• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: XV. YÜZYILDA OSMANLI DEVLETİ’NDE VE BATI AVRUPA’DA

2.5. XV. Yüzyılda Batı Avrupa’da İktisadi Durum, Mali Yapı ve Muhasebe

2.5.1. İktisadi Durum ve Mali Yapıya Genel Bakış

Batı Avrupa’da XI. yüzyıldaki Haçlı seferlerinin Akdeniz’de yarattığı ticari hareketlilikle kendini göstermeye başlayan iktisadi kalkınma hareketlerinin zaman zaman şiddetli dalgalanmalar ve kesintilerle birlikte uzun yıllar devam ettiği bilinmektedir (Güvemli, 1998: 13). Bununla birlikte Orta Çağ’ın sonlarına doğru, Avrupa’nın birçok yerinde ekonomik duraklamalar meydana gelmiştir. Nüfustaki azalış, üretim ve ticaret hacmindeki küçülmeler XV. asrın ortalarına kadar sürmüştür. Ancak bu tarihten itibaren iktisadi eğriler tekrar yükselmeye başlamış ve bu yükseliş çeşitli faaliyet alanlarında devam etmiştir (Heaton, 1995: 209).

XV. yüzyılın ilk yıllarında Osmanlı’da olduğu gibi Avrupa’da da sürdürülen iktisadi ve ticari faaliyetlerin başında tarımın geldiğini söylemek mümkündür. Tarımın o yıllarda en önemli istihdam kaynaklarından biri olduğu da bilinmektedir. Bununla birlikte kentleşme ve nüfustaki gelişmelerle birlikte artan gıda ve hammadde talebi tarım arazilerinin atmasına neden olmuş, tarımın ticarileşmesine ve mahsullerin nakde çevrilmesine olanak sağlamıştır (Heaton, 1995: 195).

103

Tarım ürünlerindeki çeşitliliğin artmasıyla birlikte kârlı ürün kavramı önem kazanmış ve iktisadi canlılık oluşmaya başlamıştır. Bu iktisadi canlılığın en çok İtalya’da görüldüğü bilinmektedir. İtalya’yı Hollanda, Belçika ve Fransa takip etmiştir. Ayrıca bu yıllardaki ekonomik gelişimin bir sonucu olarak gezgin tüccar ve esnaflar kentlerde faaliyet göstermeye başlamış ve bu kentleri birer üretim merkezi haline getirmişlerdir (Güvemli, 1998: 13). Ancak belirtmek gerekir ki; Avrupa’nın bu süreçte ticari anlamda yeniden canlanması sadece kendi içindeki ticari faaliyetlerden kaynaklanmamaktaydı, özellikle doğu ülkeleri ile yapılan ticaret de Avrupa’nın iktisadi açıdan gelişiminde önemli rol oynamıştır (Goody, 2002: 71). Bununla birlikte Avrupa ekonomisinin büyümesinin bir sonucu olarak Avrupa iktisadi düzeninin giderek daha etkin olan Asya düzenine yaklaştığını da söylemek mümkündür (Goody, 2002: 74).

Tarım ve tarıma dayalı ticaretteki gelişmeleri teknolojik gelişmeler izlemiştir. Su ve rüzgâr değirmenlerinin hububat öğütmenin yanı sıra kumaş kaplama ve yağ çıkarma gibi işlemlerde de kullanılmaya başlaması, çıkrığın üretime dâhil olması, ilk saatlerin ve ateşli topların icadı vb. olaylar XV. yüzyıldaki ekonomik toparlanmanın simgeleri olarak dikkati çekmektedir (Kazgan, 1987: 10, Aktaran, Güvemli, 1998: 13). Bu teknolojik gelişmeler XV. yüzyılda Avrupa’da madenciliğin gelişmesinde de etkili olmuştur. Bakır ile gümüşü birbirinden ayırabilen yeni bir yöntem ile o zamana kadar kullanılmayan madenlerin işlenmeleri sağlanmıştır. Yeni araç ve yöntemlerle teçhiz olan madencilerin çıkardığı madenlerle 1450-1530 yılları arasında gümüş üretimi beş kat artmıştır. Bununla birlikte çeşitli silah ve top üretiminde kullanılan bronz ve çinko üretimi de büyük boyutlara ulaşmıştır. Madencilik faaliyetlerinde gerçekleşen bu gelişmeler de XV. yüzyıl ortalarından itibaren Avrupa’da ekonomik toparlanmada önemli rol oynamıştır. Tarım ve madencilik alanlarında gerçekleşen iktisadi gelişim kumaş üretiminde ve ticaretinde de kendini göstermiştir. Keten, yünlü, kadife, ipek vb. kumaş türlerinin üretiminde bir artış gerçekleştiği bilinmektedir. Kumaş üretimi ve ticaretinin gelişmesi ile uzun süredir duraklayan ihracat tekrar canlanmıştır. XV. yüzyılın sonlarında Hendschoote’de10 12.000 işçi yılda yaklaşık 100.000 parça kaliteli cins kumaş üretmiştir. Güney Almanya ’da ise “fustian” olarak adlandırılan keten pamuk karışımı kumaş üretimi büyük bir endüstriye dönüşmüştür. Öyle ki Fugger

10 Hendschoote, bugünkü Fransa’nın kuzeyindeki Dunkerque bölgesinde bulunan, Belçika sınırına yakın küçük bir yerleşim bölgesidir.

104

Ailesi11 ve diğer bazı tüccarlar kumaş ticaretiyle önemli servetler kazanmıştır (Heaton, 1995: 204).

XV. yüzyıl sonlarında Anvers kenti Avrupa’nın ticari başkenti olma potansiyeline ulaşmıştır. Belçika’da bulunan bir liman kenti olan Anvers’ten Scheldt Vadisi’nin endüstriyel alanlarına, Hollanda kentlerine, Ren bölgesine ve hatta Alp geçitleri yolu ile İtalya’ya kolaylıkla ulaşılabilmektedir. Anvers’te kurulan ticaret borsası ise Avrupa’daki ekonomik yükselişin simgelerinden biri olmuştur. Borsa binasının girişine “Her ulustan ve dinden tüccarların kullanımı için” yazısı asılmıştır. Böylelikle liberal ticaret için kolaylıklar sağlanmıştır. Bunun sonucu olarak İngiliz, Alman, Portekizli, İspanyol, İskandinav ve Hollandalı tüccarlar Anvers’e doğru hareket ederek burada ticari faaliyetlerde bulunmuşlardır. Her yıl Anvers’te düzenlenen dört büyük fuarla civar ülkelerin kumaşları Anvers’te toplanmış deniz taşımacılığı ile İtalya’ya gönderilmiştir. Bu kumaşların çoğu Doğu Akdeniz ülkelerine yeniden ihraç edilmiştir. Anvers’in her ne kadar önemli bir ticaret kenti olduğu bilinse de Avrupa’nın yegâne ticaret ve finans merkezi olmadığını da belirtmek gerekmektedir. Anvers’in yanı sıra Lyon, Cenevre, Amsterdam, Lizbon, Londra ve Bristol gibi şehirler de ticari açıdan önemli merkezlerden olmuştur (Heaton, 1995: 211-212). Burada belirtmek gerekir ki; Akdeniz, Ege ve Karadeniz ulaşım yollarına hâkim olan Venedik de Genova ile birlikte önemli bir ticaret merkezi konumundadır. Venedik ve Genova kentleri, Fransa, Hollanda, Belçika ve Almanya’nın da dünya ticaretine açılan kapıları durumuna gelmiştir (Güvemli, 1998: 16).

Batı Avrupa devletlerindeki mali yapıya bakıldığında ise devletlere ya da krallığa ait gelirler arasında tüketim vergileri, monopol vergi gelirleri, gümrük vergileri, sanayi ve ticaret vergileri, cebri borçlanmalar, servet vergileri, tüketim vergileri, geçit vergileri vb. vergilerin yer aldığı görülmektedir. Özellikle İtalya’da, Osmanlı Devleti’nde Bac olarak adlandırılan geçiş vergilerinden (“tolls” ve “fees”) önemli gelirler elde edildiği bilinmektedir. Bunun yanı sıra Flamanların bira ve şarap üzerinden tüketim vergisi aldığı ve Fransızların ise satış vergisi ve tuz üretim tekellerinden elde ettikleri vergilerle önemli gelirler elde ettikleri de bilinmektedir (Hunt ve Murray, 1999: 2005, Aktaran,

11 Fugger Ailesi, XV. ve XVI. yüzyıllarda Avrupa ticaretine egemen olmuş ticaret ve bankacılık hanedanlığı olarak bilinmektedir. Kapitalist ekonomik kavramlar geliştiren bu aile tarihin gelmiş geçmiş en zengin ailesi olarak bilinmektedir.

105

Akkuş, 2009: 119). Fransa’nın önemli gelir kaynaklarından biri de “fouage” olarak adlandırılan gelir ve servet vergisidir. Aile anlamına gelen “feu” sözcüğünden türeyen

“fouage” vergisi XV. yüzyıl başlarından itibaren, sözcük anlamı kesmek olan “taille”

ismiyle adlandırılmaya başlanmıştır. Soyluların çoğunlukla muaf tutulduğu taille vergisi “taille reelle” ve “taille personelle” olarak ikiye ayrılmıştır. “taille reelle” vergisi toprak üzerinden hesaplanırken, “taille personelle” kişisel gelir üzerinden hesaplanmaktaydı (Collins 1995: 18-19, Aktaran, Ağdemir, 2017: 145). XVI. yüzyıldan itibaren taille vergisini tamamlayıcı nitelikte “crue”, “the grande crue” ve “taillon” şeklinde adlandırılan vergiler çıkartılmıştır. Bu tamamlayıcı vergilerin genellikle savaş finansmanı, set, yol ve köprü tamiri için kullanılmak üzere toplandığı bilinmektedir (Ağdemir, 2017: 146). XV. yüzyılda Avrupa devletlerinde toplanan vergilerden biri de ondalık vergisidir. Genellikle mahsullerden onda bir oranında toplanan bu vergi, uygulama yönünden Osmanlı Devleti’nde toplanan ve öşür (aşar) olarak adlandırılan vergiye benzemektedir. Öşür, her ne kadar İslami devletlerin benimseyip uyguladığı ve geliştirdiği bir vergi türü olarak bilinse de İslamiyet öncesi dönemlerde de uygulanmaktaydı. Batı dünyasında genellikle kilise tarafından toplanılan bu vergi buğday, şarap, yağ, kümes hayvanları, sebze, keten ve kenevir vb. ürünler üzerinden alınmaktaydı (Palamut, 1987: 69). “Tithe” olarak adlandırılan ondalık vergisinin teolojik bir yönü de bulunmaktadır. Hristiyanlıkta ürünlerin onda birinin Tanrı’ya ait olduğuna ve bu verginin ödenmesinin bir şükür yerine geçtiğine inanılmaktadır (Ferrel, 1998: 6).

Batı Avrupa devletleri arasında vergi uygulamalarının farklılık gösterdiği bilinmektedir. Bununla birlikte krallıklar özelinde de mali uygulamalarda farklılıkların olduğunu söylemek mümkündür. Kral ya da merkezi yönetimin vergi uygulamalarının yanı sıra XV. yüzyılın ortalarına kadar güçlerini koruyan Feodal Beyler de halk üzerinden vergiler toplamışlardır. Diğer taraftan, Avrupa mali uygulamalarında vergileme kapsamı ve vergi tahsilatının niteliği de Osmanlı’dakine benzer şekilde, örflere göre belirlenmektedir. Bazı vergiler düzenli bazı vergiler ise düzensiz şekilde tahsil edilmektedir (Akkuş, 2009: 121). Esasen XV. yüzyıl Avrupa’sındaki mali yapı incelendiğine, gelir ve giderler açısından Osmanlı Devleti ile benzerliklerin olduğu görülmektedir. Ancak maliye politikaları, vergi tahsilatı yapanların statüsü (Tımarlı Sipahi - Feodal Beyleri), toprağın yönetim şekli (miri ya da özel) ve müdahalecilik gibi

106

konularda iki toplumun mali yapısının ayrıştığını söylemek mümkündür (Akkuş, 2009: 125).