• Sonuç bulunamadı

İdeolojik Dayanışma ve İttifak İlişkisi Bağlamında Yemen Krizi

BÖLÜM 3: TEHDİT DENGESİ PERSPEKTİFİNDEN SURİYE, YEMEN ve

3.2. Tehdit Dengesi Perspektifinden Yemen Krizi

3.2.4. İdeolojik Dayanışma ve İttifak İlişkisi Bağlamında Yemen Krizi

Yemen farklı mezhep ve inanç gruplarını içinde barındıran toplumsal yapısıyla tipik bir Ortadoğu ülkesidir. Nüfusun %35’ini oluşturan Zeydiler bu toplumsal yapının önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Sünniliğe en yakın Şii kolu olarak bilinen Zeydiler’in yaklaşık %15’ine tekabül eden Husiler, Yemen’deki en güçlü Şii unsur olarak bilinmektedir. Husilerin kimliklerinin bir parçası olan mezhep unsuru ve İran ile kurdukları yakın bağ, Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan ittifakın ideolojik dayanışma temelinde meydana geldiği yönündeki iddiaları gündeme taşımıştır. Bu iddialar genel itibariyle iki ideolojik unsuru ön plana çıkarmakta ve çatışmayı tehdit algısının bir sonucu olmaktan ziyade ideolojik farklılıkların bir çıktısı olarak

görmektedir. Bu iddialardan ilki, Husi-İran işbirliğinin mezhep odaklı olduğunu savunarak bu işbirliğine karşı oluşturulan ittifakı “Sünni” devletler tarafından verilen bir cevap olarak nitelendirmektedir. İkinci iddia ise İran’ın oluşturduğu tehdidi etnik unsur üzerinden tanımlamakta ve buna karşı kurulan ittifakın “Arap dayanışması” olduğunu öne sürmektedir.

Sırasıyla bu iddialara değinildiğinde Yemen krizini mezhepsel çatışma üzerinden okuyanlar Husi-İran ilişkilerinin tarihsel gelişimini ön plana çıkarmakta ve Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan ittifakı mezhep temelli bir ideolojik dayanışma olarak görmektedir.241Bu iddiaların çıkış noktası olan Husi-İran ilişkisi, 1980’lerin ortalarına dayanmaktadır. Salih yönetimi tarafından sistemin dışına itilen Husiler, İran devriminden esinlenerek benzer bir değişimi Yemen için arzulamışlardır. 1986 ve 1994’te İran’a uzun süreli ziyaretlerde bulunan Hüseyin el-Husi, 2004’teki silahlı mücadele yöntemine geçişe kadar İran’ın bölgedeki kültürel etkisini arttırmak için girişimlerde bulunmuştur.242 Bu bağlamda Şiiliğin iki ayrı kolu olan Caferilik ile Zeydilik arasında farklılıkları minimize etmek için sosyo-kültürel faaliyetler yoğunluğunu arttırmıştır. İran devrimini yücelten yayınların Husilerin çoğunlukta olduğu bölgelerde dağıtılması, Husi gençlerinin İran eğitim kurumlarına gönderilmesi, ibadethanelerdeki vaazlarda Humeyni’nin sözlerine yer verilmesi ve Zeydilik’te olmamasına rağmen Caferiliğin bazı özel günlerinin kutlanması, İran’ın Husilerle arasındaki mezhepsel farklılıkların azalmasına katkı sağlamıştır. Bu kültürel etki Husilerin Yemen’deki merkezi otoriteyle silahlı mücadeleye girişmesiyle birlikte meyvelerini vermeye başlamış ve bu mücadelede kullanılan meşrulaştırıcı dil İran devriminin söylemiyle paralellik göstermiştir. Salih yönetimini ABD ve İsrail’in “işbirlikçisi” olarak nitelendiren Husiler, aynı söylemi 2011’deki devrim sonrasında Hadi yönetimine karşı kullanmıştır.243

Caferilik ile Zeydiliğin arasındaki farklılıkların tarihsel süreç içerisinde dönüşüme uğratılmasından hareketle Husi-İran ilişkisini mezhepsel dayanışma üzerine konumlandıran yaklaşımlar, bu ilişkiye karşı oluşan ittifakın da benzer bir dayanışmanın

241 Farea al-Muslimi, “How Sunni-Shia Sectarianism Is Poisoning Yemen”, Carnegie Endowment for

International Peace, 29 Aralık 2015, http://carnegieendowment.org/syriaincrisis/?fa=62375, (25 Mayıs 2016). 242 Maysaa Shuja al-Deen, “Iran’s shallow influence in Yemen”, Al-Monitor, 12 Ocak 2015, http://www.al-monitor.com/pulse/originals/2015/01/yemen-houthis-iran-influence.html, (25 Mayıs 2016).

ürünü olduğunu iddia ederek Yemen’deki mücadeleyi Şii-Sünni çatışmasının bir uzantısı olarak görmektedir. Bu yöndeki iddialar koalisyon tarafından reddedilmekle birlikte BAE ve Mısır gibi üyelerden gelen açıklamalar ittifakın ardında yatan ideolojik dayanışma unsurunun farklı bir kavram üzerinden tartışılmasına neden olmuştur. Bu da çatışmayı Arap-Acem rekabeti şeklinde tanımlayarak Suudi Arabistan öncülüğündeki ittifakı “Arap dayanışması” olarak gören ikinci iddiayı gündeme taşımıştır. BAE’nin Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Enver Muhammed Karkaş’ın “…Yemen krizi ve Husi darbesi Arap rejiminin zayıflığının bir başka belirtisidir ve Kararlılık Fırtınası bölge güvenliğini sağlamak için oluşturulan Arap dayanışmasının yeni bir safhasıdır”244 açıklaması, Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’nin operasyona yönelik “Mısır, istikrarı sağlama ve Yemen’in Arap kimliğini koruma yönündeki Yemen halkının çağrılarını yerine getirmek zorundadır”245 ifadeleri ve Yemen müdahalesi sonrası Şarm el-Şeyh’te gerçekleştirilen Arap Birliği zirvesinde “Arap ülkelerindeki krizlere müdahalede bulunacak Ortak Arap Gücü’nün” kurulması konusunda mutabakata varılması246 Suudi Arabistan öncülüğünde kurulan ittifakın “Arap dayanışmasının” somut bir adımı olarak anılmasına neden olmuştur.

Gerek devrim sonrası Yemen’deki gelişmelere müttefiklerin yaklaşımı gerekse “Ortak Arap Gücü’nün” ardında yatan rejimlerin güvenliğini sağlama gayesine yönelik Arap ülkelerinin kendi içlerinde oluşturduğu tehditler dikkate alındığında “Arap dayanışması” iddialarının indirgemeci bir yaklaşım olduğu söylenebilir. İlk olarak “Kararlılık Fırtınası” operasyonuna katılan ülkelerin devrim sonrası Yemen politikalarına kısaca değinecek olursak Salih sonrası dönemin baskın yerel aktörleri konusunda Suudi Arabistan-BAE ikilisi ile Katar arasında bir rekabetin varlığından söz edilebilir. Suudi Arabistan ve BAE’nin girişimleriyle başlatılan geçiş dönemine taraf olmayan Doha yönetimi, bu süreçte başta Müslüman Kardeşler olmak üzere marjinalize edilen Sünni grupları destekleyerek bu ülkelerden bağımsız bir Yemen politikası

244 Dan Roberts ve Kareem Shaheen, “Saudi Arabia launches Yemen air strikes as alliance builds against Houthi rebels”, The Guardian, 26 Mart 2015, http://www.theguardian.com/world/2015/mar/26/saudi-arabia-begins-airstrikes-against-houthi-in-yemen, (25 Mayıs 2016).

245 David D. Kırkpatrick, “Egypt Says It May Send Troops to Yemen to Fight Houthis”, The New York Times, 26 Mart 2015, http://www.nytimes.com/2015/03/27/world/middleeast/saudi-arabia-houthis-yemen.html?_r=0, (25 Mayıs 2016).

246 Erin Cunningham, Heba Habib ve Ali al-Mujahed, “Arab leaders announce joint force to intervene in region’s wars”, The Washington Post, 29 Mart 2015, https://www.washingtonpost.com/world/arab-summit-vows-support-for-yemens-leader/2015/03/29/0cc186a6-d5bc-11e4-8b1e-274d670aa9c9_story.html, (25 Mayıs 2016).

izlemiştir.247 Fakat bu devletler Yemen’e yönelik farklı yaklaşımlarını İran’ın Husiler üzerinden bölgedeki varlığını arttırmasının ardından terk etmiş ve müşterek tehdit algısı bağlamında bir ittifak kurarak “Kararlılık Fırtınası” operasyonunu başlatmıştır.

İkinci olarak bölgedeki Arap rejimlerinin güvenliğini sağlamak amacıyla kurulması gündeme gelen “Ortak Arap Gücü” projesine değinmek gerekirse, sadece “Acem’in” değil aynı zamanda Arap ülkelerinin de birbirlerine yönelik benzer bir tehdit oluşturduğu söylenebilir. 1996’da Suudi Arabistan destekli “karşı darbe” ile yönetim değişikliğine uğratılmak istenen Katar’ın Arap Baharı sürecinde değişim yanlısı grupları desteklemesi başta Mısır olmak üzere Suudi Arabistan ve BAE gibi otoriter rejimlerin tehdit algılamasına neden olmuştur. Dolayısıyla Arap ülkelerinin birbirleriyle olan negatif yönlü ilişkilerine ve farklılaşan Yemen politikalarına rağmen bir ittifak içinde yer almaları müşterek kimliklerinden ziyade müşterek tehdit algılarının bir sonucudur. Sonuç olarak, Yemen krizi gerek Husi-İran ilişkisinin kültürel boyutu gerekse “Kararlılık Fırtınası” operasyonuna katılan ülkelerin ortak kimlik unsurları göz önünde bulundurularak ideolojik çatışma-dayanışma perspektifiyle okunmaktadır. Bu okuma biçiminden hareketle kimileri yaşananları Ortadoğu’daki Şii-Sünni çatışmasının bir uzantısı olarak görmekte kimileri ise tehdit oluşturan İran’ın “Acem” kimliğine vurgu yaparak karşı tepkiyi “Arap dayanışması” şeklinde nitelendirmektedir. Fakat ittifak üyelerinin Yemen politikası ve birbirleriyle olan ilişkileri mercek altına alındığında bir dayanışmadan ziyade rekabetin varlığından söz edilebilir. Bu rekabet müşterek tehdit algısını meydana getiren Husi yayılmacılığı ve İran’ın bölgedeki artan askeri varlığı ile yerini dayanışmaya bırakmış ve askeri konuları içeren gayr-i resmi bir ittifaka dönüşmüştür.