karakterlerini olumlu ve olumsuz olarak sıralayacak olursak Türk millî karakterinde yer alan olumlu özellikler: yurtseverlik, kahramanlık, adalet, cesurluk, şehitlik derecesi, konukseverlik, otoriteye bağlılık, saygı, tevekkül, alçakgönüllülük, hayırseverlik, yardımseverlik, kanaatkârlık, tutumluluk, hükmetme isteği olarak belirlenmiştir. Türk kişilik ve karakterinde olumsuz olarak nitelendiren özellikler ise; agresiflik, bencillik, ihmalcilik, plansızlık, hilekârlık, hurafecilik, yüzeysellik, gösteriş tüketimi, girişken olamayış, daralmış benlik, şekilcilik olarak belirlenmiştir (Tezcan, 1987: 149). Bu bilgiler ışığında incelenen masallarda yer alan kahramanların karakter özellikleri ile millî karakter özellikleri arasında bir benzerlik söz konusudur. Türk kişilik ve karakterlerinde yer alan olumlu özellikler ile masallarda vurgulanan yardımseverlik, saygı, alçakgönüllülük, hayırseverlik gibi karakter özellikleri benzeşmektedir. Bu da millî karakterle masalların uyumunu göstermektedir.

Toplumun genel hali özellikle edebî eserlere yansımış o da günümüze doğru aktarılmış geçmişi ve bugünü anlamamıza yardımcı olmuştur. Toplumun olumladığı ve masallarımızda da yer alan karakter özellikleri ile millî karakter özellikleri örtüşmektedir. Toplumun olumladığı değerler günümüzde de varlığını sürdüren değerlerdir. Zira Mehmet Kaplan bir milletin özünü teşkil eden değerlerin, esas itibariyle değişmeyeceğini söyler: “Onlar, tohum gibidir. Tohum, kendisi gibi varlıklara şekil verecek olan genleri ihtiva eder. Fakat buğday toprağa, çocuk ana rahmine ekildikten sonra, karşılaştıkları şartlar onların gelişmesini kolaylaştırır veya durdurur. Çürüyen tohumlar, ölü doğan, doğduktan sonra ölen çocuklarda vardır. Kültür demek olan bakım, bitkiyi de çocuğu da en iyi şekilde geliştirir.” (Kaplan, 1992: 79).

Türk kişilik ve karakteri şekline dönüşmüş olan ve incelenen masallarda en fazla vurgulanan yardımseverlik günümüzde sağlam kalıplar üzerinde oturan bir kavram olmuştur. Bu değerin varlığından bugün içinde kuvvetle bahsedilmektedir. Geçmişten günümüze kadar Türk Milleti kendi içinde ve dışarıda daima yardımseverlik örneği göstermiştir. Türklerin tarihte de yardımsever oluşuna birçok örnek vardır. Bunların sadece birkaçına çalışmada yer verilecek olunursa; Hazarlar Musevilere, Osmanlılar ise Kanuni Sultan Süleyman döneminde Fransa Kralı Fransuva’ya, II. Dünya Savaşı’nda Almanlara ve Yahudilere karşı çok büyük bir yardımseverlik örneği göstermiştir (Karataş, 2007: 1). Türk tarihi bu açıdan son derece zengindir; kimi cesareti, kimi fedakârlığı, kimi sadakati ile şöhret bulmuş Türk büyükleri bulunmaktadır. Öyleleri vardır ki isimleri anıldığında karakteri akla gelir. Alparslan’ın kahramanlığı, Ulubatlı Hasan’ın ataklığı… Bu bilgiler ışığında geçmişte “iyi” olarak tabir edilen ahlakî değerlere bugün de “iyi” tabiri kullanabiliyorsa millî karakter kavramını kullanmak konusunda bir yanlışlık yapılmamıştır.

Türklerin “yardımsever” oluşları Avrupalı diplomat ve seyyahların da dikkatinden kaçmamış ve eserlerinde bu hususa temas etmişlerdir. Nitekim Thevenot’a göre “Türkler çok dindar ve yardımsever olup, Müslümanlık için gayret gösterirler ve İslamiyet’i bütün dünyaya yaymakla vazifelidirler.” (Keklik, 2001: 115).

Busbecg ise “…Bu amaçladır ki vakıfların(evkaf) nimetlerinden sadece Müslümanlar değil aynı zamanda Yahudi ve Hıristiyan olmak üzere herkes yararlanmakta ve kervansaraylarda kalan yolculara bedava akşam yemeği verilmekteydi.” sözleriyle Türklerin ne kadar yardımsever olduklarını vurgulamıştır (Keklik, 2001: 115).

Yardımseverlik ve yardımlaşma konusu çok yakın zamanlarda ülkemizi inceleyen araştırıcıların da dikkatini çekmiştir. Aydın yöresindeki “Başakçılık” kurumu da yardımseverliğin yaşayan diğer bir örneğidir. Üretici, ürününü (incir, zeytin, hububat) aldıktan sonra fakir fukaranın toplaması için tarla veya bahçede bir kısım ürünü bırakır. Ürünün tamamı hasat edilmez, bir kısmı yardım için veya

hepsini toplama imkânı bulamadığı zamanlarda geride bırakılır. Bunları toplayanlara “Başakcı” denilir. Bu yörede bırakılan ürünün fazlalığı oranında toplumsal statü ve manevî tatmin artmaktadır. Yine, Ege ve Toros dağlarındaki Tahtacı Türkmenlerinde, Alevî topluluklarında “Ülüş” geleneği vardır. Cuma akşamları her Türkmen, pişirdiği yemekten en az üç komşusuna gönderir. Buna, “ülüş” denir. Anadolu’daki diğer alevî Türkmenler buna “pay”, “komşu hakkı” der. Yine Cem âyinlerinde (dinsel gelenek) kesilen kurbandan, önce lohusalara, gebe kadınlara, hastalara, pay gönderilir. Alevî topluluklarında ölünün üçüncü, yedinci, kırkıncı günlerinde ve yılında kesilen kurbanlar birlikte yenilir. Anadolu’da hâlâ kurban, adak kesimleri de yardımseverlik örnekleridir (Tezcan, 1987: 180).

Dr. Eröz; Adana ve Hatay taraflarında “şekere” denilen bir gelenekten bahsetmektedir. Bu gelenekte varlıklı kimseler, yoksullar için küçük bir arazi parçası ayırmakta ve bu tarlayı ekerek ürünü yoksullara dağıtırlar. Ayrıca yazar, yine bu illerde yoksullara harmandan da bir hisse verildiğini belirtiyor. Hediye verme geleneği de tamamen yardımlaşmaya dayanan çok yaygın bir gelenektir (Eröz, 1973: 206).

Broguiere ise Türklerin ne kadar yardımsever olduğunu, “Birbirlerine karşı dürüst ve müşfiktirler. Yemek yerken, kaç kere, yanlarından geçen bir fakiri sofraya çağırıp doyurduklarını gördüm.” sözleriyle ifade etmiştir (Djevad, 1969:83).

Bu özellikle ilgili atasözleri ve deyimlerin varlığı da millî karakter olarak söz konusu olan yardımseverlik değerinin varlığını netleştirmektedir. “Komşuda pişer, bize de düşer” deyimi de yardımlaşma ile ilgilidir. Özellikle geleneksel grupta komşudan gelen veya komşuya giden tabak, tencere, sepet, tepsi vs. gibi kapların boş olarak gönderilmemesi, içine bir şeyler konup öyle iade edilmesi geleneği de yine temelinde yardımlaşmaya dayanan bir gelenektir. Merhamet ve acıma gibi insanların duygusal yönleri de günlük hayatta çok rastlanılan bir Türk niteliğidir. Özellikle güçsüzlere, kadınlara ve çocuklara karşı kendisini açık bir biçimde ortaya koyan bu nitelik de yardımlaşma duygusunu pekiştiren bir niteliktir. Köy topluluklarında geleneksel olarak uygulanan ve hâlâ devam eden “imece” de yardımseverlik özelliğinin kurumsallaşmış bir görünüşüdür. Bununla birlikte imece

geleneğinde başkalarına ve devlete yardım duygusunun varlığı yadsınamaz. Yine yardımseverlik örneği olarak şöhretli sanatçıların ve varlıklı insanların yaptıkları yardımları, tertiplenen konserleri, jübileleri, okul, çeşme, cami yapımı gösterilebilir. Yine yolda giderken bir kimseye bilemediğiniz bir yeri sorduğunuzda o kimse orayı bilmese bile yine de bir şeyler söylemeye, yardım etmeye gayret eder. Bu da Türkiye’de çok görülen en basit bir yardımlaşma örneğidir. Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da zengin kimseler yoksul çocuklarını sünnet ettirirler, onların bütün giderlerini üstlenerek çocukların kirvesi olurlar. Bu gelenek de yine dinsel nitelikte bir yardımseverliktir. Yardımseverlikle ilgili birçok kurum ve kuruluşun olması yardımseverliğe toplumca verilen önemin bir kanıtıdır. Hava kurumuna, Kızılay’a, Yardımseverler Derneğine yapılan yardımlar da daha çok ülke yararına olan eylemlerdir (Tezcan, 1987: 180).

Türklerde öne çıkan diğer bir karakter özelliği de doğruluktur. Nitekim Türklerin en yaman düşmanlarından olan Lord Byron Türklerin doğruluğunu şöyle ifade etmiştir: “Türkler ne ikiyüzlüdür, ne de yalancı; gerçi birçok milletlerin hürriyetlerini yıktılar ve onları alçaltmış oldular. Lâkin kendileri hiçbir zaman alçalmadılar. Harp ederken öldürmediği bildiriler, hem de iyi bildiler. Savaş haricinde ve yurtlarında ise asla katil olmadılar. Kılıcı insafsız bir maharetle kullanan Türkeli, mağlûp ettiği insanların yarasını sarmakta da ustadır. Türkler, kendi aralarında yaşamalarına müsaade ettikleri ve itikatsız tanıdıkları insanları- Avrupa’nın birçok yerinde ve asırlarca yapıldığı gibi- ateşte yakmadılar. Onların dinlerine ve büyüklerine sadakatleri engizisyonsuzdur, bu sadakati başka milletlere yükletmediği, hatta düşünmediler.” (Tan, 1936: 81).

L. Montagu ise Türklerin doğruluğu için, “Bir Türk’ün kemali cür’etle yalan söylediği nadir görülür.” demektedir (Montagu, 1973: 136).

M.Turhan Tan’ın “Tarihte Türkler İçin Söylenen Büyük Sözler” adlı kitabında Türklerin saygılı oluşu, doğruluğu, merhametli oluşu, adaletliliği, dostluğu vurgulanmıştır. İlim âleminde önemli yer alan Cahiz ise, Türklerin doğruluğu hakkında “Türkler pek namuslu insanlardır. Ne harbde, ne sulhta hile bilmezler, fırsattan istifadeye tenezzül etmezler. Özleri ve sözleri doğrudur. Aralarında ihtilâf

yoktur. Bir Türkün temellûk, nifak, zem, casusluk yapması, kibir satması, büyüklerine saygısızlık göstermesi tasavvur bile olunmaz. Başka milletler gibi dedikodu yapmazlar, havaî sözlerden hoşlanmazlar. “ demiştir (Tan, 1936: 10). Ünlü filozof Campenella ise diğer önemli ilim adamları gibi Türklerin doğruluğunu ve adaletliliğini “ “Güneş ülke” yi yeryüzünde bulmak mümkün mü? Fikir hürriyetine, vicdan hürriyetine, lisan hürriyetine ilişmeyen Türklerin varlığı- hiç olmazsa yarın- böyle bir ülkenin var olacağını bana zannettiriyor. Mademki düşünceyi zindana koymayan, hakikat sevgisini zincire vurmayan bir millet, o cesur ve âdil Türkler var. Üzerinde yalnız hakikatin, adaletin ve hürriyetin hüküm sürdüğü bir Güneş ülke (civitas solis), yarın neden vücut bulmasın?” sözleriyle ifade etmiştir (Tan, 1936: 45).

Diğer önemli ve toplumumuzda yer teşkil eden karakter özelliği de dostluktur. Türklerin dostluk karakter özelliğinden bir çok ilim adamı söz etmektedir. Çok tanınmış bir pedagog olan Comenius Türklerin dostluğu hakkında şu sözleri söylemektedir: “ Şanlı pederiniz, iyi ve değerli müşavirler seçti, onların şahıslarında böyle bir akademi kurdu ve hayırlı bir siyaset gütmekle milletini minnettar etti. O büyük hükümdarın kabul eylediği kabul eylediği programın başında Türk dostluğu ve Türk’e bağlılık vardı. Siz de fehametpenah, aynı programı takip ederseniz. Türkler kahramandırlar, dostlarına zarar vermezler, fakat kazanç getirirler. Bu yüksek millet, tuttuğu eli bırakmaz, sözünden dönmez, iyi ve fena günlerde dostundan ayrılmaz, böyle bir milletle el ele vermek, yeryüzünde her güçlüğü yenmek için sonsuz bir kudret ve kabiliyet kazanmak demektir.” (Tan, 1936: 63).

Yardımseverlik, doğruluk, dostluk gibi önemli karakter özelliklerinin yanında çok önemli bir yere sahip olan diğer bir karakter özelliği de dürüstlüktür. Bu konuda bir çok ilim adamı görüş belirtmiştir. Türklerin dürüst ve doğru sözlü olduklarına dair Ubicini’nin şu cümleleri; “Genel bir kaide olarak Ermeni’ye istediği fiyatın yarısını, Rum’a üçte birini, Yahudi’ye dörtte birini verin. Fakat bir Müslüman’a istediği fiyatı vermeye razı olmanız gerekir. Müslüman, tok satıcıdır ve daha fazla satış yapan komşusunu kıskanmaz. Bekler.” dikkat çekicidir (Keklik, 2001: 33).

D’Ohsson da Türklerin dürüstlük ve doğruluğu için şu ifadeleri kullanmaktadır: “Türkler, esasları Kur’an-ı Kerim’de çok açık biçiminde anlatılan dürüstlük, namusluluk, doğruluk hususunda aynı derecede övülmeye layıktır. Kendi aralarındaki toplumsal düzenin bütün ilişkilerinde iyi niyet ve dürüstlüğün onlara hâkim olduğu görülür. Örneğin Türkiye’de, başka yerlerde olduğu gibi birbirlerine karşı taahhüde giren vatandaşların durumunu saptamak, konulan şartları garantiye almak konusunda yazılı taahhütlere gerek yoktur. Onlar verdikleri sözün kölesidir. Onların bir tanıdığını aldatması, emniyeti kötüye kullanması yahut karşısındakinin saflığından yararlanması asla düşünülemez. Bir tanıdığı aldatmak, emniyeti kötüye kullanmak yahut karşılarındakinin saflığından yararlanmak, her şeyden önce onları, vicdanen azap çektirir. Bu duyguyu yabancılara karşı da duyarlar. Törelerce yasak olan her kazanç Müslümanlığa ters düşer ve onlar, haksız kazancın bu dünyada da, öbür dünyada da kendilerine bir yararı olmayacağına inanmışlardır (D’Ohsson, 1973: 189-190).

Vimercati ise diğer insanlarla Türkleri dürüstlük yönünden karşılaştırıp bir sonuca ulaşmıştır. Vimercati, “İstanbul halkı içinde dürüstlüğü ile en çok tanınan Türklerdir. Türk, kendisine itimat edeni asla aldatmaz.” demektedir. A.Renovard ise dürüstlük hakkında, “Türk namuslu, iffetli, dürüst ve merhametlidir.”görüşünü belirtmektedir. (Djevad, 1969: 22-83).

Türklerde bir diğer önemli karakter özelliği de saygıdır. Nitekim P.Loti, Türklerdeki saygıyı şu şekilde ifade etmektedir: “Türklerde, ama halis Türklerde olduğu kadar, hiçbir yerde, yoksullara, zayıflara, acizlere, küçüklere acıma ve şefkat, ana babaya saygı gibi yüce duygulara rastlanmaz. Bu insanlardan biri, hatta yaşı ilerlemiş olsa, o küçük ve zararsız kahvelerden birinde otururken babası içeri giriverse, hemen yerinden kalkar, sesini alçaltır, sigarasını söndürürü ve saygı ile bir köşeye ilişir.” (Loti, 1973: 59).

Türklerin saygılı oluşuna dair B. Lewis’de “…başta aile büyükleri olmak üzere, bütün büyüklerine karşı saygılı davranmaları onlara küçük yaştan öğretilirdi. Baba, anne, ağabey ve ablaya karşı saygı gösterilirdi; hatta büyümüş bir erkek evlat, babasının yanında onun, onun izni olmadan oturmaz, yemek yemez, sigara içmezdi.

Anayla babaya karşı saygısızlık ve itaatsizlik, puta tapma, cinayet işleme, yalancı şahitlik etme, savaştan kaçma gibi büyük günahlarla eşit tutulurdu. Otoritelere karşı saygı aile hayatı dışında da istikrar sağlıyordu; çünkü aile hayatında devlet kuvvetine karşı saygı duyulması şeklinde beliriyordu.” hükmüne ulaşmaktadır. (Lewis, 1973: 97).

Çocuğa geleneksel topluluklarda ölen aile mensuplarının isminin verilmesi de onlara olan saygı ve sevgiyle ilgilidir. Köy kahvelerinde gençlerin ayrı kahvelerinin bulunması aynı zamanda yaşlılara saygının bir ifadesidir. İlköğretim okullarında hergün söylenen and hem saygı hem sevgi hem de yurtseverliği ifade eder (Tezcan, 1987: 192).

Türk millî karakterinde varlığı tespit edilen diğer kavram da hoşgörüdür. Bilhassa Türklerin bir başka tebaa ile ilişkilerinde bu husus açıkça görülmektedir. Bu konuda Busbecg, hanlara hrıstiyan, yahudi, zengin, fakir herkesin kabul edildiğini, kimsenin reddedilmediğini belirtir (Busbecg, 1939: 30).

Busbecg’i destekler mahiyette Voltaire de şu ifadeleri kullanmıştır “Hiçbir hrıstiyan devleti, kendi topraklarında Türklerin bir camisi bulunmasına müsaade etmez. Oysa, Türkler, bütün Rumların kiliseleri olmasını hoşgörürler… Türkler 10. ve 11. yüzyıllarda Arapları yendikleri halde, onların din, dil ve adetlerini benimsemişlerdi.” (Voltaire, 1969: 35).

Türklerin adaletli oluşu da diğer karakter özelliklerindendir. Eliot; “Türkler, her biri emeller peşinde olan beş-altı milleti bir arada, hem de en adaletli şekilde idarede büyük ustalık gösterirler. “şeklinde bir ifadeyle Türklerin ne kadar adaletli olduğunu anlatmaya çalışmıştır (Keklik, 2001: 98).

Türk millî karakteri içerisinde kendine çok önemli bir yer edinmiş olan karakter özelliğinin diğeri de merhamet ve iyiliktir. Türklerde kervansarayların parasız oluşu, Türkiye’nin her yerinde sakatlar, akıl hastalarına olan şefkat ve merhamet hayırseverliğin, iyiliğin kanıtlarıdır. P. Loti “Türklerde olduğu kadar hiçbir yerde yoksullara, zayıflara, acizlere, küçüklere acımak ve şefkat, ana babaya saygı gibi yüce duygulara rastlanmaz.” demiştir (Keklik, 2001: 66).

Ünlü şahsiyetlerden biri olan Chateau Briand ise Türklerin merhametli oluşunu şu

Benzer Belgeler