• Sonuç bulunamadı

İkinci Aşama: Trephinle Enblok Eksizyon

1. Giriş ve Amaç

3.2.2. İkinci Aşama: Trephinle Enblok Eksizyon

Sedasyon altında işaretleme yapılan hastalara, ameliyathaneye alındıktan sonra genel anestezi uygulandı. Regionel anestezi uygulanan hastalara ise ek bir anestezik girişim yapılmadı. Tekrar boyama ve örtmeyi takiben işleme başlandı (Şekil 38).

Şekil 38. İşaretleme sonrası tekrar steril edilen cerahi alan

Klavuz tel ortada kalacak şekilde 2-3 cm’lik insizyon yapıldı ve telin üzerinden künt diseksiyonla kemiğe kadar ulaşıldı (Şekil 39).

Nörovasküler yapıların olduğu bölgelerde ise, insizyon biraz daha büyütülüp nörovasküler yapılar ekarte edildi. Ardından nidusun büyüklüğüne en uygun çaptaki trephine seçildi ve klavuz tel üzerinden kontrollü bir şekilde kemiğe kadar ilerletildi (Şekil 40).

Şekil 40. Trephine’nin K-Teli üzerinden gönderilmesi

Perforatör kullanılarak kesiye başlandı. Bu aşama tamamen skopi kontrolünde gerçekleştirildi (Şekil 41).

Nidus çapları değişkenlik gösterdiğinden, gereksiz kemik rezeksiyonundan kaçınmak için kullanılan trephine lezyona göre belirlendi. Oyma esnasında kemikte termal nekroz oluşturmamak için matkap düşük devirle kullanıldı ve uygulama esnasında serum fizyolojik ile soğutma yapıldı. Kesi hattının nidus içinden geçme ihtimaline karşın, oyulan bölgenin duvarları küretle kazındı (Şekil 42).

Şekil 42. Eksizyon sonrası yapılan küretaj

Daha sonra trephine içindeki patolojik materyal çıkarıldı (Şekil 43,44). Yara sütüre edilip, steril pansumanla operasyon sonlandırıldı.

Şekil 43. Trepine ile alınan materyal. Merkezde nidus, periferde sağlam kemik doku

NİDUS

Şekil 44. Eksize edilen ve patolojik inceleye gönderilen materyal

İşlem sonrası minimal kemik kaybı olduğundan kemiğe herhangi bir greft ya da internal tespit uygulanmadı.

Alınan materyal formol içerisinde patolojik incelemeye gönderildi. İlk 24 saat formolde bekletildikten sonra % 10’luk nitrik asit takibine alındı. Materyal 8-24 saat arasında yumuşadıktan sonra uygun kalınlıkta kesildikten sonra inceleme camı üzerine alındı ve Hematoksilen Eozin ile boyama yapıldı. Ardından mikroskop altında 40’lık ve 100’lük büyütme ile değerlendirildi.

3.3. Postop Takip

Postoperatif antibiyotik profilaksisi (24 saat, 50 mg/kg/3x1 sefazolin Na I.V) ve analjezik tedavi uygulandı. İki yönlü direk grafi çekildi. Lezyonun alt ektremite ve yük taşıyan bölge yerleşimli olduğu olgulara, 3-4 hafta kısmi yüklenme ve koltuk değneği ile mobilizasyon önerildi. Kemik kaybı fazla olan hastalara tedbir amaçlı atel uygulandı. Ayrıca, üç ay süre ile ağır fiziksel aktivitelerden ve spor faaliyetlerinden uzak durmaları tavsiye edildi.

Aylık takip önerilen hastalar klinik ve radyolojik açıdan değerlendirildi. Klinik muayenede ağrı, hareket kısıtlılığı, yük verme ve yürüme paterni üzerinde duruldu. Radyolojik incelemede defektin dolumu değerlendirildi. Klinik yakınması olmayan ve kortikal defekti kapanan hastaların takipleri sonlandırıldı

3.4. Başarı Tanımı

Nidusun trephinle tamamen çıkarılması teknik başarı olarak kabul edildi. İşlem sonrasında ağrının tamamen kaybolması ve takip süresi boyunca görülmemesi ise klinik başarı olarak kabul edildi (31).

3.5. İstatistiksel Analiz

Araştırma verilerimizin istatistiksel değerlendirmesinde IBM SPSS 21.0 for windows istatistik paket programı kullanıldı.

Ölçümsel değişkenler ortalama ± standart sapma (SD) ile, kategorik değişkenler sayı ve yüzde (%) ile sunuldu. Verilerin normal dağılıma uyup uymadığına bakıldı. Verilerin Parametrik test varsayımlarını sağlamadığı görüldü. Normal dağılım göstermeyen; ikiden çok seçenekli gruplamaların karşılaştırmasında Kruskal Wallis H Testi uygulandı. Değişkenler arasındaki ilişki için sperman rho korelasyon analizi yapıldı. Nitel değişkenlerin gruplararası karşılaştırılması Chi-kare (χ2) testi analizi kullanıldı. Hipotezler çift yönlü olup, p≤0.05 ise istatistiksel olarak anlamlı sonuç kabul edildi.

4. BULGULAR

Çalışmamızda hastaların 22 (%87.5)’sinde başarılı, 3 (%12.5)’ünde başarısız sonuç elde edildi. İşaretleme süresi ortalama 14±3 (dağılım ) dk, operasyon süresi ortalama 44.37±14.39 dk (dağılım 25-90) idi. Ameliyat sonrası 4 hastada atel uygulandı (3 hafta). Ortalama hastanede kalış süresi 1.16±0.38 gün (dağılım 1-2) bulundu. Takiplerde, eksizyon sonrası oluşan defekt yaklaşık olarak operasyondan ortalama 6.06 (dağılım 4-14) ay sonra direk grafide kaybolmaya başladı.

Preoperatif VAS (visual analog scale) skoru ortalama 7.72±1.97 (dağılım 2- 10), postoperatif VAS ortalama 0.79±1.84 (dağılım 0-6) bulundu. Bir hasta dışında tüm olgularda, hafif operasyon ağrısı dışında ağrının postoperatif dramatik olarak azaldığı görüldü.

Ağrısı hiç geçmeyen 1 hastada, daha sonra yapılan değerlendirmede işaretleme hatası olduğu ve nidusun inkomplet çıkarıldığı anlaşıldı. Tibia diafiz yerleşimli bir hastada 4 ay sonra, femur diafiz yerleşimli bir hastada ise 3 ay sonra rekürrens gelişti. Bu 2 hastada nidusunun geniş tabanlı olduğu saptandı.

Tibia yerleşimli 2 olguda ise, derin enfeksiyon gelişti. Bir hastada debritman ve antibiyotik ile, diğer hastada yalnız antibiyotik ile enfeksiyon tedavi edildi. Tavsiyelere uymayan 1 hastada operasyondan 3 ay sonra spor aktivitesi sırasında inkomplet tibia kırığı gelişti. Bir ay uzun bacak alçı uygulanarak tedavi edildi. Başka bir hastada ise, ağrı ya da başka bir yakınma olmaksızın hafif yürüyüş düzensizliği operasyondan sonra da devam etti. Fonksiyonel yetersizlik ya da uzayan ağrı görülmedi. Operasyon sırasında hiç bir hastada kırık gelişmedi. Cerrahiye bağlı damar-sinir yaralanması ve kontraktür gibi komplikasyonlarla karşılaşılmadı.

Ondokuz olguda (%79) nidus direk grafide tespit edildi. Preoperatif BT üzerinde yapılan ölçümlerde, ortalama nidus buyutları 5x5x11 mm (aralık 2x2x2- 12x16x19) olarak ölçüldü. Onyedi (% 71) olguda reaktif periferik skleroz saptandı. Reaktif periferik skleroz ile lezyonun periosta yakınlığı arasında istatistiksel açıdan anlamlı ilişki olduğu tespit edildi (P<00,4) (Tablo 3).

Ayrıca yapılan istatistiki çalışmada lezyonların yüzeyel olmasıyla fizik muayene bulgularının birbiriyle ilişkili olduğu saptandı (P<0,046).

Tablo 3. Reaktif periferik skloz ve sınıflama arasında ilişkisi

SINIFLAMA Raktif Periferik Skleroz

Total Yok Var endosteal 1 4 5 20,0% 80,0% 100,0% kortikal 1 12 13 7,7% 92,3% 100,0% medüller 4 0 4 100,0% ,0% 100,0% subperiosteal 0 1 1 ,0% 100,0% 100,0% intraartiküler 1 0 1 100,0% ,0% 100,0% Total 29,2%7 70,8%17 100,0%24

Dokuz hastada işaretleme sırasında sedasyon, ameliyat esnasında genel anestezi uygulandı. Onüç hastaya spinal, 1 hastaya epidural ve metakarp yerleşimli 1 hastaya aksiller blok uygulandı. Spinal anestezi uygulanan 2 hastada postop dönemde spinal kaçak bulguları gelişti ve konservatif takiple bulgular 3 hafta içerisinde kayboldu.

Nümunelerin histopatolojik incelemesinde; 20 (% 83) hastada osteoid osteoma tanısı doğrulandı, 4 (%17) hastada ise nonspesifik bulgular saptandı (Tablo 4).

Tablo 4. Hasta bilgileri olg

u yaş cinsiyet Yerleşimyeri Semptomsüresi (ay)

Op.süresi

(dk) patoloji Sonuç Komp.

1 12 E tibia diafiz 3 55 osteoid

osteom başarılı -

2 27 K femur diafiz 7 45 osteoid

osteom başarılı -

3 4 E tibia diafiz 3 40 osteoid

osteom başarılı -

4 6 E tibia diafiz 8 40 non

spesfik başarısız -

5 19 E distal tibia 5 75 osteoid

osteom başarılı enfeksiyon

6 21 E tibia diafiz 13 40 osteoid

osteom başarılı enfeksiyon

7 22 E tibia diafiz 12 35 non

spesfik başarılı -

8 12 K tibia diafiz 2 40 osteoid

osteom başarılı -

9 18 E femur diafiz 18 45 osteoid

osteom başarısız -

10 15 E iliak kanat 30 25 non

spesfikk başarılı -

11 11 E femur diafiz 9 35 non

spesfik başarısız -

12 17 E femur

boyun 8 50 osteoid osteom

başarılı -

13 7 K proksimal

femur 18 40 osteoid osteom

başarılı -

14 21 E 3. metakarp 10 35 osteoid

osteom başarılı -

15 19 K femur diafiz 8 55 osteoid

osteom başarılı -

16 8 E tibia diafiz 3 50 osteoid

osteom

başarılı kırık (3 ay sonra)

17 15 E proksimal

femur 10 90 osteoid osteom

başarılı Yürüyüş bozukluğu

18 15 E fibula diafiz 3 40 osteoid

osteom başarılı -

19 14 E tibia diafiz 5 55 osteoid

osteom başarılı -

20 14 K tibia diafiz 6 25 osteoid

osteom başarılı -

21 21 E proksimal

tibia 18 40 osteoid osteom

başarılı -

22 18 E proksimal

tibia 54 35 osteoid osteom

başarılı -

23 9 K proksimal

femur 12 40 osteoid osteom

başarılı -

24 21 E proksimal

femur 3 35 osteoid osteom

5. OLGU SUNUMLARI OLGU-1 ADI : Ş SOYADI : T YAŞ : 9 CİNSİYET : K

ŞİKAYET : Sol kalçada gece uykudan uyandıran ağrı FİZİK MUAYENE : Sol kalçada palpasyonla minimal hassasiyet

LOKALİZASYON : Femur proksimal SINIFLAMA : Kortikal

PREOP VAS : 9 POSTOP VAS : 0

OLGU-1

Preop AP Grafi Preop Lateral Grafi

OLGU-1

BT Eşliğinde K Teli İle İşaretleme Kanüllü Trephine İle Eksizyon

OLGU-2

ADI : S SOYADI : A YAŞ : 21 CİNSİYET : E

ŞİKAYET : Sağ Uylukta Gece Uykudan Uyandıran Ağrı FİZİK MUAYENE : FM bulgusu yok

LOKALİZASYON : Sağ Femur proksimal SINIFLAMA : Kortikal

PREOP VAS : 7 POSTOP VAS : 0

OLGU-2

Preop X-Ray Preop BT

OLGU-2

Postop AP Grafi Postop Lateral Grafi

OLGU-3

ADI : R SOYADI : K YAŞ : 15 CİNSİYET : E

ŞİKAYET : Sol Kalçada Gece Uykudan Uyandıran Ağrı FİZİK MUAYENE : FM bulgusu yok

LOKALİZASYON : Sol Femur Başı SINIFLAMA : İntraartiküler PREOP VAS : 9

POSTOP VAS : 0

OLGU-3

Preop AP Grafi Preop Lateral Grafi

OLGU-3

BT Eşliğinde K Teli İle İşaretleme İşaretlemenin Skopideki Görünümü

Enblok Eksizyon Sonrası Postop X-Ray

OLGU-4

ADI : Y SOYADI : O YAŞ : 7 CİNSİYET : K

ŞİKAYET : Sağ Uylukta Gece Uykudan Uyandıran Ağrı FİZİK MUAYENE : FM bulgusu yok

LOKALİZASYON : Sol Femur Proksimal Diafiz SINIFLAMA : Kortikal

PREOP VAS : 8 POSTOP VAS : 0

OLGU-4

Preop AP Grafi Preop Lateral Grafi

OLGU-4

Erken Postop AP Grafi Erken Postop Lateral Grafi

OLGU-5

ADI : M.A SOYADI : D YAŞ : 8 CİNSİYET : E

ŞİKAYET : Sol Tibiada Gece Uykudan Uyandıran Ağrı FİZİK MUAYENE : Kruriste Şişlik Ve Palpasyonla Hassasiyet

LOKALİZASYON : Sol Tibia Orta Diafiz SINIFLAMA : Endosteal

PREOP VAS : 8 POSTOP VAS : 0

OLGU-5

Preop AP Grafi Preop Lateral Grafi

OLGU-5

Kanüllü Trephine İle Eksizyon Enblok Çıkarılan Lezyon

OLGU-6

ADI : M SOYADI : D YAŞ : 14 CİNSİYET : K

ŞİKAYET : Sağ Tibiada Gece Uykudan Uyandıran Ağrı FİZİK MUAYENE : Kruriste Şişlik Ve Palpasyonla Hassasiyet

LOKALİZASYON : Sağ Tibia Orta Diafiz SINIFLAMA : Kortikal

PREOP VAS : 8 POSTOP VAS : 0

OLGU-6

Preop AP Grafi Preop Lateral Grafi

OLGU-6

Kanüllü Trephine İle Eksizyon Rezidü Kalmaması için Yapılan Küretaj

6. TARTIŞMA

Osteoid osteoma tüm kemikleri tutabilir. Ancak, daha çok alt ekstremite yerleşimlidir (12, 35, 36). Femur veye tibia tutulumu olguların % 57’sini oluşturur (2, 14, 24, 35, 36). Metakarp ve iliak kanat yerleşimli 2 olgu dışında, bizim olgularımız da alt ekstremite yerleşimliydi. Hastaların 21 (%,87,5)’inde lezyon femur ve tibia yerleşimliydi. Ancak, literatürden farklı olarak tibia tutulumu (n=12, %50), femur tutulumundan (n=9, %37,5) daha fazlaydı. Literatürde el veya ayak tutulumu % 20 oranında bildirilmiştir (12). Elde en sık proksimal falanks ve metakarplar tutulur. Bizim hastalarımızdan sadece 1’inde (%, 4,2) tümör metakarp yerleşimliydi.

Osteoid osteoma bazı bölgeleri daha çok tercih etmektedir. Proksimal femur (özellikle trokanter minörün mediali) ve proksimal tibia sık tutulan bölgeler arasındadır (39). Femur yerleşimli olgularımızın yarısından fazlası (n=5) pertrokanterik bölge ve boyun yerleşimliydi. Tibia yerleşimli lezyonlar ise, daha çok orta diafiz yerleşimliydi. İki olgu proksimal tibia yerleşimliydi. Nadiren de olsa multisentrik olgular bildirilmiştir (42). Ancak, bizim hastalarımızın tümünde nidus tek odaklıydı.

Bu tümör daha çok gençlerde görülür ve erkek/kadın oranı 3/1 olarak bildirilmiştir (29-32). Benzer şekilde olgularımızın çoğu genç erişkindi ve en sık görüldüğü yaş aralığı 10-20 idi. Ortalama görülme yaşı 15,3 idi. Cinsiyet dağılımında ise erkek/kadın oranını 3/1 (erkek:18, kadın:6) olarak bulduk.

Kayser ve ark (44) yerleşime göre subperiosteal, kortikal, endosteal ve medüller olmak üzere 4 tip tanımlamıştır. Kortikal tip en sık görülendir (46, 47). Kayser ve ark (44) 38 olgu içeren bir çalışmada olguların 18’inde (%48) kortikal, 18’inde (%48) subperiosteal, 2’sinde (%4) intramedüller yerleşim bildirmişlerdir. Bu çalışmada endosteal yerleşim görülmemiştir. Klein ve ark (66) 41 hastada 29 (%70) kortikal, 6 (%14) subperiosteal yerleşim bildirmişlerdir. Biz 24 hastada 13 (%54) kortikal, 1 (%4) subperiosteal, 5 (% 21) endosteal ve 4 (% 17) intramedüller tip

yerleşim tespit ettik. Ayrıca, 1 (%4) olgumuz intraartiküler (femur boynu) yerleşimliydi.

Osteoid osteomada hastaların esas şikayeti ağrıdır (7, 14, 20, 35). Ağrı neredeyse her zaman ilk bulgudur ve genellikle hastaların tümünde mevcuttur (3, 12, 19, 28, 55).Bizim çalışmamızda da biri hariç tüm olgularda ilk şikayet ağrıydı. Dört yaşındaki bir hastada ise, ilk başvuru şikayeti bacakta şişlik ve topallama idi. Cohen ve ark olguların % 95’inde ağrının gece şiddetlendiği tespit etmişlerdir (3). Hastaların tümünde literatürle uyumlu olarak şiddetli gece ağrısı vardı ve ağrı lezyonun olduğu bölgede lokalize idi. Ağrı başlangıçta hafif ve aralıklı, sonrasında şiddetlenme ve sıklaşma eğilimindeydi.

Hastaların çoğu aspirinle veya NSAİİ ile ağrının azaldığını veya geçtiğini tesadüfen fark eder (2, 3, 12, 16, 19, 22, 28, 34). Ağrı kesici kullanmayan bir hasta dışında, tüm hastalarda aspirin ya da NSAİİ’lere dramatik cevap vardı ve zamanla ağrı kesicilerin etki süresinde kısalma mevcuttu. Teşhis öncesi, hastaların birkaç ay- yıl arasında değişen sürelerde semptomatik olduğu bildirilmiştir (52, 53). Biz bu semptomatik süreyi ortalama 11 ay olarak tespit ettik.

Ağrı genellikle lezyon üzerinde lokalizedir (12, 55). Yüzeyel yerleşimli lezyonlarda lokal şişlik, kızarıklık ve ısı artışı görülebilir (14, 35). Hastalarımızın 12’sinde 9’unda lezyon tibia yerleşimli ve yüzeyeldi. Çalışmamızda lezyonların yüzeyel olmasıyla fizik muayene bulgularının birbiriyle ilişkili olduğu saptandı (P<0,046). Sistemik semptom ya da anormal laboratuar bulgusu ise tespit edilmedi.

Osteoid osteomada topallama gibi sekonder değişiklikler görülebilir. Ayrıca, tutulan ekstremitede kullanmamaya bağlı kas atrofisi gelişebilir (2, 4, 7, 12, 14, 38). Bir çalışmada olguların % 23’ünde atrofi tespit edilmiştir. A4 Biz, yalnız 5 (%21) olguda atrofi tespit ettik.

Direk grafide olguların %75’inde nidus normal kemik dokusuna oranla radiolusendir. Periferik sklerozun şiddeti nidusun kemikteki lokalizasyonuna göre değişmektedir (67). Reaktif periferik sklerozun yokluğu, lezyonun korteksten veya periosttan uzak yerleşimli olmasıyla ilşkilendirilmiştir (66). İntramedüller osteoid

osteomalarda, bu nedenle skleroz yoktur veya çok ince sklerotik bir sınır halindedir (37). Biz hastaların 19’unda (%79) direk grafide nidusu belirledik (3). Reaktif periferik skleroz ile lezyonun periosta olan yakınlığı arasında anlamlı ilişkili tespit ettik. Medüller yerleşimli (korteksten uzak) hiçbir lezyonda reaktif periferik skleroz görmedik.

Direk grafiye ek olarak BT, MRI ve sintigrafi kullanılabilir. Bell ve ark (75) sintigrafi, anjiografi ve BT incelemelerinde görülmeyen intrakortikal nidusu MRI ile göstermiştir . Ancak, genel olarak MRI’nın BT’ye üstünlüğü saptanmamıştır (137). Davies ve ark tek başına MRI’ın yanlış tanıya neden olabileceği ve diğer görüntüleme yöntemlerinden faydalanılması gerektiğini bildirmiştir (76). Bizim çalışmamızda MRI rutin olarak kullanılmamış olup, sadece seçilmiş olgularda tanının desteklenmesi amacıyla kullanılmıştır.

Teşhis konamayan hastalarda üç fazlı kemik sintigrafisi de kullanılabilir (66). Atipik semptomları olan ve ilk radyogramları normal olarak değerlendirilen olgularda özellikle yardımcı olabilir (33). Biz de anamnez bulgularıyla osteoid osteoma düşündüğümüz, ancak radyografileri normal olan olgularımızda sintigrafiden faydalandık.

BT nidus boyutlarını ve nidusun etrafındaki anatomiyi de göstererek tedavi protokolünün seçilmesine ve cerrahi planlamanın yapılmasına yardımcı olur. Nidus tam olarak çıkarılmadığında rekürrens sık olduğundan (24) cerrahi öncesi tümörün tam olarak lokalizasyonu belirlenmelidir (24). Perkütan cerrahi öncesi, tümörün BT’de iğne ile işaretlenmesi tam olarak lokalizasyonun belirlenmesine imkan sağlamaktadır (67). Nitekim günümüzde osteoid osteomanın standart tedavisinde BT eşliğinde işaretleme en yaygın kullanılan yöntemdir. Nour ve Lewin (115) yaptığı bir çalışmada, lezyonların MRI ve BT kılavuzluğunda işlemleri karşılaştırılmıştır. Yazarlar, her ne kadar MRI ile iyonizan radyasyona maruz kalınmasa da, işlemin uzun sürmesi ve daha yüksek maliyetli olması nedeniyle BT’nin daha uygun bir araç olduğunu bildirmişlerdi. Biz de lezyonları preoperatif BT ile işaretledik.

Jaffe’ye göre nidusun en geniş çapı genellikle 1 cm nin altındadır (14). Mc Lead ve ark (65) nidusun en fazla 1.5 cm çapında olabileceğini belirtmişlerdir. Cohen ve ark (3) nidusun 1-2 cm’den daha küçük olduğunu bildirmişlerdir. Reverte- Vinaixa ve ark (135) ise, nidusun ortalama 6.9 mm olduğu belirtilmiştir. Biz, nidusun en geniş çapını ortalama 11.3 mm olarak tespit ettik.

Osteoid osteoma tanısı olguların çoğunda tipik klinik ve radyolojik bulgularla konulabilir (3, 17). Ancak, atipik durumlarda tanı gecikmesi olabilir (92). Özellikle eldeki lezyonlarda geçikme daha sık görülür. Amrami ve ark bazı olguların tendinit, artrit, kapsülit ve osteomiyelit olarak tedavi edildiğini bildirmşlerdir (138, 139). İ. Ağır ve ark (140) eldeki lezyonların romatoid artritle de karışabileceğini bildirmişlerdir. Ancak ağrının tek eklemde olması, romatid faktörlerin negatif olması ve hastaların genç olması gibi durumların ayırıcı tanıda yönlendirici olabileceğine yazarlar tarafından dikkat çekilmiştir. Hironobu ve ark (141) sol el 3. parmak distal falanks yerleşimli osteoid osteomaya 2 yıl sonra teşhis koyabilmiştir. Şen ve ark 2 yıl fizik ve medikal tedavi alıp daha sonra teşhiş konan 11 yaşında proksimal femur yerleşimli bir osteoid osteoma hastası bildirmişlerdir. Bu hastada atrofi, pelvik tilt, 2 cm ekstremite kısalık, lomber lordoz artışı ve eklem hareket kısıtlılığı tespit edilmiştir. Biz, 7 ay fizik tedavi ve rehabilitasyon kliniğinde tedavi görmüş 19 yaşında bir bayan hastada femur yerleşimli osteoid osteoma tespit ettik. Cerrahi yapıldıktan sonra hastanın şikayetleri kayboldu.

Osteoid osteomada 2-3 yıl sürecek bir medikal tedavi ile iyileşme sağlanabilir (111). Kniesl ve ark cerrahi ve medikal tedaviyi 24 olguda karşılaştırmışlardır. Hastaların 12’sine cerrahi tedavi uygulanmıştır ve %100 başarı bildirilmiştir. Bununla birlikte, düzenli NSAİİ kullanan diğer olgularda da semptomların geçtiği bildirilmiştir. Bu sonuca dayanarak, uzun süre NSAİİ kullanımının cerrahi tedavi kadar etkin olduğunu öne sürmüşlerdir (142). İlyas ve ark (11) hastanın 9’unda ortalama 2.75 yıl süre ile uyguladıkları NSAİİ tedavisi ile semptomların tamamen düzeldiğini bildirmişlerdir. Ancak, her ne kadar medikal tedavi etkili olsa da, hastaların çoğu uzun süreli ilaç kullanımından hoşnut olmamaktadır. Başta gastrointestinal yan etkiler olmak üzere pek çok komplikasyon medikal tedaviye

toleransı azaltmaktadır (110). Ayrıca, ağrının şiddetli ve uzun süreli olması ve lezyonun çoğunlukla cerrahi olarak güçlük çıkarmayacak lokalizasyonda olması nedeniyle strüktürel skolyoz, ekstremite uzunluk farkı ve eklem deformitesi gibi muhtemel sorunların oluşmasını engellemek için cerrahi tedaviye öncelik verilmelidir (14). Medikal tedaviye ancak zor yerleşimli lezyonlarda ve cerrahinin uygun olmadığı durumlarda başvurulabilir (11).

Cerrahi tedavide açık veya kapalı yöntemler kullanılabilir (77). Osteoid osteomanın klasik cerrahi tedavisi lezyonun marjinal ya da geniş en blok rezeksiyonudur. Nidus bu yöntemle tam olarak çıkartılabilir. Sluga ve ark (143) bir çalışmada, nüks oranını enblok rezeksiyon sonrası % 4.5, intralezyoner küretaj sonrası % 12 olarak rapor etmişlerdir. Ancak, özellikle yük taşıyan kemiklerdeki lezyonların eksizyonu sonrasında patolojik kırık oluşabileceğinden greftleme, internal fiksasyon veya uzun süreli eksternal immobilizasyon gerekebilmektedir (127, 144). Sluga ve ark (143) en blok rezeksiyon uyguladıkları 25 olgudan 7’sine postop kırığı önlemek için implant uygulamışlardır. Çalışmada patolojik kırık oranı % 4,5 bildirilmiştir. Bu nedenle, günümüzde açık cerrahinin popülaritesi azalmış olup, daha az invaziv yöntemler sık kullanılır hale gelmiştir.

İntralezyoner kürataj açık cerrahiye alternatif geliştirilmş bir yöntemdir. Bu yöntemde, intraoperatif nidusun bulunması için çeşitli yardımcı araçlar (BT ve MRI eşliğinde eksplorasyon, ameliyat anında radionuklid veya tetrasiklin-floresan görüntüleme gibi) tanımlanmış olmakla birlikte, iyi bir ameliyat öncesi planlamanın genellikle nidusu belirlenmede yeterli olduğu düşünülmektedir (145) Bu görüşü destekler nitelikte, Campanacci ve ark (78) intraoperatif radyonüklid ya da tetrasiklin ile işaretlemenin gerekli olmadığını bildirmişlerdir.

İntralezyoner küretajda nüks oranlarının yüksek olması nedeniyle görüntüleme yardımlı minimal invaziv cerrahi “burr down” yöntemi tariflenmiştir. Bu yöntemle marjinal veya geniş rezeksiyona kıyasla aynı oranda başarılı sonuçlar alınırken, daha kısa iyileşme süresi ve daha düşük komplikasyon oranları bildirilmiştir (78). Ward ve ark (127) BT yardımlı minimal invaziv cerrahi

uyguladıkları 15 hastanın tümünde başarılı sonuçlar elde etmişlerdir. Ofluoğlu ve ark (77) da 14 olgu içeren çalışmalarında %100 başarı elde ettiklerini belirtmiştir.

Perkütan eksizyon amacıyla pek çok farklı teknik uygulanmaktadır. Bilgisayarlı tomografi altında perkütan termokoagülasyon, lazer fotokoagülasyon, radyofrekans ablasyon, alkolizasyon, mikrodalga ablasyon, kriyoablasyon ve BT altında perkütan eksizyonu bu amaçla kullanılan başlıca yöntemlerdir. Bu uygulamalarda nidus perkütan olarak kimyasal veya fiziksel ajanlarla koagule edilir.

Son yıllarda ablazyon teknikleri ön plana çıkmıştır. Bunların en büyük avantajı neredeyse hiç kemik kaybı olmamasıdır. Bu yöntemlerden günümüzde daha çok radyofrekans ablasyon (RFA) ve lazer fotokoagülasyon kullanlımaktadır. Radyofrekans ablasyon ile %70-100 arasında başarılı sonuçlar bildirilmiştir (29, 122). Rimondi ve ark (146)557 olgu ile yaptıkları bir çalışmada, BT eşliğinde RFA ile tedavi ettikleri hastaların % 96’sında başarılı sonuç aldıklarını rapor etmişlerdir. Bunun yanında, hastaların ancak % 17’sinde osteoid osteoma tanısı patolojik olarak doğrulanabilmiştir.

Teknik ekipman gerektiren pahalı bir girişim olması, major nörolojik yapılara

Benzer Belgeler