• Sonuç bulunamadı

İşitme engelli bireylerin eğitimleri de özel eğitimin bir parçası olarak Batıda reform ve rönesans hareketlerinden sonra gelişmeye başlamıştır. Bu gelişmelerin öncesinde 1591 yılında Salomon Alberti Almanya’da yazmış olduğu kitapta işitme engelli bireyleri sınıflandırmış, 1620 yılında Juan Martin Pablo Bonet işitme engelli engellilerin eğitimini anlatan ilk kitabı yazmıştır. 1644’te Kohn Bulwer kitabında “ellerin dili” adını verdiği iletişim yönteminin herkes için doğal bir iletişim yöntemi olduğunu belirtmiştir (Girgin, 2003).

Paris’te ilk sağırlar okulu 1760 yılında açılmıştır. Bu okulu Abbe de L’Epee adındaki bir rahip iki kız öğrencisine dini eğitim vermek için açmıştır. Okulda işaret metoduyla eğitim verilmiş ve sağırlar için öğretmen yetiştirmiştir. Bu faaliyetler Avrupa’da Sessiz Fransız Yöntemi adı altında okulların açılmasına öncü olmuştur (Kemaloğlu, 2014). Amerika da ise ilk sağırlar okulu 1800’lü yıllarda açılmıştır. Bu tarihlerde İngiltere’de şitme engelli bireyler için büyük yatılı okullar açılmaya başlamıştır. 1864’de İngiltere’de Clark Sağırlar Okulu kurulmuştur. Bu okul günümüzde de konuşmaya dayalı sözel yöntemdeki başarısıyla bilinmektedir (Girgin, 2003).

İşitme engellilerin eğitimindeki bu gelişmeler daha da iyisinin yapılması için yol gösterici olmuştur. Bunun için 1880 yılında Milan Konferansı’nda Uluslararası İşitme Engelliler Kongresi düzenlenmiştir. Bu konferans işitme engellilerin eğitiminde önemli

19

bir dönüm noktasıdır. Bu konferansta o zamana kadar edinilen tecrübeler paylaşılmıştır. Bu paylaşımlar sonucunda işitme engelli bireylerin eğiminde işaret dili yerine konuşmayı öğretmenin esas olduğu, eğitim sırasında işaret eğitiminin verilmesinin konuşmayı öğrenmeyi olumsuz etkilediği, işitme engelli bireylerin eğitimlerinin devlet tarafından verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Ayrıca işitme engelli bireylerin eğitimleri normal akranları ile birlikte yapılmasının önemi, işitme engellilerin eğitimiyle ilgili araştırmalar yapılmasının ve kaynakların oluşturulması tavsiye edildiği ve işitme engelli sınıflarının mevcudunun en fazla on kişi olması gerektiği ifade edilmiştir (Selvi, 2004). Bu karalar günümüzdeki engelli eğitiminde de dikkate alınmaktadır.

A.G. Bell işitme engelli annesi ve eşi için duyamadıkları sesleri kaydetmeye çalışırken telefonu icat etmiş bu sırada kullandığı araçlar ise işitme cihazları olarak görev yapmıştır. Bu tarz icatlar 1900’lü yılların işitme cihazlarındaki gelişmeleri işitme engelli bireylerin eğitiminin daha da ilerlemesini sağlamıştır. Bunun sonucunda ise işitme engelli bireyler için konuşma çalışmaları ve sözel yöntemlerle eğitimin yapılması önem kazanmıştır. İlerleyen yıllarda Paris Bilim Akademisi’nde işitme engelli bireylerle ilgili çalışmalar bu yüzyılın iddiasını doğrulamıştır. Bu akademide çalışmalarını sürdüren Ernaud 1971 yılında işitme kalıntısı olan işitme özürlü çocukların eğitim sonucunda kelime ve seslerin işitsel ayrımını yapabilecekleri kanıtlanmıştır (Selvi, 2004). Bu yüzyılda Avrupa’daki gelişmeler Osmanlı devletinde de takip edilmiştir. Bu konuda padişaha birçok rapor sunulmuştur. Sonuç olarak 1889 yılında 2. Abdülhamid döneminde ilk Sağır ve Dilsiz Mektebi açılmıştır (Günay ve Görür, 2013).

Türkiye’de işitme engelliler için 1923’te İzmir’de devlet okulu ve1944 yılında ise İstanbul’da bir dernek tarafından İstanbul Özel sağır ve dilsiz Okulu açılmıştır. 1952–1953 yılları arasında Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü’nde Özel Eğitim Bölümü açılmıştır. Bu bölümde eğitim kurumlarına 60 kadar öğretim ve yönetim görevlisi yetiştirilmiştir. Ayrıca 1965’te Ankara’da Eğitim Fakültesi kurulmuş bu fakültede bir Özel Eğitim Bölümü de açılmıştır (Akyüz, 2010). Günümüzde işitme engelliler, işitme engelliler okullarının yanı sıra özel eğitim sınıfları ve kaynaştırma sınıflarında da eğitim almaktadırlar.

20 2.3.1. İşitme Kaybı ve Derecelendirilmesi

İşitme kaybı, doğuştan veya sonradan olan problemler nedeniyle işitme duyarlılığında meydana gelen azalmadır (MEB, 2008). İşitmenin gerçekleşmesi için bazı işlevlerin oluşması gerekmektedir. Bunlar sesin olması, sesin kulağa ulaşması, o sesin insan kulağının alabileceği frekans ve şiddet sınırları içinde olması, kulaktaki dış, orta ve iç bölümleri aşması, merkeze ulaşması ve merkezce algılanmasıdır. Bu işlevlerden herhangi birinin oluşmaması durumunda birey işitme engeliyle karşılaş- maktadır (Atay, 2007).

İşitme kaybı genetik, çevresel, yapısal ve patolojik kaynaklı olabilir. Bununla birlikte hayatımızın doğum öncesi, doğum sırası ve doğum sonrası dönemlerinde çok hafif dereceden çok ileri dereceye kadar farklılık göstererek ortaya çıkabilir. Aşağıdaki tabloda uluslararası işitme kayıplarının sınıflandırması ve çocuk üzerindeki olumsuz etkileri verilmiştir.

Tablo 1. İşitme Kaybı Derecelerinin Çocuk Üzerine Etkileri

İşitme Kaybının

Derecesi Etkilenim İhtiyaçlar

16-25 dB Çok Hafif Derecede

Gürültülü ortamlarda veya 1 metre uzaklıktaki konuşma sinyallerinin %10’unu kaçırabilir.

Sınıfta tercihli oturma ve hafif kazançlı işitme cihazından yararlanabilir.

26-40 dB Hafif Derecede

Sessiz konuşmalarda zorluk çeker. Ünsüzleri konuşma sırasında algılamada güçlük yaşanır. Hafif derecede dil gecikmesi, hafif derecede konuşma problemleri ve dikkat problemleri olabilir.

Hafif kazançlı işitme cihazı, dudak okuma eğitimi. Konuşmaterapisi Tercihli oturma.

41-55 dB Orta Derecede

Konuşmayı anlamada zorluk çekebilir.

Konuşmaların %50’sini kaçırabilir. Konuşma problemleri, dil gecikmesi, öğrenme problemleri ve dikkat problemleri yaşayabilir.

İşitme cihazından, işitsel ve konuşma dil eğitiminden yararlanabilir. Sınıfta tercihli oturtulmakta fayda vardır.

56-70 dB Orta İleri Derecede

Cihazsız konuşma seslerinin çoğunu kaçırır.

Çevresel sesleri ayırt eder.

Konuşma problemleri, dil gecikmesi, öğrenme güçlüğü ve dikkat

İşitme cihazı, işitsel eğitim, konuşma dil eğitimi ve tercihli oturmadan faydalanmalıdır.

21 problemleri yaşayabilir.

71-90 dB İleri Derecede

Normalde hiçbir konuşma sesini duyamaz. Bir adım uzaktan çok yüksek sesleri duyabilir. Şiddetli konuşma problemleri, belirgin dil gecikmesi, öğrenme güçlüğü ve dikkat problemleri yaşarlar.

İşitme cihazı, işitsel eğitim, total iletişim yöntemleri yardımcı işitme cihazları (FM, vibrotaktil cihazlar vb.), tercihli oturma düzenine ihtiyaç vardır.

91- ↑ dB Çok İleri Derecede

Bazı şiddetli sesleri duyabilir fakat hiçbir zaman iletişim için işitme duyusunu kullanamaz. Yukarıda bahsedilen tüm dil konuşma ve davranış problemlerini yaşar.

İşitme cihazı ve yukarıda bahsedilen tüm ihtiyaçlar geçerli olmaktadır. Yoğun özel eğitim şarttır. Koklear implantasyon için aday olabilirler.

(Sanders,1993; akt. Sevinç vd., 2015).

2.3.2. İşitme Cihazları

İşitme engelli bireyler Dil ve Konuşma, Bilişsel, Motor-Koordinasyon, Duygusal- Sosyal alanlarda sorun yaşamaktadırlar (MEB, 2008). Bu sorunların kaynağı olan işitme engelini ortadan kaldırmak veya olumsuz etkilerini en aza indirmek için cerrahi yaklaşımların yetersiz kaldığı durumda bazı araçlar kullanılabilmektedir. İşitme cihazı denen bu araçlar 25 dB ve üzerindeki işitme kayıplarında kullanılmaktadır. Bu cihazlar hafif orta ve ileri derecede işitme kayıplarında kullanılmakta cihazın yarar sağlamadığı çok daha ileri seviyede ise koklear implant kullanılmaktadır. Koklear implant temelde konuşma algısı ve üretiminin gelişmesini sağlamaktadır. Ayrıca akademik ve sosyal başarıyı da desteklemektedir (Sevinç vd., 2015).

Benzer Belgeler