• Sonuç bulunamadı

İʻrâbı Kabul Edenler

1.4. TARİHSEL SÜREÇ İÇERİSİNDE İʻRÂBI KABUL EDEN VE ETMEYENLER

1.4.1. İʻrâbı Kabul Edenler

İʻrâbın gerekli olduğunu savunanlar, öncelikle bu olgunun Arap dilinin özelliklerinden biri olduğunu söylemektedirler. Onlara göre, bu olgunun geçmişi hayli eskilere dayanmaktadır. İʻrâb olgusunun taraftarları iʻrâbın varlığını hem edebî metinlere ve dilin toplumsal kullanımlarına hem de Kur’ân-ı Kerîm’e dayandırmaktadırlar. Bununla ilgili şiir, nesir, hitabet ve ayetlerden deliller getirmişlerdir.75

Daha önceden belirttiğimiz gibi, Arap dilinde, bir gramer özelliği olarak iʻrâb olgusunu ve onun cümlenin anlamıyla olan işlevsel ilişkisini kabul edenler çoğunluktadır.

İʻrâbın terim anlamı kısmında belirttiğimiz üzere, onun tanımını yapan dilbilginlerinin hepsi de, iʻrâb olgusunu kabul eden ve onun anlamsal görevine atıf yapan kişilerdir. Dolayısıyla biz bu başlıkta daha önce bu tanımları verdiğimiz için iʻrâbı kabul edenlerin hepsinin de görüşlerine yer vermeyeceğiz. Örnek ve özet olması hasebiyle birkaç dilbilgininin görüşlerine müracat etmekle yetineceğiz. Çünkü iʻrâbı kabul edenler çoğunluğu oluşturmaktadır ve çoğunluğun görüşlerini burada tekrar etmek gereksiz olacaktır.

73 İ’râbı benimseyenler ve ona karşı olanlar hakkında ayrıntılı bilgi için bkz. Muhammed el-İbrahim el-Bennâ, el-İ’râbu Simetu’l-ʻArabiyyeti’l-Fushâ, Dâru’s-Salâh, bsmyy. 1986, ss. 19-21; Civelek, Arap Dilinde İ‘râb Olgusu, ss. 85-117; Ebû ʻAbdillah, el-Maʻnâ ve’l-İʻrâb İnde’n-Nahviyyîn, II, 781-825.

74 Yâkût, Zâhiretu’l-İ‘râb fi’n-Nahvi’l-ʻArabî, ss. 47-60.

75 Sâmi ʻAvvad, “Zâhiretu’l-İʻrâb ve Mevkıfu ‘Ulemâu’l-ʻArabiyye Kudâmâ ve Muhdesîn”, Mecelletu Câmi‘atu Tişrîn, sy. 32 2/2010, s. 12; Civelek, Arap Dilinde İ‘râb Olgusu, ss. 151-153; Saʻdûn Tâhâ Serhân el-‘Uceylî, Zâhiretu’İ‘râb fi’l-Luğati’l-ʻArabiyye, el-Câmi‘atu’l-İslâmiyye, Basılmamış Doktora Tezi, Bağdad 1427/2006, ss. 1-17, 97-98.

25

Klasik dönemde -Kutrub ve İbn Madâ haricinde- Sîbeveyh’ten (ö. 180/796) İbn Hişâm’a (ö. 761/1360) kadar bütün dilciler, iʻrâbı, cümlede, âmillerin değişmesiyle kelime sonlarında gerçekleşen lafzî ya da takdîrî değişiklikler olarak görmüş ve onun cümlenin anlamsal yorumuyla ilişkili olduğunu pratik uygulama ve örnekleriyle göstermişlerdir.

Örneğin, Arap nahvinin kurucusu olarak kabul edilen Sîbeveyh, iʻrâbı Arap dilinin en özel nahiv konularından biri olarak görmüş ve bu düşüncesini de âmil nazariyesine76 göre temellendirmiştir. O, kelimenin iʻrâbsal konumlarını, bu konumlarda aldığı iʻrâb alâmetlerini ve bunların açığa çıkma nedenlerini açıklamıştır.77 Sîbeveyh’in iʻrâb olgusuna bu denli önem vermesinin sebebi, Arap dilinin izah ve açıklamaya dayalı bir yapısının olmasıdır. Bu, iʻrâbın cümledeki kelimelerin birbiri arasındaki bağı açıklama yollarından biri olmasından kaynaklanır. Ona göre iʻrâb olgusu anlamı tefsir etmek için vaz edilmiştir.78 Arap dilinin cümle telifindeki bu ince sözdizimsel yapısı zorunlu olarak bizi cümlenin genel anlamını bulmaya sevk etmiştir. İʻrâb kurallarının kelime sonlarındaki değişiklikler üzerinde uygulamasıyla bahsedilen bu genel anlama ulaşmada işlevsel bir katkısının olduğunu söyleyebiliriz.79 Kanaatimizce, Sîbeveyh de, illetler üzerinden açığa çıkan pratik iʻrâb tür ve şekillerinin, bu genel anlamı veren alâmetler olduğunu vurgulamak istemiştir. Onun ses konusuna özel bir önem atfetmesinin sebebi de seslerin birleşerek anlamlara tekabül ettiğini söylemesidir.80 Sîbeveyh’in, her halükarda iʻrâbı nahvin bir konusu olarak gördüğünü ve bir dil olgusu olarak iʻrâbın anlama götüren araçsal önemine vurgu yaptığını söyleyebiliriz.

76 Âmil, Arapça bir cümlede, kelime sonlarındaki bir değişikliğin (amel) sebebi olan etken şeklinde tanımlanır. Nahivcilere göre merfû bir kelimeyi ref, mansûb bir kelimeyi nasb, mecrûr bir kelimeyi de cerr edecek bir etken vardır. Bu etken âmildir. Cümlede i‘râbın en temel unsuru âmildir. Bu teori, kıyas ve illetlerin de temeli olan kuralların sağlamlaşmasını sağlar. Nahivciler bu teoriye ilk aşamada gözlem ve tümevarım yoluyla ulaşmış, daha sonra ise bunu sistemleştirmişlerdir. Bu teori, Arapça cümlenin içinde bulunan kelime sonlarının, başlarında yer alan âmil sebebiyle değişmesi esasına dayanmaktadır. Bu değişiklik, cümle içinde yer alan isim, fiil ve harf gibi kelimelerin aralarında meydana gelen gramer ilişkileri sonucu meydana gelmektedir. Cümlede fiil, isim ve harfler diğer bazı isim ve muzari fiillerden önce gelmekte ve onların aralarındaki gramer ilişkilerini, iʻrâblarını ve sıyga yapılarını değiştirmektedir:

ʻAbdulaziz ʻAbduhû Ebû ʻAbdillah, el-Maʻnâ ve’l-İʻrâb İnde’n-Nahviyyîn ve Nazariyyetu’l-ʻÂmil, Menşûrât, 1.Baskı, Trablus 1391/1982, II, 781-825; Saliha Hâc Yakub, Nazariyyetu’l-ʻAmel fi’n-Nahvi’l-ʻArabî, Basılmamış Doktora Tezi, Malezya 2005; Kadir Kınar, “Arap Gramerinde Âmil Teorisi”, Bilimnâme XI, Kayseri 2006/2, 157-179.

77 Sîbeveyh, el-Kitâb, I, 13; Ayrıca bkz. Ali ʻAbdulvâhid Vâfi, Fıkhu’l-Luğa, Nahdatu’l-Mısr, Kahire 2004, s.

210.

78 el-Circâvî, Şerhu’t-Tasrîh ale’t-Tavdîh, II, 292.

79 Ali, “el-İ‘râb ve Eseruhû fi’l-M‘anâ” s. 38.

80 Sîbeveyhn fonetik konusundaki görüşleri hakkında bkz. Hassân, el-Luğatu’l-ʻArabiyye Maʻnâhâ ve Mebnâhâ, ss. 32-45.

26

İʻrâbı gramatik bir olgu olarak kabul edip onun anlamla ilişkisini tasdik eden dilci ve nahivciler Sîbeveyh’le sınırlı değildir. İbn Fâris de (ö. 395/1004) cümlenin muhtemel anlamlarından birini belirleyip onu ayrıştırdığı için iʻrâbın Arap dilinde vazgeçilmez bir dil olgusu olarak kabul edilmesi gerektiğini söyler. Ona göre, doğru anlamın belirlenmesi ancak iʻrâbın anlamları ayrıştıran kurallarını uygulamakla mümkündür. Bu kuralların uygulama mevkileri ise cümleyi ifade eden dilsel terkipler ve cümledeki kelimelerin sonlarıdır.

Dinleyenin cümleleri kavraması ve kast edilen anlamı fehmetmesi için iʻrâb olgusunun ilgili kurallarının işletilmesi gerekir. İbn Fâris, cümlenin anlamsal yorumuna ulaşmak için iʻrâbın anlamla ilişkisini örneklerle açıklamıştır. İbn Fâris’e göre, iʻrâbla cümlenin unsurları, onunla da anlamları bilinir. Dolayısıyla iʻrâbtaki bir değişiklik anlamda bir değişikliğe sebep olabilir.81 İbn Fâris de iʻrâbı nahvin bir konusu olarak gerekli ve faydalı bir ilim sayar ve yaptığı açıklamalarda iʻrâbın cümlenin anlamsal yorumuna doğrudan katkı sağladığını vurgular.

İbn Kuteybe (ö. 276/889) Arapça’da iʻrâbın olması gereken bir gramer konusu olduğu düşüncesini delillendirmek babında şu hususlara dikkat çeker:

- İʻrâb, anlam ihtimallerinin sebep olduğu yanlış anlama ya da anlam bozukluğu ihtimallerini ortadan kaldırır.

- Kelimelerin cümledeki konumunu dolayısıyla da işlevsel anlamını (

ة ي ِل ِعا َف

-

ة ي ِلو ُع ْف َم

)

belirlemede yardımcı olur.

- İʻrâb, sözün insicamlı bir süsü olarak vaz’ edilmiştir, kapalılığı giderir.82 İbn Kuteybe iʻrâbı bu sebeplerden ötürü zarûri ve gerekli görür.

Sîbeveyh(ö. 180/796), İbn Fâris (ö. 395/1004) ve İbn Kuteybe (ö. 276/889) dışında iʻrâb olgusunu ve onun anlama etkisini kabul edenler de vardır. Bunlar: el-Muberred (ö.

286/900), İbnu’s-Serrâc (ö. 316/928), ez-Zeccâcî (ö. 337/949), Ebu Ali el-Fârisî (ö. 377/987), er-Rummânî (ö. 384/994), İbn Cinnî (ö. 392/1002), el-Curcânî (ö. 471/1078), ez-Zemahşerî (ö. 538/1144), İbnu’l-Enbârî (ö. 577/1181), el-ʻUkberî (ö. 616/1219), İbnu’l-Hâcib (646/1249), İbn ʻUsfûr (ö. 669/1270), İbn Hişâm (ö. 761/1360), İmam Birgivî (ö. 981/1573),

81 İbn Fâris, es-Sâhibî fî Fıkhı’l-Luğa, s. 21; İbn Fâris, Mʻucemu Mekâyîsi’l-Luğa, IV, 300.

82 Muhammed b. ʻAbdullah b. Muslim İbn Kuteybe, Te’vîlu Muşkili’l-Kur’ân, Dâru’t-Turâs, Kahire 1973, s.

14.

27

Musatafa Galâyînî (1885-1944), Ali Abdulvahid Vâfi (1901-1991) ve Temmâm Hasan (1918-2011), gibi dilbilginleridir. Böylece, geçmişte ve günümüzde iʻrâbı kabul eden pek çok dilci vardır.

Kronolojik sırasına göre kısmen görüşlerini aktardığımız ve isimlerini saydığımız bu dilbilginlerinin iʻrâbla ilgili yaklaşımlarını şu şekilde özetleyebiliriz:

- Bu dilbilginleri, iʻrâbı dilbilimsel olarak nahvin bir konusu şeklinde ele almışlardır.

İʻrâbı kabul edenlerin üzerinde ittifak ettikleri en önemli çıkarım budur. Çünkü, aşağıda ele alacağımız üzere, Kutrub ve İbrahim Enîs, iʻrâbı nahvin konusu olarak değil telaffuz yani geçişi sağlayan bir ses olayı olarak ele almaktadırlar.

- Tarihsel süreç içerisinde iʻrâbın varlığı ve işlevi konusunda Arap dilbilginlerinin çoğunluğunun aynı fikirde olduklarını, dolayısıyla çoğunluğun bu konuda iʻrâbı hem bir dil olgusu olarak kabul edip hem de anlam ihtimallerinin dilde yaratabileceği bozukluğu engelleyerek, anlamı belirleyip açıklaması nedeniyle, iʻrâbı elde edilmesi zorunlu bir ilim olarak gördüklerini söyleyebiliriz.

- İʻrâbı kabul edenlerin onu meşru ve zorunlu bir ilim olarak görme sebepleri, daha çok, teorik ve dilbilimsel açıklamalara ve linguistik gerekçelere dayansa da, bu olgunun kabul edilip geliştirilmesinde -yukarıda kısmen bahsedildiği üzere- sosyo-politik, ve özellikle de dini nedenler vardır. İslamiyet, Arap olmayan coğrafyaya yayılırken Arap olmayanlar dilde hata yapmaya başlamıştır. Arap dilinde lahn meselesi dildeki bu kullanım hatasını ifade eder. Biz lahn konusunu iʻrâbın doğuşuna neden olması hasebiyle ileride ayrı bir başlıkta ele alacağız.

- İʻrâb, açığa çıkarmayı, açıklamayı ve değişikliği ifade eder. Klasik ve çağdaş dönemdeki çoğunluk dilbilginleri iʻrâb harekelerinin ve olgusunun farklı anlamlara delalet ettiği konusunda ittifak etmişlerdir. Cümlenin işlevsel anlamını açığa çıkarmada iʻrâb olgusu anahtar konumda kabul edilmiştir.