• Sonuç bulunamadı

İsmi, (

ندلما ىسيللا ميَن بِأ نب نحرلا دبع نب عفان

: Nâfi’ ibn-i Abdi’r-rahmân ibn-i Ebî Naîm El-Leysî El-Medenî) dir. Künyesi, Ebû Ruveym veyâ Ebû Naîm veyâ Ebu’l-Hasen veyâ Ebû Abdü’r-rahmân El-Leysî’dir. Takrîben Hicrî (70) târihlerinde doğmuş ve (169) târihinde vefât etmişdir. Aslen İsfehân’lı (Esbehân’lı) olup Kurrâ’-i Seb’a’dan birincisidir. Remzi (

: ا

Elif) dir. Yetmiş seneden fazla, kırâet ile meşkul olmuşdur. Kırâet’i, Medîne-i Münevvere’de tahsîl etmiş ve kırâet’de, Medîne-i Münevvere ehlinin imâmı olmuşdur. Kırâet’deki senedi, -mütevâtiren- Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’e kadar uzanır. Bunun için bütün Medîne-i Münevvere halkı, O’nun kırâet’ine rücû’ ederek O’nun ihtiyâr ettiği vücûh’a meyl etmişlerdir.

Kendisinden de -İmâm Mâlik gibi- bir çok zât’lar, kırâet teallüm etmişlerdir. Bi’l-âhare İmâm Mâlik, Mâlikî’lere imâm olarak tanınınca, Mâlikî’ler, -İmâm Mâlik, kırâeti, İmâm Nâfi’den öğrendiği için- Kur’ân’da da, İmâm Nâfi’nin vücûh ve kırâet’ini ihtiyâr etmişlerdir.

Medîne-i Münevvere’liler de “Mâdem ki fıkhımız, Medîne âlimlerinin fıkhıdır. O halde kırâet’imiz de, Medîne kâri’lerinin kırâeti olsun”

diyerek İmâm Nâfi’ kırâet’ini ihtiyâr etmişlerdir.

İmâm Nâfi’nin kendisi, (

ةمق ث

:sika)325 ve sâlih’lerden olup Abdu’llâh ibn-i Abbâs’dan ve -Abdü’r-rahmân ibn-i Hürmüz El-E’rac, Müslim ibn-i Cündeb, Muhammed ibn-i Müslim, ibn-i Şihâb Ez-Zührî, Sâlih ibn-i Havvât, Şeybe ibn-i Nessâh ve Yazîd ibn-i Rummân gibi- yetmiş kadar Tâbiîn’den, Kur’ân ve vücûh teallüm etmişdir.

325 -( ةمق ث : Sika): Her cihetten kendisine güvenilir, inanılır, adâlet ve takvâ sâhibi ilim ehli olan kimse.

Tecvîd İlmi (Kur’ân-ı Kerîm Okuma Kâıdeleri)

Bunlardan El-E’rac, kırâet’i, Abdü’llâh ibn-i Abbâs’dan, Ebû Hurayra’dan ve Abdu’llâh ibn-i Ayyâş, İbn-i Ebî Rabîa El-Mahzûmî’den; Müslim, Şeybe ve İbn-i Rummân, Abdü’llâh ibn-i Ayyâş’dan öğrenmişlerdir. Şeybe, Umer ibnü’l-Haddâb’dan da kırâet’i işitmişdir. Sâlih, Ebû Hurayra’dan; Ez-Zührî de, Saîd ibn-i Müseyyeb’den öğrenmişlerdir. Saîd ibn-i Müseyyeb de, Abdü’llâh ibn-i Abbâs’dan ve Ebû Hurayra’dan öğrenmişlerdir.

Abdü’llâh ibn-i Abbâs, Ebû Hurayra ve Abdü’llâh ibn-i Ayyâş da, Ubeyy ibn-i Ka’b’dan kırâet’i öğrenmişlerdir. Abdü’llâh ibn-i Abbâs, Zeyd ibn-i Sâbit’den de kırâet’i öğrenmişdir. Ubeyy ibn-i Ka’b, Zeyd ibn-i Sâbit ve Umer ibnü’l-Haddâb da, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’den öğrenmişlerdir.326

Binâen-aleyh İmâm Nâfi’nin vücûh kırâeti, Selef imâmlarına tâbi’dir.

Kendisinden, Medîne-i Münevvere ehlinden yirmi kişi -ardan ve

semâen- kırâet’i rivâyet etmişlerdir ki bunların en meşhûru (

نُولماق

:Kâlûn) dur. Mısır ehlinden de onbeş kişi rivâyet etmişdir ki

bunların da en meşhûru (

ش بمو

:Verş) dir. Şâm ehlinden de bir çok zevât, kendisinden kırâet rivâyet etmişlerdir.

İmâm Nâfi’, siyah renkli, güzel huylu, iyi ahlâklı ve nurlu yüzlü bir insân olup tabiati mîzâh’a (şakaya) meyyâl idi. Herne zaman konuşsa, ağzından misk kokusu gibi bir koku neş’et ederdi. Bir gün ashâbından birisi kendisine “Yâ Ebâ Ruveym, her gün nâsa Kur’ân ta’lîm ettiğin zaman sizden çok güzel bir koku hâsıl oluyor. Bunun sebebi nedir?”

dediği zaman, O da “Ben ne misk gibi kokarım, ne de o kokuya yakın olurum. Lâkin rüyâmda Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve sellem’i gördüm. Ağzıma Kur’ân kırâet ettiler. O zamandan beri ağzımdan bu râyiha zâhir olur” demiştir. İmâm Şâdibî de, bir kasîdesinde bu kokuya işâret ederek (

ع فمان باي طلا ف ُّراسلا ُي رمك لا اممامف

:Güzel

kokuda sırrın kerîm olanı, İmâm Nâfi’dir) der.

İmâm Nâfi’ye, bir gün “Sizin güzel yüzlü ve güzel ahlâklı olmanızın sebebi nedir?” denilince, O da “Nasıl olmasın, Hazreti Muhammed sallâ’llâhü aleyhi ve selem, uykumda benimle müşâfehe etti. Ben de kendisinden Kur’ân kırâet ettim” demişdir.327

326 -En-Neşru fi’l-Kırâeti’l-Aşr, cüz’, 1, ss. 112. Ebu’l-Hayr İbnü’l-Cezerî.

327 -Müşâfehe: Ağız ağıza, yüz yüze, karşı karşıya konuşma.

Tecvîd İlmi (Kur’ân-ı Kerîm Okuma Kâıdeleri)

Kâlûn, İmâm Nâfi’ hakkında “Nâsın en güzel huylusu, kırâet cihetinden de en güzel kırâet sâhibi idi. Yetmiş yıl Mescid-i Nebevî’de namaz ile meşkul olmuşdur” der.

Muhammed ibn-i İshâk da, “İmâm Nâfi’ Hazretleri’ne, -vefât edeceği sırada ben yanında bulunuyordum- (Bize vasıyyet et), dediler. O da (

امَ ن م ؤُم مُت نُك ن ا ُهملُوسمبمو م للا اُوَي طمامو مُك ن يمـب متماذ اُوح ل صمامو م للا اُوق ت ا

:Allâh’dan

korkunuz, -ihtilâfa düşmeyip- aranızı düzeltiniz. Allâh’a ve Rasûl’üne itâat ediniz. Eğer hakîkî Mü’min’ler iseniz)328 âyet-i kerîme’sini okudu ve Allâh’a karşı olan üstün i’tikâdını, ebedî âleme göç etmeden bir def’a daha ifâde etti” der.

İmâm Nâfi’ Hazretleri’nin iki râvîsi vardır ki bunlardan birisi (

نُولماق

:Kâlûn), diğeri de (

ش بمو

:Verş) dir.

A- Kâlûn: Asıl ismi (

انيم نب ىسيع ىسوم وبا

:Ebû Mûsâ îsâ ibn-i Mînâ) dır. Medîne-i Münevvere’nin kârîi ve nahv âlimidir. Remzi (

ِ

:Bâ’)

dır. Hicrî (120) târihinde doğmuş ve (220) târihinde vefât etmişdir. İmâm Nâfi’nin vefâtından sonra elli sene daha Nâfi’ üzerine kırâet etmiş ve O’ndan elli sene sonra vefât etmişdir. İmâm Nâfi’nin üvey oğlu olup O’ndan ihtisâs görmüştür. Kırâet’i çok iyi olduğu için kendisine -İmâm Nâfi’ tarafından- “Kâlûn” lakâbı verilmişdir. Çünkü “Kâlûn” lâfzı, Rûm lügatinde (

دايمج

:İyi, güzel) ma’nâsınadır.

Bu husûsda, Cezerî, “Ba’zı Rûm’lara -Kâlûn, (

دايمج

:iyi, güzel) ma’nâsına mıdır?- diye sordum. Onlar da -Evet, Kâlûn, (

دايمج

:iyi, güzel)

ma’nâsınadır- dediler. Fakat âdetleri vechile (

فماق

:Gâf) harfini (

فماك

:Kâf) harfi gibi söylerler” der. Kâlûn da, “Herne zaman Nâfi’

üzerine kırâet etsem, hemen bana -dört parmağını kapayıp- şehâdet parmağı ile üç kere işâret eder ve (Kâlûn, kâlûn, kâlûn: Güzel, güzel, güzel) derdi” der. Abdü’llâh ibn-i Ali de, “Kâlûn’un ceddinin ceddinin ceddi, -Hazreti Umer zamânında- Rûm diyârlarındaki bir vilâyetden

gelip Medîne-i Münevvere’de yerleşmiş olduğu için, Nâfi’, kendisine (

نُولماق :

Kâlûn) demişdir” der.

328 -Sûre-i Enfâl, âyet 1.

Tecvîd İlmi (Kur’ân-ı Kerîm Okuma Kâıdeleri)

Ebû Muhammed Bağdâdî de, Kâlûn hakkında, “Kâlûn, sağır idi.

Mizmâr sesini -ya’nî düdük, kaval v.s sesleri gibi sesleri- işitmezdi.

Fakat kendisine Kur’ân okunduğu zaman, -işitme kuvveti meydana çıkıp- onu ğâyet iyi işitirdi” der. İbn-i Ebî Hâtim de, “Kur’ân okunduğu zaman, kârî’in hatâlarını, dudaklarının hareketlerinden anlardı” der.

İmâm Nâfi’den kırâet rivâyetinde bulunan Kâlûn’un da, iki tarîk’ı vardır ki bunlardan birisi (

دي شمن ُوبما

:Ebû Neşîd), diğeri de (

نماو لُ لْما

:El-Huvânî) dir.

a-Ebû Neşîd: Sika’dan olup ekserî rivâyete göre Hicrî (258) târihinde vefât etmişdir.

b-El-Hulvânî: Bu da sika’dan olup Hicrî (250) târihinde vefât etmişdir.

B-Verş: Asıl ismi, (

ىرصلما ديَس نب نامثع

:Usmân ibn-i Saîd El-Mısrî) dir. Mısır kârî’lerinin imâmıdır. Remzi (

ج

:Cîm) dir. Mısır’lı bir Kıbtî olup Hicrî (110) senesinde Mısır’da doğmuş ve (197) senesinde yine Mısır’da vefât etmişdir ki (87) yıl yaşamışdır. Kendisi, Kurrâ’-i

Muhakkıkîn’den ve Tertîl imâmlarındandır. İmâm Nâfi’ tarafından (

ش بمو

:Verş) lakâbı ile lakâblandırılmışdır.

Hicrî (155) târihinde Mısır’dan Medîne-i Münevvere’ye gelerek İmâm Nâfi’den Kur’ân teallüm etmiş ve kırâet’i öğrenerek bir çok def’a’lar Hatm-i Kur’ân yapmışdır. Bi’l-âhare Mısır’a tekrar dönmüş, Kur’ân ve Arab lisânı ile uğraşmışdır. Zamânında, Mısır’da, kırâet baş imâmlığı kendisine verilmişdir.

Kendisi güzel sesli, gök gözlü, buğday renkli ve kısa boylu idi. Kısa boylu olduğu halde yine câmi’e kısa giyinmiş olarak gelirdi. Hareket edince veyâ yürüyünce de ayakları açılır ve renkleri ile açığa çıkardı.

Bunun için İmâm Nâfi’, kendisine (

نماش بمو

:Verşân) lakâbını vermişdir.

Ba’zıları da, “Az yediği ve az etli olduğu için (

نماشبمو

Verşân) lakâbı ile lakâblandırıldı” derler.

İmâm Nâfi’, her zaman bu lakâbı tekrar ederek -(

نماش بمو ماي متماه

:Bana

ver, bana getir, yâ Verşân) veyâ (

نماش بمو ماي أمر ـق ا

:Oku, yâ Verşân) veyâ

Tecvîd İlmi (Kur’ân-ı Kerîm Okuma Kâıdeleri)

(

نماش بمو ن ب ا

:İbn-i Verşân)- der ve kendisini taltîf ederdi. Bi’l-âhare (Verşân) ismi tahfîf edilerek (

ش بمو

:Verş) olarak kullanılmışdır ki verşân, lügatde, yaban güvercini veyâ kumru kuşunun erkeği ma’nâsınadır.

Ba’zıları da, “Verşân, sütten yapılan bir nev’î peynir veyâ ona benzeyen ak bir taamdır. Kendisi de beyaz renkli olduğu için (Verşân) lakâbı ile lakâblandırıldı” derler.

İmâm Nâfi’den kırâet rivâyetinde bulunan Verş’in de iki târîk’ı vardır ki bunlardan birisi (

قابزلا

:El-Ezrâk), diğeri de (

ناحبصلا

:El-Esbehânî) dir.

a-El-Ezrâk: Sika’dan olup Hicrî (240) târihlerinde vefât etmişdir.

b-El-Esbehânî: Bu da sika’dan olup Verş rivâyetinde imâm idi. Hicrî (290) târihinde Bağdâd’da vefât etmişdir.