• Sonuç bulunamadı

İşârî Tefsirin Bâtınîlerin Tefsiriyle Karıştırılmaması Gerektiği Görüşü

2.4. İşârî Tefsir Anlayışının Savunusu ve Eleştirilere Verilen Cevaplar

2.4.3. İşârî Tefsirin Bâtınîlerin Tefsiriyle Karıştırılmaması Gerektiği Görüşü

benzemesidir. Buna karşılık işârî tefsiri ve müfessirleri savunanlar bu ikisinin arasındaki farklara vurgu yaparak işârî tefsirin Bâtınîlerin tefsirinden özellikle iki noktada ayrıldığını belirtmektedir. Birincisi Bâtınîlerin yaptığı gibi ayetlerin zahirini inkâr etmemek, ikincisi de verilen bâtın mananın asıl maksat olduğunu iddia etmemektir.

Necmeddin Nesefî (ö. 537/1142), Akaid’inde nassların zahirleri üzere hamledileceğini, zahir manaları bırakıp bâtın ehlinin iddia ettiği manalara yönelmenin ilhad ve küfür olduğunu ifade etmiştir. Teftâzânî (ö. 792/1390) bu akaid metnine yazdığı şerhte bu ifadeyi netleştirmek adına, burada kastedilen bâtın ehlinin “Melâhide” denilen bir grup olduğunu belirtmiştir. Bunlar nassların zahirini reddedip sadece Muallim’in bilebileceği bâtınî manaları olduğunu iddia etmeleri sebebiyle Bâtıniyye olarak adlandırılmışlardır. Öte yandan bazı muhakkik âlimlerin “nasslar zahiri manalarına hamledilir fakat bununla birlikte sülûk erbabına açılan ince manalara dair gizli işaretler de barındırırlar. Bunlarla zahir manaları bağdaştırmak mümkündür” şeklindeki görüşü, onların imanlarının mükemmelliği ve katıksız irfanlarının bir sonucudur.410 Teftâzânî burada zahiri mana ve

tefsiri inkâr etmeden bunların dışında başka derin manalar bulunabileceğini söylemenin, zahiri inkâr eden ve asıl mananın bâtın mana olduğunu iddia eden Bâtıınîlerin iddialarıyla bir tutulmaması gerektiğini vurgulamaktadır.

Hasan Abbas Zeki İbn Acîbe’nin el-Bahru’l-Medîd’ine yazdığı takdim yazısında sûfîler ve tahkik ehlinin, zevk ettikleri anlamları, kastedilen tek anlam olarak görmediklerini belirtmektedir.

408 Koçkuzu, a.g.e., s. 232 409 Bkz. s. 234

410 Saʿdüddîn et- Teftâzânî, Şerhu’l-ʿAkîdeti’n-Nesefiyye, thk. Mustafa Merzuki, Dâru’l-Hüda, ʿAyn Melîle, trs., s. 126,

89

Sûfîler şeriatın temeli olması sebebiyle zâhirî tefsiri ikrar ettikten sonra Allah’tan kendilerine birer işaret olarak verilen anlamları alırlar. Ona göre muterizlerin sûfîlerin zevk hallerinin ürünü olan manaları reddetmeleri ve onları Allah kelamını mecrasından çıkaran birer sapma olarak görmeleri yersizdir. Çünkü sûfîler işârî manaları yegâne tefsir kabul etmezler. Onlar zahir manaları zahirleri üzere kabul etmekle birlikte Allah’ın onlara ifhâm ettiğini de fehmederler.411

Bâtınî ve işârî tefsiri birbirinden ayıran başka bir görüşe göre bâtınî tefsirde sözü tahrif etme, konuyu ve hedefi saptırma maksadı vardır. Ayetleri Kur’ân’ın istemediği istikametlere yönlendirme amacı güden Bâtınîlerin tefsirlerine kıyasla işârî tefsirde böyle bir amaç yoktur. Bu iki tefsir türünün aynı kefeye konulmasının sebebini Arap ilim dünyasının tasavvuf erbabını yeterince tanımaması ve bu yüzden önyargılı yaklaşması olarak açıklayan müellif şöyle demektedir:

Mesela meşhur İbn Teymiyye el-Harrânî; Muhyiddîn İbn Arabî, Sadreddin Konevî ve İbnu’l-Fârız gibi sûfî alimleri, bâtınî olmakla suçlar. Onların inançlarında ittihat ve hulûl gibi İslam’ın yasakladığı unsurları görür. Mesele biraz araştırılınca görülür ki, bu zat mesela Sadreddin Konevî’yi hiç tanımamaktadır. Çünkü, başkalarına ait olan birtakım kitapları, Sadreddin Konevî’nin eserleri zannetmekte ve eserlerin muhtevalarını da yakından bilmemektedir. Dolayısıyla, “Bâtınî Tefsir” ehlini iyi bilmek, ayrıca iyi niyetle yapılmış ve bazılarınca bâtınî tefsir adını almış tevil ve tefsir tarzlarını da ötekilerden iyi ayırt etmek gerekmektedir. Ayrıca, tanımadığımız kimseleri de bâtınîlikle, ittihat ve ilhatla suçlamak da gereksizdir.412

Bir başka çalışmada sırf ayetlerin zahirî olmayan manalarına dikkat çektikleri için, işârî tefsir erbabını Bâtınîlerle karıştırmamak gerektiği belirtilmektedir. Buna göre Kur’ân’ın zahirini inkâr ederek İslam çizgisi dışına çıkan müfrit bir grup niteliğinde olan Bâtınîlik akımı mensuplarının öne sürdükleri fikirlerin, marifet ehli âlimlerin ayet yorumları ile oluşan işârî tefsir geleneği ile ilgisi bulunmamaktadır. “Kanaatimizce, bu iki farklı yorum türünün aynı olduğunu iddia edenler de İslam’a ve tefsir geleneğine en az Bâtınîler kadar yabancıdır”413 diyen müellif Said Nursî’nin de bazı

yorumlarından dolayı Bâtınîlere benzetilmesine şu sözlerle karşı çıkmaktadır:

“Çok silik söz ticarette geziyor. Hatta benim sözümü de ben söylediğim için hüsnü zan edip tamamını kabul etmeyiniz” diyen Nursî’nin, yaptığı yorumlar ve söylediği sözlerle ilgili: “Size söylediğim sözler hayalin elinde kalsın, mihenge vurunuz. Eğer altın çıktı ise kalpte saklayınız. Bakır çıktı ise çok gıybeti üstüne ve bedduayı arkasına takınız, bana reddediniz gönderiniz” şeklindeki bireysel özgürlüğü ve aklı önceleyen ifadeleri de onun, muhatabından koşulsuz tasdik ve itaat isteyen Bâtınî yaklaşım tarzı ile taban tabana zıt olduğunu ortaya koyan diğer bazı noktalardır.414

Aynı şekilde Said Nursî’nin Bâtıniyye’nin her ayete mecaz anlam yükleyen aşırı bir fırka olduğu hakkındaki sözleri415 de onun Bâtınîlere bakış açısını ortaya koymakta ve kendisinin Bâtınî

411 İbn Acîbe, el-Bahru’l-Medîd, c. 1, s. 9; Gördük, Tarihsel ve Metodolojik Açıdan İşârî Tefsir, s. 132 412 Koçkuzu, a.g.e., s. 232

413 Gördük, “İşârî Tefsirin Mahiyeti, Meşruiyeti ve Bâtınî Yorumdan Farkı”, Marife, s. 40 414 Gördük, Tarihsel ve Metodolojik Açıdan İşârî Tefsir, s. 184

415 “Mana-yı hakikînin bir sikkesi olmak gerektir. O sikkeyi teşhis eden, makasıd-ı şeriatın muvazenesinden hasıl olan

90

olarak nitelendirilmemesi gerektiğini göstermektedir. Öte yandan bu görüşün sahibi cefr ve ebced hesabıyla ayetlerden işaretler çıkarmanın Bâtınîliğin yöntemi olduğunu savunanlara da itiraz etmektedir. Ona göre ayetleri yorumlarken ebced ve cefrin kullanılmasının işârî tefsir kabilinden bir uygulama olduğunu söylemek akla ve mantığa aykırı olmayacaktır. Harflerin rakamsal karşılıklarından hareketle lafızlardaki harflerin sayısal değerlerine bakıp birtakım işaretler çıkarmak işârî tefsirin kapsamına girebilir. Ancak ona göre bu yöntemin hem işârî tefsirde hem Bâtınîlerin yorumlarında kullanılması bu ikisini birlikte anmayı gerektirmez. Burada yöntemden ziyade neticenin önemli olduğunu belirten müellif, öte yandan ehil olmayan kimselerin suistimallerinin de gözardı edilmemesi gerektiğini hatırlatmaktadır.416

2.4.4. İşârî Yorumların Şeriata Muhalif Olmadığı, Aksine Dini Yaşam İçin