• Sonuç bulunamadı

Sosyal Beceri ve Problem Davranış İle İlgili Yapılan Araştırmalar Yurt İçin Yapılan Araştırmalar

Günindi (2008), “Okul Öncesi Eğitim kurumlarına Devam Eden Altı Yaş Çocuklarının Sosyal Uyum Becerileri ile Anne-Babalarının Empatik Becerileri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” adlı çalışmasında, anne-babalarının empatik becerileri puanları yükseldikçe, çocuklarının sosyal uyum beceri puanlarının da yükseldiği sonucuna ulaşmıştır. Ayrıca anne babaların öğrenim düzeylerinin yüksek olması, çocukların okul öncesi eğitime devam etme süresi gibi değişkenlerin çocukların sosyal uyum becerilerini olumlu yönde etkilediği tespit edilmiştir.

Özbey ve Alisinanoğlu (2009), “Okul Öncesi Eğitim Kurumlarına Devam Eden 60-72 Aylık Çocukların Problem Davranışlarının Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi” adlı çalışmasında, okul öncesi eğitim kurumlarına devam eden 60–72 aylık çocukların problem davranışlarının çocukların cinsiyeti, kardeş sayısı, doğum sırası, okul öncesi eğitime devam etme süresi, çocuğun tam aileye sahip olup olmama durumu, anne babanın öğrenim düzeyi, anne babanın mesleği gibi değişkenlere göre farklılık gösterip göstermediğini belirlemeyi amaçlamışlardır. Araştırma sonucunda, çocukların problem davranışlarının; çocukların cinsiyeti, doğum sırası, okul öncesi eğitime devam süresi, baba öğrenim durumu ve baba mesleğine göre anlamlı farklılık gösterdiği sonucuna ulaşmışlardır. Çocukların problem davranışlarının tam aileye sahip olma durumu, anne mesleği ve anne öğrenim durumuna göre farklılık göstermediği saptanmıştır.

31

Ekinci Vural ve Gürşimşek (2009), “Okul Öncesi Eğitimde Aile Katılımlı Sosyal Beceri Eğitimi” adlı çalışmasında, geliştirilen aile katılımlı sosyal beceri eğitimi programı ile ailelerden destek alan bir yaklaşımla okul öncesi eğitim almakta olan 6 yaş grubu çocukların temel sosyal becerilerinin desteklenmesi ve geliştirilmesini amaçlamıştır. Araştırma sonucunda, “Aile Katılımlı Sosyal Beceri Eğitimi Programı”na katılan çocukların “Sosyal Becerileri Değerlendirme Ölçeği”nin Kişiler Arası Beceriler, Sözel

Açıklama Becerileri, Dinleme Becerileri ve Kendini Kontrol Etme Becerileri alt

boyutlarından aldıkları son test puanları ile programa katılmayan çocukların puanları arasında programa katılan çocukların lehinde anlamlı fark bulunmuştur, deney ve kontrol grubuna ait sürekli test puanlarının da bu sonucu desteklediği saptanmıştır.

Hansa Bilek (2011), “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Ev ile Ortamındaki Sosyal Becerilerinin Karşılaştırılması” adlı çalışmasında okul öncesi dönem çocuklarının ev ile okul ortamındaki sosyal becerileri arasında farklılık olmadığı sonucuna ulaşmıştır. Ancak ölçeğin Sosyal İşbirliği ve Sosyal İfade alt boyutları açısından ev ve okul ortamında Sosyal

İşbirliği boyuta lehine anlamlı farklılık saptanmıştır. Çocuğun ev ve okul ortamındaki

sosyal becerilerinde cinsiyeti, kardeş sayısı, doğum sırası, anne ve babanın birlikte ya da ayrı yaşama durumları, annenin ve babanın yaşı, annenin ve babanın öğrenim durumu, annenin ve babanın mesleği gibi değişkenler farklılık göstermezken çocuğun yaşadığı yer ve ailenin sosyo-ekonomik düzeyi açısından anlamlı farklılık bulunmuştur.

Özbey (2012) “Ebeveynlerin Evlilik Uyumu ve Algıladıkları Sosyal Destek İle Altı Yaş Çocuklarının Problem Davranışları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” adlı çalışmasında çocukların dışa yönelim problem davranışlarıyla ebeveynlerin evlilik uyumları arasında da negatif yönde ve anlamlı bir ilişki olduğunu saptamıştır.

Ogelman, Önder, Seçer ve Erten (2013), “Anne Tutumlarının 5-6 Yaş Çocuklarının Sosyal Becerilerini ve Okula Uyumlarını Yordayıcı Etkisi” adlı çalışmasında, otoriter ve izin verici tutumların, sosyal beceri ve okula uyum değişkenleri ile olumsuz yönde anlamlı ilişki içinde olduğu sonucuna ulaşmıştır. Yetkeci tutumun ise sosyal beceri ve okula uyum

32

düzeyleri ile olumlu yönde anlamlı ilişki içinde olduğu saptanmıştır. Otoriter, yetkeci ve izin verici tutumlar okula uyumu en yüksek düzeyde açıklamaktadır. Otoriter tutum, okula uyumu ve sosyal beceriyi en yüksek düzeyde etkileyen tutum iken, izin verici tutum ise okula uyum ve sosyal beceriyi en düşük düzeyde etkileyen tutum olmuştur.

Özbey (2013), anne babaların evlilik uyumlarının ve sosyal destek sistemlerinin çocukların sosyal becerilerine etkisini incelediği araştırmasında, ebeveynlerin evlilik uyumları ile sosyal destek sistemleri arasında pozitif ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Uysal (2014), “Anne Destekli, Anne Desteksiz Sosyal Beceri Eğitimi Alan ve Almayan Okul Öncesi Çocukların Sosyal Beceri Düzeyleri ve Benlik Kavramlarının Karşılaştırılması” adlı çalışmasında anne desteksiz sosyal beceri eğitimi alan çocuklarda iki ay sonrasında çocukların benlik kavramlarında ve toplam sosyal becerilerinde anlamlı artış olduğu sonucuna ulaşmıştır. Anne destekli sosyal beceri eğitimi alan çocukların ise sonuçları kabul etme becerileri ve kişiler arası becerilerinde olumlu ilerlemeler olmuş, kontrol grubunda ise bu gelişmeler görülmemiştir. Ayrıca eğitimin bitiminden üç ay sonraki izleme çalışmalarında, her iki deney grubundaki çocukların kazanılan sosyal beceri ve benlik kavramı düzeylerini koruduğu saptanmıştır.

Uysal ve Balkan (2015), “Sosyal Beceri Eğitimi Alan ve Almayan Okul Öncesi Çocukların, Sosyal Beceri ve Benlik Kavramı Düzeyleri Açısından Karşılaştırılması” adlı çalışmasında annelerin değerlendirmelerine göre hem kendileri sosyal beceri eğitimi alan hem de kendileri sosyal beceri eğitimi alırken bir yandan da annelerine eğitim verilen çocukların sosyal beceri alt boyutlarından Kişiler Arası Beceriler ve Sonuçları Kabul Etme

Becerileri puanlarında eğitimin öncesi ve sonrasında anlamlı farklılığa rastlanmış ve artış

olduğu görülmüştür. Ayrıca, tek başına sosyal beceri eğitimi alan çocukların toplam sosyal beceri puanları ile benlik kavramı puanlarında da eğitiminin sonrasında eğitimin öncesine göre artış gözlenmiştir. Eğitim almayan kontrol grubundaki çocukların ise eğitimin öncesi ve sonrasında sosyal becerilerinde ve benlik kavramı puanlarında anlamlı farklılığa

33

rastlanmamıştır. Kontrol grubunda ölçülen özelliklerde ise zaman içinde kendiliğinden değişim yaşanmadığını gözlenmiştir.

Gültekin Akduman, Günindi ve Türkoğlu (2015), “Okul Öncesi Dönem Çocukların Sosyal Beceri Düzeyleri ile Davranış Problemleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” adlı çalışmasında problem davranışlar ile sosyal beceriler arasında negatif yönde anlamlı bir ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır.

Karoğlu (2016), “Okul Öncesi Dönem Çocuklarının Gelişim Özellikleri ve Sosyal Beceri Düzeyleri” adlı çalışmasında okul öncesi dönem çocuklarının yaşa göre gelişim özelliklerinin anlamlı düzeyde farklılaştığı, cinsiyete göre ise anlamlı düzeyde farklılaşmadığı; okul öncesi dönem çocuklarının sosyal beceri düzeylerinin de yaş ve cinsiyete göre anlamlı düzeyde farklılaşmadığı, gelişim durumlarına göre ise anlamlı düzeyde farklılaştığı; okul öncesi dönem çocuklarının sosyal davranışlarının yaş ve gelişim durumlarına göre anlamlı düzeyde farklılaştığı cinsiyete göre ise anlamlı düzeyde farklılaşmadığı sonucuna ulaşmıştır.

 

Kılıç (2016), “5-6 Yaş Çocuklarının Sosyal Beceri ve Problem Davranışları İle Oyun Davranışları Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” adlı çalışmasında 5-6 yaş çocuklarının cinsiyetlerinin ve yaşlarının onların oyun davranışları ve problem davranışa yönelik farklılaştığını, sosyal beceri düzeylerinin cinsiyete göre farklılık gösterdiği, ancak yaşa göre farklılık göstermediğini, bununla birlikte araştırmada 5-6 yaş çocuklarının oyun davranışları, sosyal becerileri ve problem davranışları arasında anlamlı ilişkilerin olduğunu saptamıştır.

Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar

Trommsdorff (1991), çocuk yetiştirme ve çocukların empatilerine ilişkin yaptığı araştırmada, beş-altı yaş aralığında 15 kız veerkek çocuk ile çalışmış, annelerin empati becerilerinin çocukların üzerindeki etkisini incelemiştir. Araştırma sonucunda,

34

çocuklarıyla empati kuran annelerin, empatik çocuk yetiştirme olasılıklarının daha fazla olduğu sonucuna ulaşmışılmıştır.

Merrell ve Wolfe (1998), okul öncesi çocuklarda sosyal beceri eksikliği ve hiperaktivite arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasında hiperaktif çocukların sosyal becerilerinin karşılaştırma grubuna göre anlamlı derecede düşük olduğu saptanmıştır. Hiperaktif çocukların özellikle Sosyal İşbirliği yönünden eksik olduğu sonucuna ulaşılmıştır.

Chan, Ramey, Ramey, Schmitt (2000), sosyal becerilerin gelişimine ilişkin yaptıkları çalışmada, çocukların evde ve okuldaki sosyal becerilerini 4 yıl boyunca yaklaşık 12 ay aralıklar halinde 4 kez incelemişlerdir. Çocuklar “Sosyal Becerileri Sınıflama Sistemi (SSRS)” kullanılarak değerlendirilmiştir. Okul öncesi dönemden itibaren yapılan araştırmanın sonucunda, sosyal becerilerin 2. sınıfa kadar artış gösterdiği, 2. ve 3. sınıf arasında ise sabit kaldığı gözlenmiştir. Okul ortamındaki sosyal beceri gelişimi ise okul öncesinden 3. sınıfa kadar düşüş göstermiştir.

Laible ve Thompson (2002), çocuğun yürümeye başladığı yıllarda anne-çocuk zıtlaşması üzerine yaptıkları çalışmada, çekişmelerin meydana gelmesindeki sıklık ile çocuğun sosyal-duygusal gelişimi arasında nasıl bir ilişkili olduğunu 6 ay süren bir çalışma ile incelemeyi amaçlamışlardır. Araştırma sonucunda, anne ile çocuk arasındaki çekişmeler ve çocuğun sosyal-duygusal gelişimi arasında pozitif yönde anlamlı ilişki bulunmuştur.

Winsler ve Wallace (2002), okul öncesi çocukların sosyal beceri ve problem davranışlarını veli-öğretmen görüşüne göre değerlendirdiği araştırmasında, 47 ebeveyn ve öğretmenleri ile çalışmıştır ve çocuklar sınıf ortamında gözlenmiştir. Araştırma sonucunda öğretmen- veli görüşleri arasında küçük farklar dışında paralellik görülmüştür. Araştırmada aileler öğretmenlere göre daha fazla problem davranış belirtmiş ve genel olarak öğretmen ve veli raporları gözlenen ile ilişkili bulunmuştur.

Stauffacher ve DeHart (2005), erken çocukluk dönemindeki çocukların arkadaşlık ve kardeş ilişkilerini araştırmışlardır. Çalışma ev-tabanlı yarı yapılandırılmış gözlem yöntemi ile gerçekleştirilmiştir. Araştırma sonucunda, erken çocukluk döneminde çocuğun

35

kardeşlerine, arkadaşlarına olduğundan daha çok saldırgan davranışları yönelttiği saptanmıştır.

Walker (2005) okul öncesi dönemdeki çocukların, akran ilişkili sosyal yeterlik ve bilişsel gelişimleri arasındaki ilişkiyi incelemişlerdir. Çocukların sosyal yeterlikleri cinsiyet ve yaşa göre incelendiğinde, büyük erkeklerin küçük erkeklere göre daha uyumsuz, saldırgan ve yıkıcı davranışlar sergilemeye meyilli olduğu ve yine erkeklerin daha az utangaç ve çekingen davranışlar gösterdiği, kız çocuklarda ise bu farkın belirgin olmadığı görülmüştür. Kızlarda bilişsel yetenek ve uyumlu davranışlar arasında pozitif yönde bir ilişki olduğu kızların daha uyumlu davranışlar sergilemeye yatkın oldukları saptanmıştır. Muskett (2008) araştırmasında, sosyal beceri eğitiminin etkilerinin, değerlendirmeyi kimin yaptığına göre farklılaşacağını belirtmiş ve ilkokul çocukları sosyal beceri eğitiminin okulda sosyal becerilerini arttırdığını ifade etmiştir, ebeveynler ise çocukların okulda sosyal becerilerinin azaldığını ifade etmiştir.

Waliski ve Carlson (2008), yaptıkları araştırmada, dört-beş yaşındaki 15 çocukla gerçekleştirdikleri grup çalışmalarının çocukların duygusal farkındalık kazanmalarına etkisini incelemişlerdir. Grup eğitimi, kendine güven, duygusal farkındalık ve uygun sosyal beceriler üzerine verilmiştir. Ölçme aracı olarak, “Duygusal Kimlik Ölçeği (EIM)”ve “Çocuk Davranış Listesi: İki-beş Yaş Arası İçin Öğretmen Desteği Raporu (CBC)” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, Duygusal Farkındalığın ve Olumlu Başa

Çıkma Davranışlarının uygulamadan sonra attığı yapılan değerlendirmede sonucunda da

bu durumun devam ettiği saptanmıştır.

Lavasani, Afzali ve Afzali (2011), ilkokul birinci sınıfta eğitim gören kız öğrencilerin sosyal becerilerinde işbirlikçi öğrenmenin etkisini incelemişlerdir. Çalışmaya 37 deney, 37 kontrol olmak üzere 74 öğrenci katılmıştır. Araştırma sonucunda, deney grubunun sosyal beceri düzeyi kontrol grubundan anlamlı derecede yüksek çıkmıştır. İşbirlikçi öğrenme yönteminin geleneksel yöntemlere göre öğrencilerin sosyal beceri düzeyinde oldukça etkili olduğu görülmüştür.

36

Vahedi, Ferrokhi ve Farajlan (2012), okul öncesi eğitim kurumuna devam eden 2-5 yaş (6 ay) arasındaki çocukların sosyal beceri ve problem davranışlarını incelediği araştırmasında, 2-5 yaş (6 ay) aralığında bulunan 499 çocukla çalışmıştır. Araştırma sonucunda, yaş ilerledikçe sosyal becerilerin arttığı, problem davranışların azaldığı görülmüştür. Dolayısıyla sosyal beceri ve problem davranış arasında negatif bir ilişki bulunmuştur. Li, Hestenes ve Wang (2014), çalışmalarında anaokulunda eğitim alan 18 çocuğu dış mekanlarda oynanan serbest zamanda gözlemişlerdir. Öğretmenler tarafından çocukların

İşbirliği, Kendini Kontrol Etme ve Girişkenlik gibi alanlardaki sosyal beceri düzeyleri

değerlendirilmiştir. Araştırma sonucunda, çocukların genellikle hayali oyunlar oynadıklarını ve oynadıkları oyun tipleriyle sosyal becerileri arasında ilişki olduğunu sonucuna ulaşmışlardır.

Duygusal Zeka İle İlgili Yapılan Araştırmalar Yurt İçinde Yapılan Araştırmalar

İşmen (2001), “Duygusal Zeka ve Problem Çözme” adlı çalışmasında 19 yaş ve altı – 26 yaş ve üstü yaş grubunda duygusal zeka ve problem çözme becerilerinin yaşa göre farklılaşmadığını saptamıştır. Duygusal zekanın cinsiyete göre farklılaştığı, kızların 3 boyutta ve toplamda erkeklere göre daha yüksek puan aldıkları belirlenmiştir. Ayrıca, duygusal zeka seviyesi arttıkça problem çözme becerisi algısında da artış olduğu görülmüştür.

Aşan ve Özyer (2003), “Duygusal Zekaya Etki Eden Demografik Faktörlerin Saptanmasına Yönelik Ampirik Bir Çalışma” adlı araştırmasında duygusal zekaya etki etmesi beklenen dokuz değişkeni test etmiş ve bu değişkenlerden cinsiyet ve kardeş sayısı ile duygusal zeka arasında olumlu bir ilişki saptamıştır.

İşmen (2004), “Duygusal Zeka ve Aile İşlevleri Arasındaki İlişki” adlı çalışmasında, duygusal zeka düzeyini belirlemek için EQ-NED , aile fonksiyonlarını saptamak için ise “Aile Değerlendirme Ölçeği (ADÖ)” kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, “Aile

37

Değerlendirme Ölçeği”nin, Duygusal Tepki Verebilme alt boyutu ile EQ-NED’in toplam puan ve alt boyutları arasında anlamlı ilişki bulunduğu görülmüştür. Duygusal zekanın yaş ve cinsiyet değişkenine göre farklılaşmadığı saptanmıştır.

Öztürk (2006), “Okul Öncesi Öğretmenlerinin Duygusal Zeka Yetenekleri İş Doyumları ve Tükenmişlik Düzeylerinin Bazı Değişkenler Açısından İncelenmesi” adlı çalışmasında, 378 okul öncesi öğretmeniyle çalışmıştır. Araştırma sonucunda, okul öncesi öğretmenlerinin duygusal zeka alt boyutları ve toplam duygusal zeka puan ortalamalarının, eğitim düzeyi ve sosyal etkinliklere katılım değişkenlerine göre anlamlı düzeyde farklılık gösterdiği, duygusal zeka, iş doyumu ve tükenmişlik düzeyleri arasında anlamlı bir ilişki bulunmadığı sonucuna ulaşmıştır.

Küçük (2007), “Aday Öğretmenlerin Eleştirel Düşünme Eğilimleri İle Duygusal Zeka Düzeyleri Arasındaki İlişkinin İncelenmesi” adlı çalışmasında, aday öğretmenlerin eleştirel düşünme eğilimleri ile duygusal zeka alt boyutları arasında bir ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır. Ancak belirlenen bu ilişkinin pozitif yönde düşük düzeyde olduğu saptanmıştır.

Adam-Karduz (2009), “Evli Çiftlerin Duygusal Zeka Düzeyleri ile Çift Uyum Düzeyleri Arasındaki İlişki” adlı çalışmasında evli çiftlerin duygusal zeka düzeyleri ile evlilik uyumları arasında anlamlı ilişkiler olduğunu saptamıştır. Özellikle duygusal zeka alt boyutlarından Mutluluk ile çift uyumu arasında pozitif yönde yüksek bir ilişki görülmüştür. Özbey (2013), okul öncesi öğretmenlerin adaylarının duygusal zeka ve iletişim becerileri arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasında, okul öncesi öğretmen adaylarının iletişim becerileri ve duygusal zeka düzeylerinin cinsiyet, sosyo-ekonomik düzey, ebeveyn tutumu, anne eğitim düzeyi gibi değişkenlere göre farklılık gösterdiğini saptamıştır. Aynı zamanda duygusal zeka ve iletişim becerileri arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır.

38 Yurt Dışında Yapılan Araştırmalar

Furhan ve Petrides (2003) tarafından yapılan çalışmada genç yetişkinlerde duygusal zeka yeteneği, mutluluk, kişilik ve bilişsel beceri arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma 88 (11 erkek, 77 kadın) katılımcı ile yürütülmüştür. Ölçme aracı olarak "NEO-FFI Testi", "Wonderlic Kişilik Testi", "Baddely Muhakeme Testi", "AH-5 Bölüm 1 Testi", "Kelime Dağacığı Ölçeği" "Duygusal Zeka Ölçeği Kısa Formu" ve "Oxford Mutluluk Envanteri" kullanılmıştır. Araştırma sonucunda nevrotizm ile mutluluk arasında negatif yönlü ilişki, nevrotizm ile dışa dönüklük ve yeni deneyimlere açıklık arasında pozitif yönlü ilişki saptanmıştır.

Extremera ve Fernandez Berrocal (2005) tarafından yapılan araştırmada İspanya'daki üniversite öğrencilerinin algıladıkları duygusal zeka düzeyleri ile yaşam doyumları arasındaki ilişki incelenmiştir. Ölçme aracı olarak "Sürekli Duygu Durum Ölçeği", "Beş Büyük Faktör Envanteri", "Duygu Durum Profili Kısa Formu" ve "Yaşam Doyumu Ölçeği" kullanılmıştır. Çalışma sonucunda açıklık, iyileştirme ve yaşam doyumu arasında anlamlı bir ilişki olduğu saptanmıştır.

Harrod ve Scheer (2005), 16-19 yaş arasındaki gencin duygusal zeka ve demografik özelliklerini arasındaki ilişkiyi incelediği araştırmasında, duygusal zekanın ebeveynin eğitim durumu ve ailenin geliri arasındaki ilişki olduğu sonucuna ulaşmıştır. Kadın ve erkeklerin duygusal zeka puanları arasında da fark bulunmuş, kadınların duygusal zeka puanlarının erkeklere oranla daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca eğitim seviyesi arttıkça duygusal zekanın arttığı sonucuna da ulaşılmıştır.

Gannon ve Ranzijn (2005) tarafından yapılan çalışmada kişilik ve akademik zekanın ötesinde duygusal zekanın yaşam doyumunun tek yordayıcısı olup olmadığı incelenmiştir. Ölçme aracı olarak, “Swinburne Üniversitesi Duygusal Zeka Ölçeği”, “NEO Beş Faktör Envanteri”, “Yaşam Doyumu Ölçeği” ve “ACER B40 Geliştirilmiş Test” kullanılmıştır. Çalışma sonucunda duygusal zekanın, yaşam doyumundaki özgün bazı değişiklikleri yordadığı ve duygusal zeka ile kişilik arasında anlamlı ilişki olduğu saptanmıştır.

39

Palomera ve Brackett (2006) tarafından yapılan çalışmada üniversite öğrencilerinde duygusal zeka, yaşam doyumu, kişilik ve duygulanım arasındaki ilişki incelenmiştir. Çalışma 173 katılımcı ile yürütülmüştür. Ölçme aracı olarak "Sürekli Duygu Durum Ölçeği", "Yaşam Doyumu Ölçeği", "On Maddelik Kişilik Envanteri" ve "Yaşam Alanı Envanteri" kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, yaşam doyumu ile duygusal zekanın

Anlaşılırlık ve Telafi etme boyutları arasında anlamlı bir ilişki olduğunu saptanmıştır.

Ayrıca anlaşılır olmanın, yaşam doyumunu, kişilik ya da negatif duygulanımdan daha fazla etkilediği saptanmıştır.

Carmeli, Halevy, Weisberg (2009), duygusal zekanın ve psikolojik iyi olma yönleri (öz- kabul, yaşam doyumu, bedensel yakınmalar ve benlik saygısı) üzerindeki etkisini incelediği araştırmasında, Bedensel Yakınmalar boyutu dışında duygusal zeka ve psikolojik

Yaşam Doyumu, Öz Saygı ve Kendini Kabul arasında pozitif yönde anlamlı ilişki olduğu

sonucuna ulaşmıştır.

Nizielski, Hallum, Lopes ve Schütz (2012) 300 öğretmenin katılımıyla yürüttükleri bir çalışmalarında yüksek duygusal zeka seviyelerine sahip olan öğretmenlerin öğrencilerin ihtiyaçlarına duyarlı olduklarını ve öğrencilerin davranış bozukluklarında azalma sağlayabildiklerini saptamıştır.

Hesieh, Wang, Fan ve Huang (2014), Güney Tayvan koleji öğrencilerinin duygusal zekaları ve kişilerarası ilişkilerini incelediği araştırmasında, üniversite öğrencilerinin duygusal zekaları ve kişilerarası ilişkilerinin cinsiyete göre anlamlı farklılık gösterdiği sonucuna ulaşmıştır. Kız öğrencilerin duygusal zeka ve kişiler arası ilişki puanlarının erkek öğrencilere oranla yüksek olduğunu saptamıştır.

40 Yaşam Doyumu ile İlgili Yapılan Araştırmalar

Yurt İçinde Yapılan Araştırmalar

Tuzgül-Dost (2007), “Üniversite Öğrencilerinin Yaşam Doyumunun Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi” adlı çalışmasında üniversite öğrencilerinin yaşam doyumu düzeylerini cinsiyet, algılanan akademik başarı, algılanan ekonomik durum, algılanan anne-baba tutumu, gelecekten beklenti, dini inanç ve yalnızlık değişkenlerine göre incelemeyi amaçlamıştır. Araştırma sonucunda üniversite öğrencilerinin yaşam doyumu düzeylerinin cinsiyet, algılanan akademik başarı, algılanan ekonomik durum, gelecekten beklenti, dini inanç ve yalnızlık değişkenlerine göre anlamlı farklılık gösterdiğini saptamıştır.

Çeçen-Eroğul ve Dilgiltepe (2012), “Parçalanmış ve Tam Aileye Sahip Ergenlerin Yaşam Doyumu Düzeyleri ile Yaşam Kalite Düzeylerinin Karşılaştırılması” adlı çalışmasında parçalanmış aileye sahip ergenlerin yaşam doyumları ile psikolojik sağlık ve çevre sağlık

Benzer Belgeler