• Sonuç bulunamadı

1.2. Bütçe Açığı Kavramı

1.2.4. Bütçe Açıklarının Finansman Yöntemleri

1.2.4.2. İç ve Dış Borçlanma

Devlet borçları, devletin itibarını kullanarak, zora dayanmadan belirli bir vadenin sonunda ödemek üzere, birtakım menfaatler karşılığında aldığı paralar şeklinde tanımlanmaktadır (Orhan ve Erdoğan, a.g.e:240).

Borçlanmayı iç borçlanma ve dış borçlanma olarak ikiye ayırmak mümkündür. İç borçlanma, bütçe açıklarının finansmanında en çok başvurulan kaynaktır. Dış borçlanma ise yabancı rezervlerin kullanımında olduğu gibi döviz kurunu yükseltme eğilimi gösterir. Borçlanma yurtiçi veya yurtdışı piyasalardan yapılmaktadır. Devletin kimlere, ne şekilde, ne miktar borçlanacağı hem ekonomik yapının, hem devletin finansman ihtiyacının, hem de yurt dışındaki gelişmelerin etkisiyle belirlenmektedir.

Türkiye’de borçlanma, kamu gelirlerindeki yetersizliklerin giderilmesinde çok sık kullanılan bir kamu geliri haline dönüşmüştür. Bunun sonucunda gerek iç gerekse dış borçlanma kolay bir kamu geliri olarak görülerek, çok sık başvurulan bir kaynak haline gelmiştir (Meriç, a.g.e:9).

Bütçe açıklarının finansmanının en çok başvurulan şekli iç borçlanmadır. İç borçlar, dış borçlara göre daha kolay ulaşılan bir finansman kaynağıdır.İç borçlar, herhangi bir şarta bağlı olmaksızın elde edilmektedir. Bu nedenle bu borçların kullanılması kolaydır. Çünkü iç borçlarda devlet ile alacaklılar arasındaki ilişkileri düzenleyen mevzuat milli mevzuattır.

İç borçlarda başvurulan kaynak ülkenin kendi kaynakları olduğu için alacaklı ve borçlu aynı toplumdur. Kaynakların transferi ülke içinde gerçekleştiğinden ülke ekonomisinin kendi kendine borçlanması söz konusudur. Hükümetler iç borçlanmaya hem enflasyondan korunmak hem de dış borç krizinden kurtulmak için başvururlar.

İç borçlanma tercih edilen bir yöntem olsa da bazı sakıncaları bulunmaktadır. İç borçlanmanın ağırlıklı finansman aracı olarak kullanılması durumunda reel faiz oranları hızla yükselebilmekte ve bu da enflasyonist baskılara neden olabilmektedir.

İç borçlanmanın ağırlıkta olduğu bir finansman modelinde, reel faiz haddinin hızla artması, borçlanmanın parasallaşmasına yol açarak enflasyonist baskıya neden olmakta ve reel faiz haddinin büyüme oranının üzerinde seyretmesi durumunda, birincil bütçe fazla vermiyorsa, iç borç stoku artmaktadır (Ejder, a.g.e:192).

İç borç reel faiz oranlarının, büyüme oranının altında olması ve iç borçlanmanın devamlılık göstermemesi iç borçlanma açısından önemli hususlardır. Bu hususlara dikkat edilmediğinde, iç borçların tekrar iç borçlarla karşılanması söz konusu olacak, bu ise iç borçlanma ihtiyacını daha da artıracaktır. Bir önceki dönemin veya aynı dönemin iç borçları cari yılda kapatılmaya çalışılırsa, faiz yükü nedeniyle, iç borçlar kartopu gibi büyüyecektir. Bu ise her yıl hem bütçenin hem de GSMH’nın daha büyük bir yüzdesinin borç ve faiz ödemesi için ayrılmasına neden olacaktır (Aykın, 2006:18).

Borçların yeni borçlarla ödenmesi şeklindeki uygulama sonunda, borçların uzun vadede parasallaşması kaçınılmaz hale gelecektir. Bu durum, literatürde “Nahoş Parasal Aritmetik” olarak bilinmektedir. Söz konusu görüşe göre, bütçe açığının iç borçlanma ile finansmanı uzun dönemde para ile finansmana göre daha fazla enflasyonist etkiler yaratmaktadır (Aklan, 1999:15).

Bütçe açıklarının iç borçlanmayla finanse edilmesi durumunda, iç borçlanma yurtiçi faiz oranlarına baskı yaparak, özel sektörün kullanacağı kredileri azaltır. Başka bir deyişle, bütçe açıklarının ihraç edilen tahviller aracılığıyla finansmanı, özel sektörün davranışlarını değiştirir ve servet etkisiyle birlikte tüketim artışına neden olur ve faiz oranları artar (Dibooğlu, 1997:297).

Dışa açık bir ekonomide, kamunun bütçe açıklarını finanse etmek için iç borçlanmaya daha sık ve yüksek oranda başvurması sonucu yükselen faizler ülkeye sıcak para girişini hızlandırabilir. Bu durum ülkenin dış borç yükünün artması pahasına da olsa ihracat yoluyla ödemeler dengesini sağlayamayan ülkeler için kısa vadeli ve geçici bir rahatlama sağlayabilir. Ülkeye giren sıcak para nihai bir döviz geliri olmadığından ileride faiz geliri ile birlikte beklenmedik bir anda ülkeyi terk etme riski vardır. Arbitraj peşinde koşan ve özellikle spekülatif alanlara yönelen sıcak para, ülkemizde dahil birçok gelişmekte olan ülke için potansiyel bir finansal

kriz riski taşımaktadır. Krizin dövize yapmış olduğu baskılar sonucu, kurlarda yukarı doğru bir baskı olmaktadır. Kurlardaki yukarı doğru olan baskılar sonucunda daha çok ithalat girdili hammadde ile üretim yapan gelişmekte olan ülkelerde firmalar maliyetlerini artırmaktadırlar. Artan maliyetlerde fiyatlara yansımakta ve sonucunda enflasyona neden olmaktadır. 1994-1995 Meksika Krizi ile 1997-1998 Asya Krizi ve ülkemizde yaşanan 2001 krizi verilecek en somut örneklerdir (Şen ve Sağbaş, a.g.e:68).

İç borçlanma gelir dağılımındaki adaleti de sarsmaktadır. Borçlanma sonucu elde edilen kaynakların geri ödemesi söz konusudur. Üstelik bu geri ödemeye faizler de eklenecektir. Borçlar halktan toplanan vergilerle kapatılacaktır. Kamunun iç borçlanma kağıtlarını satın alanlar ile vergiyi ödeyenler aynı kesim olmadığı sürece iç borçlanma, farklı gelir grupları arasında kaynak transferine neden olacak ve dolayısıyla gelir dağılımı üzerinde olumsuz etki yapacaktır (Şen ve Sağbaş, a.g.e:69).

Dış borçlanma tanım olarak, bir devletin yada devlet kuruluşunun dış kaynaklardan mali yada reel gelir sağlamasıdır. Diğer bir deyişle, ülke içinde yerleşik kişi ve kuruluşların, ülke dışındaki yerleşik kişi ve kuruluşlardan dış kredi sağlamasıdır. Bunlar; yabancı ülkelerden, yabancı bankalardan, uluslararası piyasalardan Dünya Bankası, IMF gibi mali kuruluşlardan dış finansman sağlayabilirler. Ülkeler dış borçlanmaya şu nedenlerden dolayı başvurmaktadırlar (Şen, a.g.e:39):

- Kaynak ve tasarruf açığı,

- Dış ticaret ve ödemeler dengesi açığı, - Bütçe açıklarının giderilmesi,

- Savunma giderleri için finansman sağlanması, - Ekonomik dengeyi sağlayıcı ve koruyucu etkiler, - Büyük yatırım ve reformların finanse edilmesi,

- Kaynak dağılımı ve kullanımında etkinlik sağlayıcı etkiler yaratılması, - Tasarrufların belirli yatırımlara kanalize edilmesinin amaçlanması, - Vadesi gelmiş borçlara finansman sağlanması,

- Devletin milli paranın değerini korumak için gerekli rezerv ihtiyacı içinde olması,

- Gelişmiş ülkelerin gelişmekte olan ülkeleri borçlanmaya zorlamaları.

Dış borçlar temin edildiklerinde milli gelire bir katkı sağlamakta, fakat ödenme aşamasında ise milli gelirde azalmaya neden olmaktadır. Geri ödeme aşamasında milli gelir üzerinde dış borç alınması sırasında ortaya çıkan olumlu etkiden daha büyük olumsuz etki yapmaktadır. Çünkü bugün alınan dış borçlar ileride anapara ve bunların faizleriyle birlikte ödenmek durumundadır. Ödenme sırasında dış borçların anapara ve faiz ödemesi kadar yurtiçi kaynak karşılıksız olarak yurtdışına transfer edileceğinden milli gelir, ödemenin büyüklüğü ölçüsünde azalacaktır. Borçların vadesinde ödenmemesi durumunda ülkenin dış borç stoku artacak dolayısıyla ilerisi için ekonomiye bir mali yük getirecektir. Bütçe açıklarının finansmanında dış borçlanma yolunun tercih edilmesi döviz kurunu yükseltir, yani ulusal para yabancı paralar karşısında değerlenmiş olur.Sözün özü, ihracat azalırken, ithalat artar. Bütçe açıklarını finanse etmek için dış borçlara başvurmak, tehlikeli bir yoldur.

Bütçe açıkları dış borçlanma yolu ile finanse edilirken, özellikle ülkenin dış borç yapısına, ödemeler bilançosunun orta vadeli pozisyonuna, borçlanmanın gerçekleştirildiği dönemler ile dış borçların kullanım yerlerine dikkat edilmelidir.