• Sonuç bulunamadı

En yalın haliyle yazında “müşterilerle tedarikçiler arasındaki malzeme, bilgi ve para akışı” (Frazelle, 2002:5) olarak tanımlanan lojistik kavramı, özellikle bilgi teknolojilerinin ekonomik alanda yarattığı değişim ve gelişim, siyasi ve sosyal alanda küreselleşme, bilişim sektörünün gelişimi ve ulaşım ağlarının hızlanması ile geçmişten günümüze büyük değişim göstermiş, parçalı ve üretici işletmelerin bünyesinde yer alan bir alt sistem olmaktan, lojistik hizmet sağlayıcıların oluşumu ile üretici sistemlerle birlikte ekonomik sistem içinde yer alan bir hizmet sektörü elemanı haline gelmiştir.

Yönetim bakış açısı ile lojistik, işletmecilikte son 40 yılda gelişmiş ve “lojistik yönetimi” kavramı Avrupa ve Kuzey Amerika’da 1980’li yılların ortalarından itibaren popüler olmuştur. 60lar ve 70ler süresince işletme lojistiği felsefesi yönetim felsefesi halini almıştır (Persson, 1997). Kavramın geç fark edilmesinin ve gelişimindeki yavaş ilerlemenin nedeni, lojistiğin hizmet olması ve çok yönlü olmasından kaynaklanmaktadır. Lojistik yönetiminin kabul edilmesinden sonra çeşitli faktörlerin de etkisi ile işletmelerin lojistik yönetiminde dış kaynak kullanımına yönelmiş olmaları lojistik sektörünün hizmet sektörü içinde yer bulmasını sağlamıştır (Brewer vd., 2001:12-13). Lojistiğin işletme içinde stratejik öneminin anlaşılması (Caplice ve Sheffi, 1995) ile işletmeler lojistiği maliyet avantajı sağlayan bir unsur değil rekabet için bir avantaj olarak görmektedirler (Novack vd., 1994). Özellikle 1980 – 1995 yılları arasında “lojistik rönesans” olarak bahsedilen dönemde de lojistik kavramına ve yönetimine ilişkin birçok değişim yaşanmıştır (Bozhart ve Handfield, 2005).

Dünya’da lojistik anlamında küresel stratejilerin belirlendiği 1990’lı yıllarda (Capacino ve Britt, 1991) işletme lojistiğinin geleceğini belirleyecek olan faktörler ulusal ekonomilerin küreselleşmesi, yaşam tarzlarının ve demografilerin değişmesi, bilgi ve iletişim alanındaki devrimler (LaLonde ve Masters, 1990) şeklinde sıralanabilmekteydi. Avrupa işletmelerindeki uluslararası rekabet tüm dünyaya hızla ve tam zamanında müşteri ihtiyaçlarına uygun ürünlerin gönderilmesi üzerine dayanmaktadır. Böylesi bir rekabet ortamı lojistik sistemlere olan ihtiyacı ve lojistik yönetiminin de rekabet için ne denli önemli bir parametre olduğunu göstermektedir (Skjoett-Larsen, 1999).

Avrupa’da 1990’lardan itibaren ticaret duvarlarının kaldırılması, ulaşımdaki yasal düzenlemeler (transport deregulation), bilgi sistemleri, çevresel etmenler lojistik sektörünün itici güçleri olmuştur (Cooper vd., 1992) ve yine 1990’lardan itibaren küreselleşme, bilgi teknolojilerinin gelişimi, ürünlerin çeşitlenmesi ve kısalan ürün yaşam eğrileri lojistiğin önemini artırırken, yeni roller üstlenmesine de neden olmuştur (Persson, 1991). Günümüzde lojistik sektörü tüm Dünya’da artan bir öneme ve ekonomi içinde önemli bir üretim payına sahiptir. Özellikle Orta Doğu, 2006 ve 2007 yılları verileri incelendiğinde de ulaşım ve lojistik endüstrisi için hem Avrupa ve hem de Kuzey Amerika için yüksek gelişim potansiyeli sergilemektedir (The Middle East Transport and Logistics Market 2007:3) ve günümüzde ABD’de lojistik sektörü ikinci büyük istihdam yaratan sektör konumuna gelmiştir (http://cscmp.org/Career/Careers.asp?XX=1).

Genel olarak lojistik için “doğru ürünün, doğru miktarda, doğru koşullar altında, doğru yerde, doğru zamanda doğru müşteriye doğru maliyetle sağlanması” (Rutner ve Langley 2000:73 içinde Shapiro ve Hesket, 1985) şeklinde bir temel tanım yapılabilmektedir. Ancak geleneksel olarak ürün temelli yapılan lojistik tanımları hizmet üreten işletmeler için ayrımlandırıcı karakterleri içermemekte ve lojistik tanımı dar kalıplar içinde kalmaktadır. Bu nedenle daha geniş tanımlamalarda soyut lojistik süreçleri de hem üretim hem de hizmet işletmeleri açısından ele alınmaktadır (Smith ve Barry, 1991:10)

Önceki adı “Council of Logistics Management” olan “Council of Supply Chain Members Professionals”, lojistik yönetimini, tedarik zincirinin üreticiden tüketiciye müşteri gereksinimlerini giderecek şekilde mal, hizmet ve ilgili bilgilere ilişkin akışların planlamasını, uygulamasını ve etkin - etkili biçimde kontrolünü sağlayan unsur (http://cscmp.org/AboutCSCMP/Definitions/Definitions.asp) olarak tanımlamaktadır. Müşteri ve hizmet temelli bir tanım ile lojistik ve lojistik yönetimi, müşteri yönelimli işlemler yönetimi (Tilanus, 2002:8) olarak ifade edilmektedir.

Günümüzde iş dünyası açısından lojistik; mal ve hizmetlerin üretimi, depolanması ve dağıtımı eylemleri için her türlü materyal, para ve bilgi akışını sağlayan planlama, yürütme, kontrol süreçlerini en az maliyet ile gerçekleştiren bir süreç olarak ifade edilebilmektedir.

Ekonomi içinde lojistiğin, üretim ve dağıtım işletmeleri için lojistik yönetimi ile üretim ve dağıtım işletmeleri için lojistik hizmeti veren lojistik işletmeler olmak üzere iki temel boyutu bulunmaktadır (Brewer vd., 2001:13). Dünya’da kabul edilen bu ayrımlandırma Türkiye’de de aynı şekilde kullanılmaktadır ve lojistik, işletme içindeki tüm fonksiyonları etkiler bir duruma gelmiştir (Stock vd., 1999).

Yeni ekonominin temel sürükleyicisi bilgi ve iletişim teknolojileri olmakla birlikte (Meng ve Li, 2002) temel olarak aşağıda sıralanan altı madde ile yeni ekonominin ortaya çıkmasını ve şekillenmesini sağlayan temel faktörleri sıralamak mümkündür (Handfield ve Nichols, 2002:87):

• Küresel pazarlar • Stratejik entegrasyon • Bilgi sistemleri ve teknoloji • Yeni iş süreçlerine olan ihtiyaç

• Mevcut iş sistemlerinin değişmesi gerekliliği • Tedarik zinciri aracılığı ile sürekli maliyet azaltımı.

Tedarik zinciri yönetimi alanında çalışanlar tedarik zincirinin yeni ekonomide tanımlanan tüm değişiklikleri karşılama girişiminde bulunduğunu belirtmektedirler. Klasik olarak, tedarik zinciri yönetimi ürün ve hizmetleri müşteriye yönlendirmeye odaklanmıştır. Günümüzde de işletmeler süreçlerden oluşan müşteri ekonomisi olarak faaliyet göstermektedirler (Walters, 2004b:225-226). Tedarik zinciri içinde lojistik eylemler önem kazanırken pazarlama stratejileri de ön plana çıkmaktadır (Flint, 2004).

21. yy da işletme çevresi iki temel oluşum ile karakterize edilmektedir. Öncelikle küresel ekonomideki yoğun rekabet işletmeleri maliyet azaltımı ve fırsat yakalama konusunda zorlamaktadır. İkinci olarak da tedarik zinciri yönetimi ürünlere değer katma ve işletmelerin rekabetçi avantajını artırmanın yolu haline gelmiştir (Li ve Kumar, 2005). Lojistik de işletmenin hissedarları, müşterileri ve tedarikçileri için zaman ve yer bakımından değer yaratan bir süreç olarak ortaya çıkmaktadır (Ballou, 2004:13).

Lojistik yönetimi, diğer eski ve köklü akademik disiplinlere kıyasla kuramsal ve ampirik araştırmalara dayalı değildir. Temel olarak pazarlama ve yönetim disiplinleri ile bazı mühendislik alanlarına dayanan, Mentzer ve Kahn (1995)’ın belirttiği gibi ekonomik ve davranışsal yaklaşımlardan etkilenen lojistik yönetimi (Stock, 1997), lojistiğin 1960’larda bilimsel bir disiplin olarak kabul edilmeye başlanması ile pozitivist paradigma üzerinde ilerleyerek özellikle son on yıllık zaman diliminde araştırmacıların yoğun olarak çalıştığı bir alan haline gelmiştir. Bu bağlamda lojistik süreçleri (örneğin lojistik bilgisi yaratma) uygulama, disiplin ve meta seviyelerinde ela alınarak sektörel uygulamalardan ontoloji ve epistomoloji boyutuyla bilim felsefesine kadar geniş bir spektrum içinde incelenmektedir (Arlbjorn ve Halldorsson, 2002:22-35). Yirminci yüzyılın sonunda lojistik, 1950 ve 1960’larda öngörüldüğü üzere önemli bir işletme işlevi ve aynı zamanda artık günümüzde hizmet sektörü içinde önemli bir alt sektör olmuştur (Stock, 2002:13).

Birçok işletmecilik kavramında olduğu gibi lojistik kavramı ve süreçleri de Dünya’da öncelikle askeri anlamda kullanılmıştır. Askeri anlamda lojistiğe ilişkin tanımlarda güncel ve en güçlü bir askeri güç olarak NATO, lojistik kavramını (http://www.nato.int/docu/logi-en/logistics_hndbk_2007-en.pdf), güçlerin bakım ve harekatını planlama ve eyleme geçirme bilimi olarak ifade etmektedir ve lojistik türleri; üretim (production/acquisition) lojistiği, hizmetiçi (in-service) lojistik, operasyonel (operational/consumer) lojistik, işbirlikçi (co-operative) lojistik, çokuluslu (multinational) lojistik olarak sınıflandırılmaktadır. Bu kapsamda örneğin NATO bünyesinde çok geniş bir sorumluluk kapsamı içinde lojistik eylemlerin içine,

• Materyallerin tasarımı ve geliştirilmesi, üretimi, birleştirilmesi, satın alınması, depolanması, taşınması, dağıtımı, yükleme-boşaltımı, alanlara yerleştirilmesi, • İnsan kaynağının taşınması,

• Tesislerin yapılandırılması

• Hizmetlerin yapılandırılması ve sunulması • Tıbbi ve sağlık hizmetler desteği verilmesi dahil edilmektedir.

İşletmecilik alanında lojistik kavramının gelişimi 1950’lerde işyeri lojistiği (workplace logistics) ile başlamış, 1960’larda kolaylaştırıcı lojistik (facility logistics), 1970’lerde işletme lojistiği (corporate logistics), 1980’lerde tedarik zinciri lojistiği (supply chain logistics), 1990’larda global lojistik (global logistics) ve sonrasında ise gelecek nesil

lojistik olarak üçüncü taraf lojistik (third party logistics 3PL) ve dördüncü taraf lojistik (forth party logistics 4PL) olarak sürmektedir (Frazelle, 2002:5-12).

2004 yılı Avrupa Lojistik stratejilerinde de belirtildiği üzere, endüstri sektörlerinde işletmelerin lojistik aktiviteleri için dış kaynak kullanımı yoluna gitmeleri ile de 3PL ve 4PL kavramı ön plana çıkarak teoride ve araştırmalarda daha fazla irdelenmesine neden olmuştur. Bazı büyük ölçekli işletmeler lojistik sektöründe modern lojistik hizmetleri sunarken diğer taraftan lojistik hizmet sağlayıcılar da tedarik zinciri içinde daha stratejik roller elde etmeye başlamışlardır (Selviaridis ve Spring, 2007).

Yeni fenomenler tanım ve içerik konusunda genellikle sorunlar yaratmaktadır. Üçüncü taraf lojistik ve ilişkili kavramlar da bunlardan birisidir. Günümüzde kullanılmaya başlayan 3PL kavramı daha önce işletmelerin kendi bünyelerinde gerçekleştirdikleri lojistik faaliyetleri bir lojistik işletmesine devretmesini ifade etmektedir. 3PL, nakliyeyi (depolama, aktarma gibi hizmetleri içeren nakliyeler) aşan lojistik servislerin yönetimi iken 4. Taraf Lojistik ise; bilgi, malzeme veya para akışı gibi tüm lojistik işlemlerin, stratejik bir ortaklık kurularak tek bir servis sağlayıcı tarafından planlanması, yönlendirilmesi ve kontrol edilmesidir.

Amerika ve Avrupa’da konuya ilişkin farklı tanımlamalar getirilmektedir (Skjoett- Larsen, 2000a,b). Lieb ve çalışma arkadaşları (1993)’nın Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa’daki üreticilerin üçüncü taraf lojistiğin yayılımına ilişkin karşılaştırmalı tanımı “üçüncü taraf lojistik, geleneksel olarak işletme içinde gerçekleştirilen lojistik fonksiyonun dış işletmeler kullanılarak gerçekleştirilmesidir. Bu fonksiyonlar üçüncü taraf işletmeler tarafından lojistik sürecin tamamı ya da süreç içindeki faaliyetlerin bir kısmı için seçilerek gerçekleştirilir” şeklindedir.

Van Laarhoven ve çalışma arkadaşlarının 2000 tarihli araştırmaları, Avrupa’daki üçüncü taraf lojistik hizmet sağlayıcıların, lojistik hizmet alan işletmelerin beklentilerini ve gelişim düzeylerini karşılaştırmaktadır (1993-1998 karşılaştırması). Beş ülkede lojistik hizmet alan işletmelerle yapılan çalışmanın sonunda, Avrupalı lojistik hizmet sağlayıcıların performans bakımından beklentileri karşıladığı söylenebilir. Zaten işletmelerin lojistik dış kaynak kullanımı ile lojistik hizmet sağlayıcılara lojistik işlerini devretmelerinde temel amaç rekabeti artırabilmektir ve bunun için performans artırımı da gerekmektedir (Wang vd., 2006).

Nagarajan ve White III (2007) çalışmalarında dünyada lojistik alanında yeni eğilimlerin oluştuğunu ve sektör açısından yenilikçi olmanın ön plana çıktığını ifade etmişlerdir. 2000’li yıllarda Japonya ve Avustralya’nın dünya lojistik sektöründe daha etkin olmaya başladığı ancak diğer taraftan Avrupa Birliği ülkelerinin sektöre yenilikçi çözümler sunduğu ancak halihazırda Amerika Birleşik Devletleri’nin sektörde halen en fazla yeniliği sunan ülke olduğu; bunların yanı sıra sektörde son beş yılda artan oranda işbirliği faaliyetleri ve bilgi akışı olduğu yönündeki incelemelerini aktarmışlardır.

Yeni ekonomi düzeni içinde örgülerin temelde değer yaratması gerekmektedir ve bu değer yaratabilme becerisi örgütün iç çevresinden, tedarik zinciri içindeki elemanlardan ve pazardan elde edeceği bilgiyi kullanmasına ve öğrenmesine bağlı olacaktır. Jallat ve Capek (2001)’in de tartıştığı üzere tedarik zincirinden değer zincirine hatta bilgi zincirine doğru da bir geçiş yaşanmaktadır.

Ürün ve hizmetlerdeki küreselleşme, ürün yaşam dönemlerinin kısalması ve müşterilerin sürekli olan ihtiyaçları ve anlık ihtiyaç değişimleri lojistiği, stratejik bir rekabet noktası haline gelmektedir. Ekonomik yapılar içinde lojistik süreçlerin maliyetleri önemli bir maliyet kalemi olarak yer tutarken, lojistik maliyetleri yüksek olan ülkeler küreselleşme fırsatlarını kaçırmaktadırlar (Arvis vd., 2007:2-3). Bu anlamda lojistik hizmet sağlayıcıların işletmelere sunacakları kazanç için performansları önem kazanmaktadır. Lojistik, tedarik zinciri ve değer yaratma ilintisi (Tek, 2006:198) bu noktada önem kazanmaktadır.

Lojistik eylemler ve işletmeler için lojistik çözümlere ilişkin son yıllarda çıkan eğilimlerin başında yenilikçilik gelmektedir (Hakansson ve Persson, 2004). Yenilikçi çözümler ile daha yüksek işletmecilik performansı elde edebilme hayati yönden önem arz etmektedir. Ancak yenilikçilik tek başına yeterli bir kavram olmamakta ve örgütler için stratejik anlamda önemli iki temel bileşen olan pazar yönlü olma ve öğrenme yönlü olma ile desteklenmesi gerekmektedir. Avrupa Lojistik Derneği (European Logistics Association), 2007 tarihli raporunda, lojistik alanında başarılı yenilikçi politikalar için pazar bilgisinin kullanımı ve müşteri eğilimi ile sürekli öğrenme ve bilgi yönetiminin gerekliliğini ifade etmiştir. En üst düzeyde yenilikçi olan lojistik işletmelerinde yenilikçilik için gereken temel faktörler arasında pazar bilgisi, proje yönetiminden sonra ikinci sırada yer almaktadır.