• Sonuç bulunamadı

HORMONLAR / PARAKRİNLER Mezangiyal hücreler

Belgede Mide salgısı (sayfa 57-69)

Boşaltım sistemi Böbrekler

C. HORMONLAR / PARAKRİNLER Mezangiyal hücreler

Glomerul bazal membranı tarafından yakalanmış olan normal ve patolojik (immünkompleks) molekülleri uzaklaştırır. Belki de sitokinler ve prostaglandinler gibi kimyasal aracıları üretirler. Damar kutbunda yer alan ancak glomerulun dışında, jukstaglomerular aygıtın bir kısmını oluşturan glomerul dışı mezangiyal hücreler de vardır.

GFO düzenleyen mekanizmaları:

Geri emilim :Aktif olarak geri emilen veya salgılanan solütlerin pek çoğunun taşınabilmesinde bir sınır vardır . Buna taşıma maksimumu (maksimum transport) denir. Bu maddeler proteinlere bağlı taşındıklarında taşıma proetinlerin sayısı taşıma kapasitesini belirler.

Glomerüler filtrasyon---- Tubüler reabsorbsiyon Tubüler sekresyon---Ekskresyon

Bir maddenin geriemilebilmesi için önce (1) tübül epitel zarından böbreğin hücrelerarası sıvısı içine ve sonra (2) peritübül kapiller zar-aracılığı ile kana geri taşınması gerekir Solütlerin hücre zarlarından taşınması pasif mekanizmalarla, aktif taşıma mekanizmalarıyla veya endositozla olabilir. Memelilerde solüt hareketi hem aktif hem de pasif mekanizmalarla görülürken tüm su hareketi pasiftir Örneğin, çözünmüş maddeler veya su doğrudan hücre zarlarından geçebilecekleri gibi (transselüler yol), hücreler arasındaki bağlantı bölgelerinden de geçebilirler (paraselüler yol). Su ve çözünmüş maddeler tübül sıvısından hücrelerarası sıvıya geçtikten sonra, peritübüler kapiller duvardan kana ultrafiltrasyon (kütle akımı) ile geçerler. Kütle akımı olayı hidrostatik ve kolloid ozmotik kuvvetler ile oluşmaktadır. Peritübül kapillerleri, diğer birçok kapillerin venöz ucu gibi davranır; çünkü burası, sıvı ve maddelerin hücrelerarası alandan damar içine geriemilmesini sağlayan net güçlerin bulunduğu bölgedir

Proksimal tüpülde Na reabsorbsiyonunun %65i (Na-K ATPaz aktivitesi ile) yapılır. Ayrıca K, Ca, Mg reabsorbsiyonu (elektriksel gradiyent) yapılır. Tüm Glikoz, amino asit ve Fosfat reabsorbsiyonla geri alınır. Cl reabsorbsiyonu (pasif olarak veya K-Cl kotransportu ile) da proksimal tüpülde olur. Proksimal tüpülde kan pH dengesi için önemli olan HCO3

- reabsorbsiyonu %90 oranında olur. H+

sekresyonu (pH yüksektecek şekilde olur) da proksimal tüpülde olur. Proksimal tüpül membranın lümen tarafında Na reabsorbe edilirken H+ sekrete edilir.

(1) kan damarını basınçına bağlı kasılması Myogenik etki

(2) Sempatik sinir uçlarının afferent and efferent arteriole etkisi.

(3) Endotelden Kaynaklanan Nitrik Oksit, Prostaglandinler ve Bradikinin böbrek damar direncini azalması ve son olarak (

1. Membranın bazolateral tarafındaki Na-K ATP az pompası tarafından oluşturulan elektrokimyasal fark ile sodyum, apikal membran da denen lüminal membrandan, hücreye doğru difüze olur.

2. Na, luminal membrandan tübüler hücre içine bazolateral membrandan sodyum-potasyum ATP az aracılığı ile konsantrasyon ve elektriksel farka zıt yönde taşınır.

3. Sodyum, su ve diğer maddeler, hidrostatik ve kolloid osmotik basınç farklarının yönlendirdiği ultrafiltrasyon denen pasif bir hareketle hücreler arasından, peritübiller kapiller içine geri emilirler.

ŞEKİL 6.27 Böbrekte proksimal tüpülde glikozun aktif taşınması

Henle kulbunda Na iyonlarının %25 kısmı reabsorbsiyonunun edilir Henlenin inen kalın kolu suya geçirgen değildir. Henle çıkan kolunda Na–Cl reabsorbsiyonu olur. (Na/K/2Cl transport sistemi) Henle kulbunda tübül sıvısındaki Cl konsantrasyonu hız belirleyici faktördür. Madde Mol. Wt. Filtrasyon oranı(suya göre oranı)

Üre 60 1.00 Glikoz 180 1.00 Inulin 5,500 1.00 Myoglobin 17,000 0.75 Hemoglobin 64,000 0.03 Serum albumin 69,000 0.01

Henle kulbunda Magnezyum en fazla reabsorbe olduğu yerdir. Kalsiyum miktarı üzerine etkili olan Parathormon henle kulbunda Ca+2 reabsorbsionunu hızlandırır. Henle kulpunun diğer bölümlerinde su osmotik gradienti takip eder.

Distal tüpülde Filtre edilen Na’un %5’i reabsorbe edilir. Kapiller tarafta enerji, Na-K ATPaz aktivitesinden kazanılır. Lümen tarafında Na reabsorbsiyonu, Na-Cl aktivitesi ile olur

Madde Günlül Filtrasyon İdrarla atılan Günlük reabsorsiyon oranı

Sodyum Na g 630 3.2 g %99.5

Glikoz, g 180 0 g %100

Üre , g 54 30 g %44

Parathormon ve D vitamininin etkilediği temel yerdir (Kalsiyum reabsorbsiyonu) Aldosteronun Na reabsorbsiyonuna etkisi vardır. Distal tübüldeki hücreler su, NaCl, bikarbonat iyonlarının geri emilmesinde ve K, Na ve NH4 iyonlarının süzüntüye eklenmesinde rol oynarlar. İdrar, asit özelliğini distal tübüllerde kazanır.

Distal kıvrıntılı tübüllerden geçen idrar, birbirlerine bağlanarak daha büyük, düz toplayıcı kanalları oluşturan toplayıcı tübüllere boşalır. Bu kanallar, medullar piramitlerin ucuna yaklaştıkça genişler. Glomeruslarda filtre edilen daha sonra sırasıyal proksimal henle ve distal tüpüllerde geri emilen süzünde en son Kortikal toplayıcı tübül, Medüller toplayıcı tübül yoğunlaştırır. Tübüllere çok miktarda bikarbonat iyonu fíltre edilir ve eğer bu idrarla atılırsa kandan baz alınmış olur. Diğer taraftan tübüler lümene tübüler epitel hücreleri tarafından çok miktarda hidrojen iyonu salgılanır ve böylece kandan asit uzaklaştırılmış olur. Eğer filtre edilen bikarbonat iyonlarından daha fazla hidrojen iyonları salgılanırsa ekstraselüler sıvılardan asit kaybı oluşur. Tersine olarak da, salgılanan hidrojen iyonundan daha fazla bikarbonat filtre edilirse baz kaybılacaktır. Böbrek bu yolla akçiğerle birlikte kanın pH değerinin(7,4-7,8 arasında) sabit kalmasında anahtar rol oynar.

ŞEKİL 6.28 Mecula densa

Toplayıcı kanalların epiteli, arka hipofiz(nörohipofizden) tarafından salgılanan ADH tepki verir. Eğer su alımı sınırlı ise, ADH (hipotamustan paraventriküler çekirdeklerden sentezlenir ve hipofizden nörohipofizden salgılanır) antidiüretik hormon salgılanır ve toplayıcı kanalların epiteli glomerul süzüntüsünden emilip kan kapillerlerine aktarılan ve böylece vücutta tutulmuş olan suya geçirgen hale gelir. Antidiüretik hormon varlığında ADH, lümen zarında yer alan zar içi tanecikler, su emilimi için kanallar oluşturabilecek şekilde toplanırlar(Aquaporin 2 ). Hücrenin hacim ve ozmolaritesi zara gömülü proteinlerin taşıyıcı özellikleriyle sürdürülür. Plazma zarı suyun geçişi için bariyer görevi görür. Özel su kanalları

olmak üzere canlılar aleminde 200’den fazla üye ile temsil edilen aquaporin ailesi aynı zamanda gliserol, üre, arsenit ve bazı iyonların taşınmasına da yardımcı olur.

ŞEKİL 6.29 Aquaporinlerin ADH ile aktivasyonu

Vesa recta

Vesa recta böbrek medüla kısmına inen ve henle kulbu çevresinde yer alan peritüpüler kapiller kan ağıdır. Vesa recta kan akımı azdır, total renal kan akımının sadece % 1 – 2 'sini oluşturur, bu yavaş kan akımı dokuların metabolik ihtiyaçlarını karşılamak için yeterlidir, fakat medulla interstisyumundan erimiş madde kaybını en aza indirmeye yardım eder. Vesa recta medüla bölgesindeki dokuların beslenmesi yanında medüla bölgesinin yüksek osmotik basınçta(1200 Osm) kalmasını sağlar. Vesa recta yüksek osmotik basınç sağlanması ve kurunmasında ters akım ilkesininden yararlanır. Zıt yönde akan kapiller damarlar hem kendi aralarında hemde henle kulbu arasında etkin bir ters akım gerçekleşir.

ŞEKİL 6.30 Vesa recta

Vesa rectanın aşağı inen kolundan aşağı akan plazma, suyun kandan dışarı diffüzyonu ve erimiş maddelerin renal interstisyel sıvıdan kana doğru diffüzyonu nedeniyle daha hiperosmotik olur. Vasa rectanın çıkan kolunda, erimiş maddeler interstisyel sıvı içine, su da vaza rekta içine geri diffüzyona uğrar. Eğer ters akım mekanizması olmasaydı büyük miktarlarda erimiş madde vaza rektanın U şeklinde kapillerleri olmasaydı medulladan kaybedilebilirdi. Vaza rekta, ters akını değişim sistemi olarak çalışır, medulla intersitisyumundan erimiş maddelerin uzaklaştırılması bu sayede en aza indirilir.

Jukstaglomerüler Apparat ve Hormonal kontrol

Distal kıvrımlı tübülüsler kortekste izledikleri yol boyunca bir noktada kendi nefronlarına ait glomerülün damar kutbuna değerler. Bu değme noktasında afferent arteriol ve distal tübülus epiteli modifiye olur. Tübülus epitel hücreleri bu Juxtaglomerüler (Jg) Bölge’de silindirik hale gelir, kısalır, kalabalıklarır ve çekirdekleri biraraya toplanır. Mikroskopik kesitlerde nükleusların yakın yerleğimi nedeniyle daha koyu görünen bu distal tübülus segmentine Makula Densa denir. Afferent arteriolün, glomerüle girdiği yerde, tunica mediasında modifiye granüllü düz kas hücreleri bulunmaktadır. Makula densaya çok yakın olan bu hücrelere Jukstaglomerüler Hücreler adı verilir. Jukstaglomerüler hücreler ile makula densa'nın ve glomerülün birbirine iliştiği alanda mezengial hücrelere benzeyen, onlarla devam ediyormuş gibi görünen, Ekstraglomerüler Mezengial Hücreler, Lacis Hücreleri, Nongranüler Hücreler Veya Polkissen (Kutup Yastığı) şeklinde değişik isimler alan bir grup hücre vardır. Açık renk boyanan bu hücrelerin işlevleri tam olarak bilinmemektedir. Bu hücreler, JG hücreler ve makula densa beraberce Jukstaglomerüler Apparatus'u oluştururlar. JG apparatus küçük bir endokrin organdır. Kan basıncının düşmesi ile renin-angiotensin-aldosteron düzeneği aktive olur. Böbrekte salgılanan reninin ana kaynağı Jukstaglomerüler hücrelerdir. Özelleşmiş Afferent ve Efferent arteriol (jukstaglomerüler hücreler), Henle kulpunun çıkan kalın kortikal segmentinin son kısmı (maküla densa) bir araya gelir. Bowman kampsülüne gelen affernet arteriyolün orta tabakasında (tunika media) değişmiş düz kas hücreleri bulunmaktadır. Distal kıvrıntılı tübüllerde bulunan makula densa, jukstaglomerular hücrelerin yer aldığı affrent arteriyol kısmına çok yakındır. İkisi birlikte jukstaglomerular aygıt adını alırlar. Bu hücrelere jukstaglomerular hücreler adı verilir. Jukstaglomerüler hücrelerde Renin enzimi bulunur. Renin salınımı; sempatik uyarı, afferent arteriol basıncı, makula

yapımını uyaran eritropoietin de üretirler. Makula densa Glomerüler Filtrasyon Oranı (GFO) ayarlayan önemli bir mekanizmaya sabittir Distal Tüp içinde Na ve Cl seviyesine göre makula dense Justaglomerüler hücrelerden renin salgılanmasını uyarır.

ŞEKİL 6.31 Maküla densada Na ve Cl İyonuna bağlı olarak Renin salgılanması mekanizması ve renin etki mekanizması

Makula densa temel olarak olarak iki işlevi vardır (1) afferent arteriol direncini azaltarak glomerüler hidrostatik basıncı artırır ve GFR’nin normale dönmesine yardım eder ve (2 ) reninin esas depolandığı yer olan afferent ve efferent arteriyollerin jukstaglomerüler hücrelerinden serbestlemesini artırır. Bu hücrelerden salgılanan renin, bir enzim görevi yaparak anjiyotensin II'ye dönüşecek olan anjiyotensin I yapımını artırır. Sonuçta anjiyotensin II efferent arteriyolleri daraltır, böylece glomerüler hidrostatik basıncı artırarak GFR’yi normale doğru çevirir.

Renin

Makula densa hücreleri distal tübül içi sıvıdaki klorür iyon içeriğine ve su hacmine duyarlıdır, dolaşıma renin salgısını başlatan moleküler sinyaller üretirler. JG(jukstaglomerular hücreleri) hücreler, anjiyotensinojen adı verilen plazma proteinini anjiyotensin I’e dönüştürecek olan renin enzimini üretirler. Anjiyotensin, akciğer endotel hücrelerinde yüksek yoğunlukta bulunan dönüştürücü bir enzimin ACE(kininaz II) etkisiyle iki aminoasitini kaybederek anjiyotensin II’ye(8 amino asitlik polipeptid) dönüşür.

ŞEKİL 6.32 RAAS

Bir kanamadan sonra kan hacmi azaldığında (kan basıncında düşme olduğunda) renin salgısı artar. Böbrekte salgılana renin kan plazmasında bulunan bir protein olan anjiotensinojeni anjiotensin I dönüştürür. Oluşan anjiotensin I (10 amino asitlik bir oligopeptid yapısı) kan dolaşımı ile akçiğer kapiller endoleinde bul bulunan bir enzim olan ACE tarafından anjiotensin II (8 amino asitlik bir oligopeptid ) dönüştürülür. Dolaşımdaki Anjiotensin II 1-2 dakika içinde anjiotensinojenaz anzim ile ile yıkılarak yok edilir. Üretilen anjiyotensin II, hem arteriyolleri daraltır hem de böbrek üstü bezlerinde adrenal kortekste üretilen aldosteron hormonunu salgılanmasını arttırır

Juxtaglomerular Hücreler: Glomerul afterent artekrilyol media tabakasında Renin salgılayan miyoepitelyal hücrelere verilen isimdir.

ŞEKİL 6.33 Vazopressin(ADH) bağlı olarak metdana aquaporin protein üretimi ve distal tüpül ve toplama kanalında artışı.

Adosteron, böbrek tübül hücrelerine (en çok distal tübüllere) etki ederek glomerul süzüntüsünden sodyum ve klorür iyonlarının emilimini arttırır. Sodyum ve klorür iyonlarındaki bu artış, sıvı hacmini arttırarak (özellikle kan plazma hacmini), kan hacminde artışa, dolayısıyla kan basıncında yükselmeye neden olur. Kan hacmini azaltan başka nedenlere bağlı olarak (örn. sodyum kaybı, dehidratasyon) kan basıncının düşmesi de, renin anjiyotensin II-aldosteron sistemini devreye sokarak, kan basıncının korunmasına katkıda bulunur.

Renin-Anjiyotensin sistemi vücudun su dengesi üzerinde etkili olan bir sistemdir. Sistemin ilk hormonu olan renin böbrekte jukstaglomerüler hücreler (JG hücreler) tarafından salgılanmaktadır. Sonuçta oluşan Anjiyotensin II’nin en önemli etkisi aldosteron yapımını artırması ve güçlü bir vazokonstriktör olduğundan arteriyollerde daralma yapmasıdır. Lacis hücreleri, JG (jukstaglomerüler hücreler) hücreleri ve makula densa jukstaglomerular aparatı oluşturur.Bu mekanizmaların her ikisi birlikte çalışırken arteryel basınçta 75 mmHg ile 160 mmHg arasında geniş oynamalar olsa bile GFR çok az değişir.

ANP

Kalbin atriyum hücreleri tarafından atrial natriüretik faktöre (ANP) üretilir Mezangiyal hücrelerinde ANP reseptörleri de vardır. ANP, damar genişleticidir ve mezangiyal hücreleri gevşeterek muhtemelen kan akımını ve süzülme için bulunan etkin yüzey alanını artırır. Kan volümü artınca sağ atriyum basıncı artar. Atrium hücrelerinin gerilmesi ANP salgılanmasına neden olur.

ŞEKİL 6.35 ADH bağlı geriemilim değişimi

Atriyumdaki myositlerden ANP salgılanır. ANP vazodilatasyon(damarların gevşemesi) yapar. ADH salgılanmasını baskılar. Su atılımını artar. RAAS ‘ı baskılar. Aldosteronun distal tübül ve toplayıcı tübüldeki etkisini antagonize eder. Na vücudtan atılımını artar. Tüm bu olaylar kan basınçının azalmasına bu bağlı olarak atriyumdaki myositlerin daha az ANP salgılamalarına yol açar. ANP kontrolü negatif feedback ile kontrol edilir.

İdrar oluşumu

Böbreğin idrar oluşturması için bol sıvı filtıasyonuna ihtiyaç vardır. İdrar ile atılan sıvı iki amaca hizmet eder. Birincisi idrar içinde suyla birlikte atık maddelerin uzaklaştırılması sağlanır. İkincisi idrar temel bileşini olan vucut için fazla olan suyun en hızlı ve büyük uzaklaştırma yoludur. Bu yola başta kan olmak üzere diğer tüm sıvıların hacmin ayarlanması yapılır. Bunun yanında sempatik sinir uyarımı idrara üretimini tamamen engeleyebilir. Antidiüretik hormon (ADH) idrar olarak atılmadan önce böbrek tubular sıvısından yüksek miktarlarda suyun geri emilimine neden olur; böylece idrar miktarı azalırken ekstraselüler sıvı 1-Böbrek sempatik sinirleri: Böbrek sempatik sinirleri doğrudan glomerüler hücrelere dal verir ve bu sinirlerin aktivitesindeki artış renin salgısını çoğaltır. İdrar üretimi çok azaltır yada durdurur.

2-Böbrek içi basınç reseptörleri: Jukstaglomerüler hücreler afferent arteriyol duvarında yer alır ve arteriyol içindeki basınca duyarlıdır. Bu nedenle böbrek içi basınç reseptörleri gibi görev yaparlar. Plazma hacmi azaldığında böbrekteki kan basıncı azalır ve bu hücreler daha az gerilir. Bu nedenle fazla renin salgılarlar.

3-Makula densa: Makula densa kendine ulaşan tübül sıvısındaki sodyum düzeyine hassastır. Azalmış tuz düzeyi renin salgılanmasında artışa neden olur.

Anjiotensin II böbrek kapillerinde kasılmaya yol açarak filtrasyon oluşumu azaltır bunu sonucu idrar miktarıda azalır. Kalpin pompaladığı kan miktarının farklı nedenler azalması idrar oluşumu azaltır. Azalmış Glomeruler Filtrasyonu, Renin-Anjiyotensin Sisteminin Aktivasyonu yol açar ve Su ve Tuzun Bobrek Tubuluslerinde geri emilimi artar. Reabsorpsiyonu ve son olarak aldosteron Sekresyonu artırark idrar miktarını etkiler.

ŞEKİL 6.36 İdrar oluşumu

Boşaltım sistemi diğer kısımları İdrar Torbası ve İdrar Yolları

İdrar torbası ve idrar yolları, böbreklerde üretilen idrarı depolayarak dışarı taşır. Kaliksler, renal pelvis, üreter ve idrar torbasının histolojik yapısı aynıdır. İçten dışa doğru; tunika mukoza, tunika muskularis, tunika adventisya tabakalarından oluşur.

ŞEKİL 6.37 İdrarın böbreklerden sonraki yolu

Üreterlerin duvarları, idrar torbasına doğru gidildikçe kalınlaşır. Bu organların mukozası çok katlı değişken epitel ve gevşekten tıkıza doğru değişen bağ dokusunun yaptığı lamina propreadan oluşur. Bu organların lamina propreasının çevresi yoğun düz kas tabakası ile örülmüştür. Üretra, idrarı idrar torbasından dışarıya aktaran bir tüptür. Erkekte ejakülasyon sırasında sperm de buradan geçer. Üretra, kadınlarda tümüyle idrarla ilişkili bir organdır. Hemodiyaliz

Çoğu zarlar tam anlamıyla yarı geçirgen değildirler. Bunlar sudan başka basit molekülleri veya iyonları da geçirirler. Bu sebepten daha küçük basit moleküllerin bir membrandan (zardan) geçmesine müsaade etmek suretiyle bunları daha büyük kompleks moleküllerden ayırmak mümkündür. Bu olaya “Dializ” denir. Protein ve tuz ihtiva eden bir çözeltiden

tuzun ayrılması dialize güzel bir örnektir. Eğer böyle bir çözelti tuzu geçiren, fakat proteini geçirmeyen torba şeklindeki bir zara konup zar suya daldırılırsa tuz zardan dışarı çıkar, protein ise içeride kalır. Eğer dışarıdaki su sık sık değiştirilirse, nihayet zarın içindeki çözeltide bulunan tuzun hemen hepsi dışarı alınmış olur. Tuzlanan su yerine saf su kondukça tuzun dışarıya çıkışı devam eder. Çünkü, konsantrasyon farkı sıfıra erişemez. Dializde yön, çok yoğundan az yoğuna doğrudur .

Vücut hücrelerinin içi eriyiklerle dolu bulunduğundan ve hücre duvarları membran olduklarından diffüziyon, ozmoz ve dializ hayat olayları için önemli faktörlerdir. Besinlerin barsaklardan absorbe edilmesi, vücut içinde dağılması ve artık maddelerin hücreden atılması hiç olmazsa kısmen bu faktörler sayesinde olur. Bir hücre, bir çözelti içerisine konduğunda çözeltinin ozmotik basıncı hücreninkinden büyükse su hücreden çıkar, çözeltiye geçer. Ve hücre büzülür. Böyle çözeltilerin hücre için “hipertonik” oldukları söylenir. Hücrenin büzülmesine de “plazmoliz” denir. Şayet çözeltinin ozmotik basıncı hücreninkinden küçükse şu çözeltiden hücre içine girer ve hücre şişer. Böyle çözeltilerin de hücre için “hipotonik” oldukları söylenir. Hücrenin şişmesine de “plazmoptiz” denir. Çözeltinin ozmotik basıncı hücreninkine eşitse bu çözeltiye “izotonik” denir. Hemodiyalizin temel prensibi ince bir membranla bağlı olan çok küçük kan kanallarından kanın sürekli akışıdır. Membranın diğerccctarafında kandaki istenmeyen maddelerin difüzyonla geçtiği bir diyaliz sıvısı bulunur. İki ince selofan membran arasından kanın ve membranın dışında da diyaliz sıvısının aktığı bir tip yapay böbrek şeması görülmektedir. Selofan, plazmadaki proteinler hariç diğer maddelerin her iki yönde, plazmadan diyaliz sıvısına veya diyaliz sıvısından plazmaya geçişine imkân verecek düzeyde porlu yapıdadır. Eğer bir maddenin plazmadaki konsantrasyonu diyaliz sıvısındakinden fazla ise bu maddenin plazmadan diyaliz sıvısına net geçişi olur.

ŞEKİL 6.38 Hemodiyaliz

Diyaliz membranında solüt maddelerin geçişi çeşitli faktörlere bağlıdır, ( 1 ) iki solüsyon arasındaki solüt madde konsantrasyon farklılığı, ( 2 ) membranın solüt maddeye karşı geçirgenliği, (3) membranın yüzey alanı ve (4) membranda kan ve sıvının temasta kaldığı sürenin uzunluğu.

İnsan kan hücreleri bu tarzda araştırılmış ve ozmotik basınçlarının 0oC’de takriben 6.6 atmosfer olduğu bulunmuştur.% 0.9 NaCl ihtiva eden bir eriyik, 0oC’de takriben 6.6 atmosfer ozmotik basınca sahiptir. Bu çözeytiye “İzotonik tuz çözeltisi” veya “fizyolojik tuz

çözeltilerin kullanılması fevkalade önemlidir. Göz veya burun boşlukları gibi narin membranların ilaçla tedavisinde su yerine fizyolojik tuzlu su kullanılması herhangi bir ağrı duyulmasını önler. Aynı ilaç izotonik çözelti yerine su ile birlikte alınırsı ağrı hissi duyulur. Çünkü, çözeltinin temas ettiği narin zararlar zarar görür. Laboratuvarlarda difteri ve tetanoz antitoksinleri, fazla elektrolitlerinden dialize arıtılır.

Gaz değişimi ve Solunm

Belgede Mide salgısı (sayfa 57-69)