• Sonuç bulunamadı

1. BÖLÜM: KİTLE İLETİŞİM ARACI OLARAK CANLANDIRMA

1.1. KİTLE, KİTLE İLETİŞİMİ VE ARAÇLARI

1.1.4. Kitle İletişim Aracı Olarak Sinema

Bir sinema filmi oluşturulduğunda toplumdan bağımsız olması düşünülemez. Hatta sinema direkt olarak toplum için yapılmaktadır, hedef kitlesi de halktır. Mümkün olduğunca geniş kitlelere ulaşma amacı gütmektedir.

Lumiére kardeşler 1895 yılında sinematografı icat ettikten sonra eleştirmen, gazeteci ve öncüler bu araca oldukça değişik işlevler yüklemekteydiler. Örnek

73 Güngör, s. 109 74

Altay, s. 15.

75 Hülya Yengin, Medyanın Dili-İletişime Kuramsal Bir Yaklaşım:Popüler Kültür Türlerinin Çözümlenmesi, Der Yayınları, İstanbul, 1996, s. 161.

76 Zeliha Hepkon, Yeni İletişim Teknolojileri Tartışmalarının Yeni Olmayan Boyutu:Teknolojik Determinizm. İletişim ve Teknoloji. Kırmızı Kedi Yayınevi, İstanbul, 2011, s. 132.

26

verilecek olursa, sinemadan bir saklama ve arşivleme yöntemi olarak yararlanma fikri bulunmaktaydı. Oysa sinemanın bir öykü anlatma aracı olabileceği hiç kimsenin aklına gelmemekteydi, bu kimsenin öngöremediği bir şey olmaktaydı.

Sinematograf’ın icat edildiği ilk günlerde bu yönde bir kaç satır yazılmaktaydı ancak, bu yazıların içeriği sinemanın zamanla ulaştığı boyutlarıyla uzak yakın ilişkisi bulunmamaktaydı. 77

Kitle iletişim araçları içinde radyo ve özellikle televizyondan en çok etkilenmekte olan sinema endüstrisi olmaktadır. Günümüzde radyonun sinemaya etkisi farkedilir olmamakla birlikte, radyonun ilk zamanlarında bu etki hissedilir derecede fazla olmaktadır; kitleler, evlerine, oturma odalarına kadar gelmekte olan bu haber ve eğlence aracını diğer haber ve eğlence araçlarına hatta sinemaya da yeğlemektedirler.78

Sinema endüstrisi tarafından oluşturulmakta olan sinema filmlerinin televizyonda gösterilmesi, televizyon ile sinema işbirliğini bizlere bildirmektedir.

Fransız kuramcılar “film” ile “sinema” arasında bir ayrıma gitmektedirler. “Filmsel” olan, bu sanatın kendi etrafındaki dünya ile ilişkisiyle ilgili yanı olmaktadır, “sinemasal” olan tamamen sanatın içsel yapısı ve estetiğiyle ilgili olmaktadır. İngilizce’de “film” ve “cinema”nın yanı sıra üçüncü bir sözcük daha bulunmaktadır: “Movies” (film-sinema) ekonomik bir ürün olarak işlev görmektedir. Ama genelde şu ayrımlarla paralel olarak şu biçimde: “Movie”ler tıpkı popcorn gibi tüketilir; “sinema” en azından Amerikalılar’ın tabirince seçkin sanattır, “film” ise asgari yananlama sahip en genel terim olarak bilinmektedir.79

Bu çalışmada, sinema için üretilen filmler genel anlamda değerlendirilir bu bağlamda, sinemada canlandırma filmleri sinema üzerinden değerlendirilmektedir. Sinema bütünü kapsamaktadır.

77

Christian Metz, Sinemada Anlam Üstüne Denemeler, Çev.,Oğuz Adanır, Hayalperest Yayınevi, İstanbul, 2012, Hayalperest Kitap 11, Sinema 7, s. 94.

78 Aziz, Televizyon ve Radyo Yayıncılığı (Giriş), s. 125.

79 James Monaco, Bir Film Nasıl Okunur?, Çev. Ertan Yılmaz, Oğlak Yayıncılık, İstanbul, 6. Basım,

27

Sinema görüntüyü yansıtmanın gerektirdiği teçhizatın karmaşıklığı ve maliyeti nedeniyle kişisel değil, ağırlıklı olarak ortak bir izleme deneyimi olarak gelişmektedir.80Sinema daha ilk andan itibaren kitlesel bir nitelik taşımakta ve

genellikle tiyatroya gitme olanaklarından yoksun halka yönelmektedir.81

Sinemanın bulunuşunun topluma getirdiği en büyük etki, öncelikle kitlesel iletişime “hareketli görselliği” getirmiş olmasıdır. Görsellik, o güne kadar fotoğraf yolu ile görselliği yakalayan toplum için farklı bir olgu olarak algılanmaktadır.82

Dünyadaki ilk gösteriminden itibaren halkın büyük ilgi gösterdiği sinema, sıradan insanın en büyük eğlence aracı haline gelmektedir. Zaman içerisinde bir eğitim aracı olarak da kullanılabileceği fikri oluşmaktadır.

Durağan görüntüyü devingen hale getiren ve devingen görüntüyle anlatısını kuran sinema, kitlelerin değişim ve dönüşümünü gerçekleştiren kitle iletişim araçlarından biri olmaktadır. Sinema salonları, düşünüldüğünde doğası gereği izleyicisini büyülü bir ortamla ağırlamaktadır ve bu sebeple izleyicinin ışıkları kapatılmış salonda dikkatinin dağılması söz konusu olmamaktadır, çünkü gözün odaklandığı tek yer sadece perde olmaktadır.83

1930’lardan başlayarak kitle iletişimi bir toplumsal olgu niteliğinde belirmektedir. O zamana dek yalnızca basın bildirişim aracı, özellikle de politik bir bildirişim aracı gibi kabul edilmekte ve sistemli araştırmaların konusu olabilmektedir. 1930’lu yıllarda sinemanın gelişmesiyle, radyo, günlük basın ve dergiler, kitleleriyle olabildiğince doğrudan bir temas arayışı üzerine kurulu yöntemler geliştirmekte, aynı zamanda televizyonun bu pazara sürülmesi için çalışmalar başlatmaktadırlar. Sonuç olarak, 1920’li yıllardan 1960’lı yıllara değin, özellikle Amerika Birleşik Devletleri’nde, medyanın, insanları yeni görüş ve değerlere, inançlara yöneltecek kadar etkili olduğu bir güce sahip olduğu kabul edilmektedir.84

80

Monaco, s. 410.

81 Baldini, s. 90.

82 Aziz, İletişime Giriş, s. 60. 83 Çamdereli, s. 118.

84

28

Bir kültür modelinin dünyaya pazarlanmasında en büyük araç haline gelmiş olan sinema, Amerikan filmleri ve yaşam tarzını sinema aracılığıyla bütün dünyaya pazarlamaktadır.

McLuhan, Tipografik insanın sinemayı kabullenişinden:“sinemanın kitap gibi

düşler ve imgelemlerle dolu bir iç dünya sunmakta” olduğundan bahsetmektedir.

Sinema izleyicisinin, psikolojik olarak sessizce kitap okuyan insan gibi yalnız olduğu, Elyazmalı kültürdeki okuyucunun ve televizyon izleyicisinin ise bu durumda olmadığından bahsetmektedir.85

Çağımızın sanayi toplumu koşullarına göre gelişen bireyler ve toplumlar arasında kurulan iletişim, büyük ölçüde radyo, tv, tiyatro, sinema, medya vb. kitle iletişim araçlarıyla sürdürülebilmektedir. Kitle iletişim araçlarındaki gelişim ve yenilik “iletişim patlaması” diye adlandırılmaktadır. Günümüz sanayi toplumunun bireyleri kitle iletişim sürecinde yer alan örgütlerin ya bir parçası olarak ya da onlarla iletişim içine girerek toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal gereksinimlerini giderebilmektedirler.

Kitle iletişiminde alıcı sayısının fazlalığı ön plandadır; bir sinema filminin izleyici sayısı milyonları bulmaktadır. Bu temel özelliğiyle, bir kaynağın, bir çok kişiye ulaşması durumu sinemada bir araçla yani beyaz perdeyle sağlanmaktadır. Bu tür kurulan iletişimde yüz yüze yapılan bir iletişim söz konusu değildir. Kaynak açısından bakıldığında; alıcıların tepkisini gözlemlemek ya çok azdır ya da hiç olmamaktadır.

Sinemanın temelde görsel bir iletişim aracı olmasına karşın sözel ve sözsüz iletişimden yararlandığı bilinmektedir. Dolayısıyla, sinema görsel/sözel/söze dayalı olmayan bir iletişim aracı sayılmaktadır. Sözden (ve müzikten ve de efektlerden) yararlandığına, yani kulağa da seslendiğine göre, sinema görsel-işitsel bir iletişim aracı olarak da kimliklendirilmektedir. Sahne sanatlarında yüzyüze kurulan iletişime karşın sinemada; film, izleyiciye araç ağırlıklı olarak ulaşmaktadır. Dolayısıyla,

85

29

sinema ile kişisel olmayan iletişim kurulmaktadır ve bu kitle iletişimidir dolayısıyla da sinema bir kitle iletişim aracı olmaktadır.86

Günümüzde insanlar, iletişim yoluyla, eskiye oranla birbirlerine daha çabuk ve farklı yerlerde ulaşabilme gereksinimi duymaktadırlar. Toplumsal ilişki ve etkileşim gereği ile belli bir takım iletilerin başkalarına ulaştırılması için, yüzyüze görüşmenin tek tek yol olduğu eski dönemlerin aksine; içinde yaşanılan toplumsal yapılanmada, gerek hız gerek zaman açısından olan zorlamalar nedeniyle iletiler ancak bazı araçlar kullanılarak, farklı yerlerdeki alıcılara gönderilebilmektedirler. Başka bir deyişle iletişim süreci yapısal olarak aynı kalmasına karşın kaynakla alıcı arasındaki mesafe uzaklaşmıştır. Bu anlamda eğer iletiler belli bir zaman biriminde gönderilmek durumundaysa, iletinin ulaşmasını o zaman biriminde gerçekleştirecek araçlar devreye girmelidir.87

Sinema’nın diğer kitle iletişim araçlarından ayrılan en önemli yanı, kaynağın çokluğudur. Kaynak sayısının çokluğu, başka bir deyişle, kaynağın bireysel olarak çok kişinin biraraya gelmesiyle oluşması yansıma düzeneğini de etkiler. Yansıma kaynaktaki birimlere tek tek olabileceği gibi hepsini de kapsayabilmektedir. Sinema başlangıcından itibaren 20.yüzyılın ortalarına kadar çok önemli bir araç olarak kullanılmaktadır. Sinema kişilerin, devletlerin tekelinden kurtulmuş daha sansürsüz daha özgür bir ortama kavuşmuştur ve artık hem kitleler için hem de sanat için film yapan bir kesim oluşmuştur. 88

Barbier, Lavenir’den aktaran Mete Çamdereli; “Kendi yapısı içinde sürekli

dönüşümü sağlamaya yetecek kaynakları bulunan sinema, kendisinden sonra ortaya çıkan kitle iletişim araçlarından daha uzun yaşayacak gibi görünmektedir.”diye

aktarmaktadır. Sonuçta, Lumiere Kardeşler’in 1895’te Sinematografiyi icadından beri gerçekleşen tüm sinema akımları, çeşitli ekol, tür ve izleklerle kitleleri önemli ölçüde etkilemeye ve eğlensel kimliğin yitirmeden etkili bir kitle iletişim aracı olarak işlev görmeye devam etmektedir. 89

86

Şenyapılı, s. 9.

87Yüksel, Haluk. “İletişimin Toplumsal Boyutu Olarak Kitle İletişimi”. A.Ü.A.Ö.F. Kurgu Dergisi,

[Ankara],s.7, 1990, s. 20.

88 Nurçay Türkoğlu, Toplumsal İletişim, Urban Yayınları, İstanbul, 2010, s.72. 89

30

Sinemada, günlük yaşantımızda her zaman karşılaştığımız olaylar, insanlar arasındaki bağlar görsel olarak ortaya konmaktadır; kelimelerle, sözle değil görüntülerin kullanılmasıyla izleyiciye, kitlelere ulaştırılmaktadır. Sonuçta sinema insana daha kolay ulaşabilen çok yönlü ve etkili bir kitle iletişim aracı olmaktadır. Tıpkı diğer kitle iletişim araçları gibi, sinema da, resmi olmayan güçlü bir eğitim kaynağı ve bu nedenle içeriği, ne kadar zararsız görünürse görünsün, asla değer yargılarından, ideolojik ve politik eğilimlerden uzak olamamaktadır. Sinemanın içeriği toplumun o andaki inançları, tavırları ve değerlerini yansıtmaktadır. İçinde yaratıldığı toplumlardaki baskın ideoloji filmlerde sunulan ideolojiyle daha da güçlenmekte bu sebeple de propaganda aracı olmaktadır.

Popüler filmler sinemada geniş kitleler tarafından en çok ilgi gören filmler olmaktadır. Halkın hayallerini, özlemlerini, günlük yaşantısını yansıtmakta olan bu filmler, çoğunlukla masala benzemektedirler. Gerçekleşmesi mümkün olmayan ya da zor olan şeyler bu filmlerde gerçek olmaktadır. Çünkü halk, kendi yaşamında gerçekleştiremediği ama olmasını istediği şeyleri beyaz perdede görmekten haz duymakta ve rahatlamaktadır.90

Toplumdan topluma, ülkeden ülkeye değişmekte olan bu araçlardan yararlanmada değişikliği belirleyen en önemli etken ise o ülkenin, toplumun siyasal, toplumsal ve ekonomik koşulları olmaktadır. Bir bakıma bu araçların işlevlerini de bu koşullar belirlemekte, çerçevelemektedirler. Bu amaçla bulunup kullanılan araçlar/kanallar aracılığıyla yapılan kitlesel iletişim ile kitle iletişim araçları birbirinden ayrılamayan, biri var ise diğeri de var olan bir olgu olmaktadır. 91

Bazen, Hollywood film yapımcıları, eski baskın kültür anlayışında olduğu gibi engellileri toplumdan ayıran, acınan, korkulan karakterler olarak sunmaktadır. Clint Eastwood’un 2004 yılında çektiği Million Dollar Baby (Milyonluk Bebek) filmi, engelli hakları konusundaki medya aktivistlerini ayağa kaldırmaktaydı. Filmde bir boks maçı sırasında boynu kırılıp engelli olan bir kızın hikayesi anlatılmaktadır.

90 Nebat Yağız, Türk Sinemasında Karakterler ve Tipler:Türk Sinemasının Türk Toplumuna Bakışı 1950-1975 Dönemi, İşaret Yayınları, İstanbul, 2009, s. 14.

91

31

Film “öyle yaşayacağına ölsün” iletisini vermektedir. 92

Hollywood’un engellilik hikayelerini konu alan diğer filmleri ise; Children of a Lesser God (Başka Tanrının

Çocukları), My Left Foot (Sol Ayağım), Rain Man (Yağmur Adam), Born on the

Fourth of July (Doğumgünü 4 Temmuz) gibi filmlerde en azından hayatlarının yaşanmaya değer olduğu ve normal insanlar gibi yaşayabilecekleri mesajını vermekteydiler. 93

Sinemanın başlangıcı kabul edilen 1895 yılına kadar gerçekleşen ilk gelişmeler, genel anlamda sinemanın olduğu gibi, görüntülerinin çizimlerden oluşması sebebiyle canlandırma sinemasının gelişimi sayılmaktadır. 94