• Sonuç bulunamadı

İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Bulgaristan’ın Azınlık Politikaları

2. BULGARİSTAN’DA SİYASAL SİSTEM VE AZINLIKLAR

2.2. BULGARİSTAN’IN SİYASAL SİSTEMİ VE AZINLIKLAR

2.2.2. İkinci Dünya Savaşı’ndan Sonra Bulgaristan’ın Azınlık Politikaları

Komünist dönemde, Bulgaristan’daki azınlıklar ve özellikle Türk azınlığı ikili bir durumla karşı karşıya kalmıştır. Bir taraftan devletin sürdürdüğü aktif modernleşme politikaları bu gruplara sosyal gelişmişlik ve eğitim düzeyini iyileştirme fırsatını verirken, diğer taraftan bu toplumların önceden izole edilmiş olmaları ve kapalı topluluklar olmaları bunun önünde ciddi bir engel oluşturmuştur. Devletin, Türk azınlığına Türk devletinden kaynaklanan politik güvensizlik ve Türk azınlığın Bulgar halkıyla sosyal birlik olşturma çabası olmaması entegrasyon sürecini ayrıca zorlaştıran faktörler olmuştur. Türk azınlığı, entegrasyon çalışmalarını zaman zaman kendi etnik kimliklerinden vazgeçme olarak da algılamıştır.122

Tek partili yönetimin ilk yıllarında, Bulgar Komünist Partisi, azınlık grupları da dahil, tüm vatandaşların güvenini kazanmaya ve buna uygun olarak halktan gelen taleplerin büyük bir kısmını yerine getirmeye çalışmıştır. Bunun bir örneği, Türk azınlığı komitesi tarafından yayınlanan ‘Işık’ gazetesidir. Diğer taraftan, diğer etnik

120 Antonina Jelyazkova, Bulgaria in Transition: The Muslim Minorities, İslam and Chrsitian-

Muslim Relations, Cilt 12, 2001, s.283-285.

121 Antonina Jelyazkova, a.g.e., s.239.

122 Hough Poulton, The Muslim Experience in the Balkan States, 1919-1991, Nationalities Papers,

gruplardan (roman, pomak,vb.) farklı olarak, hükümet aktif olarak Türk azınlığın etnik kimliğini korumaya çalışmamıştır. Sayıca daha az olmalarına rağmen Ermenilerin, Yahudilerin ve Romanların kültür merkezleri kurulurken, Türkler için böyle kurumlar öngörülmemiştir.123

Türk azınlığıyla iligili hükümet, kavramsal olarak uygun fakat uygulamada farklı sonuçlara yol açan bazı hukuksal düzenlemeler de getirmiştir. Türk azınlığını sosyal ve politik hayata katılarak Bulgar toplumuna entegrasyonu amaçlayan bazı önlemler alınmıştır. Örneğin, 1945’te kabul edilen Milli Eğitim Kanunu’yla Türk öğretmenlerine Bulgar öğretmenlerle eşit statü verilmiş, fakat hemen ardından çok sayıda Türk öğretmeni görevden alınmıştır. Bunun yanı sıra, 1946 Toprak Reformu Türk azınlığının güvenini kazandırabilecek en önemli hukuksal düzenlemelerden biri olmuştur. Verilere göre, bu reform dolayısıyla 45 000 civarında Türk, işleyebilecekleri küçük toprak parçaları elde etmiştir. Bunun yanı sıra iktidar, spekülasyonları önlemek amacıyla tütün işlemeciliğini devlet tekeline bırakmıştır. Bunun altında yatan neden ise Bulgaristan’ın o dönemde döviz kıtlığı yaşaması olmuştur, çünkü tütün ülkeye döviz kazandıran en önemli kaynaklardan biri olmuştur.124

Türk azınlığına karşı ilk bakışta pozitif olarak değerlendirilebilecek bu yaklaşım, Bulgar Komünist Partisi içindeki Türk üye sayısının çoğalmasına yol açmıştır. 1945-1946 döneminde partinin Türk üye sayısı 21 500 iken, bu sayı 1947’de 31 000’e ulşmıştır. Bu rakam toplam üye sayısının % 6’sını teşkil etmektedir. Üye sayısındaki bu artış, yoğun olarak Türklerin yaşadığı bölgelerde azınlık komitelerin kurulmasıyla da ilişkilendirilebilir.

1948 yılında Türk azınlığıyla ilgili devlet politikaları daha baskıcı hal almaya başlamıştır. BKP toplantılarında ‘Türk tehlikesi’ konusu gündeme gelmiştir. Bulgaristan’ın Türkiye ile sınırı olan bölgede çok sayıda Türk asıllı vatandaşların bulunması ‘dış müdahale’ endişesini doğurmuştur. Böyle bir tehlikenin önlenmesi

123 Mary Neuburger, The Orient Within: Muslim Minorities and the Negotiation of Nationhood in Modern Bulgaria, Cornell University Press, Londra, 2004, s.56-58.

124 Ulrich Buchsenschutz, Malcinstvenata Politika v Bŭlgarija. Politikata na BKP kum Evrei, Romi, Pomaci i Turci 1944-1989 (Bulgaristan’da Azınlık Politikaları. Bulgar Komünist Partisi’nin

Yahıdilere, Romanlara, Pomaklara ve Türklere Karşı İzlediği Politikalar 1944-1989), IMIR, Sofya, 2000, s.7.

amacıyla bu bölgelere Bulgarların yerleştirilmesi planı üzerinde durulmuş, fakat bu planın hayata geçirilip geçirilmemesiyle ilgili kaynak bulunmamaktadır.

1949 yılında, Bulgaristan Türkleri tarafından ülkedeki Türk kosolosluklarına yapılan vize başvuruların sayısının artması üzerine Parti, bunun nedeninin saptanmasına yönelik araştırma başlatmıştır. Araştırma raporununun sonucunda, göç etme isteğinin artmasındaki temel etken tarımın kollektifleştirilmesi belirtilmiştir. Bu rapora dayanarak, Bulgar hükümeti Türkiye ile, göç etmek isteyenleri kabul etmesi için anlaşma imzalama hazırlıklarına başlamıştır. Aynı zamanda, ülke ekonomisinin önemli ayağını oluşturan tütün işlemeciliğinin yavaşlamaması için de, Bulgarların da üretime katılımları gibi bazı alternatifler üzerinde durulmuştur. Öncelik, rejim karşıtı Bulgaristan Türklerinin ülkeyi terketmesine verilmiştir. 1950-1951 yılları arasında 155 000 Bulgaristan Türk’ü Türkiye’ye göç etmiştir.125

Ülke nüfusunu göz önünde bulundurarak ciddi bir işgücü kaybı sayılabilecek bu rakam, hükümeti Türklerin ülkede tutabilmek amacıyla bazı girişimlerde bulunarak, Türk azınlığına karşı politikasında tekrar değişiklik yapmıştır. Siyasal ve sosyal açıdan Türk örgütlenmelerini yine teşvik etmeye başlamış, kültürel anlamda da bir çok Türk okulu ve tiyatrosu açılmış, Türk gençlerine üniversitelere girişte ayrıcalık tanınmış ve özel burslar verilmeye başlanmıştır. Ancak bu girişimler amaçlanan etkiyi yaratmamakla birlikte, Türklerin kültürel bilincinin güçlenmesi gibi bazı istenmeyen sonuçlara da yol açmıştır. Üstelik, Türk azınlığına tanınan bu ayrıcalıklar, ülkede bulunan diğer azınlıkların da taleplerinin artmasına sebebiyet vermiştir.

Bu durumun karşısında 1956 yılında hükümet tekrar azınlık politikasını değiştirme kararı almıştır. Bu sefer, azınlıkların topluma entegrasyonunda araç olarak dilin kullanılmasına karar verilmiştir. Hükümet, sosyal ve kültürel farklılıkların ortadan kaldırılması için dil birliğinin sağlanması gerektiğini açıklamıştır. Bu slogan altında, Türk ve Bulgar okullarının birleştirilmesi, Türkçe seçimli ders olarak okutulmaya başlaması, Türkçe dilinde yayınlanan gazete sayısının azaltılması alınan karar doğrultusunda yapılan ilk girişimler olmuştur. Kültürel kısıtlamaların ardından, dini kısıtlamalara da gidilerek ülkedeki cami ve din adamları sayısı da azaltılmıştır.

1960’lı yıllarda iktidarın Bulgaristan Türklerinin göç eğilimine karşı ikili bir politika izlemiştir. Bir taraftan ‘Türklerin Bulgar toplumunun ayrılmaz bir parçası’ olduklarını söyleyerek göç etme girişimlerini engellemeye çalışırken, diğer taraftan Türkiye ile olası bir kitlesel göç anlaşma yapılması için diplomatik görüşmeler yapmıştır. Bu görüşmeler neticesinde 1969 yılında iki ülke arasında 1978 yılına kadar geçerli olan göç anlaşması imzalanmıştır.126