• Sonuç bulunamadı

İlişki yönetimi yaklaşımının temel önermeleri ve halkla ilişkilerde ilişk

1.6. Halkla İlişkiler Faaliyetlerinde Kullanılan İletişim Araç ve Ortamları

1.7.3. İlişki yönetimi yaklaşımının temel önermeleri ve halkla ilişkilerde ilişk

İlişki yönetiminde ana önermeler açıklanırken kişilerarası iletişim, pazarlama ve sosyal psikoloji bilimleri gibi sosyal bilimlerden faydalanılmaktadır. Buna göre ilişki yönetimi on ana önermeye dayanmaktadır. İlk olarak, örgüt ile kamusunun arasındaki ilişkiler devamlılık göstermek durumundadır. Halkla ilişkiler uzmanları, örgüt ile kamusu arasında geçmişten günümüze kadar oluşturmuş olduğu karşılıklı ilişkinin tecrübelerini ve ileride kamusu ve örgütü arasında beklenilecek ilişkileri göz önünde bulundurarak, bunların mevcut duruma etkisini dikkate almak mecburiyetindedir. İkinci olarak; örgüt ile kamusu birbirinden ayrı düşünülemez. Bu yüzden karşılıklı anlayış içinde hareket etmelidirler. Birinin varlığı, bir diğerinin varlığını sürdürmesine bağlıdır. Üçüncü olarak; iletişimsizlik mümkün değildir. Halkla ilişkiler uzmanları, kamularının kuruluşun davranış ve tutumlarına karşı mutlaka bir düşünce içinde oldukları aşikardır. Bu bağlamda halkla ilişkiler biriminin, temel iletişim stratejilerini oluştururken hedef kitlesi tarafından yanlış anlaşılmaların önüne geçmek için daha dikkatli davranmaları gerekmektedir. Dördüncü olarak; halkla ilişkiler uygulamalarında gerçekleştirilen iletişim değiştirilemez. Kuruluşun, kamusuna gönderdiği bir ileti her ne şekilde gönderilmiş olursa olsun bu ileti geri alınamaz. Beşinci olarak: halkla ilişkiler faaliyetleri kültürel faktörlere bağlıdır. Halkla ilişkiler uzmanları örgüt kültürünün yanı sıra kamusunun da kültürel özelliklerine hâkim olmak zorundadır. Uzmanlar, hedef kitlesinin demografik unsurlarının ve yaşam tarzlarının farkında olmalıdırlar. Altıncı olarak; halkla ilişkiler uygulayıcısı ilişkileri oluşturmak, büyütmek ve devam ettirmek için

51 kamusundan aldığı dönütler neticesinde bir uyum programı stratejisi oluşturup uygulamaya koymak durumundadır. Yedinci olarak; yapılan halkla ilişkiler uygulamalarında, iletişim ve ilişki boyutları iç içedir. Sekizinci olarak; kurum ve hedef kitlesi arasındaki ilişkilerin karşılıklı yarara dayanması gerekmektedir. Örneğin; gerçekleştirilen sosyal sorumluluk faaliyetleri hem kurum hem de hedef kitlesi için yarar sağlamaktadır. Dokuzuncu olarak; örgüt ve kamusu bütünleştirici veya simetrik ilişkiler kurabilirler. Böylelikle örgüt ile kamusu birbirlerinin eksikliklerini giderebilirler ya da birbirlerinden paralel olarak faydalanabilirler. Son olarak ise; örgüt ve kamusu karşılıklı, hızlı bir iletişim kurmayı istemektedirler. Günümüzde büyüyen ve neredeyse global bir köy haline gelen dünyada iletişim sürecinin kısalması olağandır (Bruning, 2001: 7-11).

Halkla ilişkilerin, örgüt ile kamusu arasında ilişkilerin büyütülmesi amacıyla gerçekleştirilen ilişki yönetimi yaklaşımının, daha çok anlaşılır olması için ilişki boyutlarına da değinmek gerekmektedir. Grunig ve diğerlerinin oluşturdukları boyutlar şunlardır (2002: 553):

 Karşılıklı kontrol; bir kişi ya da kuruluşun, hedef kitlesine tesir edebilmesi ya da hedef kitlesinden aldığı geri bildirimler neticesinde kendinde değişikliğe gitmesi durumudur. Örgütün kamusundan ya da kamunun örgütten güçlü olması halinde tam anlamıyla karşılıklı bir kontrolden söz edilemez. Ancak karşılıklı etkileşimin devam edebilmesi için tarafların birbirini belirli düzeyde kontrol etmesi gerekmektedir.

 Güven; bir kimsenin, karşı tarafa kendi isteği doğrultusunda inanması durumudur. Güvenin oluşması için birtakım hususlara gereksinim vardır. Öncelikle olarak güven doğruluk esasına dayanmaktadır. Bir örgüt kurallara uygun ve adaletli olduğu oranda doğru olarak nitelendirilebilir. Diğer bir husus da güvenilirliktir ki bir örgüt verdiği sözleri yerine getirdiği takdirde güvenilir olarak addedilebilir. Bunlara ek olarak yeterlilik konusundan bahsetmek gerekirse, kurumun hedef kitlesine verdiği güveni oluştururken yeterli yeteneğe sahip olması durumudur. Son olarak ise bağlılıktan söz edilmektedir.

52 Bu noktada, örgüt ile kamusu arasında karşılıklı ilişki ve iletişim bağı oluşturma durumudur.

 Memnuniyet; örgüt ile kamusu arasında karşılıklı anlamlı pozitif bir ilişki yaratılması durumudur.

 Bağlılık boyutu; kurum ve hedef kitlesi arasındaki ilişki ve iletişimin duygusal ve psikolojik tarafına açıklık getirmektedir (Huang, 1997: 61).

Halkla ilişkiler, iki bakış açısıyla değerlendirilmektedir. İlk olarak, iletişim yönetimi, ikinci olarak da ilişki yönetimi olarak bahsetmek mümkündür. Buna göre iletişim yönetimi “bir örgüt ile kamusu arasındaki iletişimin yönetilmesi” olarak tanımlanmaktadır (Grunig ve Hunt, 1984: 6).

İlişki yönetimi olarak halkla ilişkiler örgüt ile kamusu arasında iletişim oluşturulması ve devam ettirilmesi aşamasını daha da ileriye taşıyarak örgüt ile kamusu arasındaki iletişim sonucunda ortaya çıkan ilişkiye dayanmaktadır. Ayrıca ilişki yönetimini kanıksamış halkla ilişkiler uzmanları kendilerini iletişim yöneticisinden çok ilişki yöneticisi olarak görmektedirler (Wise, 2008: 322).

Örgüt ile kamusu arasındaki ilişkilerin çok önemli olduğu anlaşılmasından itibaren halkla ilişkiler de ilişki yönetimi yaklaşımı daha çok önem kazanmıştır (Bruning ve Lambe 2002: 328). Daha önceden halkla ilişkiler uygulamalarının ve dolayısıyla halkla ilişkiler biriminin değeri ölçülemez anlayışı ilişki yönetimi yaklaşımı ile birlikte artık ölçülebilir ve değerlendirilebilir bir hal almıştır. İlişki yönetiminde ilişkilerin ne derece önemli olduğunu ölçmek üzere çeşitli ölçekler hazırlanmıştır. Bu Ölçeklerden ilki Hon ve Grunig (1999) aracılığıyla oluşturulmuştur. Bir başka ölçek ise Bruning ve Ledingham (1999)a aittir. Jo, Hon ve Brunner (2004), Hon ve Grunig tarafından geliştirilen ölçeğin ilişki sonuçlarını ölçmede ve ortaya çıkarma da etkili bir araç olduğundan bahsetmektedirler.

53

İKİNCİ BÖLÜM SİNİZM 2.1. Sinizm Kavramı ve Ortaya Çıkışı

Etimolojik anlamda sinik adı Yunanca "köpek" manasına gelen "kyön" sözcüğü ile ilişkilendirilmektedir ve Atina'da doktrinin öğretildiği yerin (Kynosarges) yani Sinik Okul'un adından üretildiği düşünülür. On dokuzuncu asırda, Nietzche'nin sinizm sözcüğünü "Cynismus" şeklinde ifade ettiği gözlemlenmektedir. İngiliz dilinde ise sözcük "Cynicism" şeklinde yer almaktadır (Tutar, 2016: 328).

Sinik Okulun 5. Yüzyılda kurulması ile birlikte sinikler para, güç, otorite ve maddeciliğin peşinde koşanlar ile dalga geçip sürekli eleştirmişlerdir. Sinizm otorite kaynaklarını ve toplumu ağır bir biçimde eleştirildiği bir felsefe olarak ele alınabilir. Sinizm insanların gün yüzüne çıkmamış, gizli hedefleri ile ilgili açık, doğrucu ve karamsarlığa dayalı olarak olayları açıklama tutumu; kişinin bencil çıkarları doğrultusunda yaptığı eylemleri korumak veya artırmak için başkasını araç olarak kullanmaktır. Sinizm hayal kırıklığı, küçümseme, umutsuzluk ve güvensizliği her şey de ve her yerde sürdürme tutumudur. (Tutar, 2016: 328).

Kelime anlamı bakımından yaklaşık MÖ. 500‟lere dayanan sinizm bir fikir tarzı ve hayat biçimini ifade etmektedir (Brandes, 1997'den akt. Pelit ve Pelit, 2014: 73). Antik dönemin önde gelen siniklerinden olan, elinde fener ile aydınlıkta bile caddelerde hatasız ve adil birini görmeye çalışan Diogenes, sinizm okulunu oluşturan Antistenes'in (MÖ. 444-365) öğrencisidir (Dean vd., 1998: 342). Antistenes ve Diogenes e göre hayattan keyif almak şeytani bir amaçtır ve erdemli yaşamak dışında insanoğlunun yapması gereken başka bir şey olmadığıdır. Sinik okulunu maddi dünya içerisinde rahat ve erdemli bir şekilde yaşamak isteyen kişiler için bir kaçış noktası, sığınak ve bir cennet olarak görüp erdemli ve sade bir yaşam biçimini seçmişlerdir (Cevizci, 1999: 12).

Dean vd. (1998: 344), ilk siniklerin parayı bütün kötülüklerin anası olarak gördüklerini, biçimsel kurum ve otoritenin gereksiz bir şey olduğuna inandıklarını ifade etmişlerdir. Hatta çok yüceltilen dini kurumların bile doğal olmadığına inanır

54 ve bunları hoş görmezler, Bu yüzden, zengin ve güçlü olanlar ilk siniklerin sürekli hedefinde olmuşlardır.

Genel olarak sinikler basit, sade ve gösterişsiz bir hayat benimsemişlerdir. Maddecilikten ayrı bir yaşamı önceleyen sinik okulu, çağdaşlaşmayı doğal olmayan bir durum gibi algıladıkları için güvensiz görürler Dean ve diğerleri, siniklerin eski, yıpranmış ve gösterişsiz kıyafetlerle beraber elinde içki şişesi tuttuğundan "Bardağa" dahi gereksinim duymadıklarını, dahası Diogenes'in evde yaşamaktansa bir fıçının içinde yaşamayı tercih ettiğini belirtmişlerdir. İnsanların eylemlerinin ve benliklerinin iyi olmadığına inanan, sürekli kötü olduklarına inanma eğilimindeki sinikler bunu dalga geçerek, alaycı sözler kullanarak ve insanları iğneleyerek konuştuklarından bu kişileri " alaycı kusur bulucular" olarak betimlemek yanlış olmayacaktır (Dean vd., 1998: 342)