• Sonuç bulunamadı

İman ve İnkar Edenlerin Mukayesesi

KUR’ÂN’DA SUÂL YOLUYLA YAPILAN MUKAYESELER

E. Bazı İsm-i Tafdîl Kalıpları ile Yapılan Mukayeseler-Zulüm, Dalalet ve Husn Kavramları-

1. İman ve İnkar Edenlerin Mukayesesi

Hidayet Dalalet bahsinde de görüleceği üzere “Dosdoğru yol ancak Al-lah’ın göstermiş olduğu yoldur.” Bu yol da Kur’ân’da ayrıntısıyla beyan edilmiştir. Muhatabın kendisince kabul ettiği yol onun için her ne kadar sûretâ doğru olsa da, bu, hakikî doğrulukta, olması gereken tarzda değildir.

İçinde yaşanılan kainatın kurucusunun tayin ettiği istikamet asıl geçerli ka-bul edilendir. Kainatın kurucusu Allah olması hasebiyle tabiidir ki O’nun kabul ettiği şekilde hareket etmek gerekmektedir. Zira kainatın kurucusu-nun belirlediği kuralların dışındaki tüm kurallar hatalıdır, bâtıldır. Kişi o kurallar bütününe tabi olmadığı sürece kendisinin doğrularını kabul etmeye devam eder. Bundan ötürüdür ki Kur’ân, muhataplarından kendisini rehber edinmeyenlerin varlığını beyan eder ve ayrıca kendisini kabul etmeyenleri eleştirir.

Kur’ân: “...اَنْ يَلَعََنْوَفَْيَ َلاَاَنِتَيَآَ ِفيَ َنوُدِحْلُ يََنيِذهلاَهنِإ” “Ayetlerimiz hakkında hakkında doğ-ruluktan ayrılıp eğriliğe sapanlar bize gizli kalmaz.”308 ayetini zikreder. Zira mu-hatapların bir kısmı aslında gerçeği yakîni olarak bildikleri halde ısrar ve inatla hak yoldan sapmakta ve insanları da saptırmaktadır. Çünkü ilhad kelimesi kavram olarak “kelamı kendi yerinden başka bir yere koymak”

308 Fussilet 41/40.

anlamına gelirken istılahi manada “haktan bâtıla meyletmek, inat ve ısrar ile inkâr etmek” olarak beyan edilmiştir.309 Ayrıca “Bize gizli kalmaz.” ifadesinde muhataplardan ilhada düşenlere tehdit dolu ikaz da vardır. 310 Kur’ân’da

Ayetlerimizi dustûr edinmemeleri sebebiyle işlemiş oldukları bir takım kötü amelleri (hileleri, Hak yoldan alıkoymaları, hevalarına tabî olmaları) kendilerince doğru kabul etmelerinden ötürü kendilerine güzel gösterilenler ile ayetlerimizi hayatında dustûr edinenler bir olur mu?311 ayetleri ile istif-hamı inkâri sorusu sorulmaktadır. Görüldüğü gibi ayetlerde alenî bir muka-yese mevcuttur. Amelleri işleyenin kendisinin beğenmesinden önce bu amelleri kainatın sahibinin ve kurucusunun beğenip beğenmeyeceği önem-lidir. Tabiidir ki Kur’ân’ı hayatında rehber kabul eden ile etmeyenin hayatı, bu kimselerin ölümü ve ahirette karşılaşacakları şeyler de bir değildir.

Kur’ân, bu durumu ilgili ayetin tefsiri niteliğindeki diğer ayetlerde de şöyle beyan eder:

“Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ve kendisine inananlar arasında yürüyen, (an-latacabileceği) bir nur (Kur’ân) verdiğimiz kimse karanlıklar içinde kalıp ondan hiç çıkamayan kimse gibi olur mu? İşte kâfirlere yaptıkları işler öyle süslü ve cazip gösterilmiştir.”312

309 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XXVII, 132.

310 Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, V, 197; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 1660.

311 Fatır 35/8; Muhammed 47/14; bkz. Abdülkerim Mahmud b. Yusuf, Uslûbu’l-İstifhâm fi’l-Kur’ân, 71, 115, 138.

312 Enam 6/122.

Müfessirlerimiz genel olarak “ölü” tabirini cehalet ve dalalet olarak yo-rumlamakta, her ne kadar ölü ve diri karşılaştırmasında bahsi geçen kişilerin Ammar b. Yasir ve Ebu Cehil olduğu söylense de tabirin kafir durumunda iken hidayete kavuşan kimseleri kapsadığını zikretmektedirler.313 Zira ayette müminlerin İslamı bilmeden önce ölü konumunda olduklarını, iman nuruy-la zihinlerinin ve kalplerinin aydınnuruy-lanmasından ötürü İsnuruy-lam ile hayat bul-duklarını; diğer taraftan kalp ve zihin dünyasını şeytanın istediği gibi yön-lendirmesine imkan tanımalarından ötürü, onun gösterdiği minvalde olayla-ra bakacaklarından inkar edenlerin kaolayla-ranlıktan, yani küfürden kurtulama-yacaklarını, üstelik kaldıkları yerin de kendilerine hoş geleceği, gösterileceği zikredilmektedir.314 Ayet üzerinde yapılan Cebriyye ve Kaderiyye mezhep-leri mensuplarının tartışmalarına girmemekle birlikte, ayetin siyak ve siba-kına bakarak küfürde kalan kimselerin bu durumlarının kendi tercihlerin-den kaynaklanmakta olduğunu görürüz. Zira Enam sûresi 121. ayetin son cümlesinde “Şeytana ve onun yandaşlarına tâbi olursanız şirk koşmuş olursunuz.”

ibaresi yer almaktadır. Yani Nur (Kur’ân) herkese hitap etmekte fakat bazı-ları bu Nurdan istifade etmemek için direnmektedir. Zaten ayette Nur’dan istifade etmemek için direnen kişiler ile Nur’û hayatına dûstur edinen kim-selerin bir olup olmayacağı tartışması yapılmaktadır.

Kur'ân'daki ayet ve açıklamaların hepsi, birbirini takviye ve teyid eder.315 Yani Kur’ân ayetlerinin tamamı birbiri ile ilişki içinde, kombinasyon halindedir. Görünüşte birbirleri ile bağlantısız gözükseler de incelendikle-rinde birbirlerini açıklayıcı oldukları ve aralarında bir bağlantı olduğu fark edilecektir. Konu ile alakalı bahsini edeceğimiz sıradaki ayet de bunun delil-lerinden biridir:

ََمَفَأ

َِهِ بهرَنِ مَ روُنَىَلَعََوُهَ فَِم َلاْسِْلِْلَُهَرْدَصَُهللَّاََحَرَشَن .

313 er-Râzi, Mefâtîhu’l-Ğayb, XIII, 180; İbn Kesîr, Tefsîru’l-Kur’âni’l-Azîm, 718.

314 Hayrettin Karaman v.d., Kur’ân Yolu, II, 366; Mevdûdî, Tefhîmu’l-Kur’ân, I, 591; es-Sâbûnî, Safvetü’t-Tefâsîr, I, 353, 354.

315 er-Râzi, Mefâtîhu’l-Ğayb, XXVI, 271.

“Öyleyse Rabbinden gelen bir nurla aydınlansın diye, Allah'ın, kalbini kendi-sine tam teslimiyet arzusuyla genişlettiği kimse (kalbi kör ve sağır olanla) bir olur mu?”316

Bahsi geçen ayette kendisine Nur verilen ve bu Nurla gönlü açılan kim-senin durumundan haber verilmektedir. Bu Nur herkese verilmiştir317, ama herkes bundan istifade etmesini bilmemiştir. Kur’ân’ın eleştirdiği muhatap-lar işte bu Nura karşı kendisini kapatmış olan kimselerdir. Dolayısıyla Kur’ân, bu Nuru kabul edip hayatını o minvalde süren ile aksi durumda olanın yaşamı, ölümü ve ölüm sonrasının bir olmayacağını belirtmektedir.

Ayetin beyanında Razi, “Ayetteki “men” kelimesi, haberi mahzûf bir müb-teda olup, tıpkı önceki ayetteki ifadesi gibidir. 318َِم َلاْسِْلاِلَُهَرْدَصَْحَرْشَيَُهَيِدْهَ يَْنَاَُه للَّاَِدِرُيَْنَمَف Buna göre takdiri, "Allah'ın, göğsünü İslâm için açıp, böylece hidayete eren bir kimse, Allah'ın, kalbini mühürlediği, dolayısıyla kalbinin kasvetinden ötürü hidayete eremeyen kimse gibi midir?" şeklindedir. Bu takdire göre, cümlenin aslında cevap (haber) zikredilmemiştir. Çünkü zikredilen sözler-den bu cevap anlaşılmıştır. O sözler de, "Artık kalpleri Allah'ın zikrinsözler-den bomboş ve kaskatı kalmış olanların vay haline... ifadesidir.”319 demiştir.

Bununla birlikte alenen anlaşılacağı ve biraz önce zikrettiğimiz üzere bu nur herkese gönderilmiş olup onu kabul edenlerin gönlü huzur dolacak aksi durumda olanın ise gönlü bir dem sûkûna kavuşamayacaktır. Zira:

ي ِشَْيََنَمَفَأ

َ ميِقَتْسُّمَ طاَرِصَىَلَعًَّيَِوَسَيِشَْيََنهمَأَىَدْهَأَِهِهْجَوَىَلَعَاًّبِكُمَ “Yüzüstü sürünen -yani yolun kendisini götürdüğü yönden tamamen habersiz olan - kimse mi varılacak yere daha kolayca ulaşır, yoksa dümdüz yolda düzgün şekilde yürüyen mi?320

316 Zümer 39/22.

317 Taha 20/126; Müminûn 23/66,105; Furkan 25/29-30; Neml 27/84; Zümer 39/55, 59; Talak 65/10.

318 Enam 6/125.

319 er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb, XXVI, 265-266.

320 Mülk 67/22. Bkz. Muhammed Esed, Kur’ân Mesajı, III, 1171.

Ayet iki farklı grubun durumlarını, aynı türden iki farklı tablo ile tasvir etmektedir. Birinci tabloda belirsiz bir uzunlukta ve inişli çıkışlı bir yolda bir insan yüzü üstüne kapanmış sürünmeye çalışmakta, kendisinde bulunan sakatlıklar nedeni ile ayakları kaymakta ve yeniden yüz üstü düşmekte üste-lik nereye gitmekte olduğunu bile bilmeksizin hedefsiz bir vaziyette yol al-maya çalışmaktadır. İkinci tabloda ise düz, emniyetli ve sonunun nereye varacağı belli olan bir yolda sağlıklı, azaları sağlam bir insan normal adım-larla gönlünde taşıdığı hedefe doğru korkmadan, sıkılmadan, emin adımlar ile yol alıyor. Bu iki insan grubundan hangisinin daha huzurlu, hangisinin daha kederli olduğunu görmek için derin düşünmeye gerek yoktur. Soru-nun cevabı bizzat soruSoru-nun içindedir.321 Dolayısıyla hiç dünya hayatından ötesini umursamayan biriyle, هِ بهرَنِ مَ ةَنِ يَ بَىَلَعَ َناَكَنَمَفَأ “Rabbinin katından apaçık bir kanıta dayanan kimse bir tutulabilir mi?...322 ayetinden de görüldüğü üzere bu kimseler bir tutulmayacaktır.

2. Mümin ve Kafir’in Âhirette Karşılaşacakları Durumların