• Sonuç bulunamadı

İbn Sina’da Peygamberin Muharrike Yetisine Bağlı Olarak Vahyin Mucize

I. BÖLÜM

2.2. İbn Sina’da İnsan Aklını Kuvveden Fiil Haline Getiren Epistemolojik Bir İlke Olarak Faal Akıl

2.3.3. İbn Sina’da Peygamberin Muharrike Yetisine Bağlı Olarak Vahyin Mucize

Kitabu’n-Nefsin dördüncü makalesinin dördüncü faslında, nefsin muharrike yetisine özgü peygamberlik türüne yer veren İbn Sina’ya göre, idrak yetilerinin idrak etmek ve yargıda bulunmak gibi işlevleri bulunduğu halde; harekete yönelten yetiler, bu tür işlevlere sahip olmayıp sadece bedensel hareketleri düzenlemektedirler. Bununla birlikte, hareketin oluşmasında idrak güçleriyle hareket güçleri arasındaki koordinasyonun varlığına dikkat çeken İbn Sina’ya göre insan, ister isteğinin/iştiyakının farkında olsun ister olmasın bir şeye iştiyak duymadıkça bir hareketle hedefine/isteğine yönelemez. Dolayısıyla arzudan kaynaklanmayan/isteğin öncelemediği bir nefsani hareket mümkün

477A’raf, 7/201.

değildir. Zira, hareketi doğuran yeti şevk yetisidir.479 Zihnimizdeki akli suretlerin dış dünyadaki suretlerin oluşumu için yeterli sebep teşkil edemeyeceklerinin altını çizen İbn Sina’ya göre bizdeki arzu gücü ve hareket ettirici güç harekete geçer. Hareket ettirici güç, sinirleri, organları sonra da harici aletleri ve sonra da maddeyi harekete geçirir.480 Dolayısıyla muharrike yetisinin idrak yetisinden tamamen bağımsız bir yeti olarak değerlendirilmemesi gerekmektedir.

İbn Sina’ya göre nefsin muharrike yetisi, vahyin mucize düzeyinde gerçekleşmesine sebep olan yetidir. Nebinin nefsinde bulunan bu yeti, tabiatı değiştirme özelliği ile ilgilidir. Zira bazen nefse ait evham, rüzgarların oluşumuna, ihtiyarsız hareketlere sebep olmaktadır. Düşünürümüz, bunun imkanını şöyle açıklamaktadır: Unsurlardan oluşan bedenlerin tümünün maddeleri birdir, unsurlar hepsini kabul edicidir. Eğer fail güçlü ise, şüphesiz unsur ona itaat edecektir. Göz değmesi hadisesinde de görüleceği üzere, güçlü bir nefsin tesirinin, başka bedenlere taşabilmesi mümkündür. 481

Manevi bir cevher olsa da nefsin cisme mukarin olduğunu, dolayısıyla cismi harekete geçirebileceğini belirten İbn Sina’ya göre nefsin bizzat kendi bedeni üzerindeki tesiri gibi özel durumlarda başka bedenler üzerinde de tesiri olur. İnsan nefsi, güç kazanıp gök akılları gibi yüce ilkelere benzer yücelikte bir ilke haline gelebilmesi durumunda, alemdeki unsurlar ona boyun eğerler ve ona karşı edilgin olurlar. Böylece nefs, bu unsurlar üzerinde tasarladığı şeyi gerçekleşmiş olarak bulur. Örneğin hastayı iyi eder, kötüleri (eşrar) hastalandırır. Tabiatların yapısını dönüştürebilir ki ateş olmayan şeyi ateş; toprak olmayan şeyi toprak haline getirir. İstediğinde (bi-iradetiha) yağmur yağdırır, toprağı bereketlendirir veya felaketlere/yıkımlara, salgınlara neden olur. Bütün bunları gerçekleştiren güç nebinin hayvani muharrik ve icmaiyye gücüdür. Tanrı’nın veli kulları, böyle nefslere sahiptir. Yaratılıştan bu özelliklere sahip hayırlı ve reşid olan kimse, nebilerden ise mucize; velilerden ise keramet denilen olağan üstü durumlar gösterebilirler. Akıl da bunu mümkün görür.482

479 İbn Sina, Metafizik II, s. 32. 480İbn Sina, Metafizik II, s. 112.

481İbn Sina, el-Mebde’ ve’l-Meâd, s. 120-121. 482 İbn Sina, Avicenna’s De Anima, s. 200-201.

Hareketin bir etkileşim durumu olduğunu hesaba kattığımızda, hareket yetisine bağlı olarak gerçekleşen peygamberlik şeklinin, etki ve edilgi konusuyla da irtibatlı olduğu görülür. Nitekim, yukarıda da belirttiğimiz üzere İbn Sina, etkileşim hadisesiyle de vahiy gibi metafizik bir hadiseyi açıklamaktadır. Bu anlamda İbn Sina, sudûr teorisinde yer alan bağımsız akılların (el-‘ukûlü’l-mufaraka) bazen uyku bazen de uyanıklık halinde insani nefislerde etkilerinin olacağını belirtmektedir. İşte vahiy ve kerametler, nefsani olanın nefsani olan üzerindeki etkisi kapsamında483 bir etkileşim sonucu ortaya çıkan hadiselerdir.

Görüldüğü üzere İbn Sina’da muharrike yetisi, hareket ettirmek suretiyle madde üzerindeki etkinliği olan bir yetidir. Bu durum, aynı zamanda mucize problemine bir izah getirme imkânı vermektedir. Nihayetinde İbn Sina, nefsin muharrike yetisine bağlı olarak ortaya çıkan mucize hadisesini de bir tür vahiy olarak değerlendirmektedir. Bu anlamda düşünürümüz, vahiy ve mucizeyi birbirleriyle özdeşleşebilen problemler olarak tespit etmektedir.

“Peygamberlik iddiasında bulunan kimsenin bunu kabul etmeyen inkarcılara karşı doğruluğuna delil olmak üzere, eşyanın alışılmış kurallarına aykırı olarak ve beşer kudretinin meydana getirdiği, muarızlarını benzerini meydana getirmekten aciz bırakan fiil veya durumdur.”484 Şeklinde tanımlanan mucize, genelde vahyin doğrulanması için bir araç olarak kabul edilmiştir. Bununla birlikte, mucize başlı başına bir özel vahiy şekli olarak da değerlendirilmektedir. Bu çerçevede İbn Sina’nın mucize anlayışına bakmak gerekir.

2.3.3.1. İbn Sina’da Muharrike Yetisi Bağlamında Vahiy ve Mucize

İslam dünyasında felasifenin, mucizenin imkanını genellikle üç esasta ortaya koydukları görülmektedir: 1. Mütehayyile yetisi güçlü olunca, insan Levh-i Mahfuz’la temasa geçebilmektedir. İşte böylesi bir özelliğe sahip olan kişi olarak peygamberin bu durumu, vahyin imkanına işaret ettiği gibi, mucizenin imkanına da işaret etmektedir. 2. Nazari aklın güçlü oluşu, sezginin keskinliğini ortaya

483İbn Sina, Risale fi’l-Fi’l ve’l-İnfi’al ve Aksamiha, s. 3.

çıkaracaktır. Böylesi bir imkan ise, vahyin dolayısıyla mucizenin imkanına kapı açmaktadır. 3. Tabiata tesir eden nefsi kuvvetle de mucize ortaya konulmuştur.485

Düşünürümüz İbn Sina’nın da mucize konusunu böylesi bir perspektiften ele aldığı görülmektedir. Etki ve edilgi hadiseleri kapsamında mucize kavramını ele alan İbn Sina, mucizenin ilk iki kısmını, nefsani olanın nefsani olana etkisi kapsamında değerlendirirken; üçüncüsünü nefsani olanın cismani olana etkisi kapsamında ele almaktadır. Buna göre;

a) Birinci açıdan mucize, ilmin üstünlüğüyle ilgilidir. Şöyle ki, yetenekli olana herhangi bir insani öğrenme ve öğretme etkinliği/süreci olmaksızın ilmin/bilginin kemali verilir. Böylelikle bu durumda olan kişi, Allah’ın dilediği kadarıyla, insani güç ölçüsünce hakiki/gerçek ilahı, meleklerinin tabakalarını, çeşitlerini, yaratıklarının diğer sınıflarını, mebde ve meadın keyfiyetini kuşatıcı bir şekilde bilir. Bu duruma delil olarak da İbn Sina, “Bilmediğini sana öğretti.”486 ayetini ve “Bana az kelimeyle çok anlamlar ifade etme (cevamiu’l- kelim) özelliği verildi.” 487 hadisini zikreder.488 Görüldüğü üzere mucizenin bu çeşidi vahyin akli düzeyde gerçekleşen kısmıyla alakalıdır. Dolayısıyla nebinin sahip olduğu kutsi güç ile Faal Akıldan aldığı vahiy, bir tür mucize olarak telakki edilmektedir.

İbn Sina, Hz. Peygamber’in ümmi olarak bilinmesine rağmen öncekilerin ve sonrakilerin ilimlerinin kendisine verildiği konusunda ümmetin icmasının olduğuna işaret eder ve burada şu ayetleri de delil olarak zikreder: “İşte böylece sana da emrimizle Kur’an’ı vahy ettik.”489, “…Onun yağı neredeyse kendisine ateş değmese dahi ışık verir.” 490 İbn Sina, burada “sanki böyle bir nefs bir kibrittir, Faal Akıl ateştir ve Faal Akıl bir defada onu tutuşturur ve onu kendi cevherine dönüştürür.” der.491

b) İkinci açıdan mucize, nefsani güçlerden tahayyülün üstünlüğü ile ilgilidir. Şöyle ki, yetenekli olana geçmişteki ve hali hazırdaki olayların tahayyülünü ve

485Mübahat Türker Küyel, Üç Tehafüt Bakımından Felsefe Din Münasebeti, TTKY, Ank.,1956, s. 68. 486Nisa, 4/113.

487Tirmizi, Sünen, Siyer 6, 1533, Daru İhyau Turasu’l-Arabiy, Beyrut, ts.

488 İbn Sina, Risale fi’l-Fi’l ve’l-İnfi’al ve Aksamiha,s.3-4;İbn Sina, Etki ve Edilginin Kısımları, s.624. 489Şuara, 42/52.

490Nur, 24/35.

gelecekteki olayların henüz ortada olmayan bilgilerine (mugayyebat) ulaşmayı mümkün kılan özellikler verilmiştir. Böyle bir kişiye uzun zaman önce, çok önceleri gerçekleşmiş, yaşanmış olayların çoğunun bilgisi kendisine verilir, o da bunları haber verir. Yine gelecekte geçekleşecek olan birçok hadisenin bilgisi de kendisine verilir, bununla da insanları uyarır. Sonuç olarak böyle bir kişi gaybten haber verir, müjdeleyici ve uyarıcı olarak görevlendirilir. Bu sözü edilen durum peygamberlerde hem uykuda iken hem de uyanıklık hallerinde gerçekleşir. Bazen birçok kimse için böyle bir durum uykuda gerçekleşir ve buna ‘rüya’ denir. Düşünürümüz mucizenin bu çeşidiyle ilgili olarak şu ayetleri zikreder: “ İşte bunlar sana vahy ettiğimiz gayb haberlerindendir.” 492, “Bir kısım peygamberleri daha önce sana anlattık; bir kısmını ise sana anlatmadık.” 493, “Elif. Lam. Mim. Rumlar en yakın bir bölgede yenilgiye uğradılar. Halbuki onlar, bu yenilgiden sonra birkaç yıl içinde galip geleceklerdir.”494 Bu arada İbn Sina, peygamberimizin Habeşistan Kralı Necaşi’nin ölümünü haber vermesini ve İran Kisra’sının elçisine “Benim rabbim dün gece senin rabbini öldürdü.”495 buyurmasını, bu bölümde anlatılan mucizeyi desteklediğine işaret eder. Düşünürümüze göre gerçekten de bu durumlar Kur’an’ın söz ettiği, sahih hadislerin içerdiği ve doğruluğu birtakım haber ve rivayetlerle ortaya çıkan olaylar gibi peygamberin söylediği şekilde gerçekleşmiştir.496

Filozofların, Kur’an’ın icazının bu iki çeşit mucizeyle ilgili olduğunu söylediklerini belirten İbn Sina, “ Kur’an’ın fesahati, belagatı, hayret verici durumu, eşi benzeri olmayan güzellikteki nazmı, Allah’ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini, ahiret gününü bilmeye yönelik akli bilgilere ve gaybın iki türüne yani geçmiş ve gelecek olayları bilmeye yönelik gaybi bilgilere delalet eden hususlardan ihtiva etmiş olduğu şeylere aittir.” der.497

492Hud, 11/49. 493Nisa, 4/164. 494Rum, 29/1-4.

495Heysemî, Mecmu’u-z Zevâid, 8/510, Hadis No: 14068.

496İbn Sina, Risale fi’l-Fi’l ve’l-İnfi’al ve Aksamiha, s.4.;İbn Sina, Etki ve Edilginin Kısımları, s. 624. 497İbn Sina, Risale fi’l-Fi’l ve’l-İnfi’al ve Aksamiha, s. 4-5.; İbn Sina, Etki ve Edilginin Kısımları, s.

Yukarıda anlatılan bu iki sınıf mucize, insani nefsin idrak gücüyle alakalıdır. Dolayısıyla etki ve edilgi açısından nefsani olanın nefsani olana etkisi kapsamına girer.

c) Üçüncü açıdan mucize, nefsin hareket ettirici gücünün üstünlüğüyle alakalıdır ki nefs, bu gücü sayesinde yok etme kudretine, zelzele, tufan, yıldırım ve şiddetli bir kasırga ile bir kavmi/milleti yerle bir etme türünden gerçekleri değiştirme ve âsâyı yılana dönüştürme yeteneğine ulaşır. Allah’ın seçkin kıldığı kullarından bazılarının üstünlüğünü gösteren kerametlerden bazıları da bu sınıfa girer. Böyle seçkin insanlar, Allah’ın dualarını kabul etmelerinden dolayı bazı şeylere önceden muttali olurlar ve ‘doğal akışı dışında ortaya çıkan birtakım işler onlardan zuhur eder’ ki onların bazılarının kendi türünden kişilerin gücünü aşan bir işi kendi gücüyle gerçekleştirdikleri veya insanlara dua veya beddua ederek hayatlarını etkiledikleri, örneğin dua ederek insanları veba, kıtlık gibi ağır müzmin hastalıklardan kurtarmaları söz konusudur ki Hz. İsa’nın mucizeleri bu kısımdandır. Yine beddua ederek onları yerle bir etmeleri, depreme maruz bırakmaları da söz konusudur. Böyle insanlara yırtıcı hayvanlar da boyun eğer. Bu tip mucize nefsani olanın cismani olanı etkilemesi kabilinden mucizelerdir.498

Görüldüğü üzere, İbn Sina’nın ortaya koymuş olduğu bu üç çeşit mucize, aynı zamanda peygamberin nefsine bağlı olarak ortaya çıkan vahyin söz konusu üç kısmına tekabül etmektedir. Bu durum İbn Sina’da mucize probleminin, vahiy hadisesiyle aynı yapıda değerlendirildiğini ortaya koymaktadır.

İbn Sina, sebep-sonuç ilişkisine uygun düşmese de ve çok ender vuku bulsa da olağanüstü bir şekilde ortaya çıkan mucizenin gerçekleşebileceğini kabul etmektedir. Düşünürümüz, mucizeden peygamberin bir özelliği olarak söz etmektedir.499 Zira, İbn Sina, mucizeyi doğrudan peygamberin güçlü kapasitesine bağlamaktadır. Mucizeyi vahyin doğrulanması için Tanrı tarafından peygambere verilmiş harici bir delil olarak sunmak yerine peygamberin yetisine bağlı olarak ortaya çıkan bir durum olarak değerlendirmektedir.

498İbn Sina, Risale fi’l-Fi’l ve’l-İnfi’al ve Aksamiha, s. 5.; Etki ve Edilginin Kısımları, s. 624. 499İbn Sina, el-Kerâmât ve’l-Mu’cizât ve’l-‘eacib, nşr.: Hasen Asi, et-Tefsiru’l-Kur’ani ve’l-Lugatü’s-

Bu arada İbn Sina, mucizenin dışında sihir, göz değmeleri ve nazar gibi birtakım olağanüstü durumları da etki ve edilgi teorisi çerçevesinde değerlendirir ve bunların, etki ve edilgi açısından mucize ve kerametten farklılıklar gösterdiğini özellikle belirtir. Mucize ile karıştırılmaması için sihir hakkında geniş açıklamalarda bulunan İbn Sina, Hz. Musa dönemindeki sihirbazların durumunu zikrederek konuyu açıklar. Düşünürümüze göre, bu sihirbazlar, iplerini ve asalarını ortaya attıkları zaman, Hz. Musa, bu iplerin ve asaların sanki canlıymış gibi hareket ettiklerini tahayyül etmeye başladı. Sonunda Allah, peygambere mucize (nefsani olanın cismani olana etkisi kapsamına giren mucizenin üçüncü çeşidinden) vererek bu durumu geçersiz kıldı (iptal etti). Hz. Musa’nın asası, sihirbazların uydurduğu şeyleri yutan bir yılan oluverdi. İbn Sina burada “ İnsanların gözlerini büyülediler, onları korkuttular ve büyük bir sihir gösterdiler.”500 mealindeki ayeti zikreder ve sihirbazların yaptıklarının, duyuyu sihirle etkilemekten ibaret olduğunu ve bu etkilerini de daha çok yaratılışı gereği etkilenmeye, dehşete düşmeye yatkın ve aklı kıt olanlar, kadınlar ve çocuklar gibi hayal ürünü konuşmaları kabule meyilli kimseler üzerinde gösterdiklerini belirtir.501

Sonuçta vahiy ile mucizenin, aynı problemin farklı veçhelerini oluşturdukları görülmektedir. Nitekim birbirlerini doğrulamaları anlamında vahiy ile mucize karşılıklı iş görmektedirler. Zira gerçekleştiği kabul edilen mucizelerle ilgili rivayetlerin yer aldığı en birincil kaynakları kutsal kitaplar teşkil etmektedir. Diğer taraftan ise, vahyin mucize ile doğrulanması söz konusudur. Gazzali, felasifeyi eleştirirken onların vahiy ile mucizeyi aynı yapısal form içerisinde değerlendirdiklerini hesaba katmaktadır.

Bu bağlamda Gazzali, İbn Sina’nın söz konusu vahiy, dolayısıyla nübüvvet teorisini daha çok mucize konusu çerçevesinde ele alarak eleştirmektedir. Biz de mucize problemini kalkış noktası yaparak Gazzali’nin bu alanla ilgili görüşlerini değerlendireceğiz.

500A’raf , 7/116.

501 İbn Sina, Risale fi’l-Fi’l ve’l-İnfi’al ve Aksamiha, s.6-7;İbn Sina, Etki ve Edilginin Kısımları,

2.4. Gazzali’nin Mucize Bağlamında İbn Sina’nın Nefsin Yetileriyle İlişkili