• Sonuç bulunamadı

5. ÖZGÜN ALAN ÇALIŞMASI: İSTANBUL MODERN SANAT MÜZESİ’NİN

5.5 İZLEYİCİ DENEYİMİNİN ANALİZİ

5.5.1 İM İzleyicisinin Tanımlanması

Resmi internet sayfasındaki Hakkında bölümünde İM izleyicisini; “Daha önce hayatlarında müze gezmemiş olan bir kitleden modern sanat uzmanına, anaokulu çocuğundan üniversite üyeleri […]” olarak tanımlamaktadır. Buradaki önemli nokta, İM’nin daha önce müze deneyimi olmayan kişileri öncelikli olarak kazanmasıdır. Demokratik bir yaklaşım güdülerek, izleyicilerin dil, din, ırk, sosyal sınıf, vs. ayırt edilmeksizin herkese açık bir deneyim yaşatılması hedeflenmiştir. Müzenin İstanbul’da bulunmasından dolayı, öncelikle İstanbul’da yaşayan nüfus sonra da Türkiye ve tüm dünyadan izleyici İM’yi ziyaret etmektedir. İM ile ilgili yayınlanan röportajlardan edinilen bilgiye göre, günlük ziyaretçi sayısı minimum 1500 kişi civarındadır. Ücretsiz günlerde (Salı ve Perşembe) ise bu sayının 2000’in altına düşmediği ifade edilmektedir. İM’nin amacı yalnızca sanatı sunmak değil, çeşitli etkinliklerle birlikte mekânı izleyiciye yaşatmaktır. Bu nedenle düzenlenen eğitim programları ve seminerler özellikle genç

104

nüfus tarafından ilgi görmektedir. Ayrıca, ailece katılma olanağı sağlayan etkinlikler, örneğin çocuklar ve ailelerinin katıldığı resim yapma etkinlikleri, düzenlenerek sosyal bir ortam oluşturulmaktadır.

5.5.1.1 İM’de Göz Olarak İzleyici

Alan çalışmasının önceki bölümlerinde İM’nin hem beyaz küpün otoriter özelliklerini taşıyan hem de dönüşmüş beyaz küpün esnek özelliklerini barındıran heterojen bir yapıya sahip olduğu ifade edilmiştir. İM izleyicisinin düzenlenen etkinlikler ve ücretsiz günler ile aktif konumda olduğu görülse de, izleyici sanat mekânına girdiğinde göz olarak ifade edilen izleyici tanımlaması doğrultusunda pasif konumdadır. Ayrıca, daha sanat mekânına girmeden karşılaşılan bir takım güvenlik kontrolleri, örneğin; fazla eşya ile dolaşmama ve sırt çantalarının göğüs tarafına takılması gibi izleyicinin sanat mekânı içerisinde sınırlılıklarının olduğunun göstergesidir. Ancak, müzenin diğer mekânlarında böyle bir sınırlılık söz konusu değildir.

19. yüzyıldan kalan bir bilinçaltı ile genel anlamda ziyaretçiler – hangi müze olursa olsun – içerisinde gezinirken mekâna duydukları saygı ve aralarındaki mesafeden dolayı, yapıtlara yalnızca uzaktan bakma eğiliminde olduğu söylenebilir. Özellikle Türkiye’de İM’den önce onun gibi kompleks bir müze bulunmadığı için, diğer müzelerdeki sergi deneyimi katı mesafeleri zorunlu kılmaktaydı. Örneğin, Dolmabahçe Sarayı Müzesi’nde ziyaretçiler kamusal ve toplu bir deneyim yaşamaktadır. Bir grup toplulukla belirli süre içerisinde gezilebilen müzede kişisel deneyim göz ardı edilmektedir. Tarihe tanıklık eden mobilyalara ve özel eşyalara yaklaşılmaması için mesafeyi tanımlayan şeritler çekilmiştir. Sınırlılık kavramı ile ilişkilendirilen bu müzenin iç mekânlarında ziyaretçi bir izleyici olamayacak kadar kısa ve hızlı zaman geçirmektedir. Bir başka deyişle göz işlevini yerine getiremeden bedenin ayrılma süresi gelmektedir. Türkiye’de İM haricindeki diğer müzelerde durum yaklaşık olarak ifade edildiği gibidir. Bu nedenle, müzelerdeki fiziksel mesafeyi bilinçaltı kodlamasına yerleştiren müze ziyaretçisi, sanat müzesinde ve belki de diğer sanat mekânlarında karşılaştığı yapıtlara, bu mesafeyi korumaktadır. İM’de de durum benzer şekilde süregelmiştir. Her ne kadar izleyici yapıtlara mesafeli durması

105

gerektiğini bilse de, sanat mekânı da bunu – Dolmabahçe Sarayı’nda olduğu kadar baskın olmasa da – izleyiciye hissettirmektedir (Şekil 5.21).

Şekil 5.21: Müzelerde izleyici ile yapıt arasındaki mesafe

Kaynak: Tripadvisor, Milli Saraylar Resim Müzesi ve Ayça Esen, (2018).

İM’de bu durum biraz daha az görünür durumdadır. Yapıtların asılı olduğu duvarların önünde zemine çekilmiş siyah bir şerit aracılığı ile izleyici ve yapıt arasındaki mesafe belirginleşmektedir. Ancak yerinde yapılan gözlemlere göre, enstalasyon çalışmalarının – bir tanesi dışında – önünde veya etrafında bu şeritlere rastlanmamıştır.

İzleyici, İM’nin sergi mekânından içeri girdiği andan itibaren gözünü yapıtlar üzerinde dolaştırarak, beyaz küp izleyicisinden farksız bir şekilde, yapıtlar ile iletişim kurmaktadır. Ancak, yapıtların çeşitliliği – enstalasyon, video ve fotoğraf – sayesinde izleyicinin kurduğu iletişim de çeşitlenmektedir. Dolayısıyla, İM’nin sanat mekânı içerisindeki bağlamı, her yapıtı izleyicisi ile bire bir deneyim yaşamaya itmektedir.

5.5.1.2 İM’de Beden Olarak Deneyimleyen

İM’de yapılan gözlemlerde görülmüştür ki, izleyiciler duvarda asılı duran sanat çalışmalarına sorgulamadan mesafeli durmakta ancak enstalasyon çalışmalarında ise bu mesafeyi korumakta zorlanmaktadır. Dokunmak istemekte ancak dokunmamaktadır. Beyaz küp bağlamının sunduğu soyut sanat yapıtları, ancak karşısında durup izlendiğinde ve üzerinde düşünüldüğünde anlamlandırılabilmektedir. Yapıtın gerçekliği arttıkça,

106

yapıtı oluşturan gerçek nesne izleyicide merak uyandırmakta ve dokunma arzusu yaratmaktadır. “Bağlam 2: Dönüşmüş beyaz küp” bölümünde, 60’lardan sonraki sanat mekânı ziyaretçisi deneyimleyen olarak tanımlanmıştır. Yapıtları dokunarak deneyimleme ve bir sergide katılımcı olma durumları kişinin deneyimleyen olarak ifade edilmesine etken olmuştur. İM’yi ziyaret eden kişilerin yapıtlarla kurduğu mesafeli ilişkiler göz önünde bulundurulduğunda kişileri deneyimleyen olarak tanımlamak bu anlamda doğru bir ifade olmamaktadır. Antmen’in kendisi ile yapılan röportajda (Ek A.3) ifade ettiği gibi,

İstanbul Modern’e gelen ziyaretçileri ben izleyici olarak tanımlardım çünkü koleksiyonu ağırlıklı olarak resimlerden oluşuyor; heykel, video, asemblaj türü birtakım sergilenen yapıtlar da izleyici tanımını geçersiz kılmıyor.

Bu durumda İM’de izleyici beden olarak varlığını hissetmekte ancak deneyimini göz organını kullanarak gerçekleştirmektedir. Bedeninin hareketini ve varlığını en çok hissedebildiği alanlar, müzenin sosyal mekânlarıdır: restoran, mağaza, eğitim alanı, sinema, kütüphane gibi. Dolayısıyla, İM’nin sosyal alanları içerisinde farklı deneyimler yaşamak mümkündür.