• Sonuç bulunamadı

2. YAZMA ESERDE EṬ-ṬABERÎ’NİN METODU

2.3. Belâgatla İlgili Konular

2.3.1. el-İltifât

eṭ-Ṭaberî’nin tarifine göre birinci şahıs, ikinci şahıs ve üçüncü şahıs olan üç

yöntemden bir diğerine geçmektir.93

Örnek: Şairin şu ifadesi

19 ًلاِماَك ًلاْوَح رهّدلا ْيل ٌعِجاَرَأ ىَجَتْر ي لا ْمأ َدّوَع يذّلا ىلإ

19- Dehr (uzun zaman) benim daha gücüm ve gençliğimle rahat bir hayat sürdüğüm geçen yıllardan birini bana geri mi veriyor veya ondan böyle bir şey beklenmez mi?

eṭ-Ṭaberî, şöyle demiştir: “O dehre iltifat üslubuyla hitap etmeye ve ona şöyle demiştir: Sen adetlerine dönmediğinde, sana düşmanlığı azaltmayacağım.”

Ben bunu senin döneceğin manasına alıyorum ve onu senin iyiliklerinden birisi

sayıyorum.”94

2.3.2. Tecâhülü’l-‘Ârif

Hayret, takrir doğrulama) veya azarlama vs. sebebiyle bilineni bilinmiyormuş gibi göstermektir. 95

93 Tahkik edilen metnin 8.sayfası. 94

Örneği, yukarıda verilen 19. beyittir. eṭ-Ṭaberî, şairin onu, takrir kastedilen tecâhül-i ârif yoluyla getirdiğini söylemiştir.

2.3.3. eṭ-Ṭıbaḳ

İki zıt mananın cümlede bir araya getirilmesidir. 96

Örnek:

26

اًرسَق تيِضَر ًىضر ِرسَقلا ىلعو

اضَقلا ِفرص ىلع ٍطخ س اذ َناك ْنَم

“26- Baskı ve zorlamaya kadere kızgın kimse gibi istemeyerek razı oldum.”

“طخ س” ve “اَض ر” kelimeleri arasında ṭıbaḳ vardır. eṭ-Ṭaberî şöyle demiştir: “طخ س”

kelimesi َ“اَض ر”nın zıddıdır. Böylece beyitte ṭıbaḳ meydana gelimiştir.”97

2.3.4. el-İstiare

“Teşbihin iki tarafından birinin zikredilip diğerinin kastedilmesidir. Müşebbeh zikredilirse, o mekniyye olur ve kinayeyle istiare denilir. Müşebbeh bihe uygun olanla bitişik olursa muraşşah olur veya ona gerekli olanla birlikte olursa, taḥyîliyyedir,

müşebbehe uygun olanla birlikteyse mucerreddir.”98

Örnek:

2

ِهّدَوس م يف ُّضَيب ملا َلعتشاو اَضَغلا ِلزَج يف ِراّنلا ِلاعتشا َلثم

2- Saçlarının beyazlığı siyahlığında ateşin odunun içinde tutuştuğu gibi hızlıca tutuştu.

eṭ-Ṭaberî şöyle demiştir: “Birbirlerine denk olan iki şeyin ateş ve oduna benzetilmesinde istiare-i mekniyye vardır. “Tutuşma” denilmesinde taḫyil vardır ve yüce

95 Tahkik edilen metnin 9.sayfası. 96 Tahkik edilen metnin 7.sayfası. 97 Tahkik edilen metnin 78.sayfası. 98

Allah’ınَ “َ سأرلاَ ََلَعتشا َو” kelamından99 iḳtibastır.َ “َ ضَيب ملا” ve “د َوس م ” zikredilmesi لا tedbîctir.”100

Beyitteki istiâre-i mekniyyenin şekli, yaşlılığın beyazlığa ve onun alevle ateşle) parlamasına benzetilmesidir. Vechü’ş-şebeh iştial tutuşma)’dır. Şöyle ki müşebbehi yani “بي شلا”َ yaşlılık)’ı zikretti, müşebbeh bihi yani “را نلا” “به للا”ı hazfetti, onun gerekli olanlarından bir şeyi yani “لاَع تشلاا” tutuşma)’yı bıraktı.

“بي شلا”ın halini, beyazlıkta “را نلا”ın haline benzettiğinde temsiliyye olması da mümkündür.

2.3.5. el-İḳtibas

“Allah buyurdu” veya “Rasulü buyurdu” gibi ayet veya hadis olduğunu gösteren

ifadeyi zikretmeden, şairin sözüne bir ayet veya hadisi ilave etmesidir.101

eṭ-Ṭaberî, şair İbn Dureyd’in şiirindekiَ “َ هّد َوس مَ يفَ ضَيب ملاَ َلعتشاو” şeklindeki ifadesini yüce Allah’ın َ“َ سأ رلاَََلَعَتْشا َو” kelamından102

iḳtibas ettiğini belirtir.

2.3.6. et-Tedbîc

Renkleri zikredip ahenkli ve uyumlu bir şekilde onları tek tek anlatmaktır.103

Örneği yukarıda verilen 2. beyittir. Onda “َ ضَيب ملا” ile “د َوس ملا”in zikredilmesi tedbîctir. 3 يف َّلح ِميهبلا ِليللاك َناكف ِهئاجرأ ءوض ٍحابص ىلجناف

3- Başım karanlık gece gibi oldu, gündüz ona her tarafından geldi ve onun siyahlığından hiçbir iz bırakmadı.104

99 Meryem, 19/4. 100

Tahkik edilen metnin 33.sayfası.

101 Tahkik edilen metnin 15.sayfası.

102 Meryem, 19/4. Bkz. Tahkik edilen metnin 37.sayfası. 103 Tahkik edilen metnin 14.sayfası.

104

eṭ-Ṭaberî şöyle demiştir: “Sabahın, evlilik talebinde bulunma maksadıyla yolculuğa çıkmış bir adama benzetilmesi istiare-i mekniyyedir. Işığın onun için ispat edilmesi terşiḥ; “لول حلا”un zikredilmesi taḫyildir.”105

Beyitteki istiare-i mekniyyenin şekli, sabahın bir adama benzetilmesidir. Böylece müşebbehi yani sabahı zikredip müşebbeh bihi yani “ل ج رلا”ı hazfetmiştir. Gerekli olanlarından bir şeyi yani “َ لح”yi bırakmıştır. Vechu’ş-şebeh, “لاق تنلاا” ve “ل وح تلا”dür.

Onu “ءوَض” ile bir araya getirmiştir. O, müşebbeh bihe uygundur. O, muraşşaha

olur. Onu gerekli olanla bir araya getirmiştir. O, “لو ل حلا”dür. O zaman taḥyiliyye olur.

eṭ-Ṭaberî, beyitte mutabaḳat ve manevi tedbîc olduğunu söylemiştir. “ َّل َحَ ” kelimesiyle “ىَل َجْن ا” kelimesi arasında tıbaḳ vardır.

“ميهَبلاَلي للا” ve “حابصَ ءوض”َsözünde ise manevi tedbîc vardır.

2.3.7. Mecaz

eṭ-Ṭaberî mecazı şöyle tarif etmiştir: “Asıl manayı kastetmeye engel olan bir

karineyle birlikte kelimenin asıl anlamı dışında kullanılmasıdır.”106

228 ام ِلِل ٍرئاز ٍلايخ فْيَط ىؤُّرلا مَلا ْحَأ ِنْيَعلل هَفُّز ت

228-Uykudaki rüyaları kalbe gönderdiğinde dostların gördüğü hayale şaşıyorum.

Bu beyitle, eṭ-Ṭaberî’nin bahsettiği bir mecaz vardır. O, “نيعلا” kelimesidir. Onu mecaz kabul etmesinin sebebi, hayalini göze getirmeyişidir. O ancak zihne ve içteki

güçlere gidiyor. Mübalağa ve belâgat bunu gerektirmektedir.107

Mecaz-ı mürsele örnek şairin şu betytidir:

1 ه نول ىكاح َيسأر ْيَرَت اّمإ ىَجُّدلا ِلايذأ َتحت ٍحبص َةّر ط

105 Tahkik edilen metnin 35.sayfası. 106 Tahkik edilen metnin 12.sayfası. 107

1- Sen benim başıma bakarsan onu siyahlığı gitmiş, beyazlığı gecenin siyahlığını gideren sabah gibi görürsün.

eṭ-Ṭaberî şöyle demiştir: Rengin başa isim olarak verilmesi, mecaz-ı mürseldir.108

Hakikî manayla mecazî mana arasında benzerlik alakası yoktur.

2.3.8. eṭ-Ṭeşbîhu’l-Maḳlûb

Örneği yukarıda verilen 1. beyittir.

“Başta ortaya çıkan ve kararmaya devam eden şeyle karışmış ağarmanın, karanlıktan tamamen kurtulmayan ilk sabaha benzemesi bir teşbihtir. Rengin mef‘ul yapılmasıyla maklûb olarak kabul edilmeye uygun düşer ve onda bir mübalağa olur.”

Sonra şair Muhammed b. Vuheyla el-Humeyrî’nin sözünü şahit getirmiştir. (kâmil)

9 هَتَّرغ َّنأك حابَّصلا اَدَبو حَدَتْم ي َنيِح ِةفيلَخلا ه ْجَو

Sanki sabahın ilk belirtisi, övüldüğünde halifenin yüzü gibi göründü.109

Şair, sabahın belirtisini, onun vechu’ş-şebeh konusunda daha mükemmel olduğuna inandırmak için halifenin yüzüne benzetti. Bundan dolayı teşbîh-i maklûb oldu.

Bu beyit, belâgat kitaplarında teşbîh-i maklûb konusunda en meşhur örnektir.

2.3.9. el-İstiḫdam

“İki manası olan bir sözcüğün, bir manasını kendisiyle, diğer manasını zamiriyle ifade etmektir.110 Örneğin:َ 92 ٍةبوصنم ًىحرب َتعمس ْنإف ىحَّرلا بطق ينّنأ ملعاف ِبرحلل

108 Tahkik edilen metnin 32.sayfası.

109 Muhammed b. İmran el-Merzubanî, Mu‘cemu’ş-Şu‘ara, thk. F. Kronko, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-

‘İlmiyye, 2. Baskı, 1402/1982, s.420.

110

92- Şiddetle cereyan eden bir savaş duyarsan benim o savaşı idare eden olduğumu bil.

eṭ-Ṭaberî “ىح رلا” kelimesinde bedî ilmine ait istiḫdam sanatı olduğunu söylemiştir. İlkin o söylendi. Onun için “ رحلاب ” kastedildi. Onunla ikinci mana kastedilerek yani ortasında duran ve üzerinde dönen demir kastedilmiştir. Birinci kelimeye zamirin tekrarlanmasını şart koşmadığını ve sözcüğü tekrar etmekle yetindiğini, onun mana yönünden zamirin yerine geçtiğini görüyoruz. Böylece o, önceki belâgatçılara karşı çıkmıştır.

Şöyle demiştir: “Bu bizden önceki bedî ‘âlimlerince bilinmiyorsa, bizim onlara karşı delilimiz onun, istiḫdama benzetilerek ikinci (اه بطق) manasında olduğudur. Bu, bizim söylediğimize işaret ediyor. Şöyle ki, sözcük “ḫadim” gibi birinde bunda, diğerinde de onda kullanılıyor. Sözcüğün tekrarlanmasıyla zamiri arasında fark yoktur. Zamirin şart koşulması ise, sırf inattır. Sağlam yapı onun kabul edilmemesine şahitlik

eder. Bedî‘ sanatı uyulan bir gelenek değildir.”111

Benzer Belgeler