• Sonuç bulunamadı

İğciler’in Yazılarında Kullandığı Argo Kelimeler

BÖLÜM 5: AHMET (SAFFET) İĞCİLER’İN KULLANDIĞI DİL VE ÜSLÛP 165

5.1.4 İğciler’in Yazılarında Kullandığı Argo Kelimeler

Yüreksiz Adam hikâyesinde “ Kalkmış bu it oğlu it yiyip süpürmüş” (İğciler,1984: 10). Ana Yüreği hikâyesinde “İnan ki kötü sözler söylemedim; ama yapmış kahpe”

174

El Kızları hikâyesinde “Sen ve Adnan, bizi ne sandınız? Sokak süpürgeleri mi?

Alçaklar reziller…” (İğciler,1984: 53-54).

Ali’nin Yolculuğu hikâyesinde “ Nöbetçi sevmediği adam vardı. Vay anasına. Ne

yapacaktı” (İğciler,1984: 71).

Telefon hikâyesinde “Kendi kendisine, vay anasını vakit midir? diye mırıldandı”

(İğciler,1984: 79).

Gün Geçtikçe İğciler’in, Türkiye Türkçesi ile temasın arttırması, Kosovalı Türkçe konuşurlarının kendi Türkçelerinde bazı etkiler bırakabilmiştir. Bir dilin geleceğinin, o dilin yeni nesillerinin, genç konuşurlarının kullanımlarıyla kurulacağı düşünen İğciler, Kosova Türkçesindeki eğilimler, söz konusu Türkçe bölgesinin dilsel geleceğine ve gidisine yönelik bazı fikirler verebilmiştir. Mevcut tarihî sürece bakarak, bugün Kosova Türkçesinde görülen yazı dili etkisi ve bazı sözlerde genel Türkçenin içine yönelme temayülü, bir gelişme olarak nitelendirilebilir. Henüz yayınlanmamış olan Yeni Mahalle Çocukları adlı kitabından aldığımız Göç adlı hikâyesinde bu durumu ve İğciler’in dilindeki gelişim ve farklılığı açıkça görebiliriz Örnek:

G Ö Ç

“Geçen yüzyılın elli beş yıllarından sonra kentimizde de göç sorunu meydana çıkmıştı. O zaman daha çocuk olduğumuzdan ötürü göç sorunu yabancı geliyordu. Ama kimi akrabaların, karşı komşuların Türkiye’ye göç ettiklerini görünce bu meseleden bir kavram çıkarabiliyorduk. İnsanlar, doğup büyüdükleri yurtlarını terk ederek yeni ülke arayışına başlamışlardı. Bu göçler hız kazanmış, günden güne devam ediyordu. Bunun nedenini daha biraz büyüyünce yaşlılardan öğrendik. Meğer Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Yugoslavya’nın uyguladığı “Türkler Asya’ya” politikası neticesiyle Müslümanlara karşı birtakım nefret ve milliyetçilik duyguları uygulanmağa başlanmış. Bu nedenle insanlar kendilerini ve bakmakla yükümlü oldukları aile bireylerini tehlikede hissetmiş ve çeşitli zorluklara katlandıklarını görünce ata topraklarına göç etmeyi uygun bulmuşlardı. Çok insanlara çeşitli işkenceler yapıldığı yüzünden de göç olayı yoğunlaşmıştı.

Prizren’in Yeni mahallesinden de birçok aile göç yolunu tutarak Türkiye’ye gitmişti. Bu olaydan ana babalar endişe etmeğe başlamıştı. Çocuklar hala küçük oldukları için göçün acısını pek bilmiyorlardı.

Kısa zaman içerisinde bu tür göçler kitle göç şeklini aldı. İnsanlar yuvalarını terk ederek kendilerini Ana ülkede buldular. Kimisi annesini bırakıp gidiyor, kimisi annesi ve babası ardından kuş gibi ötüyordu. Haladan, dayıdan, teyzeden ayrılmak pek can yakıcı değildi.

O yıllarda sanki çorabın boğazı sökülmüştü. Vesikası gelen aileyi evinde tutan yoktu. Kimisi malını mülkünü ucuza sattıktan, kimisi ya devlete bağışladıktan ya da

175

terk ettikten sonra soluğu Türkiye’de alıyordu. Onların ata topraklarına ne gibi zorluk ve güçlüklerle gidişlerini daha sonraki yıllarda öğrendik.

Yeni Mahalleden de Türkiye’ye göç eden aileler oldu. İlk olarak çocuklar arasında İrfan’ın teyzesinin, ondan sonra evleri Ali’nin evine karşı olan Cemil’in ailesiyle birlikte göç etmesiyle başladı. Daha sonra Kaçamaklar boğazında evi bulunan Yeni mahalle çocukları arasından Hürşit, Necmidin, Besim ve ilkokul sıralarında bulunan Muharrem, İskender, Ömer, Esat ve Seher aileleriyle birlikte ana ülkeye temelli olarak gitmişti. Cuma Cami mahallesinden Mensur ve Behaydin’in de göç etmesi, insanlara çok üzücü etkiler bırakmıştı.

Evleri Kaçamaklar boğazında bulunan Hilmi’nin Türkiye’ye göç edeceği haberine bütün mahalle üzmüştü. Çünkü işler artık ciddiyet kazanmıştı. Herkes göçü düşünüyordu. Gitmek mi kalmak mı?

Günün birinde Hilmi, Yeni mahalledeki ahbaplarına Türkiye’ye gidecekleri günün belirlendiğini anlatınca bütün mahalle ağladı. Yaşlısı, yetişkini küçüğü, Mahallenin bütün çocukları yürekten vurulmuşa döndü. O günden sonra Yeni mahalle çocukları, ne oynadı ne de güldü. Her gün fırınlar önünde toplanır Hilmi’nin gideceğinden, ondan nasıl ayrılacaklarından bahsediyor ve ayrılık gününü parmaklarda sayıyorlardı. Her geçen gün çocukların üzüntülerine üzüntü katılıyordu. Bu yüzden Yeni mahalle çocukları, ahbapları Hilmi’nin yüzüne bakamıyordu.

Günler günleri, haftalar haftaları izlerken ve göç devam edince en soylu aileler yuvalarını terk ettiler. Hilmi’nin de ailesiyle birlikte göç edeceği gün belli olmuştu. 1956 yılın sonlarında Türkiye’ye göz edecekti.

Ayrılık günü gelmişti. Yeni Mahalle çocuklarından Bayram, Ali, İrfan, Vehbi, Cimşit, Rıfat, Nadi ve Kâzım sabahın ezan sesleriyle kalkarak fırınlar önünde toplandıktan sonra ahbapları Hilmi’nin evine doğruldular. Hepsi mahzun, üzüntülüydü. Bu çocuklardan başka, henüz tan yerleri ağarmamış saatlerde evlerinden birer birer çıkarak Hilmilerde giden Kaçamaklar boğazı insanları görünüyordu. Sanki bütün mahalle yasa bürünmüş, kimsenin yüzü gülmüyordu. Çocuklar, Hilmi’nin evine yaklaşınca orda büyük bir insan kalabalığıyla karşılaştılar. Evin sokak kapsı önünde kocaman ve eski bir kamyon ağır ağır yerinde çalışıyor, üstünde de geceden yüklenmiş büyük yük duruyordu.

Ayrılık buluşmaları başlayınca ortalıkta figan koptu. Buna yürekler dayanamıyordu. Ağlamalar, sızlamalar devam ederken Hilmi, ahbaplarının yanlarına vardı. Yaşlı gözleriyle:

-Arkadaşlar, hakkınızı helal edin, dedi. Sonra gözlerinden yaşlar çeşme gibi akmağa başladı.

Bütün Yeni mahalle çocukları Hilmi’ye sarıldı, doyasıya kucakladı, birlikte ağladılar... Ağladılar. Çocukları görenler de kendilerini tutamayarak ağladı, bütün etraf ağladı... Çünkü mahalle çocuklarının kardeş bildikleri Hilmi aralarından kopuyor, insanlar, komşular, dost, akrabalar, en yakınlar birbirinden ayrılıyordu. Gün ışımağa başlarken emektar kamyon uflaya puflaya kalktı. Onun gerisinde Kaçamaklar boğazının evleri kalıyordu. Şoförün yanında Hilmi’nin babası, annesi, kız kardeşi ve Hilmi oturmuş, ahbaplarına mahzun mahzun bakarak el salladılar. Çocuklar da yaşlı gözlerle onlara el salladı, büyükler onlar için hayır duaları

176

Yeni mahalle çocukları, kamyonun arkasına Cuma cami mahallesine kadar koştular. Kamyonu durmadan uzaklaşınca onun git gide küçülen silueti, sokağın sonunda kayboluncaya kadar çocukların gözleri önündeydi. Neden sonra penceresinden uzanıp sallanan eller de ortalıktan kayboldu

Gidiş o gidişti. Yeni mahalle çocukları Hilmi’den artık hiçbir haber almadı.” Not: Öykü A.S.İğciler’in henüz yayımlanmamış Yeni Mahalle Çocukları adlı kitabından alınmıştır.

5.2 Ahmet İğciler’in Eski Türk Kışlası’nda Hikâyesinin Dil Ve Üslûp Bakımından

Benzer Belgeler