• Sonuç bulunamadı

1.2. Bütçe Açığı Kavramı

1.2.5. Bütçe Açıklarının Makroekonomik Etkileri

Bütçe açıklarının artması makroekonomik anlamda ekonomiye etki etmektedir. Bu etkiler iktisat ve maliye politikalarının çözüm arayışı içine girdiği alanlardır. Bütçe açıklarının finansmanında kullanılan yöntemlerin farklılığı makroekonomik olarak farklı sonuçların ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Genel olarak literatürde, bütçe açıkları monetizasyonla finanse edilirse bir parasal genişleme olacağı ve

enflasyonun artacağı, iç borçlanma yoluyla finanse edilirse faiz oranları üzerinde etkili olacağı, dış borçlanma yoluyla finanse edilirse döviz kurunu etkilediği öne sürülmektedir. Çalışmanın bu bölümünde bütçe açıklarının; faiz oranları, ekonomik istikrar, ödemeler bilançosu, gelir dağılımı, ekonomik kalkınma üzerindeki etkileri analiz edilecektir.

1.2.5.1.Bütçe Açıklarının Faiz Oranı Üzerindeki Etkileri

Bütçenin açık vermesi ve verdiği açığın büyüklüğü, bu açığın finansmanına bağlı olarak ekonominin önemli göstergelerinden biri olan faiz oranları üzerinde etkisini göstermektedir. Bütçe açığının finansman yöntemlerinden biri olan iç borçlanma yoluna gidilmesi bir ekonomide faiz oranlarının yükselmesi ile sonuçlanacaktır. Faiz oranlarının yükselmesi özel kesim yatırımlarının daralması ve kredi maliyetlerinin özel kesim aleyhine yükselmesi anlamına gelmektedir. Yani özel kesim yatırımları faiz oranının yükselmesi sonucu dışlanmış olacaktır. Özel kesim yatırımları dışlanırsa bu durumda borçlanma yoluyla devletin elde ettiği kaynaklar da yatırım harcamalarına değil cari harcamalara ve transfer harcamalarına yönelecektir. Kaynakların bu alanlara yönelmesi de ekonominin büyüme hızını kesecektir. Devletin sınırlı olan fonlara borçlanma yoluyla ulaşması bir ekonomide kaynak kıtlığına sebep olmakta ve bu nedenle yine faiz oranları artış eğilimi içerisine girmektedir.

Devlet bütçe açığını iç borçlanma yerine monetizasyon yani para basma yoluyla finanse ederse bu durumda, parasal bir genişleme görülür ve enflasyon yükselir. Uzun dönemli yüksek enflasyon rakamları da bir ekonomide faiz seviyesini yukarıya doğru itecektir.

Devlet açıkları finanse edebilmek için iç borçlanma yerine dış borçlanma yöntemini de benimseyebilmektedir. Dış borçlanma durumunda kısa dönemde ülke içine doğru net bir sermaye akımı gerçekleşecektir. Ancak uzun dönemde bu borçların faiz ve anapara ödemeleri söz konusu olacağından ülke içinden dışarıya bir kaynak aktarımı olacaktır. Yabancılar devlet tahvili alabilmek için yerli para cinsinden nakde ihtiyaç duyacaklardır bu da, yerli paranın değer kazanmasına neden olacaktır. Değerli yerli para dış ticaret dengesini bozmaktadır ve ödemeler

bilançosunda dengesizliklere neden olmaktadır. Bu durumda da faiz oranları yükselme eğilimi içerisine girecektir.

1.2.5.2.Bütçe Açıklarının Ekonomik İstikrar Üzerindeki Etkileri

Bütçe açığının birçok makroekonomik soruna neden olduğuna konuya girerken yer vermiştik. Ekonomik istikrar denilince ekonomide tam istihdam şartlarının sağlanmış olduğu ve fiyat istikrarının sağlanmış olduğu anlaşılmaktadır. Bütçe açığının ekonomik istikrarı sarsacak en büyük sonuçlarından biri enflasyondur.

Bütçe açığı durumunda devletin bu açıkları kapatmak için merkez bankasının kaynaklarına başvurması, monetizasyon yolunu tercih etmesi ülkede parasal bir genişlemenin ortaya çıkmasına neden olacaktır. Bu parasal genişleme fiyatlar genel seviyesinin artmasına neden olacaktır. Yani ülkede enflasyon baş gösterecektir. Gelişmekte olan ülkelerde dış borçlanma olanaklarının sınırlı olması ve sermaye piyasalarının yetersizliği, devletin açıklar karşısında doğrudan merkez bankası kaynaklarına başvurmasına neden olmaktadır (Eker ve Meriç,1999:251). Enflasyon, ülke parasının değer ve itibar kaybetmesi anlamına gelmektedir. Paranın enflasyon nedeniyle uğradığı bu değer kaybı enflasyon vergisi adıyla anılmaktadır. Paranın değer kaybı da ülke içerisinde başka sorunları da beraberinde getirecektir. Bireyler yerli paradan kaçacak ve resmi olmayan bir dolarizasyon ortaya çıkacaktır.

İç borçlanma yoluna gidilmesi de enflasyon olgusunun belirmesine neden olmaktadır. Eğer devlet, borçlanmak için merkez bankasına ya da özel bankalara başvurur ve bunların kaynaklarını kullanırsa bu da parasal genişleme anlamına gelecek ve enflasyon yine ortaya çıkmış olacaktır.

Faizlerin artması ekonomide bir başka enflasyon türünün oluşmasına neden olmaktadır. Faizler artınca, üretken kesimler için girdi maliyetleri de artacaktır. Girdi maliyetlerinin artması nihai ürünlerin de fiyatlarının yükselmesine neden olacaktır. İşte bu duruma maliyet enflasyonu denilmektedir. Ürün maliyetlerinin yükselmesi ülke dışında rekabet gücünü kıracak ve ihracat oranlarının düşmesine neden olacaktır. İhracatın azalması ödemeler bilançosunda yine dengesizlikler doğuracaktır.

1.2.5.3.Bütçe Açıklarının Ödemeler Bilançosu Üzerine Etkileri

Bütçe açıklarının iç borçlanma ile finansmanı söz konusu olduğunda ödemeler bilançosu üzerinde doğrudan bir etkisinin olmadığı ifade edilmektedir. Ancak doğrudan bir etki bulunmasa da, kamunun bütçe açıklarını kapatmak için içerinden borçlanması faiz oranlarını artıracaktır. Faizlerde görülen bu yükselme üretken alanlarda girdi maliyetlerini artıracak ve böylece ürün fiyatları yükselecektir. Bu durumda ülkenin ihracatçı rekabet gücü azalacaktır bu da ödemeler bilançosu dengesizliklerini meydana getirecektir.

Diğer taraftan kamu kesimine borç veren finans kurumları yüksek faizden istifade etmek için dış alemden de borçlanma yoluna gidebilmektedirler. Üstelik yüksek faiz oranları yabancı yatırımcıları da devlet kağıtlarını alma yönünde teşvik etmektedir. Sermaye hareketlerinin serbest olduğu ülkelerde iç ve dış borç ayırımı bu nedenlerle zor olmaktadır (Egeli, 1997:48).

İç borçlanmanın dolaylı olarak dış kaynaklarla sağlanması sonucu döviz arzı artacaktır. Artan döviz arzı döviz kurlarının düşmesine neden olmaktadır. Döviz kurunun düşmesi yerli paranın değer kazanması anlamına geldiğinden ihracat kan kaybedecek ve ithalat teşvik edilmiş olacaktır. Böylelikle dış ticaret dengesi bozulacaktır. Dış kaynak kullanılırsa da faiz ve anapara ödemeleri cari işlemler dengesini sarsabilecektir.

1.2.5.4.Bütçe Açıklarının Gelir Dağılımı Üzerindeki Etkileri

Bütçe açıklarının iç borçlanma ile finanse edilmesi sonucu faiz oranının yükselmesinin maliyetleri artıracağından daha önce bahsetmiştik. Tüketim eğilimi yüksek olan alt gelir grupları artan maliyetlerin fiyatlara yansımasından, üst gelir grubuna göre daha fazla etkilenecektir. Diğer taraftan iç kaynaklara başvuran devletin faiz ödemeleri, yüksek gelir grubuna aktarılmış olacaktır. Faiz ödemeleri vergiler yoluyla sağlanmakta olduğundan düşük gelir grubundan alınan vergilerle bu faiz ödemeleri sağlanıyorsa yüksek gelir grubuna düşük gelir grubundan bir kaynak aktarması olacaktır. Dış borçlanma yoluna gidilmesi durumunda toplanan vergilerin çoğu faiz ve anapara ödemelerine aktarılmış olacaktır. Vergilerin halka hizmet ve

düşük gelir kesimine kaynak aktarımı yerine yüksek borç ödemelerine aktarılması gelir dağılımındaki adaleti bozacaktır.

Bütçe açığının sürekli hale gelmesi devletin sosyal harcamalarını azaltacaktır. Yine bu durum düşük gelirli kesimlerin daha fazla faydalandığı kamusal harcamaların azalması anlamına gelmektedir. Yani sosyal devlet anlayışı etkisini kaybetmeye başlamış olacaktır.

1.2.5.5.Bütçe Açıklarının Milli Gelir Üzerindeki Etkisi

Bütçe büyüklüğü ve yapısı ile milli gelir arasında belirgin bir ilişki bulunmaktadır. Bir ülkede milli gelir seviyesi arttıkça bütçe açığı azalacak, milli gelir seviyesinde bir azalma olduğunda ise bütçe açığı artacaktır. Yani yüksek gelir seviyesinde bütçe fazlası, düşük gelir seviyesinde ise bütçe açığı görülecektir.

Hükümetler bütçeye ilişkin politikaları ile milli gelir düzeyini artırıcı ya da azaltıcı yönde hareket kabiliyeti kazanmaktadırlar. Yani bir ekonomide üretimin artırılması ve tam istihdam şartlarının sağlanması gibi amaçlar bulunuyorsa bütçenin açık vermesine göz yumulacaktır. Eğer ekonomik istikrar sağlanmak isteniyorsa, enflasyon önlenilmek isteniyorsa ve dış ticaret dengesi oluşturulmak isteniyorsa bu durumda bütçe dengesi konusunda daha titiz davranılacaktır.

Kamu harcamalarında görülen artışlar bütçe açıklarının büyümesine ve çarpan etkisiyle milli gelir düzeyinin artmasına sebep olmaktadır. Milli gelir düzeyi arttığında vergi gelirleri de artacaktır. Kamu gelirlerinin en önemli kalemi olan vergilerin artması ise bütçe açıklarını azaltacaktır. Bütçe açığı devletin savurganlığının değil devlet gelirinin düşüklüğünü işaret etmektedir.

Harcama ve vergi bileşimleri değişmese de milli gelir düzeyinin değişmesi bütçenin denk, açık veya fazla vermesine neden olmaktadır (Savaş, a.g.e:232). Bir ekonominin ulaşabileceği en yüksek gelir seviyesi olan tam istihdam milli gelir düzeyi önemli bir eşik değer olarak değerlendirilmektedir. Bütçenin alacağı değer bu yolla belirlenmektedir. Milli gelir seviyesi tam istihdam düzeyinin altında ise bütçe açığı artırılmalı ve ekonomik canlılık sağlanmalıdır. Milli gelir seviyesi tam istihdam

düzeyinde ise ekonomik canlılığı sağlamaya artık ihtiyaç bulunmadığından bütçe fazlası sağlanmalıdır, bütçe açığı politikasından kaçınılmalıdır.