• Sonuç bulunamadı

1.4. Temel Uluslararası Belgelerde Azınlık Kavramı

1.4.1. Birleşmiş Milletler Kapsamında Azınlıklar

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra 1945 yılında, Milletler Cemiyeti’nin yerine kurulan Birleşmiş Milletler (BM), savaştan meydana gelen büyük tahribatın etkisiyle, uluslararası barış ve güvenliğin kalıcı bir şekilde tesis edilmesini sağlamak amacıyla kurulmuştur. Bu kuruluş, azınlık haklarından ziyade insan hak ve özgürlüklerini önceleyen bir anlayış benimsemiştir. Birleşmiş Milletler, bünyesinde bir İnsan Hakları Komisyonu oluşturmuş ve komisyonun hazırladığı “İnsan Hakları Evrensel Bildirisi” 1948’de Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir. Birleşmiş Milletler Anlaşması’nda da defalarca insan haklarına vurgu yapıldığından, ‘İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’ bu hakların ayrı bir belgede somutlaştırılmasına yardımcı olmaktadır. Bildiride her ne kadar doğrudan azınlık haklarına yer verilmese de, benimsediği hoşgörü, eşitlik ve ayrım gözetmeme ilkeleri çerçevesinde herkesin

36 Mustafa Şahin “Ulusal Azınlıkların Korunması Çerçeve Sözleşmesi”, Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi Anlaşmalarında Avrupa Konseyi, (Editörler: Zerrin Toprak, Hikmet Yavaş,

temel hak ve özgürlüklerden yararlanmasını öngörmekte ve böylece azınlık haklarına dolaylı yoldan vurgu yapmaktadır.37

Azınlık hakları aynı zamanda insan hak ve özgürlükleri de olduğundan, Birleşmiş Milletler’in bu haklara ilişkin ilgisi kurulduğu dönemden beri devam etmektedir. Birleşmiş Milletler, insan haklarına saygıyı evrensel bir devletler hukuku prensibi haline getirmek için insan hak ve özgürlüklerinin anayasalara yansıması yönünde çaba sarf etmiştir. BM; Paris Barış Konferansı’nda (1946) İtalya, Finlandiya, Romanya, Bulgaristan ve Macaristan’la yapılan barış antlaşmalarında azınlıklara pozitif haklar verilmemiş “diskriminasyon (ayrımcılık) yasağı” yeterli bulunmuştur. Ancak uygulamada diskriminayon yasaklamaları, azınlıkları kolektif birimler olarak korumada yetersiz kalmıştır.38

BM, uygulamada azınlık haklarını daha etkin bir biçimde koruyabilmesi için çeşitli girişimlerde bulunmuştur. Örneğin, 1947’de Birleşmiş Milletler bünyesinde İnsan Hakları Komisyonu’na bağlı olarak kurulan “Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu” -1999’da ismi “İnsan Haklarını Koruma ve Geliştirme Alt Komisyonu” olarak değiştirilmiştir- ve bu alt komisyona bağlı olarak faaliyet gösteren “Azınlık Çalışma Grubu” azınlıklarla ilgili sorunların ele alındığı uluslararası bir platform haline gelmiştir. Komisyon; almış olduğu kararlar, yapmış olduğu çalışmalar ve yayımlamış olduğu bildirge ve raporlarla azınlık haklarının gelişmesine ve tüm dünya devletlerinde statüsünün güçlendirilmesine katkıda bulunmuştur.39

Azınlık hakları ilk defa, 1966’da BM Genel Kurulu’nda kabul edilen ve 1976’da yürürlüğe giren “Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi” ile bir uluslararası sözleşme kapsamına alınmıştır. “Medeni ve Siyasal Haklar Uluslararası Sözleşmesi”nin 27. maddesi azınlık haklarının tanınmasını içermektedir ve denetleme organı olan İnsan Hakları Komitesi de BM sistemi içersinde bu maddeye dayanarak azınlıkların korunmasını denetlemektedir. 18 Aralık 1992’de Birleşmiş

37 Münci Kapani, İnsan Haklarının Uluslararası Boyutları, 3. Baskı, Bilgi Yayınevi, Ankara, 1996,

s. 19-24.

38 Ayşe Füsun Arsava, Azınlık Kavramı ve Azınlık Haklarının Uluslararası Belgeler ve Özellikle Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. Maddesi Işığında İncelenmesi, Ankara Üniversitesi

Siyasal Bilgiler Fakültesi Basımevi, Ankara, 1993, s. 17.

Milletler Genel Kurulu’nda kabul edilen “Ulusal ya da Etnik, Dinsel ve Dilsel Azınlıklara Mensup Kişilerin Hakları Bildirgesi” ise azınlık haklarını konu alan ilk uluslararası belge olarak ortaya çıkmıştır ve hakları; “azınlıklara mensup kişilerin hakları” şeklinde bireysel olarak ele almıştır.40

Azınlık konusunda bugüne kadar yapılmış en kapsamlı tanım, BM Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’nin (MSHS) ‘Azınlıkların Korunması’ başlıklı 27. maddesine ilişkin olarak BM Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt-Komisyonu özel raportörü Capotorti’nin hazırladığı inceleme raporunda yaptığı tanımdır. Capotorti’nin önerdiği tanım objektif ve subjektif olmak üzere iki unsur içermektedir. Objektif unsur nüfusun geri kalanından sayısal olarak az olma, farklı dinsel, dilsel, etnik özelliklere sahip olma, egemen konumda olmama ile bulunduğu devletin vatandaşı olma ölçütüdür. Subjektif unsur ise bu grubun açık veya üstü kapalı olarak kendi dillerini, dinlerini, kültür ve geleneklerini korumaya yönelik davranmalarıdır. Bu tanım, vatandaş olma ölçütü ile göçmenleri, sığınmacıları ve uyruksuzları içine almamaktadır. Oysa BM Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesi’nin 27. maddesinde azınlığa mensup kişilerden sözedilmekte ve vatandaş olma kriteri ile ilgili herhangi bir ibare bulunmamaktadır. Rehman, İnsan Hakları Komitesi’nin 27. maddeye ilişkin yorumunda da bu konuya dikkat çekildiğini ve Sözleşmenin 25. maddede olduğu gibi hak sahibinin açıkça vatandaş olduğunu belirttiği hükümlerin dışındaki hükümlerin herkesi kapsadığı yolunda yorumda bulunulduğuna değinmektedir. Komitenin 27. maddeye ilişkin, vatandaş olma koşulunun 27. madde için geçerli olmadığı yolundaki yorumuna karşın, bir grubun azınlık olarak kabul edilmesindeki belirsizlik devam etmektedir.

Azınlık haklarını somut bir şekilde ele alan bahse konu belgeler, konu ile ilgili daha sonra yaşanacak gelişmelere zemin oluşturmaktadır. Süreç içerisinde; “Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Hakkındaki Sözleşme”, “BM Çocuk Hakları Sözleşmesi”, “Eğitimde Ayrımcılığa Karşı Sözleşme”, “Irk Ayrımının Bütün Biçimlerinin Kaldırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme”, “Dine veya İnanca Dayalı Müsamahasızlığın ve Ayrımcılığın Bütün Şekilleriyle Ortadan

Kaldırılması Hakkında Bildiri” BM kapsamında gündeme gelen azınlıklarla ilişkili uluslararası boyutta belgeler olmuştur.