• Sonuç bulunamadı

1.6 Deniz Hizmet Sözleşmesinin Tarafları: İşveren, İşveren Vekili, Gemi Adamı Kavramları

1.6.2 İşveren Vekil

Bu bölümde genel anlamıyla işveren vekili kavramı üzerinde durulacaktır.

1.6.2.1 Genel Olarak İşveren Vekili Kavramı

854 sayılı Deniz İş Kanununun 2. maddesinin Ç bendinde işveren vekili48 “kaptan veya işveren adına ve hesabına harekete yetkili olan kişiye işveren vekili denir” şeklinde tanımlanmıştır. Kanun metnine göre işveren vekili iki kişiden biri olabilir: kaptan ya da işveren adına ve hesabına hareket etmeye yetkili kimse. Öğretiye göre işveren vekilliği konusunda başlıca üç görüş bulunmaktadır. İlk görüşe göre, kaptan işveren ad ve hesabına hareket eden gemideki işveren vekilidir49, kaptan dışındaki kimseler ise gemi dışında işvereni temsil eden işveren vekilleridir (Tuncay,

48 Somut işveren ile işveren vekilinin aynı kişiler olmadığının ifade edilmesi gereklidir. İşveren vekili çoğunlukla bir işçidir yönetim ve temsil yetkisi işveren tarafından verilmekte ve her zaman geri alınabilmektedir. İşveren dışında üst konumda bulunan işveren vekillerinden de talimat alınabilir. Oysa somut işveren emir ve talimat almaz(Engin, 1993: 123).

49 Aynı yönde görüş: Deniz İş Kanunu bakımından temsil yetkisine sahip gemi adamı olan kaptanın aynı zamanda işveren vekili olduğunun kabulü gerekir (Narmanlıoğlu, 1998: 108).

1979: 4) İkinci görüşe göre kaptan işveren vekilidir, ancak kaptan ad ve hesabına hareket eden kişilerde işveren vekili sayılmaktadır (Öktem, 2001: 43).

Üçüncü görüş çok uç bir görüş olmakla beraber bu görüşe göre kaptan işveren vekilinin üzerinde işverene eş değer bir statüdedir50 (Özbek, 1984: 21).

Kaptan gemideki en yüksek sorumlu kişi olmakla birlikte, kaptanı gemideki tek işveren vekili olarak kabul etmek ve kanundan bu sonuca ulaşmak pek mümkün görülmemektedir (Öktem, 2001: 43). Bu nedenden ötürü birinci görüşe katılmak mümkün değildir. İş Kanunu göz önüne alındığında İş Kanununa tabi bir işyerinde işverenden sonra gelen bir işverenin varlığı daha alt düzeyde ve daha az sorumluluk taşıyan diğer işveren vekillerinin varlığına engel teşkil etmez (Öktem, 2001: 43). Deniz İş Kanunu bakımından da aynı görüş geçerlidir. Üçüncü görüşe göreyse kaptan geminin tek hakimidir ve işveren ile aynı statüdedir (Öktem, 2001: 43). Kaptan ve işvereni aynı statüde kabul etmek olanaksızdır. İkinci görüş ise birinci ve üçüncü görüşe göre daha isabetlidir. Kaptan haricindeki işveren vekillerinin kaptan adına hareket ettiği bir gerçek olduğu halde, esasen bu kimseler kaptan hesabına değil, işveren hesabına hareket etmektedir (Öktem, 2001: 43). Bu noktadan

50 Özbek; hem DİK uyarınca hem de TTK uyarınca kaptanı işveren statüsünde kabul etmiş ve kaptanın işveren vekilinin üzerinde ve işverene çok yakın bir hukuki statüde olduğunu savunarak kaptanın Sendikalar Kanunu uyarınca işçi statüsünde kabul edilemeyeceğini savunmuştur (Özbek,1984: 22). Bu görüş çok isabetli bir görüş değildir (Öktem, 2001: 44). 2821 sayılı Sendikalar Kanunun 2. maddesinin 6. fıkrası uyarınca, işveren vekilinin “işletmenin bütününü sevk ve idareye yetkili olması” gerekmektedir. Başka bir ifadeyle, bir işletmeye ait bir işyerinde (gemide) çalışan kaptan, Sendikalar Kanunu tarafından işçi olarak kabul edilmekle birlikte, eğer işverenin bir tek gemisi varsa bu durumda gemiyi sevk ve idare eden kaptan Sendikalar Kanunu bakımından işletmeyi- işyerini sevk ve idare etmek zorunda olduğu için işveren vekilidir ve bu yüzden Özbek’in görüşü isabetli değildir. Yargıtay 9.HD’ bir kararında; şehir hattı kaptanlarının Sendikalar Kanunu açısından işveren vekili olarak kabul edilemeyeceğinin altı çizilmiştir ve Sendikalar Kanunun 3. maddesinin 2. fıkrası uyarınca işveren sayılan gerçek ve tüzel kişiler adına işletmenin bütününü sevk ve idareye yetkili olanlar bu kanun bakımından işveren vekilidirler. İşveren vekilleri bu kanun bakımından işveren sayılırlar. “Gemi” işveren Denizcilik Bankasına ait bir işletme değil, belki o işletmeye ait bir işyerinden ibarettir. Şu duruma göre Sendikalar Kanunu anlamında işveren vekilliği durumunu oluşturan “işletmenin bütününü sevk ve idareye yetkili olma “ unsuru şehir hattı kaptanları için söz konusu değildir (9.HD. 07.05.1976 T. 1976/2224 E. 1976/3720 K.). Ancak Yargıtay’ın daha sonra verdiği bir kararda, geminin işletmeye bağlı bir işyeri mi yoksa işverene ait tek işyerimi olduğu noktası tartışılmadan “kaptanın, iş gördüğü yer olan ve yasaya göre işyeri sayılan gemide üst yönetici olmaktan da öte DİK’ nun 2/Ç maddesine göre işveren vekilidir. Hatta 2822 sayılı kanunun 2. maddesindeki belirleyici kurala göre de işveren vekilleri bu kanun bakımından işveren sayılmaktadır” sonucuna varılmıştır (9 HD. 21.05.1987 T. 1987/4321 E. 1987/5115 K.). Kararın bir eleştirisini yapmak gerekirse Yargıtay’ın kaptanın işveren vekili olduğu yönündeki görüşünekatılmakla birlikte Sendikalar Kanunu anlamında kaptanın, işveren vekili dolayısıyla işveren olup olmadığı konusunda işletmenin varlığını tartışmadansonuca varmış olması uygun değildir (Songü, 2001: 45).

hareketle, zorunlu bir nedenden ötürü kaptanın yerine geçen birinci zabitin yaptığı işlemler kaptan adına olsa bile işveren hesabına yapılmaktadır ki; bu yüzden kaptan dışındaki işveren vekillerinin kaptan ve aynı zamanda işveren adına ve fakat sadece işveren hesabına hareket ettiği görülmektedir (Öktem, 2001: 43).

1.6.2.2 İşveren Vekili Kavramının Unsurları

6379 sayılı Deniz İş Kanununda işveren vekiline ilişkin herhangi bir tanım yer almamış, ancak kaptanla ilgili olarak ” kaptanın bu sıfatla gemi adamlarına karşı muamele ve taahhütlerinden doğrudan doğruya işveren sorumlu tutulur” ifadesi yer almaktadır. Sözü geçen 6379 sayılı kanunundaki kaptan, işveren vekili durumundadır (Songü, 2004: 839).

854 sayılı Deniz İş Kanunu incelendiği zaman, kanunun ikinci maddesinin birinci fıkrasının Ç bendinde “işveren vekilinin” tanımı yapılmıştır. Hükme göre: “Kaptan veya işveren adına ve hesabına harekete yetkili olan kimseye “işveren vekili” denir. Deniz İş Kanunun 2. maddesinin son fıkrasında da “işveren vekilinin bu sıfatla gemi adamlarına karşı muamele ve taahhütlerinden doğrudan doğruya işveren sorumludur” hükmü yer almaktadır. Kaptan ya da işveren ad ve hesabına yetkili olma, işveren vekili ile işveren arasındaki temsil ilişkisinin varlığını göstermektedir (Öktem, 2001: 45).

Bu temsil vasıtasız/doğrudan doğruya temsildir; doğrudan doğruya temsil olmasının nedeni temsilcinin temsil olunanın adına hukuki işlem yapmaya yetkili olmasındandır51 (BK .m. 32) (Öktem, 2001: 45). Deniz İş Kanununun ikinci maddesinin son fıkra hükmü de bu durumu teyit eder niteliktedir (Aydemir,1993: 99).

Kaptanın kanun hükmü uyarınca işveren vekili olarak kabul edilmesi esasen Türk Ticaret Kanunu açısından da benzerdir. Türk Ticaret Kanununun 986. maddesi uyarınca kaptan bağlama limanında bile tayfa tutma yetkisine sahiptir. Deniz İş Kanunu kaptanın temsil yetkisi ve bunun gibi yetkilere sahip olmasından ötürü kaptanı işveren vekili olarak kabul etmiştir (Öktem, 2001: 44).

Deniz İş Kanununun yukarıda sözü geçen maddesi değerlendirildiğinde gemide işveren adına ve hesabına harekete yetkili olma şartı ile her kademedeki gemi adamı işveren vekili olarak kabul edilebilecektir (Songü, 2004: 839). Herhangi bir zorunlu durum mevcut olduğunda gemiyi sevk ve idare edecek birinci zabit ya da güverte bölümünde bulunan vardiyadan sorumlu olan vardiya zabiti, kaptan dışında kalan işveren vekillerine örnek olarak gösterilebilir (Songü, 2004: 839).

İşveren vekilliği tanımının farklı yorumlanmasına sebep olan mevcut hükmün şu şekilde değiştirilmesi yerinde olacaktır: İşveren adına ve hesabına harekete yetkili olan diğer kimseler ile kaptana “işveren vekili” denir (Öktem, 2001: 45).

51 TTK m. 986 bu konuda özel bir düzenlemeye gitmiştir; gemi (TTK’ nın kaptanla ilgili hükümleri, TTK’ nın 822. madde hükmü uyarınca sadece ticaret gemilerine değil; yatlar, denizci yetiştirme gemileri gibi münhasıran gezinti,spor, eğitim, öğretim ve ilmi gayelerine özgülenmiş gemilere de uygulanacaktır) henüz bağlama limanında bulunduğu sırada kaptan, tayfa tutmak haricinde herhangi bir hukuki işlem yapmışsa ya da kaptanın bu işlemi yapması için kanuni bir sebep mevcut değilse, donatan bu işlem ile bağlı olmayacaktır. Başka bir anlatım ile gemi bağlama limanında iken, kaptanın işveren vekili sıfatı ile yaptığı hukuki işlemlerden doğrudan doğruya donatan sorumlu olmayacaktır ve bu işlemler donatanı bağlamayacaktır. Sözü geçen hükmü Deniz İş Kanununun 2. maddesinin son fıkrası uyarınca yorumlamak gerekirse: TTK m. 822 de belirtilen gemilerden biri olması koşuluyla kaptanın, gemi bağlama limanında dahi bulunsa, gemi adamlarına karşı muamele ve taahhütlerinden işveren doğrudan doğruya sorumlu olacaktır. Bununla beraber kaptanın gemi bağlama limanında olduğu zaman, 3. kişilerle yaptığı hukuki işlemler Türk Ticaret Kanunun 986. maddesi uyarınca donatanı bağlamayacaktır. Buna bir örnek vermek gerekirse; gemi bağlama limanında bulunurken kaptan kendisine özel bir yetki verilmedikçe veya kanun tarafından bir sebebi bulunmadıkça yakıt ya da kumanya alırsa bu yapılan işlem Türk Ticaret Kanunun 986. maddesi uyarınca donatanı bağlamayacaktır; ama gemi bağlama limanında iken bir gemi adamının hizmet sözleşmesini haklı nedenle feshederse Deniz İş Kanununun 2. maddesinin son fıkrası uyarınca, kaptanın yapmış olduğu bu haklı fesihten işveren doğrudan doğruya sorumlu olacaktır (Öktem, 2001: 46).

Konuyla ilgili Yargıtay’ın vermiş olduğu farklı karalar mevcuttur. Yargıtay 9. HD. 25.12.1972 T. 39613/32514 sayılı kararında kaptan (süvari) gemi adamı olarak kabul edilmezken; 9 HD. 26.12.1972 T. 19552/32782 sayılı kararında işverenle kaptan arasında bir hizmet sözleşmesinin varlığını kabul ederek kaptan gemi adamı kavramı içinde değerlendirilmiştir (Uğur, Dönmez, Kars, 1974: 645).