• Sonuç bulunamadı

Kur’an’ın tefsirinde kullanılan metod, “müfessirin mümkün olduğu kadar net bir şekilde kendi görüş ve tutumunu da ortaya koyarak farklı tefsir konularını ele aldığı nesnel yöntem” şeklinde tanımlanmaktadır.156

Îcî, eserinde bir sûreyi tefsir ederken şu metodu takip etmektedir. Sûrenin başında öncelikle sûrenin adını belirtmekte daha sonra da Mekkî mi Medenî mi olduğunu açıklamaktadır. Sûrenin birden fazla ismi varsa bunlara da yer vermektedir. Bunun ardından sûreyi ayet ayet tefsir etmeye başlamakta, aralarındaki güçlü bağ sebebiyle bazen iki veya üç ayeti birden tefsir etmektedir. Fâtiha sûresinin baş kısmı için yaptığı tefsir bunun açık bir örneğidir.

Ayetlerin tefsirinde öncelikle ayetin öncesiyle bağını/münasebetini açıklamaktadır. Sonrasında eğer varsa sebeb-i nüzulüne dair rivayetlere yer vermekte, ardından da kelime ve terkiplerin manalarını izah etmekte, akabinde

154 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 99b.

155 Haliloğlu, “Adudüdddin Îcî’nin Tefsirdeki Metodu ve Tefsirdeki Kaynakları”, 108-113. 156 Bkz.: el-Hâlidî, Ta’rîfu’d-Dârisîn Bimenâhici’l-Mufessirîn, 16-17.

belağat, nahiv, fıkıh ve itikada dair konuların açıklamasını da eklemektedir. Zaman zaman da ayetlerin tefsirinde bazı faydalı bilgilere yer vermektedir.

Tahkiku’t-Tefsîr fî Teksîri’t-Tenvîr, mukaddimesi sayesinde bir araştırmacının

metodunun özelliklerine vakıf olabileceği az sayıdaki tefsirlerden biridir. Bu mukaddime ile Fâtiha, Bakara, Âl-i İmrân ve Nisâ sûreleri’nin tefsirini inceleyerek Îcî’nin tefsirinde takip ettiği metodunu belirlemeye çalışacağız.

Eser genel olarak incelendiğinde Îcî’nin metodunun şu özellikleriyle ön plana çıktığını görülmektedir:

1. Tam bir tefsir olan eserde, sûre ve âyetler mushaf tertibine uygun olarak kaleme alınmıştır.

2. Îcî, âyetleri anlam bütünlüğü oluşturacak şekilde tefsir ederken, kavram ve kelimeleri de sadece gerektiğinde açıklamaktadır.

3. Eser, çoğunlukla Arap dili ve edebiyatı hakkında bilgi vermekle birlikte kelam, fıkıh ve felsefe konularını da ele almaktadır.

4. Âyet, tarihi bir olayla ilgili ise, bu olay ve âyetin nüzul sebepleri Hz. Peygamber, sahabe ve tâbiînden gelen rivayetlerle açıklanmaktadır.

5. Îcî, Şafi mezhebine mensup olduğundan Şafi mezhebinin görüşlerine özellikle yer vermektedir. Bazen diğer mezheplerin görüşlerine de yer vererek onların görüşlerini tartışmaktadır.

6. Kendinden önce yazılan Mefâtîhu’l-gayb, el-Keşşâf, Lübâbü’t-tefsîr ve

Envârü’t-tenzîl’den yoğun bir şekilde nakillerde bulunmaktadır.

7. Bazen, eserinde kendinden önce yazılan tefsirlerde bulunmayan meseleleri ele alarak açıklamalar yapmaktadır.

8. Kendinden önce yazılmış tefsirlerdeki gereksiz fazlalıkları izale ve eksik bırakılmış konuları telafi etmek suretiyle ilmi birikimini ortaya koyacağını ifade mukaddimesinde ifade etmektedir.

9. Sahabe, tâbiîn ve geçmiş âlimlerin görüşlerine bir hayli yer vermekle beraber, bunların isimlerini nadiren zikretmektedir.

10. Kıraatle ilgili görüşlerin kime ait olduğunu belirtmeden bunları özet bir şekilde zikretmektedir.

11. Akaid ve kelâm konularında kendi mezhebi olan Eş‘arîlerin görüşlerine genişçe yer vermekte, bunu destekleyecek şekilde delil getirerek ayetleri tefsir etmekte ve kendi mezhebi dışındaki mezheplerin görüşlerini reddetmektedir.

12. Bazı âyetlerde Kur’an’ın lafzı ve manasının i‘cazına değinmektedir. 13. Îcî, tefsirinde bazı usul-ü fıkıh kaidelerini Şerhü’l-Minhâc’a atıfta bulunarak izah etmektedir.

14. Tefsirinde İsrâîliyyâta yer vererek bazen kendisi, bazen de Fahrüddîn eer-Râzî üzerinden İncil’den nakilde bulunmaktadır.

15. Zaman zaman tasavvufi izahlara girmek suretiyle âyetleri tefsir etmektedir.

Bilindiği üzere farklı niteliklerde pek çok tefsir kitabı bulunmaktadır. Bu kadar yoğun tefsir çalışmaları Müslümanların Allah’ın kitabına büyük önem verdiklerini ve farklı yönleriyle bu kitabı anlamak ve açıklamak gayret ettiklerini göstermektedir. Bilimsel bir sınıflandırmayla, bilinen tefsir kitapları “Rivayet ve Dirayet” tefsiri olmak üzere iki kategoride sınıflandırılmıştır. 157

Rivayet tefsiri, Kur’an-ı Kerim’in, Kur’an’daki diğer ayetlerle,158 Hz.

Peygamber’in, sahabenin ve tâbiînden gelen rivayetlerle tefsir edilmesidir. 159

157 Ahmet Hasan Ferhât, Fî Ulûmi’l-Kur’ân, Ard ve Nakd ve Tahkîk, (Ürdün: Daru Ammâr, 2001), 251.

158 Bazı araştırmacılar, Kur’an’ın Kur’anla tefsir edilmesini, rivayet tefsiri olarak kabul etmemektedir. Fakat biz, bu tür tefsiri rivayet tefsiri kabul ederken cumhur ulemanın görüşüne göre hareket ettik. Bkz.: Salâh Abdulfettah el-Hâlidî, Ta’rîfu’d-Dârisîn Bimenâhici’l-Mufessirîn, (Dımeşk: Daru’l- Kalem, 2008), 148.

159 Muhammed Abdülazim ez-Zerkânî, Menâhilu’l-İrfân fî Ulumu’l-Kur’an, (Beyrut: Daru’l-Kitabü’l- Arabi, 1999), 2/10-12.

Akli tefsir veya re’y tefsiri olarak da isimlendirilen dirayet tefsiri de kendi içerisinde iki kategoride tasnif edilmiştir.

Birincisi, övgüye değer ve makbul olan dirayet tefsiri: Bu tefsir türü, tefsir yapmaya ehil olan kimsenin içtihatlarıyla, Kur’an’ın tefsiri ve manalarının açıklanması noktasında sağlam kaideler esas alınarak ve doğru bir usule göre yapılan tefsirdir.

İkincisi, yerilen ve kabul edilmeyen dirayet tefsiri: Bu tefsir türü, bilimsel bir esasa dayanmayan, din ve dil kuralları bilinmeden müfessirin kendi arzu ve istekleri doğrultusunda, kendi mezhebini veya batıl görüşünü destekleyecek şekilde yapılan tefsirdir.160

Tezimize konu olan Îcî’nin tefsirini incelediğimizde, tefsirin genel yapısının dirayet tefsirinin özelliklerini taşıdığını söyleyebiliriz. Bu durum onun rivayet tefsirini tamamen terk ettiği anlamına da gelmemektedir. Aksine rivayetleri delil olarak kullanmış ve farklı yerlerde bunları serdetmiştir. Bu rivayetler onun kitabının rivayet tefsiri değil, dirayet tefsiri olarak sınıflandırılması özelliğini de ortadan kaldırmaz. Îcî tefsirinde istifade ettiği kaynaklarda da gördüğümüz gibitefsir ilminin öncülerinin yolundan gitmiş ve bu ilmin genel kuralları çerveçevesinde bir eser kaleme almıştır..

Bununla birlikte az önce de ifade edildiği gibi Îcî, eserinde rivayet tefsiri metodundan da istifade etmiştir. Bu konuda şu örnekleri vermek mümkündür:

“Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım.”161 âyetini tefsir ederken Îcî şunları

söylemektedir: “Halife kelimesi, bir kimseye vekalet eden ve onun adına hareket eden kimse demektir. “Sonra sizi yeryüzünde halifeler kıldık.”162 ve “Onları

yeryüzünde halife kılacak.”163 ayetlerinde de bu mana vardır. Halifeden kastedilen de

160 Bkz.: Ferhât, fî Ulûmi’l-Kur’ân, Ard ve Nakd ve Tahkîk, 272. 161 el-Bakara 2/30.

162 Yunus 10/14. 163 en-Nur 24/55.

İbn Abbâs, İbn Mes‘ûd ve es-Suddî’nin görüşüne göre Hz. Âdem’dir.164 Bu ayet

Kur’an’ın Kur’an’la tefsirine bir örnektir.

Tefsirde hadisi şeriflerin kullanılmasının bir örneği olarak müellif, “Rabbimiz, bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma, bize

kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz sen çok bahşedensin.”165 ayetini tefsir

ederken şöyle demektedir:166 “Yani, ilimde derinleşmiş olanlar demektedirler ki: Ey

Rabbimiz! Hakka tabi olmak yerine müteşabih ayetleri tercih edip, bunları hakka uygun olmayacak şekilde yorumlamaya kalplerimizi meylettirme! Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “İnsanoğlunun kalbi Rahman’ın iki parmağı arasındadır. Onu

dilediği gibi bir halden diğerine çevirir.”167

Daha önceden de açıkladığımız gibi, Adudüddîn el-Îcî, Tahkîku’t-tefsîr fî

teksîri’t-tenvîr isimli eserini Beyzâvî’nin Envâru’t-Tenzîl’i, Zemahşerî’nin el- Keşşâf’ı, el-Kirmâni’nin el-Lubâb’ı ve er-Râzî’nin Mefâtîh’inden yaptığı alıntılar

üzerine bina etmiştir. Bunlar içerisinde, Envâru’t-tenzîl’i kendi tefsirinin temeli ve esası kılmıştır. Envâru’t-tenzîl’i tefsir alanında yazılmış en iyi eser olduğunu ifade etmiş ve dolayısıyla da bu tefsirin içeriğinin çoğunu kendi tefsirinin kapsamı içine almıştır.

Îci’nin tefsirinde kullandığı kaynakları ve bu kaynaklardan yaptığı nakilleri örnekleriyle ortaya koyduktan sonra, bu bölümde eserini inşa ederken nasıl bir metod takip ettiğini incelemeye çalışacağız.

Kur’an’ı Kur’an’la tefsir etmek, herhangi bir ayetin tefsirini ayetler arasında bağ kurmak suretiyle, bir başka ayet veya ayetler ışığında anlama, açıklama çabasıdır.168

164 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 19b. ZemahşerÎ, Ebü’l-Kasım Mahmûd b. Ömer el-Hârizmî, el- Keşşâf an hakaikı’t-tenzîl ve uyûni’l-ekavîl fî vücûhi’t-te’vîl, thk. Abdurrezzak el-Mehdî, (Dâru ihyâi’t-turâsi’l-arabî, Beyrut, 1407), 1/124.

165 Âl-i İmrân 3/8.

166 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 73. 167 Müslim, Kader 17; Tirmizî, Kader 7.

Adudüddîn el-Îcî, Kur’an’ın Kur’an’la tefsir edilmesi metodunu temel esas kabul etmiş, ayetleri önvelikle Kur’an-ı Kerim’deki başka bir ayetle ilişkilendirmek suretiyle tefsir etmeye çalışmıştır. Bakara sûresi’nde169 Yüce Allah’ın İsrail oğullarından almış olduğu ahdi tefsir etmesi bunun bir örneğidir. Bu hususta müellif şöyle demektedir: “Benim ahdim” ifadesinin anlamı, “Hani Allah, kendilerine kitap

verilenlerden bir söz almıştı”170 ve “Ümmi olan Rasule tabi olanlar…”171 ayetlerinde

de geçtiği üzere sizden aldığım ve vefa göstermek zorunda olduğunuz ahit demektir.172

“Musa size apaçık beyyinât ile gelmişti.”173 ayetinde geçen “beyyinât”

kelimesinden neyin kastedildiğini açıklarken de şöyle demektedir: “Musa’nın beyyinat ile gelmesi ifadesindeki beyyinâttan kasıt, “Biz Musa’ya dokuz mucize

verdik.”174 ayetinde de geçtiği üzere dokuz mucizedir.” Bu mucizelerin yed-i beyzâ,

asâ ve benzerleri mi yoksa başka şeyler mi olduğu konusunda ise ihtilaf edilmiştir.”175

Buna ek olarak Îcî, bazı ayetlerin tefsirine dair problemleri yine ayetlerle delillendirmiştir. Mekkî olan Hicr sûresinde geçen “Andolsun ki biz sana tekrarlanan

yedi ayeti ve yüce Kur’an’ı verdik.”176 ayetini, Fâtiha sûresinin Mekkî olduğuna delil

olarak getirmesi bunun bir örneğidir.177

“Kadınlar, oğullar, yük yük altın ve gümüş gibi nefsin şiddetle arzuladığı

şeyler insana süslü gösterildi.”178 ayetini de bir başka ayetle tefsir etmiş ve şöyle

demiştir: “Süslü göstermenin aslı bir şeyi yapısı gereği makbul yani güzel kılmaktır. Bunun sevdirilmek anlamında olduğu da söylenmiştir. Çoğunluğun görüşüne göre

169 el-Bakara 2/40.

170 Âl-i İmrân 3/187. 171 el-A’râf 7/157.

172 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 24a; Râzî, Ebû Abdillâh (Ebü’l-Fazl) Fahrüddîn Muhammed b. Ömer b. Hüseyn er-Râzî et-Taberistânî, Mefâtîhu’l-gayb, (Kahire: Beyrut: Daru İhya’i-Turasi’l-Arabi, 1918), 3/478.

173 el-Bakara 2/92. 174 el-İsrâ 17/101.

175 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 32b. 176 el-Hicr 15/87.

177 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 2a. 178 Âl-i İmrân 3/14.

süslü gösteren, Yüce Allah’ın kendisidir. Bunun delili de “Şüphesiz ki biz

yeryüzündeki şeyleri ona bir zinet (süs) yaptık.”179 şeklindeki ayettir.180

Hz. Hava’nın Hz. Âdem’den yaratıldığına dair bir başka ayeti delil getirmesi de bu konudaki bir diğer örnektir. Müellif şöyle demektedir: “Sizi tek bir nefisten

yarattık.”181 ve “Ve ondan da eşini yarattı.”182 ayetleri gereğince, Hz. Âdem’in

eşinin Havva olduğu ve Âdem’den yaratıldığı konusunda ittifak edilmiştir. Sahih rivayete göre Havva’nın onun eğe kemiğinden yaratıldığı söylenmiştir.183

Müellifin takip ettiği metotlardan biri de hadisle istişhat etmesidir. Kur’an’ı Hadisle tefsir, herhangi bir ayeti Hz. Peygamber’den kavli, fiili veya takriri olarak rivayet edilen bir hadisle anlam ilişkisi kurmak suretiyle anlama ve açıklama çabasıdır.184 “Rabbim! Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan senin korumana

bırakıyorum”185 ayetinin devamında yaptığı açıklama bunun bir örneğidir. Îcî şöyle

demektedir: “Bu ayette, annesinin Yüce Allah’tan Meryem’i korumasını ve Meryem’in de bu adanmışlığa uygun bir hayat sürmesini dilediği anlaşılmaktadır. Yüce Allah annesinin bu duasını kabul ederek onu ve soyunu şeytanın kötülüklerinden korumuştur. Şu hadisi şerif bunun göstergesidir:186 “Yeni doğan

hiçbir çocuk yoktur ki, şeytan ona doğumu esnasında dokunmuş olmasın. Çocuk şeytanın dokunmasından dolayı ağlar. Meryem oğlu İsa ise bundan müstesnadır.”187

Aynı şekilde “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılmayın!”188

ayetinde geçen “Allah’ın ipine sarılmak” kavramını hadisi şerifle tefsir etmesi de bu konunun bir örneğidir. Îcî bu ayetle ilgili şöyle demektedir:189 “ ‘İsâm’ kelimesi,

kendisine tutunan kimsenin hiç sarsılmadığı ip anlamına gelir. Bu ipin Kur’an olarak

179 el-Kehf 18/7. 180 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 73b. 181 el-A’râf 7/189. 182 en-Nisâ 4/1. 183 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 176b.

184 Muhammed Hüseyin Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, 1/112. 185 Al-i İmrân 3/36.

186 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 76b.

187 Buhari, Tefsîrü’l-Kur’an 59; Müslim, Fezâil 146. 188 Âl-i İmrân/103.

yorumlanması ise şu hadisi şerif gereğincedir: “Allah’ın kitabı, gökten yere uzatılmış

iptir.”190

“Rabbimiz, bize ihsan ettiğin hidayetten sonra kalplerimizi haktan saptırma,

bize kendi katından rahmet ihsan eyle! Şüphesiz sen çok bahşedensin.”191 ayetini

tefsir ederken de şöyle demektedir:192 “Yani, ilimde derinleşmiş olanlar

demektedirler ki, Ey Rabbimiz! Hakka tabi olmak yerine müteşabih ayetleri tercih edip bunları hakka uygun olmayacak şekilde yorumlamaya kalplerimizi meylettirme! Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Hiçbir insan yoktur ki, kalbi Allah’ın iki parmağı arasında olmasın. O dilediği kulunun kalbini istikamet üzere kılar, dilediğini de saptırır.”193

Sahabe’nin sözlerine tefsirinde yer vermek de Îcî’nin metodunun bir parçasıdır.

“İçinizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü alıkoyan bir topluluk

bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.”194 ayetini tefsir ederken sahabenin

sözlerine yer vermiştir. Îcî, ayetle ilgili şunları söylemektedir:195 Hz. Ali’nin şöyle

dediği rivayet edilmiştir: “Cihadın en üstünü, iyiliği emretmek, kötülüğü yasaklamaktır. Her kim fâsıklardan nefret eder ve Allah rızası için onlara öfke duyarsa, Yüce Allah da öfkesini onun lehine kullanır.”196

“Ey iman edenler! Sizi tek bir nefisten yaratan Rabbinizden sakının.”197

ayetini tefsir ederken İbn Abbâs’ın görüşünü zikretmesi de bu konunun örneklerinden biridir. Îcî bu ayetle ilgili şöyle demektedir: 198 “Burada daha doğru

190 Tirmizî, Menâkıb 32; Müsned Ahmed b. Hanbel, 3/14,17,26,59, 5/181. 191 Âl-i İmrân 3/8.

192 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 73a. 193 Tirmizî, Deavat 89.

194 Âl-i İmrân 3/104.

195 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 84b.

196 Söz konusu rivayeti hadis kitaplarında bulamadık. Îcî, bu hadisi ilgili ayetin tefsirinden zikretmektedir. el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 95b.

197 en-Nisa 4/1.

olan görüş, ayetteki hitabın tüm mükellefleri kapsıyor olmasıdır. İbni Abbâs’tan yapılan rivayete göre ise burada kastedilen Mekke halkıdır.”199

Îcî’nin “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım”200 ayetinde geçen “Halife” kelimesinin tefsirinde de yine sahabe görüşlerine yer vererek şöyle der: İbn Abbâs, İbn Mes‘ûd ve es-Süddî’nin görüşüne göre burada kastedilen Hz. Âdem’dir.201

Ayrıca “Meleklerin şeytanlardan farkı zatı gereği değil, sıfatları açısındandır.” şeklindeki görüşü benimseyenlere karşı Hz. Aişe’nin sözünü delil olarak getirmekte ve şöyle demektedir: 202 Bu konuyu şekillendiren şey Hz. Aişe’nin

“Melekler nurdan, cinler ise ateşten yaratılmış varlıklardır.”203 sözüdür.

Adudüddîn el-Îcî, ayetleri tefsir ederken tâbiînin sözlerinden de istifade etmiştir. “Cennet ehlinin yemeği” ifadesinin açıklanmasında Hasan-ı Basrî’den nakilde bulunması bunun örneklerinden biridir. Müellif şöyle demektedir: Hasan-ı Basrî’den rivayet edildiğine göre, onlardan birine bir tabak yiyecek getirilir, onu yer. Sonrasında başka bir tabak getirilir. Fakat bu nimeti tadan mü’min, bunu daha önce kendisine ikram edilene benzetir, bu öncekinin aynısı der. Bunun üzerine Melek de, “Sen ye! Rengi birdir ama tadı farklı!”204 sözüyle karşılık verir.

“Siz ölülerdiniz, O sizi diriltti.”205 ayetinin tefsirinde206 ise Katâde’nin:

“Onlar babalarının sulbunda ölü idiler ve O onları diriltti” şeklindeki sözünü nakletmiştir.

“Rableri onlara şu karşılığı verdi: “Ben, erkek olsun, kadın olsun, sizden

hiçbir çalışanın amelini zayi etmeyeceğim. Sizler birbirinizdensiniz…”207 ayetinin

tefsirinde Cafer-i Sadık’tan alıntı yaparak şöyle demektedir: “Rivayet edildiğine göre

199 Söz konusu rivayeti hadis kitaplarında bulamadık. Îcî, bu hadisi ilgili ayetin tefsirinden zikretmektedir. el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 84b.

200 el-Bakara 2/30.

201 Söz konusu rivayeti hadis kitaplarında bulamadık. Îcî, bu hadisi ilgili ayetin tefsirinden zikretmektedir. el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 19b.

202 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 22a.

203 Müslim, Zühd ve Rekâik 60; Müsned, 6/153K 168. 204 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 16a.

205 el-Bakara 2/287.

206 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 18a. 207 Âl-i İmrân 3/195.

Ca‘fer es-Sâdık, “Her kim ki başına sıkıntılı bir iş gelir ve beş defa “Ey Rabbimiz” diye seslenirse, Allah korktuğu şeyden onu korur ve dilediğini ona verir” demiş, sonrasında bu ayeti okumuş ve demiştir ki, Allah bu kimselerden bahsederken onların beş defa “Ey Rabbimiz!” dediklerini bildirmiş ve bunun sonrasında da onların duasına icabet etmiştir.208

Adudüddîn el-Îcî, İsrâîliyyât’tan tam anlamıyla kaçınmamış ve İsrâîliyyât içeren bazı rivayetleri de zaman zaman kullanmıştır. İsrâîliyyât, genel anlamda ehli kitaptan, diğer din ve kültürlerden İslâm kaynaklarına geçen bilgiler çerçevesinde herhangi bir ayeti tefsir etme ve anlama çabasıdır.209 Adudüddîn el-Îcî bunları bazen

zayıflığını ifade ederek kullanmakta bazen de tenkit etmekte veya reddetmektedir. Örneğin bu bağlamda Bakara sûresi 2/106. âyetini tefsir ederken Hârût ve Mârût kıssasına dair şunları söylemektedir: Hârût ve Mârût kıssasında Allah onlara isyan ettiklerini haber verdikten sonra onların, “Eğer bize de Âdemoğluna verilen şey verilseydi biz isyan etmezdik” demeleri şekliyle meleğin isyanı üzerine kurulu bir anlatımın geçerliliği yoktur. Aynı şekilde Allah’ın günahkâr bir kadını yıldıza çevirmesi ve bu günahkârlığına rağmen onun üzerine yemin etmesi gibi anlatımlar da son derece yersiz, tutarsız ve anlamsızdır. 210

Hz. Mûsâ döneminde, İsrâiloğulları arasında fâili meçhul bir cinayetin sonucunda diyet olarak kurban edilmesi istenen ineğin özelliklerini ve Peygamberlere ayrıntılı, gereksiz sorular sormanın doğru olmadığını ifade eden, Bakara Kıssası olarak bilinen ilgili âyetleri211 tefsir ederken İbn Abbâs’tan yaptığı nakil de bunun bir örneğidir. Îcî, İbn Abbâs’ın şöyle dediğini ifade etmektedir: Salih bir adam ve onun bir oğlu vardı. Bu adam oğlu için bir buzağıyı ormana salıp onu Allah’a emanet etmişti. Ta ki bu buzağı büyüdü. Aynı zamanda o çocuk da büyüdü. Çocuk annesine karşı çok iyi davranan biri idi. Annesi bir gün ona: “Baban senin için bir buzağıyı ormana salmış ve onu Allah’a emanet etmişti. Şimdi ormana git! O buzağıyı sana geri döndürmesi için İbrahim, İshak ve İsmail’in rabbine dua et!”

208 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 95a.

209 Muhammed Hüseyin Zehebî, et-Tefsîr ve’l-müfessirûn, 1/112; Mesut Kaya, Çağdaş Tefsirlerde

İsrâîliyât Eleştirisi (Ankara: İSAM,2018), 100-121.

210 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 19b. 211 el-Bakara,2/67-71.

demişti. O da kendisine söylendiği şekliyle dua etti. Duasının akabinde buzağı ona doğru koşmaya başladı ve karşısına gelince durdu. O da onu alıp sattı. O dönemde bir ineğin üç dinar olduğu, bu buzağıyı ağırlığının on katına sattığı rivayet edilmektedir.212 Îcî, bu rivayeti herhangi bir yorum yapmaksızın aktarmaktadır.

Surelerin Mekkî ve Medenî olduklarına dair yaklaşımları genel olarak üç başlıkta toplamak mümkündür.

1. Vahyin nazil olduğu mekânı dikkate alan tasnif.

2. Hicreti bir milad kabul edip hicret öncesini Mekkî sonrasını Medenî olarak kabul eden yaklaşım.

3. Âyetleri, hitap ettiği kitleyi dikkate almak suretiyle Mekkî-Medenî olarak tasnif eden yaklaşım.213

Adudüddîn el-Îcî, bir sûrenin ya da bir âyetin/âyetlerin Mekkî veya Medenî olduğuna dair görüş ayrılıklarına değinmeksizin sûrelerin başında sadece tefsire konu olan sûre/âyetin Mekkî veya Medenî olduğunu belirtmekle yetinmektedir.

Esbâb-ı nüzul; Hz. Peygamberin risalet sürecinde zuhur eden bir olay yahut Hz. Peygambere tevcih edilen bir sual sebebiyle, bir sûrenin tamamı, bir veya birkaç âyetin nüzulüne sebep olan şeye denir.214 Ayetlerin varsa esbâb-ı nüzûlünü

açıklamaya özen göstermek Adudüddîn el-Îcî’nin tefsirinde takip ettiği önemli bir metottur. Bu husus onun tefsirinde ön plana çıkan önemli bir özellik olarak görülmektedir. “Söyle yahudilere: Cebrâil’e kim düşmansa bilsin ki, Allah’ın izniyle

önce gelen kitapları doğrulayıcı, müminler için bir hidayet rehberi ve müjdeci olarak Kur’an’ı senin kalbine indiren odur.”215 ayetinin nüzûl sebebini açıklaması bunun

örneklerinden biridir. Adudüddîn el-Îcî şöyle demektedir: 216 Bu ayetin nüzûl sebebi

şudur ki, Abdullah İbn Suriya isimli bir Yahudi Hz. Peygambere gelerek, kendisine vahiy getiren meleği sormuştur. Hz. Peygamber onun “Cebrail” olduğunu

212 el-Îcî, Tahkîku’t-Tefsîr, 2115, 29a.

213 Ebû Abdillâh Bedrüddîn Muhammed b. Bahâdır b. Abdillâh et-Türkî el-Mısrî el-Minhâcî ez- Zerkeşî eş-Şâfiî, el-Burhân fî ulûmi’l-Kur’ân, (Beyrut: Daru İhyâi’l-Kütübi’l-Arabiyye, 1957), 1/187. 214 es-Süyûtî, el-İtkân fî ulûmi’l-Kur’ân, 1/106.

215 el-Bakara 2/97.

söyleyince, Abdullah İbn Suriya: “O bizim düşmanımızdır, o bize defalarca

Benzer Belgeler