• Sonuç bulunamadı

İşleyen bir Piyasa Ekonomisinin Varlığı Makroekonomik İstikrar Makroekonomik İstikrar

II. EKONOMİK KRİTERLER

2.1 İşleyen bir Piyasa Ekonomisinin Varlığı Makroekonomik İstikrar Makroekonomik İstikrar

Kredibilitesi yüksek orta vadeli programlar ve Katılım Öncesi Ekonomik Programın (KEP) kararlılıkla uygulanması Türkiye ekonomisinde makroekonomik istikrarın sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Ülkemizin 2023 hedefleri doğrultusunda hazırlanan Onuncu Kalkınma Planında (2014-2018), Türkiye’nin büyüme performansının daha yüksek, istikrarlı ve sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması, rekabet gücünün ve toplumun refah seviyesinin artırılması hedeflenmiştir. Bu doğrultuda 2014-2016 yılları için hazırlanan Orta Vadeli Programda (OVP), dünya ekonomisinde yaşanmakta olan belirsizlik ortamının ülkemize etkilerinin asgari düzeyde tutularak, bir yandan cari açığın tedrici olarak düşürülmesi diğer yandan büyümenin artırılması amaçlanmıştır. Yurt içi tasarrufları artırmak, mevcut kaynakları üretken alanlara yönlendirmek, ekonominin verimlilik düzeyini yükseltmek, istihdamı artırmak, enflasyonu düşürmek ve kamu maliyesinde güçlü duruşu devam ettirmek OVP’nin öncelikli müdahale alanlarıdır.

KEP ve OVP gibi ana plan dokümanlarının temel çerçevesi korunmak şartıyla, küresel ekonomideki ve potansiyel dış ticaret pazarlarımızdaki gelişmeler yakından izlenerek konjonktürel bakımdan gerekli olabilecek politika uyarlamaları hızlı ve kararlı bir şekilde uygulamaya konulmaktadır. Kriz döneminde ekonominin farklı veçhelerinden sorumlu kurumlar arasında Ekonomi Koordinasyon Kurulu, Finansal İstikrar Komitesi, Yüksek Planlama Kurulu, Ekonomik ve Sosyal Konsey gibi yapılar vasıtasıyla son derece etkin bir koordinasyon sağlanmış, başarılı ve pek çok ülke açısından örnek teşkil edebilecek bir kriz yönetimi sergilenmiştir. Ekonomi politikasının temel unsurlarına ilişkin uyum korunmuştur.

Büyüme ve İstihdam

Güçlü bankacılık sektörü ve mali yapısı sayesinde Türkiye ekonomisinin dış şoklara karşı dayanıklılığı önemli ölçüde artmış, zamanında alınan ve kararlılıkla uygulanan politikaların da yardımıyla Türkiye küresel krizin olumsuz etkilerinden hızla uzaklaşarak güçlü bir büyüme sürecine girmiştir. Türkiye ekonomisi 2010 ve 2011 yıllarında gerçekleştirdiği yüksek büyüme performansının ardından, 2012 yılında iç ve dış talebi dengelemeye yönelik alınan tedbirler sonucunda yıllık % 2,2 oranında büyümüştür. Büyüme hızının yavaşlamasında 2012 yılı son çeyreğinde özel tüketim ve yatırımlarda beklenenin üzerinde daralma yaşanması etkili olmuştur.

2013 yılında daha uyumlu bir para politikası izlenmesinin ve kamu harcamalarındaki ve yatırımlardaki artışın da yardımıyla ekonomik aktivite yeniden canlanmış ve ilk altı aylık dönemde yıllık GSYH artışı % 3,7 olarak kaydedilmiştir. Faiz oranlarındaki

Avrupa Birliği Bakanlığı 22

düşüşün de yardımıyla özel tüketim harcamaları ılımlı büyüme seyrine geri dönmüştür.

2013 yılı üçüncü çeyreğinde kaydedilen % 4,4’lük büyüme ile ilk dokuz aydaki büyüme hızı % 4’e yükselmiştir. Büyümeye en büyük katkıyı bankaların artan kredi miktarına bağlı olarak yükselen tüketim harcamaları yaparken, kamu harcamaları ve özellikle kamu sabit yatırımları ve stok birikimleri büyümeye katkı sağlayan diğer önemli faktörler olmuştur. Yılın son çeyreğinde de nihai yurt içi talebin büyümeye olumlu katkısının devam etmesi, sanayi üretiminin artış eğilimini koruması ve hizmetler sektörünün büyümeye yüksek katkı vermeye devam etmesi beklenmekte olup, 2013 yılında büyümenin % 4 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.

Yüksek işsizlik ve zayıflayan istihdam artışı dünya ekonomisinin en büyük sorunlarından biriyken Türkiye’de uygulanan etkin politikalar ve ekonominin yüksek büyüme performansı sayesinde istihdam artışı güçlenerek devam etmiştir. Türkiye 2009 yılının başından bu yana işsizlik oranını en hızlı düşüren ülkelerden biri olmuştur.

Küresel kriz nedeniyle 2009 yılında % 14,9 seviyesine yükselen işsizlik oranı, işsizlikle mücadele kapsamında alınan tedbirler ve yüksek büyümenin katkısıyla 2012 yılında % 8,2’ye düşmüş, 2013 yılı Ağustos sonu itibarıyla ise % 9,8 olarak gerçekleşmiştir. 2013 yılı Ağustos itibarıyla istihdam edilenlerin sayısı, bir önceki yılın aynı dönemine göre 593 bin kişi artmış ve istihdam oranı % 46,6 olarak gerçekleşmiştir. İşgücüne katılma oranı, cinsiyet bazında incelendiğinde, bu oranların 2012 yılı itibarıyla erkeklerde % 75 ile AB ortalamasından (% 71,2) daha yüksek, kadınlarda ise % 30,9 ile daha düşük olduğu görülmektedir. Bununla birlikte, kadınların işgücüne katılma oranı 2013 yılı Ağustos sonu itibarıyla % 31,3’e yükselmiştir.

Enflasyon ve Para Politikası

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) 2010 yılı sonlarından itibaren makro finansal riskleri de gözeten yeni bir para politikası çerçevesi tasarlamış ve uygulamaya koymuştur. Bu kapsamda, enflasyon hedeflemesinin genel çerçevesi gözden geçirilmiş ve finansal istikrar destekleyici bir amaç olarak benimsenerek bu amaca yönelik ek politika araçları geliştirilmiştir. Uygulanan politikalar orta vadede fiyat istikrarından ödün vermeden makro finansal riskleri dengelemeyi amaçlamıştır. Bu doğrultuda, kredi büyümesi kontrol altına alınırken, döviz kurunun iktisadi temellerle daha uyumlu hareket etmesi sağlanmıştır.

Küresel ekonomiye dair belirsizliklerin yüksek seviyelerde seyretmesi ve risk iştahındaki aşırı oynaklık para politikasında esnek bir yapının korunmasını gerektirmektedir. Bu doğrultuda, küresel görünümdeki belirsizlik ve sermaye akımlarındaki oynaklığa yönelik olarak faiz koridoru aktif bir politika aracı olarak kullanılmaktadır. Uygulanan faiz koridoru sistemi, sermaye akımlarındaki dalgalanmaların döviz kuru ve ekonomi geneli üzerindeki olumsuz yansımalarının yumuşatılmasına katkıda bulunmaktadır. Dalgalı döviz kuru rejimi uygulamasına devam edilmektedir. Merkez Bankası, fiyat istikrarını ve finansal istikrarı desteklemek için

Avrupa Birliği Bakanlığı 23

gerektiğinde dalgalı döviz kuru rejimiyle çelişmeyecek şekilde döviz alım/satım ihaleleri düzenleyebilmekte ve döviz piyasasına doğrudan müdahale edebilmektedir.

2012 yılında yurt içi talepte meydana gelen yavaşlama ve petrol dışı emtia fiyatlarında yaşanan düşüşe bağlı olarak temel mal fiyatlarının yıllık artış hızı yavaşlamış, gıda fiyatları dalgalı bir seyir izlerken enerji fiyatları artış hızı ise yıl genelinde yüksek seyretmiştir. Bu gelişmeler sonucunda Tüketici Fiyat Endeksi (TÜFE) yıllık artış hızı 2012 yılında % 6,2 oranına gerileyerek, son 44 yılın en düşük yılsonu seviyesine ulaşmıştır. 2013 yılı Ocak-Eylül döneminde TÜFE artış hızı bir önceki yılın aynı dönemine göre 1,7 puan artarak % 5 olarak gerçekleşmiştir. Bu gelişmede işlenmemiş gıda fiyatlarında yaşanan artışlar ve tütün ürünleri fiyatlarında yapılan düzenleme belirleyici olmuştur. Ayrıca, Türk Lirasında yaşanan değer kaybı ve petrol fiyatlarında kaydedilen artışlar Haziran ayından itibaren TÜFE artış hızını ivmelendirmiştir.

Böylece TÜFE yıllık artış hızı 2013 yılı Eylül ayında % 7,9 olarak gerçekleşmiş olup, yılsonunda bu oranın % 6,8 olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.

TCMB 2011 yılı son çeyreğinden itibaren uyguladığı sıkı para politikası duruşunu, 2012 yılının ikinci yarısında enflasyonist risklerin görece azalması ve gelişmiş ülke merkez bankalarının ek parasal genişlemeye gitmesinin sermaye akımlarını hızlandırma potansiyeli taşıması sebebiyle tedrici şekilde gevşetmiştir. Eylül 2012 ve Mayıs 2013 arasında gecelik borçlanma ve borç verme faiz oranları tedrici olarak azaltılarak % 5 -

% 11,5 koridorundan % 3,5 - % 6,5 koridoruna çekilmiştir. Aynı dönemde, ekonomiyi desteklemek ve TL’nin daha fazla değer kazanmasının önüne geçmek amacıyla politika faizi (haftalık repo faiz oranı) üç aşamada % 5,75’ten % 4,5’e indirilmiştir. Ayrıca, finansal istikrara dair riskleri dengelemek amacıyla faiz indirimleri gerçekleştirilmiş, zorunlu karşılık oranları sınırlı oranda artırılmış ve rezerv opsiyon mekanizması (ROM) yoluyla piyasadan çekilen döviz likiditesini artırmaya yönelik adımlar atılmıştır.

2013 yılı Mayıs ayından itibaren ABD Merkez Bankasının (FED) parasal genişlemeyle piyasaya verilen likiditeyi azaltabileceğine dair açıklamalarının küresel ekonomideki belirsizlikleri artırması sonucunda gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarında dalgalanmalar yaşanmaya başlamıştır. Bu dalgalanmalar sonucunda, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda gözlendiği gibi, Türk Lirasının oynaklığı artmış ve piyasa faiz oranları yükselmiştir. Küresel ekonomide yaşanan bu gelişmeler sonrası Banka, Mayıs ayı sonlarından itibaren Türk Lirasında yaşanan dalgalanmaları sınırlamayı, Türk Lirasına yönelik olası spekülasyonları engellemeyi ve enflasyona ilişkin beklentilerdeki bozulmayı azaltmayı amaçlayan politikalar uygulamaya başlamıştır. Bu kapsamda Banka, döviz piyasasına doğrudan müdahale ederek Haziran-Ağustos döneminde toplam 6,7 milyar avro tutarında döviz satışı yapmıştır. Aynı zamanda faiz koridorunun üst bandını (borç verme oranı) 125 baz puan artırarak % 7,75’e yükseltmiştir.

Avrupa Birliği Bakanlığı 24 Ödemeler Dengesi

2010 ve 2011 yıllarında Türkiye ekonomisinde görülen hızlı toparlanmanın bir sonucu olarak artan cari işlemler açığı ekonomide kırılganlığı artırmaktadır. Bu çerçevede, cari açığın sürdürülebilir bir seviyeye indirilmesi ve finansmanının mümkün olduğunca doğrudan yatırımlar ve uzun vadeli kaynaklarla karşılanması amacıyla hükümet tarafından atılan kararlı adımlar ve uygulanan politikalar sayesinde Ekim 2011’den itibaren cari işlemler açığı iyileşmeye başlamıştır. Böylece 2011 yılında % 10 olarak gerçekleşen cari işlemler açığının GSYH’ye oranı, 2012 yılında % 6,1’e düşmüş ve 47,8 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir.

Cari işlemler dengesi 2013 yılı ilk çeyreğinde de daralma eğilimini devam ettirmiştir. İç talep unsurlarının ilk çeyrekte beklenenden daha yavaş bir toparlanma eğiliminde olması dış ticaret dengesindeki kötüleşmeyi sınırlamıştır. Bununla birlikte, cari işlemler açığı yılın ikinci çeyreğinden itibaren hızlanan büyümeye bağlı olarak yeniden artmaya başlamıştır. Hızlı büyüyen ve yüksek teknolojiye dayalı sektörlerin girdi kullanımındaki dışa bağımlılığı, cari açıktaki artışın diğer bir nedeni olarak ortaya çıkmaktadır. 2013 yılının ikinci çeyreği itibarı ile mevsimsellikten arındırılmış çeyreklik cari açık 19 milyar dolar, 12 ay birikimli cari açık ise 53,9 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 2013 yılı sonunda cari açığın 58,8 milyar dolara ulaşarak GSYH’nin % 7,1’i olarak gerçekleşmesi beklenmektedir.

Cari açığın orta ve uzun vadede sürdürülebilir düzeye indirilmesine yönelik olarak, önümüzdeki dönem için ithalata olan bağımlılığın azaltılması ve yüksek katma değerli ürünlerin ihracatının artırılması yoluyla dış ticaret açığını azaltıcı ve finansman kalitesini iyileştirici, ayrıca yurt içi tasarrufları artırıcı bir politika çerçevesi izlenecektir.

Ayrıca, enerjide dışa bağımlılığı azaltmak amacıyla yenilenebilir enerji kaynaklarının enerji arzı içindeki payının artırılmasına ve nükleer santrallerin kullanılmasına yönelik başlatılan çalışmalara kararlılıkla devam edilmektedir.

Yurt içi tasarruf oranlarının artırılmasına yönelik olarak, bireysel emeklilik sisteminde tüm katılımcıların teşvikten faydalanabileceği bir yapı oluşturulmuş, yeni Sermaye Piyasası Kanunuyla şirket ve hanehalkı tasarruflarının korunması ve artırılması amaçlanmış ve ülke düzeyinde israfı önleme ve tasarruf bilincinin artırılmasına yönelik farkındalık kampanyaları düzenlenmiştir. Bireysel emeklilik sisteminin orta vadede yurt içi tasarrufların artırılmasında önemli bir rol üstleneceği düşülmektedir. 2012 yılında % 11,6 olan özel kesim tasarruf oranının GSYH’ye oranının 2013 yılında % 9,7’ye gerilemesi, 2012 yılında % 2,9 olarak gerçekleşen kamu kesimi tasarruf oranının ise 2013 yılında aynı seviyesini koruması öngörülmektedir. Böylece toplam yurt içi tasarruf oranının bir önceki yıla göre 1,9 puan düşerek 2013 yılında % 12,6 olacağı tahmin edilmektedir.

Mayıs ayında FED’in parasal genişlemeyle piyasaya verilen likiditeyi azaltabileceğine dair açıklamaları gelişmekte olan ülkelere yönelik sermaye akımlarının azalmasına yol açmıştır. 2013 yılı ikinci çeyreğinde doğrudan yatırımların payı azalmaya devam

Avrupa Birliği Bakanlığı 25

ederken, portföy tarafında uzun bir süredir devam eden güçlü girişler FED’in açıklaması ile çıkış yönüne dönmüştür. Doğrudan yatırım girişlerinde en önemli paya sahip Avro Bölgesinde ekonomik sorunların devam etmesi nedeniyle bu bölgeden ülkemize gelen doğrudan yatırımlarda görülen düşüş, doğrudan yatırımlarda süregelen yavaş seyrin temel nedenini oluşturmuştur.

İstikrarlı büyümeyi sağlamak amacıyla cari açığın sürdürülebilir bir seviyeye indirilmesi ve finansmanının mümkün olduğunca doğrudan yatırımlar ve uzun vadeli kaynaklarla karşılanmasına yönelik politikalar sürdürülmektedir. Bu kapsamda, dış ticaret açığını azaltıcı, yurtiçi tasarrufları artırıcı, ithalata olan bağımlılığı azaltıcı ve finansmanın kalitesini iyileştirici bir politika çerçevesi izlenmektedir. Yurtiçi tasarrufların artırılmasına yönelik olarak bireysel emeklilik ve hayat sigortası daha cazip hale getirilmiş ve doğal afet sigortasının yaygınlaşmasını sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmıştır. Ayrıca şirket tasarruflarının artırılmasına ve uluslararası doğrudan yatırım girişlerine önemli katkı sağlayacak yeni Türk Ticaret Kanunu ile kayıtdışılıkla mücadele stratejisi uygulamaya konulmuştur. Firmalarda borçlanma yerine öz kaynak kullanımının özendirilmesi sağlanmış, bireysel katılım sermayesi ve girişim sermayesi fonlarını destekleyecek düzenlemeler yapılmış, şirket ve hanehalkı tasarruflarını korumayı ve artırmayı amaçlayan yeni 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu 30 Aralık 2012 tarihli ve 28513 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.

Kamu Maliyesi

Maliye politikası, orta vadede kamu dengelerinin iyileştirilmesi ve özel sektörün kullanabileceği kaynakların artırılmasını sağlayarak özel sektör öncülüğünde bir büyüme sürecinin desteklenmesine, makroekonomik istikrarın sürdürülmesine ve cari açıkla mücadele edilmesine yardımcı olacak bir yaklaşımla yürütülmektedir. Bunun yanı sıra kamu mali yönetim sisteminin yapısal olarak da güçlendirilmesine yönelik olarak saydamlığın, hesap verebilirliğin ve etkinliğin artırılmasını sağlayacak düzenlemelere devam edilmektedir.

Türkiye, krizin en ağır yaşandığı dönemlerde dahi Maastricht Kriterlerine uyum açısından pek çok Avrupa Birliği ve Avro Bölgesi ülkesinden daha iyi bir performans göstermiştir. 2012 yılında genel devlet bütçe açığının GSYH’ye oranı bir önceki yıla göre % 0,7 puan artış göstererek % 1 düzeyinde, merkezi bütçe açığının GSYH’ye oranı ise % 2,1 seviyesinde gerçekleşmiştir. Söz konusu artışta, cari nitelikli harcamalardaki yükselme (özellikle toplam personel gideri ve hanehalkına yönelik sosyal nitelikli transferler ile sosyal güvenlik kurumlarına yapılan transferler) etkili olmuştur. Mali performans 2013 yılının ilk yarısında bir miktar iyileşmiş ve Haziran 2013’te yıllıklandırılmış merkezi bütçe açığı % 1,4’e gerilemiştir.

2013 yılında genel devlet toplam gelirlerinin GSYH’ye oranının bir önceki yıla göre 1,9 puan artarak % 39,7 düzeyinde gerçekleşmesi, genel devlet harcamalarının GSYH’ye oranının ise bir önceki yıla göre 1,9 puan artarak % 40,8 düzeyine yükselmesi

Avrupa Birliği Bakanlığı 26

beklenmektedir. 2012 yılında % 1 olan kamu kesimi borçlanma gereğinin GSYH’ye oranının 2013 yılında % 0,8’e gerilemesi beklenmektedir. Disiplinli maliye politikaları, sağlanan güven ve istikrar ortamı ile gerçekleşen yüksek büyüme sonucu genel devlet nominal borç stokunun GSYH’ye oranı düşmeye devam etmektedir. 2012 yılında % 36,2 olarak gerçekleşen AB tanımlı genel devlet borç stokunun GSYH’ye oranının 2013 yılında % 35’e düşmesi beklenmektedir.

Piyasa Güçlerinin Etkileşimi

Ekonomide yapılan reformlar sonucunda düzenleyici ve denetleyici kurumlar bütün ana sektörlerde yer almakta ve etkin bir şekilde faaliyet göstermektedir. Doğalgaz ve elektrik sektörlerinde, nihai kullanıcı fiyatlarının maliyet temelli yöntemle ilişkilendirildiği otomatik fiyat endeksleme mekanizmaları uygulanmaktadır. Küresel ekonomik koşullardaki olumsuz seyre rağmen Kamu İktisadi Teşebbüslerinin özelleştirilmesine ilişkin çalışmalar devam etmektedir. Orta Vadeli Program (2014-2016) uyarınca, özelleştirme uygulamaları, makroekonomik politikalar ve uzun vadeli sektörel öncelikler çerçevesinde belirlenmiş bir programa dayalı olarak sürdürülecektir.

Özelleştirme İdaresinin kurulduğu 1985 yılından bu yana yapılan özelleştirmenin tutarı, Kasım 2013 itibariyle 57,8 milyar doları aşmış olup, halen özelleştirme kapsam ve programında 21 kuruluş bulunmaktadır. Bu kuruluşların 9 tanesinde % 50’nin üzerinde kamu payı vardır. 2012 yılında özelleştirme gelirleri 2011’e göre iki katına çıkarak 2,34 milyar avroya (GSYH’nin % 0,4’ü) yükselmiştir. PETKİM’in % 10,3 hissesinin satışı (168 milyon dolar) ile Halk Bankasının toplam sermayesinin % 24’üne tekabül eden kısmının (2,5 milyar dolar) halka arz yöntemiyle özelleştirilmesi tamamlanmıştır. Gelen tekliflerin reddedilmesi sebebiyle otoyollar ve köprülerin özelleştirme ihalesi iptal edilmiştir. Özelleştirme ihaleleri 2013’ün başlarında özellikle enerji sektöründe devam etmiştir. Önümüzdeki yıllarda elektrik dağıtım ve üretim özelleştirmelerinin, piyasada oluşacak fiyat yapısı ve diğer sektörel öncelikler göz önünde bulundurularak yürütülmesine devam edilecektir. Enerji özelleştirmelerinde yatırımcı lehine iyileştirmeleri amaçlayan 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu 14 Mart 2013 tarihinde kabul edilmiştir (Resmi Gazete: 30 Mart 2013/28603).

Piyasaya Giriş-Çıkış

Geçmişte yatırımcıların ülkemize gelmesinin önündeki en büyük engellerden olan

“işyeri açma süresinde” Türkiye 6 günlük ortalama ile 13 gün olan OECD ülkeleri ortalamasının oldukça ilerisindedir. Dünya Bankası’nın iş yapma ortamı araştırmasına göre Türkiye 2013 yılında yatırım ortamının iyileştirilmesi açısından ilerleme kaydetmiştir. Türkiye’nin inşaat ruhsatları alanında maliyetleri düşürmesi, ruhsat alma sürecini daha verimli hale getirmesi ve ruhsat almak için tamamlanması gereken işlem sayısını azaltması yatırım ortamının iyileştirilmesi alanında atılan önemli adımlardır.

Ayrıca, Uluslararası Şeffaflık Örgütü’nün raporuna göre 2013 yılında Türkiye, uzmanlar ve iş çevrelerinin ülkelerindeki yolsuzlukları nasıl algıladığının bir göstergesi

Avrupa Birliği Bakanlığı 27

olan yolsuzluk algı endeksinde büyük bir ilerleme kaydederek 53. sıraya yükselmiş ve pek çok AB ülkesini geride bırakmıştır.

Hukuk Sistemi

Türkiye’de mülkiyet hakları da dahil olmak üzere oldukça iyi işleyen bir hukuk sistemi mevcudiyetini sürdürmektedir. Yeni uluslararası maddi hukuk kuralları ve hukuk rejimlerinin ortaya çıkması, çok taraflı uluslararası ticaretin ve elektronik ticaretin gelişmesi ve AB müktesebatı ile uyum sağlanması ihtiyacı karşısında Türk Ticaret Kanunu yenilenmiştir.

Finans Sektöründeki Gelişmeler

Türkiye, gözetim ve denetim otoritelerinin başarısı sayesinde sahip olduğu istikrarlı finans sistemi ile dünyaya örnek olmaktadır. Kriz öncesi gerçekleştirilen kapsamlı reformlar sayesinde dinamizm kazanan Türk finans sektörü güçlü seyrini 2012 yılında da sürdürmüş ve toplam finansal varlıklar yaklaşık % 20 oranında artmıştır.

Mali sektöre ilişkin risk göstergeleri sağlamlığını korumaya devam etmiştir. 2012 yılı itibarıyla sigortacılık sektörünün (bireysel emeklilik dahil) mali sektör toplam varlıkları içerisindeki payı % 4,6 seviyesine ulaşırken, % 88’lik bir paya sahip olan bankacılık sektörü baskın konumunu korumuştur. AB’de pek çok banka stres testlerinden geçemezken, Türk bankalarının sağlam bilançoları, sermaye yeterliliği ve yüksek kârlılığı göz doldurmaktadır. Sermaye yeterlilik oranı Ekim 2013 itibarıyla Basel II kriterinin çok üstünde, % 15,8 olarak gerçekleşmiştir. Sektörün dönem net kârı Eylül 2013 itibarıyla önceki yılın aynı dönemine kıyasla % 16,2 artmıştır. 2011 yılında % 25,5 olan toplam bankacılık sektörü varlıkları içerisindeki kamu bankaları varlıklarının payı, 2012 yılında % 23,1’e gerilemiştir.

Bankacılık sektörüne yönelik temel alt düzenlemeler önceki yıllarda büyük ölçüde tamamlanmış olduğundan, 2012 yılı düzenlemeleri önceki yıllarda yapılanları tamamlayıcı nitelikte olmuştur. AB müktesebatına uyum sağlanması amacıyla 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun yürürlüğe girmiştir (Resmi Gazete: 27 Haziran 2013/28690).

BDDK’nın stres testi gerçekleştirme kapasitesini artırmak amacıyla, model bazlı senaryo analizleri geliştirilmiştir. Söz konusu modelin ekonomik büyüme, reel kesim ve dış açık verilerini de içerecek şekilde zenginleştirilmesine yönelik çalışmalara devam edilmektedir. Sistemik risklerin izlenmesi ve yönetilmesi ile gerekli politika tedbirlerinin belirlenmesi amacıyla 2011 yılında kurulan Finansal İstikrar Komitesi, Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Bakanın başkanlığında Hazine Müsteşarı, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu, Sermaye Piyasası Kurulu ve Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu Başkanlarından oluşmaktadır.

Avrupa Birliği Bakanlığı 28

Tahvil piyasasındaki başlıca borçlanma araçlarının toplam değeri GSYH’nin % 31’ine tekabül etmektedir. 2010 yılında % 3,7 olarak gerçekleşen geri ödenmeyen kredilerin toplam krediler içindeki payı, Temmuz 2013 itibarıyla % 2,8 düzeyine gerilemiştir.

2.2 Birlik İçerisindeki Rekabet Baskısı ve Piyasa Güçleriyle Baş Edebilme